Anasayfa , Haberler , Gözaltında kaybedilenlerin aileleri Ankara'ya yürüyor

Gözaltında kaybedilenlerin aileleri Ankara'ya yürüyor

İSTANBUL | 13 – 06 – 2010 | Gözaltında kaybedilenlerin yakınları Ankara’ya yürüyor… Yürüyüş, İstanbul Galatasaray Meydanı’nda her Cumartesi gerçekleştirilen oturma eyleminin 272.’sinin ardından Karaköy İskelesi’ne dek sürecek uğurlama etkinliği ile başlayacak.

“Bizler yakınları devletin güvenlik güçlerince gözaltında kaybedilen insanların aileleri olarak; kayıpların akıbetinin açıklanması, sorumluların yargılanması için Meclisi ve hükümeti siyasi irade göstermeye çağırıyoruz… İnsanlığa karşı işlenmiş suçlar açığa çıkartılmadan, failler yargılanmadan, mağdurların talepleri dikkate alınmadan demokratikleşmeden söz edilemeyeceğini biliyoruz. Başka ülkelerin mağdurlarına kucağını açanlara kendi ülkelerinin mağdurlarına sırtını dönerek bunu yapamayacaklarını söylüyoruz” diyen yürüyüşçülerin yaptıkları çağrı şöyle:…

‘MECLİS HALKA KARŞI SORUMLUDUR, GÖREVE ÇAĞIRIYORUZ!’

“Bizler yakınları devletin güvenlik güçlerince gözaltında kaybedilen insanların aileleri olarak;
kayıpların akıbetinin açıklanması, sorumluların yargılanması için Meclisi ve hükümeti siyasi irade göstermeye çağırıyoruz…
İnsanlığa karşı işlenmiş suçlar açığa çıkartılmadan, failler yargılanmadan, mağdurların talepleri dikkate alınmadan demokratikleşmeden söz edilemeyeceğini biliyoruz.
Başka ülkelerin mağdurlarına kucağını açanlara kendi ülkelerinin mağdurlarına sırtını dönerek bunu yapamayacaklarını söylüyoruz.
15 yıldır Galatasaray Meydanı’nda dile getirdiğimiz talepleri Meclis’e taşımak için Ankara’ya yürüyerek gidiyoruz.
15 yıldır ısrarla bizi görmeyenlere, duymayanlara yürüyüşümüzle sesleneceğiz:
Gözaltında kaybetme, kayıpların akıbeti açığa çıkıncaya dek devam eden bir insanlık suçudur. Bu insanlık suçuna göz yummayın, ortaklık etmeyin…

Kayıp aileleri olarak, kayıplar sorununa dikkat çekmek, taleplerimizi dillendirmek için 12 Haziran 2010 Cumartesi, Saat: 12.30 da Galatasaray Meydanı’ndan hareketle Ankara’ya, Meclis’e yürüyeceğiz.
Sizleri, insanlık değerlerine sahip çıkmaya, yürüyüşümüzü desteklemeye çağırıyoruz.”

Gözaltında kaybedilenlerin aileleri adına:

» Alpsoy Ailesi
» Bilgin Ailesi
» Ceylan Ailesi
» Gülünay Ailesi
» Kırbayır Ailesi
» Morsümbül Ailesi
» Ocak Ailesi
» Yaman Ailesi
» Yedigöl Ailesi

YÜRÜYÜŞ PROGRAMI

12 Haziran (Cumartesi)
12.30 Galatasaray Meydanı’ndan hareket.
14.00 (Öğleden sonra) Kadıköy
20.00 Gülsuyu Köprüsüne Varış (gece konaklama)

» 13 Haziran (Pazar)
08.00 Gülsuyu Köprüsünden Uğurlama
12.00 Gis. Bir Önü Karşılama
14.00 Gebze’ye Hareket
18.00 Gebze’ye Varış (gece konaklama)

