Anasayfa , Köşe Yazıları , Hrant’a Mektup – Hülya Onur

Hrant’a Mektup – Hülya Onur

Sana,

Özlem tadında

Türküler yollamak isterdim,

Özlemi sen, özleyeni ben

Her dinlediğin türküde gece olup dökülen

Ve

Özgürlüğe hasret, sevda kokan

‘Bir güvercin ürkekliğinde’

Umutlarımızı anlatan sana….

Yüreğimizden özlemine köprü olmak ve biraz da sohbet etmek için olsun bu mektup. Malum, memleket halleri ortada sevgili Ahparig…

Hatun Ana’ya yapılanları için burkularak izlemişsindir bir yerlerden. Faşizmin bu ülkede, özellikle de 12 Eylül’den bu yana neler yaşattığını en iyi bilenlerdensin. Fazlaca bir şey değişmedi bu güne kadar. Hatta faşizm şiddetini tüm dehşeti, pisliği, çürümüşlüğü ve alçaklığıyla topluma boca eder duruma geldi. 12 Eylül’ün lanetlendiği günün ertesinde yaşatılan da faşizmin çirkef yüzlerinden biriydi bu anlamda.

Hani, ‘Bilirim, bu ülkede güvercinlere dokunmazlar..’ dermiştin ya. Ardından seni katletmişlerdi bir güvercin tedirginliği ile yaşadığın bu topraklarda. İşte bir kaç gün önce de, benzeri durum bu toprakların başkenti ve adı kara olan Ankara’da, her şeyin denetim- kontrol altında tutulduğu o lanet şehirde yaşatıldı. Senin, ‘derinliklerine gömülmekte gözümüz var’ dediğin topraklarda gömülemedi Hatun Ana. Daha doğrusu gömüldükten sonra tekrar çıkarılmak zorunda bırakıldı.

‘Bizim bu topraklarda gözümüz var, alıp götürmek için değil, en derinine gömülmek için…’ dermiştin bir sohbetinde. Bir insanın öldükten sonra en tabii hakkı olan toprağa defnedilme hakkını faşizm elinden aldı Hatun Ana’nın.. Artık toprağın derinliklerine de gömdürtmüyor kendinden olmayanları. ‘Beni, evimin karşısındaki mezarlığa gömün.’ vasiyetine rağmen, yerine getirtmedi alçaklar sürüsü. Mezardan yeniden çıkartılarak Ana Fatma diyarına, Dersim’in bağrına gönderildi..

78 yaşındaki bir ananın vasiyetine, hem de Kürtse, hem de Aleviyse ve hem de terörist anasıysa, neden müsamaha göstersin devlet, değil mi? İdama götürdüklerinin en son isteklerini dahi yerine getirmeyen devletten, onun faşist zihniyetinden, Hatun Ana’nın vasiyetine saygı duyacağını beklemek en son akla gelecek bir durum dahi değilken.

Sevgili Ahparig,

Bu ülkenin ‘ötekisi’ olmak ne demek, en iyi sen bilirsin. Can bedeli de tecrübe ettin bunu. Çocukluk aşkın, hayatının ve mücadelenin eşit parçası, erkeklerin belki de örnek alması gereken şekilde, yüreğinde taşıdığın biricik sevdan Rakel’in de dediği gibi, ‘Bir bebekten katil yaratan bu sistem’, artık örgütlü ve organizeli dindar ve kindar bir nesil de yetiştirmiş durumda. Bu nesil, faşizmin tetikçiliğini, ötekilere karşı, ‘asimile et, edemiyorsan yok et’ politikasını, ‘sosyal’ pratikteki görevleri olarak en iyi şekilde yerine getirmeye özen gösteriyor.

Yüz yıllık kanlı Türkiye Cumhûriyeti tarihinin ayrılmaz parçaları olan, ‘Tek dil, tek din, tek millet, tek bayrak’ ilke ve ülküleri günümüzde de vahşice uygulanmakta. ‘Benden değilsen, düşmanımsın.’ tekçi, ırkçı, kafatasçı, cinsiyetçi yaptırım ve uygulamaları artarak devam ettirilmektedir.

