Ailedeki ilk bilgisayar bize gelmişti. Aile dediğime de bakmayın, bildiğin sülale! Annemler 8 kardeş, babamlar 9 ve 60’ın üstünde de kuzenim var. Kardeşler olarak çok heyecanlıydık, tabii bu heyecanı kuzenlerle de paylaşıyor, gece gündüz bilgisayarın başında, oyun oynuyorduk.
Yine bir gün sabahtan bilgisayarın başına kurulmuş oyun oynuyorum, 14-15 yaşlarındayım, yanımda da Ali İsmail. Annem seslendi “Gürkan, Ali İsmail! Haydi kahvaltıya!”
Bilgisayardan kalkmam biraz zor oldu tabii. Balkona çıktığımda annem küplere binmiş söyleniyordu. “Kardeşin nerede?” dedi, “Bilmem. Yanımdaydı, şimdi gelir” dedim. Az sonra annem tekrar seslendi; “Ali İsmail, Ali İsmail!” Ses yok… Bu defa ben seslendim “ALİ İSMAİL!” 2 saniye sonra yanımdaydı.
– Neredesin lan, annem o kadar sesleniyor, duymuyor musun?
– Bilgisayarı kapatıyordum abi
– Ben seslenince mi kapandı bilgisayar?
– Yok abi, sen bağırınca fişi çektim…
Bunları neden mi anlatıyorum? Bizden sadece Ali İsmail’i almadılar, sevinçlerimizi, heyecanlarımızı aldılar! Yeğeninin amcasıyla bilgisayar oynama sevincini çaldılar, annesinin düğününde çekeceği zılgıtı çaldılar.
Yitirmediğimiz bir şey var; o da güzel günler göreceğimizin umudu!
Ali İsmail Korkmaz Vakfı’nın (www.alikev.org) avlusunda, İsmail Saymaz söyleşisi sonrası sohbet ediyoruz. Misafirlerden biri söz alarak bir soru sordu; “Sizce hâlâ umut var mı?” Annem cevapladı ve dedi ki “19 yaşında evladı öldürülen ben, burada oğlumun adına kurduğum bu vakfın avlusunda oturuyorsam, adını yaşatmak, düşlerini gerçek kılmak için çabalıyorsam, sizin her zaman umudunuz vardır!”
Bu kadın, bu acıya rağmen umudu yeşertmeye çalışıyorsa, öğrencilere burs sağlamak için katıldığı İstanbul Maratonu’nda, Barbaros Bulvarı’ndan koşarak inerken; gözünde yaşlarla değil umutla, yüzünü asarak değil tebessümle, öldürdüklerini sandıkları ama hiç ölmeyecek oğlunun adını haykırıyorsa, bana kimse umutsuzluktan bahsedemez!
İnanıyoruz, umudumuz var! Güzel günler göreceğiz çocuklar…
Bu arada unutmadan #HAYIR! (#özgürüz.org)