Home , Haberler , İHD: Hapishanelerde 'Ölüme Davetiye' Çıkartılıyor

İHD: Hapishanelerde 'Ölüme Davetiye' Çıkartılıyor

TÜRKİYE | 27 – 05 – 2011 | İnsan Hakları Derneği (İHD), hapishanelerde uygulanan ağır tecrit koşulları ve insanlıkdışı uygulamaları konu alan bir sempozyum düzenliyor. İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu çağrısıyla yapılan sempozyum’da Ceza İnfaz Kanununun (CİK) 16. ve 25. Maddelerine ilişkin tartışma ve taleplere yer verilecek.

29 Mayıs’ta yapılacak İHD sempozyumu, tecrit ve tutsakların sorunlarının ülke gündeminde yeterli yer verilmediği, kamuoyunun yaratılamadığı ve dolayısıyla çözümün de sağlanamadığı için yapıldığının açıkladı. Özellikle hasta mahpusların tedavi hakkını engelleyen CİK 16. Maddesi ve ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûmları tek kişilik hücrede yalnızlaştırarak ölüme terk edilmesini sebeb olan 25. maddeler üzerine tartışmalar yapılacak.

Sempozyum programı ise şöyle:

1.Oturum

Konu: 5275 sayılı CİK’nun 16.maddesi (hasta mahpusların ceza ertelemesi)

Saat: 10.30- 12.30

Katılımcılar

Prof. Dr Şebnem Korur Fincancı (TİHV Genel Başkanı)

Av. Fazıl Ahmet Tamer

Öğlen Arası 12.30–13.30

2.Oturum

Konu: 5275 sayılı CİK’nun 25.maddesi (ağırlaştırılmış müebbet hükümlülerin durumu)

Saat: 13.30- 18.30

Katılımcılar

Av. Gülizar Tuncer

Dr. Veysi Ülgen (Tohav)

Konuya ilişkin İHD’nin açıklaması ise şöyle:

Dünya ölçeğinde egemenlerin muhalifleri susturmaktan yok etmeye kadar uzanan baskılarının tarihi, zindan ve işkence pratiklerinde somutlaşmıştır. Tıp dahil bütün bilimsel ve teknolojik gelişmeler, insanların etkisizleştirilmesi, teslim alınması amacıyla kullanılmış, bu tecrübeler de giderek boyutlanarak bugüne dek sürmüştür.

F tipi, tüm bu deneyim ve birikimden süzülmüş en son biçimdir. Ne var ki inceltilmiş halde de olsa, önceki örneklerden öz itibarıyla farklı değil; aksine, onlara ek “mahpusun lehine oluşabilecek koşullardan arındırılmış” nitelikler taşımaktadır.

Türkiye 19 Aralık 2000 sonrası cezaevi uygulamaları ile yeni bir döneme girmiş; F Tipi uygulaması ile başlayan süreçte hak ihlalleri artmış; ceza infaz yasası, tüzük, genelge ve yönetmeliğe bağlı olarak geliştirilen tecrit ve tredman uygulamaları ile sürekli gündemde olmuş ve aradan geçen 11 yıla rağmen herhangi bir iyileşme sağlanamamıştır.

Özenle ve tüm sonuçları hesaplanarak uygulanan F Tipi, yüzyıllardır bu topraklarda yaşanan insana karşı işlenen her türlü işkence ve zulmün sistemli hale getirilmiş şeklidir.

Suç ve ceza, birbiriyle diyalektik bağlantıları olan, karmaşık bir olgudur. Ne var ki, muhalifi suçlu ilan etme veya “suçluyu” yok etme, ezenlerin iktidarının her dönem ortak özelliği olmuştur. Bugün “tredman” (“ıslah”/”tedavi”) diye modernize edilen olgu, gerçekte insanın fikri ve ruhsal kolunu-kanadını kırma olayıdır.