Ülkede tecavüz bir yaşındaki bebelere kadar düşürüldü biliyorsun. Çocukla ‘evlenmek’ dini akideler de esas alınarak, devlet mercileri tarafından da onandı. Medeni nikaha ‘imam nikahı’ eklendi. Çok eşlilik zaten vardı ama toplum katında da hakka dönüştürülüp, olağanlaştırıldı…Biz kadınları her gün daha fazla nasıl kapatırlar, dört duvar arasına nasıl hapsederlerin derdine düştüler. Hala her yerimiz ve her şeyimizden tahrik olmaya, onun için de, tecavüz de dahil her türlü şiddeti, yasalarını, orman kanunlarını da işleterek mübah gösterme gayretindeler. Bizlere artık alenen ‘tahrikçi’ muamelesi gösteren hukuk sisteminin erk’ek adaleti çıtasını her gün tecavüzcülerine, katillerine onları sokaklara salma ‘cezası’ vererek yükseltmektedir. Katlimiz durumunda bu katil ve tecavüzcü sürüleri yasalar önünde, ‘pişmanım’ demeleri, takım elbise, medeniyet yuları kravat taktıkları taktirde, iyi halden salınma ya da ceza indiriminden yararlanma hakkına da sahipler. Öz savunma yaparak, yaşamlarına sahip çıkan kadınlar ise Nevin gibi hala yargılanmakta ya da müebbet cezasıyla zindanlarda ömür tüketmektedirler.

Gençler hala geleceksiz, geleneklerini karanlık ve umutsuz görmekteler. Emeklilerin durumu hala bildiğin gibi, içler acısı. Emekçiler asgari ücrete talim, ayın ortasını zor getirir durumdalar. Akademisyenlerin aydın olan kesiminin iktidarla arası her zamanki gibi kötü. Bir de KHK çıkarttılar biliyorsun. Bin bir emekle elde edilen meslek ve kariyerlerinden, işlerinden bir gecede atılanların sayısı çığ gibi büyüyor bu yüzden. Nuriye ve Semih bu haksızlığa karşı 190 küsür gündür bedenlerini açlığa yatırarak dirhem dirhem erimektedirler. Bu direnişi kırmak için devlet onları da zindanda tutuyor. İlk kez mahkemeye çıkacaklardı fakat ‘güvenlikletini sağlayamayacakları ve kaçırılma ihtimalleri olduğu için’ keyfice mahkemeye getirilmediler ama gıyaplarında sorgusuz- sualsiz tutuklu kalma kararı çıkarabildi bu devletin adaleti.

Halkımıza gelince, ne mi yapıyor? Büyük çoğunluğu ya Murat Başoğlu diye bir zat varmış, onun yeğeniyle ilişkisini tartışıyor, bir bölümü de bir kadın tarafından öldürülen ‘yakışıklı, ünlü, bir kaç ay sonra baba olacak’ olan Vatan Şaşmaz’larına ahlayıp vahlayarak, onu öldüren, kendisi de intihar eden kadına lanetler yağdırmayla meşguller.

Kimse ensest şiddetin neden %40′ lara ulaştığını sorgulamıyor. Hatta ‘bunu nasıl gizleriz?’ in derdinde olan devlet, ensest şiddet hakkında yazan, çizen, araştıran ve bunları paylaşanlara da ayar veriyor. Başoğlu ve Şaşmaz’ların burjuvazinin bataklığından nemalanan, kişiliksiz- karaktersiz ve ama burjuva ahlakının toplumdaki yansısı olduğunun farkında dahi değiller. ‘Zenginin parası, fakirin çenesini yorarmış’ misali, toplumsal kangren olan sorunlar es geçilmekte, halkımız magazinsel boyutuna ilgi duymaktadır. Bu, nasıl bir toplumsal kült yaratılmaya çalışıldığının hazin bir örneğidir aslında. Basın, yayın, medyanın da bunda rolü, etkisi, sorumluluğu,payı oldukça fazladır, bilirsin. Bu durumu da not düşeyim istedim.

