METİN AYÇİÇEK-29-06-2014- „26 Haziran tarihi dönemeçtir“ türünden başlıklar attılar birçok gazeteci. Sınırlarımızı fazla zorlayarak konuşacak olsak bile, „bu zamana kadar nerede yaşadın ve bugün yaşadığın toprakları tanıyor musun arkadaş?“ gibi bir gazeteciyi ciddi olarak kızdırabilecek türden bir soru atabilirim ortaya. Basından öğrendiğimiz biçimiyle, daha „çözüm süreci“nin ilk adımları atılmadan Kürt Özgürlük Hareketi bu isteği dillendirmiş, ısrarlı olmuş ama elde edememişti.
Silahlarını bırakarak barış için ülkeye gelen ilk Barış Grubu’nun başına gelenleri hatırlıyor muyuz? Ya sonraki barış gruplarını? „Habur Kapısı, Habur kapısı oldu olalı, böyle coşkulu bir şölen görmemişti daha!“ diye yazacaktır tarih. Bir halk 90 yıllık kanlı bir zulüm tarihini toprağa gömmüş, topraktan allı yeşilli çiçekler üretmişti „Barış“ isteğiyle yanıp tutuşan Kürt halkı, silahlarını dağda bırakıp barış için kendi topraklarına gelen evlatlarını sıcacık duygularla bağrına basarak, barışı kutladı. Hatırlıyor muyuz sevgili gazeteciler, daha sonra başlarına ne geldi, o tarihte sadece kıyafetlerini eleştirip barış coşkusunu mahkum ettiğiniz o barış elçilerinin?
Kimse kusura bakmaya dostlar! „Osmanlı’da oyun çoktur“ sözü, politikayı şiddet ve hile ile açıklayan bu kültürün derin bataklıklarına dikkat çekmek için kullanılan bir haykırıştır.
***
Zorda kaldılar; dış, iç, orta, alt, üst… bütün politikaları battı, çöktü ve geldikleri nokta uçurumun kıyısı. Babamın deyimiyle „bir ayakları çukurda artık!“ Buna rağmen oyalama sürüyor. Barış ve özgürlük gibi, bütün insanlığın isteyebileceği en haklı talepler üzerinden sürdürülen istismar devam ediyor. Yalan kanlarında alyuvar sayısından daha fazla yer alıyor. Onların çıkaracağı yasalara da, verdikleri sözlere de, verecekleri güvencelere de, artık güvenmiyorum. Somut adım atmadıkları sürece de bu güvensizliğimi koruyup aktaracağım.
Bu haliyle beklenen yasa öncelikle kendi paçalarını sağlama alma yasası olacaktır. Darbe falan iddialarının arkasında hep o idealsiz, hedefsiz, günübirlikçi politikalara sıkışmış ve yüreksiz duruş sırıtıyor.
***
Dağdan gelecekleri cezaevlerine, zindanlara tıkmayacağınıza inanmam için, uygulamada niyetli, kararlı olduğunuzu anlayabilmem, buna güvenmem gerekiyor.
Basit yollar öneriyorum üstelik:
Önce hasta tutsakları serbest bırakın. Onlara yaşama olanağı tanıyın.
Çocuk tutsakların bütününü özgür bırakın. Bu iğrenç ayıptan kurtulun ki belki saygınlık kazanabilirsiniz.
KCK tutuklularını derhal serbest bırakın ve Ergenekoncuların tahliyesinden bugüne gösterdiğiniz çifte standartlı adalet anlayışının altındaki nedeni sorgulayıp, bu hukuktan dolayı onlardan özür dileyin.
Sayın Öcalan’ın esaretine daha gecikmeden son verip, sürece ilişkin görüşmelerinin alanını genişletecek ve özgürleştirecek olanakları serbest bırakın.
PKK’yi resmi muhatap olarak kabul edin ki sorunların yerinden çözümü mümkün olsun.
Demokratik Özgür Rojava’ya yönelik doğrudan ya da IŞİD, El Nusra gibi çeteleriniz aracılığıyla sürdürdüğünüz saldırgan politikalardan derhal vazgeçin. Bu sizin de sonunuzu getirebilecek tehlikeli bir serüven olur.
12 Eylül’ü mahkum ettiyseniz, 12 Eylül’ün uygulamalarının bütününden kaynaklı haksızlıklar ya da mağduriyetleri yok sayıp, zararlarını tanzim edin.
Savaşmak istemedikleri için askerlikten kaçan yüzbinlerce insanın bu hakkını kabul ederek askerlik muafiyetlerini gözetin.
Sürgünlerin ülkeye özgür girebilmelerine ilişkin yasal düzenlemelerinizi de görelim yanı sıra.
***
Neyin yasal düzenlemesi? Mevcut yasaları bile çifte standartlara uygun kullananların yasalarına güven mi olur? Eğer sorun barışsa, Kürtler gibi amasız, lakinsiz, tereddütsüz atın adımlarınızı ki yanınızda olalım. Oyalama ise, meclisler açılır, meclisler kapanır, siz oyaladığınız sanarak mutlu olursunuz: Ama açın gözünü ve bir kez „dünya lideri“ hayal dünyanızdan kurtularak bakın yaşadığınız topraklara: Sizin „vereyim mi vermeyeyim mi“ diye papatya yapraklarını „kopararak“ öğrenmeye çalıştığınız geleceği Kürt Özgürlük Hareketi ve yoldaşları HDP size rağmen kuracaktır.
Ama bunun barışla gerçekleşmesi dünya halklarının bütününün çıkarına olduğu içindir ki ısrarımız barıştan yanadır.