Anasayfa , Haberler , Hukuksal ve insani açıdan Tek Tip Elbise

Hukuksal ve insani açıdan Tek Tip Elbise

“Bir kişinin kendi giysilerini giyiyor olması benlik duygusunun bir parçasıdır ve bu nedenle öz saygısını bireyselliğini geliştirir. Cezaevi üniformaları bunun tersi bir etkiye sahiptir”

 Anadolu Adliyelerinden birinde, bir tutuklunun üzerinde “hero” yazılı bir tişörtle duruşmaya gelmesi, hemen tartışma yarattı: Anlam içeren bir giysi ile tutuklular duruşmaya çıkabilir mi? Sorunun cevabı çok sert verildi: “…Artık bundan sonra istedikleri gibi giyinip gelme yok. Bunlar bu şekilde dünyaya tanıtılacak.”

Eylem ve tepkisel sözler etkilerini hemen yarattı: Türkiye Barolar Birliği Başkanı Sn. Metin Feyzioğlu, “…Sorun, suçlu olup olmadıkları ortaya çıkarılsın diye yargılanan kişilere, yani sanıklara peşinen suçlu muamelesi yapılıyor görüntüsü verecek tek tip elbise ya da tulum giydirilme uygulamasına geçiliyor olmasından bile daha vahim. Sorunun büyüğü, devletin en üst makamının bu kararı -müjdelerken-, yargılanan kişilerin peşinen suçlu olarak görüldüğü anlamına gelecek cümleler kurması.” diyerek ortaya çıkan eğilimi eleştirdiğini belirtti.

İstanbul Barosu Başkanlığı da, tek tip elbise uygulamasının, masumiyet karinesi ve lekelenmeme ilkesine aykırı olduğunu ileri sürdü. Baro bildirisinde, “bir hukuk devletinde, suçluluğu mahkeme kararı ile sabit görülmeden, şüpheli ya da sanığı hükümlü yerine koymak gibi, bir kimseye, bir erk sahibine verilmiş yetki olamaz” denildi.

Konunun düzenleniş biçimi kanunlarda araştırıldığında, giyinmenin, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’un 64. maddesinde kısa bir hükümle düzenlendiği görülmektedir. Bu maddede, düzenlemenin, hükümlüler için yapıldığı, tutuklular için herhangi bir düzenlemenin yapılmadığı saptanmaktadır. Bu maddede de mahkumlar için giyinmenin serbest olduğu, bir şekle bağlanmadığı, ancak muhtaç hükümlünün isteği, doğrultusunda kendisine iklime ve sağlığa uygun giysiler verileceği, bunların cezaevi güvenlik görevlilerinin üniformalarının biçim ve renginde olamayacağı açıklanmaktadır.
Ülkemizdeki düzenleme, Avrupa Ceza İnfaz Kurumlarına İlişkin Kurallar ile uyumludur; 20/1 ve 2. kuralda uygun giysisi olmayan cezaevindeki kişinin mevsime uygun giysiyi alacağı belirtildikten sonra bu giysilerin kişiyi küçük düşürücü ve onur kırıcı olamayacağı vurgulanmıştır.

Uluslararası Ceza Reformunda da bu duruma yer verilmiştir: “Bir kişinin kendi giysilerini giyiyor olması benlik duygusunun bir parçasıdır ve bu nedenle öz saygısını bireyselliğini geliştirir. Cezaevi üniformaları bunun tersi bir etkiye sahiptir. Eğer mahpuslara giysi sağlanması söz konusuysa sivil giysiler bu nedenle cezaevi üniformalarına kıyasla çok daha tercihe şayandır.”

Benzer durumu karşılaştırmalı hukukta da görmekteyiz. Bu konuda tek AİHM kararı olan Hadade/Romanya kararında, cezaevi üniforması ile mahkeme önüne çıkarılmanın, “ilgiliyi küçük düşürmek ve itibarını zedelemek için yapıldığı durumda, bu eylemin kamuya açık bir yerde olduğu takdirde, başvurucunun kamuoyunda aşağılandığı, ve ne kadar aşağılandığı ölçülerek işkence olabileceği” açıklanmıştır.

Durum, ABD’de de tartışılmıştır. Federal Yüksek Mahkeme 03/05/1976’da Estelle/Williams kararında, tek tip kıyafetle mahkemeye çıkmanın kamu yararına hizmet etmediği, sanığın kıyafetinin jüriyi etkileyebileceği, tutuksuz yargılananlarda böyle bir giysi olmamasının ayırımcılık yaratabileceği ve bu nedenle suçsuzluk (masumiyet) karinesinin göz önünde tutulmamasına sebep olabileceği belirtilmiştir.