Irkçılık, Cumhuriyet tarihi boyunca vardı zaten sevgili Hrant. Onun için yaşatılmadı mı onca katliam ve soykırımlar? Osmanlıdan devralınan ve yarım kalmış bir çok kırım Cumhuriyet tarihinde tamamlandı bir anlamda. Örneğin, kalan bir avuç Rum ve Ermeni Cumhuriyetle yok denilecek sayıya indirildi ya da asimile edildi. Kürtler Zilan, Koçgiri, Ağrı, Dersim’ den bu yana kırımdan geçiriliyor hala. Yavuz Sultan Selim’ in adının ikinci köprüye verilmesi tarihi bir sima olduğu için değildi herhalde. Yavuz katilinin kılıcının hala Alevilerin boynunda dolaşmasından, Alevilerin yakılarak ateşte semah döndürmeleri içindir. Faşizmin en bilinen kırımları bu kesimlere yönelik olmuştur ama değişik milliyetlerden azınlıklara aynı akıbetleri yaşamak durumunda kalmışlardır. Bu uygulamalar değişik zamanlarda ve şekillerde hala yapılmaktadır. Kızdıklarında dahi insanlar hala siz Ermenilerle, biz Rumların ‘döl’ û oldukları şeklindeki ‘küfür’ lerini kullanıyorlar birbirlerine… ‘Döl’ ümüz olup olmadıklarını bilmiyoruz, olmasınlar da ama bizler kırımdan geçirilirken, tecavüzlere uğrarken, haşmetlilerinin talimatları doğrultusunda mal varlıklarımızı talan edip, el koyduklarını, emeklerimizi çalarak palazlanıp, acılarımız üzerinde kendilerini var ettiklerini biliyoruz, unutmadığımızı hatırlatmakla yetiniyoruz sadece. Onlar ise ne kadar sağlam Türk olduklarını ve damarlarında bu ‘asil’ kanı taşıdıkları yarışını zavallıca yapadursunlar… Çünkü bunu yapmalarının ırkçılık gibi topluma yerleştirilmiş köklü nedenleri var. İlkokul yıllarını hatırlamadan edemiyor insan.. Hangimiz olmadığımız halde her sabah ‘ Türküm, doğruyum’ la başlayan ve adına andımız denilen ırkçı söylevleri tekrarlamak zorunda kalmadık ki? Türkleştirip asimile edemediklerini ise kolayca kıyıya itiveriyorlardı. Sen de yaşadın bunları bilirsin. Askerlik yaparken militarizmin ırkçılığı gereği Ermeni olduğun ve asimileyi reddettiğin için, güvenip eline silah vermemişler, bu ülkenin ayrık otu olan bir milliyete sahio olduğunu hissettirmiş ve yaşatmışlardı sana da. Bu tür ırkçı yaklaşımlar da hala devam ediyor sen gideli. Haberlere düştü yeni. Antalya’da Amasyalı bir vatandaşı Kürt diye linç ediyorlarmış az daha çok muhterem Türk vatandaşları.. Hala Kürtleri asli unsur olarak kabul etmeyen bir devletin insanlar arasına ektiği ırkçı nifak tohumları.

İşte, Hatun Ana’yı mezardan çıkartan zihniyet de bu. Senin büyük bir alçakgönüllülükle söylediğin ‘Bu ülkede güvercinlere dokunmazlar.’ sözünü faşizm çoktan çürüttü ne yazık ki. Ve yarattığı kindar, dindar gençliğiyle, onların her türlü küfürleri, hakaretleri ve bunlara eşlik eden tekbirleriyle hakkı olduğu ve gömüldüğü mezardan çıkartılan Hatun Ana’nın boş bırakılan mezarıyla çürütüldü. Barışın, huzurun, özgürlüğün, eşitlikçi ve hakça yaşamın, kardeşliğin her gün bir halkasından vurulduğu bir ülkenin, barış güvercinlerinin yaşaması, soluk alması gittikçe daha da zorlaşıyor Ahparig. Ama imkânsız da değil hani…