» 14 Haziran (Pazartesi)
08.00 Gebze’den Çıkış
13.00 İzmit’e Varış (gece konaklama)

15 Haziran (Salı)
08.00 İzmit’ten Çıkış
12.00 Yalova’ya Varış
14.00 Yalova’dan Çıkış
17.00 (Akşam) Gemlik’e Varış (gece konaklama)

» 16 Haziran (Çarşamba)
08.00 (Sabah) Bursa’ya Hareket
12.30 Bursa’ya Varış-Karşılama (gece konaklama)

» 17 Haziran (Perşembe)
08.00 Bursa’dan Uğurlama
12.00 Eskişehir’e Varış (gece konaklama)

» 18 Haziran (Cuma)
08.00 Eskişehir’den Ankara’ya Yürüyüş

» 19 Haziran (Cumartesi)
10.00 (Sabah) “Gerçeğin buluşması” Formu’na katılım
(İnşaat Müh. Odası/Necatibey Ankara)
12.00 Oturma Eylemi (İnşaat Müh. Odası önü)
20.00 Meşaleli Yürüyüş

» 20-21 Haziran (Pazar)
10.00 -18.00 “Gerçeğin Buluşması” formuna katılım

» 22 Haziran (Salı): TBMM’de görüşme

**

Meclis’e yürüyorlar: Suç makinelerini, ölüm timlerini korumaktan vaz geçin

2010-06-11
Belgelenebilenlerin sayısı 1300’ü aşan Gözaltında Kaybedilen yurttaşların yakınları Ankara, TBMM’ne doğru 10 gün sürecek bir uzun yürüyüşe hazırlanıyor. İstanbul Galatasaray Meydanı’nda her Cumartesi gerçekleştirilen oturma eyleminin 272.’sinin ardından Karaköy İskelesi’ne dek sürecek uğurlama etkinliği ile başlayacak. “İnsanlarımızı gözaltında kaybeden suç makinelerinizi, ölüm timlerinizi korumaktan vazgeçin, onların yakasına yapışın, yargılayın, kayıp yakınları ile İnsan Hakları ve kayıp dernekleriyle diyalog başlatın, kayıp olaylarını bütünüyle açıklığa kavuşturun, Genelkurmay ve devlet arşivlerini denetime açın, “gizli/derin sırlarınızı” tek tek kamuoyuna açıklayın, zorla kaybedilmeleri önlemeyi amaçlayan, kayıp ailelerinin bilgi edinme hakkını tanıyan Birleşmiş Milletler’in, “Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme”yi imzalayın. Yıllardır taleplerimiz karşısında hep sustunuz. Susarak işlenen bütün suçlara ortak oldunuz. Eğer bu ortaklığınızı bozmak istiyorsanız, onlarla anılmak istemiyorsanız sesimize kulak verin, hemen harekete geçin ve işe kayıplarımızın faillerini yargılamakla başlayın. Failleri, Ergenekon Davası kapsamına alın, biz kayıp yakınlarının müdahil olma taleplerini kabul edin, Geçmişle yüzleşme komisyonları kurun, gözaltında kaybedilen ailelerin yakınlarını da bu komisyonlara alın, bu yönde bir yasa çıkarın..” gibi taleplerle yürüyüşe geçecek olan gözaltında kaybedilenlerin yakınları MHP dışında, Meclis’te grubu bulunan partilerle yapacakları görüşmelerle eylemlerini sonlandıracak. İnsan Hakları Derneği, İstanbul Şubesi, Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon tarafından hazırlanan raporda yer alan ‘Kayıp Öyküleri’nden bazıları şöyle:

Mehmet Meşe, 21 Şubat 1994 tarihinde Kulp’un Şeyhmalan Bucağı’nın Yolaçtı köyüne askerler tarafından yapılan baskın sırasında 5 kişi ile birlikte gözaltına alındı. Bir gün sonra 3 kişi serbest bırakıldı. Kendisiyle birlikte gözaltına alınan Abdulkadir Kurt’un vücudunda naylon yakıldı işkence edildikten sonra kayalıklardan atıldı. Mehmet Meşe’den bir daha haber alınamadı.