İmparator Friedrich’e dair anlatılan bir hikayedir: “Adem’in hangi dilde konuştuğunu anlamak için, yeni doğan çocukları tecrit etmiş. Büyümelerine kadar onlarla konuşulmasını kesinlikle yasaklamış. Yunanca mı, İbranice mi, yoksa Latince mi konuşacaklarını çok merak ediyormuş. Sonuçta, büyük bir özenle büyütülmesine rağmen çocuklar ölmüş.” Çünkü konuşmak da insanoğlu için ekmek ve hava kadar, önemli bir ihtiyaçtır.

F tipinin fiziksel koşulları da, mevzuatı da mahpusların, hiçbir şekilde birbiriyle karşılaşmalarına imkan vermeyen biçimde tasarlanmıştır.

Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan mahpuslar, “F”nin içinde ikinci bir “F”ye kapatılırlar; zindan içinde zindan yaşarlar adeta. Tasarının ruhsal dünyayı da hedefine koyduğu, pek çok örnekle sabittir. Hatta diyebiliriz ki, mahkemeyle sınırlı olmayan ve hapishanede, zincirleme ceza ve uygulamalarla devam eden kesintisiz bir cezalandırma sistemidir bu. Örneğin, ağırlaştırılmış müebbet hapis mahkumu mahpuslar, açık görüşte, diğer mahpuslardan farklı olarak, iki kişiyle, aynı anda görüşemez. Ziyarete anne ve babası gelmişse, önce biri alınmakta, diğeri dışarıda bekletilmektedir. İlk giren çıktıktan sonra, geriye vakit kalmışsa, ikincisi alınmaktadır. Bu boyutlara varan, bir duygusal doyum fırsatının, bir mutluluk anının bile çok görüldüğü, engellenmesinin önemsendiği bir planlamadır söz konusu olan. Böylece mahpusun sadece kendisi değil, dışarıdaki yakınları da, sadece bedeni değil, yüreği de cezalandırılmış olmaktadır.

4771 Sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’la pekiştirilen tecrit, sonuçlarıyla ve neden olduğu insanlık dramıyla “ölünceye kadar” ağırlaştırılmış tecritle karşı karşıya olan mahpusları diri diri tabutluklara gömüyor.

Türkiye’de idam 1984 yılı sonrası uygulanmadı, 2002 yılında ise yasalardan kaldırıldı. Ölüm cezası uygulaması, ölünceye kadar devam edecek olan ‚müebbet ağır hapis cezası’na dönüştürüldü ve cezalarının infazının ‚ölünceye kadar‘ devam etmesi kararlaştırıldı. Bu ağır ceza uygulamasıyla da yetinmeyen hükümet, 2005 yılında yasal değişiklikle birlikte tutukluların kazanmış olduğu hakları geri alarak “ağır müebbetlik hükümlülerin” infaz koşullarını daha da ağırlaştırdı.

Buna göre; 2005 yılı öncesinde tam gün olan havalandırma süresi 1 saate düşürüldü. Diğer mahpuslarla birlikte 10 kişi olarak haftada 10 saat birlikte sohbet edebilme hakları ellerinden alındı. Aileleri dışında 3 kişiyle görüş yapabilme haklarına son verildi. Aileleriyle olan görüşmelerinde ise daha önce ayda 4 kez olan ziyaret ve telefonla görüş hakkı ayda 2’ye düşürüldü. Yine bu yasadan önce var olan, bir saatlik görüş süresince aynı anda birden çok kişiyle (anne, baba ve kardeşler) görüş yapabilme hakları ellerinden alınmış ve yakınlarıyla ayrı ayrı görüştürülmeye başlanmışlardır. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan mahpuslara dayatılan ağır tecrit’in sonuçları bilinmekte; uygulama kasıtlı olarak, bu sonuçlar amaçlandığı için sürdürülmeye devam etmektedir.