Tutuklulara ve hükümlülere tek tip elbise giyimi ile ilgili bir düzenlemeye karşı koyan eleştirilerde, bunun adil yargılanma hakkına ve masumiyet karinesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Olaya geniş açıdan bakıldığında tıpkı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile ABD Federal Yüksek Mahkemesi kararlarında olduğu gibi başka hak ve özgürlüklerin de ihlal edilebilirliği ortaya çıkmaktadır. AİHM’de görülen davada konunun işkenceyle, ABD Federal Yüksek Mahkemesinde ise eşitlikle ilgisi üzerinde durulmuştur.

Gerçekten cezaevinde bulunan kişilere tek tip elbise ya da tulum giydirilmesi ve Mahkeme önüne böyle çıkarılması işkence ve eziyet suçlarını meydana getirebileceği gibi adil yargılanma hakkı, eşitlik kuralı, masumiyet karinesi ve insanın insan olması değerine aykırıdır.

Bir insana zorla, istemediği giysinin giydirilmesi, bunun toplum içerisinde seyredilir hale getirilmesi, yargıcın, savcının, savunmanın, yakın akrabalarının ve kendisi ile barışık olan ve olmayan insanların önüne bu şekilde çıkarılması onun kişiliğini, özelliklerini ezen bir davranış biçimidir.

Tek tip giysi ile yargıç önüne çıkarılmak insan onuruyla bağdaşmayan ve kişinin bedensel ve ruhsal yönden acı çekmesine, algılama ve irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak bir davranış olduğu gibi kişinin eziyet çekmesine de neden olacaktır.

Hiç kimsenin istemediği giysiler içerisinde kendisi hakkında karar verecek yargılama makamları önünde bulundurulması doğru değildir, çünkü bu durumdaki kişi bireysel duygu ve düşüncelerini rahatlıkla ifade edemez. Duruşmayı izleyenlerin çeşitli tepkileri, eylemleri, iddia ve savunma makamlarının sözleri, yorumları yargılanan kişinin bağımsız hareket etmesini etkileyecektir. Sadece duruşmadaki baskılar değil, aynı elbiseleri giyen kişilerin cezaevi aracından indirilmeleri, kamuya açık yerlerde bulundurulmaları, adliye koridorlarında tutulmaları, hep hedef tahtası olmalarını sonuçlayacaktır. Bugün televizyonlarda izlediğimiz şekilde kimi tutuklulara halkın tepki göstermesi mahkeme salonlarına kadar uzanmaktadır. Bu ortam içerisinde kişinin kendini savunabilmesi gerçekten çok zordur ve insan psikolojisine aykırıdır. Bu nedenledir ki aynı giysi içerisinde kişilerin duruşma salonlarına götürülmesi adil yargılanma hakkının özünü etkileyecek bir durum yaratacaktır.

Konunun olumsuz sonuçları bununla da bitmiyor. Aynı görünüm içerisindeki binlerce tutuklu, toplumun bir grup insana bakış açısının genel olarak değerlendirilmesi sonucunu da doğuracaktır. Kısaca, belirli tipteki elbiseleri giyen kişiler, genel yargılarla değerlendirilecek ve tüm bu kişilere karşı bir ayırım olmaksızın genel değerlendirmeler yapılacaktır. Bu saptama doğaldır ki, masumiyet karinesinin çiğnenmesini sonuçlayacaktır.

Bu durum cezaevinde bulunan, yargılama makamlarının önüne çıkarılan, adliyede hak arayan, el konulmuş özgürlüklerine kavuşmayı bekleyen yüzlerce kişinin, diğer olağan suçları işleyen kişilere göre farklı konumda olmalarını sonuçlamaktadır. Bunun sonucunda, eşitlik ilkesi ihlal edilecektir. Toplum bir gruba farklı diğer gruba ise farklı yorum ve tutum içine girecektir. Bu durum eşitliğe aykırıdır.

Bu sakıncaların sonucunda şunu söylemek mümkündür ki, uygarlıkların ve toplumların amacı olan insan ve insanın değeri bu yaklaşımla ağır bir darbe alacaktır. Unutmayalım ki, toplumun temeli insandır ve bütün amaç insanın esenliği, güvenliği ve mutluluğudur. (Güncel Hukuk Dergisi/Görülmüştür)