* * *

Fahri Kusun ile kardeşi Tevfik Kusun, 30 Temmuz 1995 tarihinde Diyarbakır’da kahvehaneden gözaltına alınarak kaybedildi. 06 Ağustos 1995 tarihinde parçalanmış cesedi çuvalın içinde Dicle nehri üzerindeki köprüde balıkçılar tarafından bulundu.

* * *

Musa Koluman, 23 Temmuz 1997 tarihinde Bismil ilçesinde çarşıda, polisler tarafından zorla bir araca bindirildi. Eşi hamileydi. Musa Koluman’dan bir daha haber alınamadı.

* * *

1958 Siverek doğumlu Adnan Bağca‘nın, 11 Haziran 1990 tarihinde taksicilik yaptığı “ordu taksi” durağında iyi giyimli bir şahıs, Diyarbakır istikametine gitmek üzere müşteri olarak arabasına bindi. Adnan’ın aracı 6 ay sonra bulundu ve devlet tarafından el konularak satıldı. Ailesi, Siverek Emniyet Müdürlüğü’ne, İçişleri bakanlığına, Cumhurbaşkanlığına başvurdu. Cevap verme gereği bile duyulmadı. Dönemin Devlet Bakanı Cenap Gürpınar, Adnan’ı soran ailesine “beni bu işlere karıştırmayın” dedi. Adnan Bağca’dan bir daha haber alınamadı.

* * *

Namık Erkek, 19 Aralık 1992 tarihinde Mersin Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi ekipleri tarafından gözaltına alındı. Ailesi Mersin Emniyet’ine Namık’ı sordu. Emniyet; “1992 yılının Aralık ayının 19’nu 20’sine bağlayan gece saat 03.00 sıralarında Namık’ın firar ettiğini ve firarda sorumlu olan polisler hakkında idari soruşturma yürüttüğünü” söyledi. Ve firar ettiğine dair Namık’ın ailesine bir belge verdi. Namık Erkek’den bir daha haber alınmadı. İç hukuk yolları tükenince avukatı AİHM’e başvurdu. AİHM 13 Temmuz 2004 tarihli 286337/95 Başvuru nolu kararla Türkiye’yi mahkum etti.

* * *

5 çocuk babası Mehdi Olmaz, 1994 yılında Bismil’de gözaltına alındı. Kendisinden bir daha haber alınamadı.

* * *

Hasan Ergul, 5 Haziran 1995’de, 3 yaşındaki oğlu İslam’ı Silopi Devlet hastanesine götürdü. Köye dönerlerken, Silopi’nin Cizre’ye olan çıkışında OVA petrol istasyonunda durdu. Bu sırada biri beyaz diğeri siyah Renault-Toros marka otomobillerinden inen telsizli siviller Hasan Ergul’u uzun bir boğuşmadan sonra kaçırdı. Üstelik bunlar 3 yaşındaki oğlu İslam’ın gözleri önünde oldu. Hasan Ergul’dan bir daha haber alınamadı. Ailesi savcılığa başvurdu. Savcılık yeterli bir soruşturma yürütmeden, dosyayı bütün kayıp olaylarında olduğu gibi işlemden kaldırdı.

Jitem İitrafçısı Abdulkadir Aygan, Hasan Ergul olayına ilişkin Hasan’ı Jitemde çalışan “Koçero” lakaplı kişinin kaçırdığını, önce Silopi Timine sonra da Elazığ timine götürdüğünü, orada öldürüldüğünü ve bir çuvala konularak Hazar gölüne atıldığını itiraf ediyordu. Elazığ’a bağlı Mollakendi Cevizdere köylüleri o dönemde bir cesedin Hazar Gölü kıyısından alınarak Elazığ kimsesizler mezarlığına gömüldüğüne tanıklık ettiklerini Hasan’ın ağabeyine söylediler.