C.İ.K. Madde 25. göre Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının infazı rejimine ait esasların bir kısmı şöyledir;

–       Hükümlü, tek kişilik odada barındırılır.

–       Hükümlüye, günde bir saat açık havaya çıkma ve spor yapma hakkı tanınır.

–       Hükümlü, kurum idare kurulunun uygun gördüğü hâllerde ve onbeş günde bir kez olmak üzere kanunda gösterilen kişilere, süresi on dakikayı geçmemek üzere telefon edebilir.

–       Hükümlüyü; eşi, altsoy ve üstsoyu, kardeşleri ve vasisi, belirlenen gün, saat ve koşullar içerisinde onbeş günlük aralıklarla ve günde bir saati geçmemek üzere ziyaret edebilirler.

–       Hükümlü, kurum iç yönetmeliğinde belirtilenlerin dışında herhangi bir spor ve iyileştirme faaliyetine katılamaz.

Kanun maddesinden anlaşılacağı üzere mahpusun “tecrit içinde tecrit”tir yaşadığı, “hapishane içindeyken yeniden bir kez daha kapatılmak”tır cezası. Tek kişiliktir, tek seslidir yaşamları. 23 saat hava dahi almayan, 8 m2 hücrelerde tutulmaktadırlar. Kısacası “yavaşlatılmış ölüm/zamana yayılmış idam”dır yaşadıkları.

Cezaevlerinde uygulanan tecrit, ölüm kusmaya, hastalık üretmeye, ağır sonuçlar doğurmaya devam ediyor.

F Tipleri neden olduğu tüm bu sonuçlar ile yönetmelik adı altında dayatılan uygulamaları, hasta mahpusları daha da fazla etkilemektedir. Hasta mahpuslar “sağlığa erişme, ilaç alabilme, tedavi olabilme, vb.” gibi hayati sayılabilecek ölçülerde birçok ihtiyaçları giderilmemektedir. Ayrıca “hastaneye sevk, doktor muayenesi, tetkiklerin yapılması” mahpus için bir eziyete/işkenceye dönüştürülmüştür.

2000 sonrası sistemli olarak uygulanan tecrit, cezaevlerinin sağlıksız koşulları, yeteri kadar besin alamamak, hastalıkları kronik hale getirmiştir. Örneğin, yetersiz ve sağlıksız yemeklerden etkilenen mahpuslar, önce mide ağrıları, sonra midede ülser, gerekli tedaviyi olamadığı için ilerleyen zamanda kansere davetiye çıkaran bir süreçle karşı karşıyadırlar.

Hapishanelerde 98’i ağır, yüzlerce hasta mahpus bulunmaktadır. Hasta mahpuslarla ilgili sorunların başında, hayati tehlikesi olan hastalığa yakalanmış mahpusların hem tedavi edilmeyerek, hem de serbest bırakılmayarak adeta ölüme terk edilmesi gelmektedir.  5275 sayılı C.İ.K’nun 16.maddesi, içeride hastalıklarıyla yalnızlaştırılan mahpusların ceza ertelemesini imkânsız kılmaktadır. 16.Maddeye göre; hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi/ geri bırakma kararı; “Adlî Tıp Kurumunca düzenlenen ya da Adalet Bakanlığı’nca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan rapor üzerine, infazın yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca verilir.” Buna göre Adli Tıp Kurumundan ya da kurumun onayladığı, “içeride tedavisi mümkün değildir” raporuyla ceza ertelemesi yapılmaktadır.

Başta hantal bürokrasi olmak üzere, kasıtlı geciktirmeler ve engellemeler de dahil, çeşitli nedenlerle bu rapor alınamadığı ya da geç alındığı zaman örnekleri görüldüğü gibi ağır hasta mahpuslar son günlerini sevdiklerinin yanında geçiremeden, cezaevinin insanlık dışı koşullarında ölüme mahkum edilmektedir.