O mezarda şehitler varmış! Teröristler oraya gömülemezmiş! 78 yaşında, onurlu bir yaşamı olmuş, başları dik, onurlu ve mücadele ruhlu çocuklar yetiştirmiş bir kadını, bir insanı, bir anayı terörist diye yaftalamalarını çok da kaale almıyoruz ama anayı o mezardan çıkartmayacaklardı. Hilkat garibesi zekâsızlıklarıyla, alçaklıklarını, insanlık düşmanı olduklarını ve tarihten de nasıl bihaber olduklarının bir kez daha aynasıydı bu durum. Çok övündükleri bilmem ne milli ve kurtuluş savaşlarında en öne sürdükleri Kürtler, Ermeniler, Lazlar, Çerkesler, Rumlar, Aleviler ve bilumum diğer azınlıklar sayesinde ‘kazandık’ dedikleri savaşlar yürütüldü. Faşizm bu… saklar böylesi gerçekleri. Tarihi sadece işine geldiği gibi, istediği ve izin verdiği kadarıyla yazabilir, yazılmasına müsaade eder, beyinlere de öyle zerk eder. Bugün faşizmin iktidardaki borazanı AKP’nin de 15 yıldır ayakta kalmasının nedenlerinden bir tanesi de bu tarihi çarpıtmaları iyi yapması değil midir? Her türlü pisliği, kokuşmuşluğu topluma enjekte eden, adaletsizliği, haksızlığı, talanı, vurgunu, yalanı, katliamları, kadın kırımlarını, çocuk tecavüzlerini, doğa talanını, hayvan istismarını, özgürlük savaşçılarının, demokrasi mücadelesi verenlerin katlini, zindanlarda hak arayışında olanların çoğalması, Türk İslam sentezli bu iktidarın gerici, ırkçı, yobaz, faşist yaptırım ve uygulamalarını adım adım topluma zerketmesi ve kabul ettirmesi suretiyle ayakta kalabilmiştir. Bu toplumda yer alma hakkını her geçen gün daha fazla tanıdığı ve bir cenazeyi dahi mezarından çıkarttırabilecek kadar aşağılık, ırkçı, yobaz, faşist güruh bu iktidarın eseridir. Diyeceğim o ki; zulmü artsın ki, kendisini o boş kalan mezarlara gömmemiz daha yakın ve kolay olsun. Zulmü artsin ki faşizmin, sonu daha erken gelsin.

Sevgili Hrant,

Doğum gününde sana güzel haberler de vermek isterdim. Oluyor da inan…Ama faşizmle yönetilen bir ülkede, önceliğimiz ne yazık ki, yaşatılan faşist yaptırım ve uygulamalar oluyor. Payımıza düşen ise direnmek ve mücadele etmek…

Her şeye rağmen yüreğimizin en güzel yerine yerleştirdiğimiz özgür yarınlara olan inancımızla yürüttüğümüz örgütlü mücadele azmimizi, sevdamızı öldüremedi, öldüremeyecek de faşizm. Belki katlediliyor, tecavüzlere uğruyor, ötekileştiriliyor, zindanlara atılıyor, Nuriye ve Semih gibi sorgusuz sualsiz ve mahkemeye dâhi çıkartılmadan hakkımızda hükümler veriliyor hala ama bu sistem bize diz çöktüremeyecek, bizi korkutamayacak, ‘güvercin tedirginliği’ ile yaşasak da bizleri yıldıramayacak… Analara ve çocuklara verilmiş sözümüz ahdına; ufukta doğacak güneşi yakalayıp, görene kadar, faşizm ve her türlü gericilikle mücadeleye devam edeceğiz.

Ahparig;

Satırlara şimdilik ara verirken;

Tüm direnenlerden, mücadele dostlarından, sevenlerinden, yıldız olan tüm dostlara, yoldaşlara, değerlere doğum günün vesilesiyle SELAM OLSUN diyoruz…!

İyi ki mücadele ve sevda kokulu yüreğinle bu dünyadan geçmişsin. İyi ki, dibine gömülmek istediğin bu kadim topraklar senin gibi bir değeri, sevgili anacığının da emekleri sonucunda bizlere kazandırmış. Mücadelenin ateş parçası yapmış.

Seni özlüyor ve seviyoruz be Ahparig. Yüreğimizin en güzel yerinde korumaya, yeşertmeye devam ediyoruz

Seninleyiz, bizimlesin… İyi ki doğdun Ahparig, doğum günün kutlu olsun Sevgili Hrant…..