8 Nisan 2009’da, Hasan’ın ağabeyi ve İHD avukatlarının savcılığa giderek tekrar savcılıktaki dosyaları incelemesiyle olay açıklığa kavuştu. Hasan Ergul’un ölü bedeni Elazığ kimsesizler mezarlığında bulundu.

* * *

Hasan Ocak 28 yaşında bir öğretmendi. 21 Mart 1995 tarihinde terörle mücadele ekiplerince gözaltına alındı. Ocak ailesinin tüm resmi makamlara yaptığı başvurular sonuçsuz kaldı. Oysa kendisini Şubede gördüğüne, gözaltı listesinde adına rastladığına dair tanıkları vardı… Tanıklara, ailesinin, arkadaşlarının, insan hakları savunucularının yoğun çabalarına rağmen devletin tüm birimleri “bizde yok” dedi.
Hasan’ı bulmak için her yolu, her mücadele yöntemini deneyen Ocak ailesi 58 gün sonra onu Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı’nda numarasız bir mezarda buldu.
26 Mart 1995’de Beykoz’da ormanlık alanda bulunan Hasan’ın yoğun işkence görmüş bedeni Adli Tıp’ta 28 gün bekletilmiş ve oradan da kimsesizler mezarlığına gönderilmişti. Halbuki Adli Tıp’a hem başvurusu yapılmış, hem de fotoğrafı verilmişti.
Hasan’ın parmağında, parmak izi alınırken kullanılan mürekkep vardı. Ayakkabısının bağcıkları, pantalonunun kemeri yoktu. Bunlar gözaltına alınanlara uygulanan rutin işlemlerdi.
Hasan Ocak’ın gözaltına alınıp kaybedilmesi olayı, ailesi başta olmak üzere arkadaşları ve insan hakları savunucularının yoğun arama mücadelesi ile toplumun belleğine kazındı.
Ocak ailesi avukatları aracılığı ile olayı AİHM’e taşıdı. AİHM Türkiye’yi mahkum etti.

* * *

24 yaşındaki İTÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Matematik öğrencisi Tolga Baykal Ceylan, 7 Ağustos 2004 tarihinde 2 günlüğüne tatil için İğneada’ya gitmişti. Tolga 9 Ağustos 2004 tarihinde annesini arayarak 10 Ağustos 2004 Salı günü döneceğini söyledi. 10 Ağustos 2004 tarihinde annesini arayarak bir telefon numarası vermek üzereyken, yanında olan birisi tepki gösterdi ve telefon kesintiye uğradı. Sesi gergin ve kısıktı. Bu annesinin duyduğu son sesi oldu.
Ertesi günü annesine gelen bir telefonda, yüksek sesli biri bağırıyor, kısık sesli biri korkak cevaplar veriyordu. Annesine, 15 dakika kadar bu konuşmaları dinlettiler.
Annesi Kadriye, bir daha oğlundan haber alamayınca İğneada’ya giderek oğlunu Jandarma’ya sordu. Jandarma, “oğlun macera peşinde, artık onu arama” dedi ve gözaltına aldıklarını kabul etmedi. Savcılık soruşturmasında ise, Jandarma Tolga’yı gözaltına aldıklarını, ancak soruşturmasını tamamladıktan sonra bıraktıklarını ifade etti. Annesi Kadriye, Jandarma Alay komutanını aradı ve “oğlumu siz gözaltına aldınız”, “oğlum nerede” diye sordu. Alay Komutanı “Türk askerine dil uzatamazsınız, dilinizi koparırım” diye tehdit etti. Bir hafta sonra Tolga’nın bir poşet içerisindeki çamaşırları annesine jandarma tarafından verildi. Annesi devletin bütün kademelerine başvurdu, bir sonuç alamadı. Anne Kadriye avukatı aracılığı ile dosyayı AİHM’e taşıdı…