Bu bağlamda, F tipinin hastalık üreten bir ortam olması veya ölümlerle sonuçlanan hastalıklar, bu zemini tasarlayanlar için ne sürprizdir, ne de bir sorundur

Sonuç olarak; Türkiye hapishanelerinde, yasal mevzuatla kılıfına uydurulmuş sistematik işkenceden başka bir şey olmayan ağır tecrit kasıtlı olarak devam ettirilmektedir. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 16. ve 25. maddelerinin yanı sıra, kamuoyunda „Öcalan yasası“ olarak bilinen ‚4771 Sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’la pekiştirilen tecrit, sonuçlarıyla ve neden olduğu insanlık dramıyla “ölünceye kadar” ağırlaştırılmış tecrit’e mahkum edilmiş mahpusları yaşarken öldürmekte, diri diri gömmektedir.

Yukarıda bahsettiğimiz hapishanelerde uygulanan ağır tecrit koşullarının yanı sıra, C.İ.K.’nun 16.ve 25.Maddesine dair yaşanan ağır hak ihlalleri hususunda İnsan Hakları Derneği olarak taleplerimiz şöyledir;

1- Baskıcı ve işkence anlamına gelen hükümleriyle;

a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası hükümlüsünü tek kişilik hücrede tecrit altında tutan,

b) Sadece eşi, alt ve üst soyu, kardeşi ve vasisini görüşmeci olarak kabul eden,

c) Görüşme periyodunu 15 günle sınırlayan,

d) Mahkûma günde sadece bir saat havalandırma hakkı sağlayan,

e) Ölümcül hastalık halinde dahi mahkûmun tahliyesine izin vermeyen,

f) Cezaevi içi görüşleri sadece kendi statüsünde olan mahpuslarla sınırlayan ve bunu dahi uygulamayan,

Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı hakkında kanunun 25. maddesi kaldırılmalı, hükümlüler arasında infaz rejimi açısından ayrımcılık yapılmamalıdır.

2- Hastalıkları nedeniyle hayatını kaybetme riski altında bulunan hükümlüler daha iyi tedavi koşulları için; yakın ölüm tehlikesi altında bulunanlar veda ve huzur hakkı kapsamında tahliye edilmelidir.

Cezaevlerinde yaşanan bu insanlık dışı koşullar bir türlü ülke gündemine girememekte, kamuoyunun dikkatini çekememekte, dolayısıyla en küçük bir iyileşme umudu yeşerememektedir. İletişimde, haber paylaşımında ve düşünce üretiminde önemli bir rol oynayan köşe yazarlarının, görsel medya mensuplarının ve diğer kamuoyu oluşturucularının konuyu ele almaları bu yönde bir duyarlılığın oluşturulmasına büyük bir katkıda bulunacaktır.

İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu olarak 29 Mayıs 2011 tarihinde yapacağımız “TECRİT İÇİNDE TECRİT” konulu sempozyumla sorunu dikkatinize sunuyor, arzu ettiğiniz takdirde raporlarımızı ve bulgularımızı sizinle paylaşmaya hazır olduğumuzu özellikle belirtmek istiyoruz.

Saygılarımızla,

İhd İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu

Tarih: 29 Mayıs 2011 (Pazar)

Saat: 10.oo – 18.3o Arası

Yer: İstanbul Barosu Kültür Merkezi

Adres: Galipdede Cad. Balkon Çıkmazı/Tünel- Beyoğlu

Not: Tünelde müzik aletleri satılan sokağa girilecek. Yaklaşık 100 metre ilerde solda balkon çıkmazı sokakta, sağda ikinci bina.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ İSTANBUL ŞUBESİ CEZAEVİ KOMİSYONU

Çukurlu Çeşme Sokak, No 2/1 Taksim, İstanbul Tel :(0212) 244 44 23/251 00 85 Faks: (212) 251 35 26

E-mail: İstanbul@ihd.org. tr