Home , Haberler , Ermeni Soykırımı 1915, Artsakh Pogromu ve Rojava Ermenilerin Örgütlenmesi

Ermeni Soykırımı 1915, Artsakh Pogromu ve Rojava Ermenilerin Örgütlenmesi

Ermenilerin tarihi dendiğinde akla ilk gelen onlara yapılan tehcir ve jenosittir. 1915 yılında yapılan soykırım günümüze değin belleklerinden silinmemiştir. Bu acı olay dağarcıklarına çakılıp kalmıştır. Geçmişin arkaik devleti tarafından yapılan soykırım, Ermenilerin ardılları tarafından dünya kamuoyunun gündemine sokulmuştur. Her ne kadar soykırımı gerçekleştiren devletin devamı olan Türkiye Cumhuriyeti tarafından soykırım suçluluk psikozuyla hep gizlense ve inkâr edilse de geçen yüzyılın başlarında yapılan bu soykırım dünya kamuoyunca kabul görmektedir. Bunun sonucu her 24 Nisan’da soykırım tüm dünya çapında anımsanır. Soykırımda ve tehcirde öldürülen Ermeniler anılır, soykırımı yapan devlet kınanır, lanetlenir ve dünya çapında mahkûm edilir.

Ermeniler açısından bir diğer vahamette, yakın dönemde yaşanan ARTSAKH tehciri ve pogromudur. Ermeniler bu sefer binlerce yıl yaşadıkları Artsakh topraklarından tasfiye edildiler. Bu kez bu topraklarına el konuldu. Asırlarca yaşadıkları bu topraklarla beraber emeklerinin geçtiği ve yarattıkları tüm değerler gasp edildi. Ermeniler zor unsuruyla bir kez daha yurtlarından men edildiler. Baskıyla, zorla, gaspla topraklarından ihraç edildiler. Dünyanın seyrettiği bir pogromla bir kez daha karşı karşıya kaldılar!..

Ermeniler açısından önem teşkil eden bir diğer gelişme ise Rojava topraklarında yaşanmaktadır. Bilindiği gibi 2011 yılından beri son dönemlerin en saldırgan güruhları tarafından Suriye ve Rojava topraklarına saldırı yapıldı. Bu saldırı ve işgale karşı Rojava topraklarında haklı ve meşru bir direnişle karşı konuldu. Bölgede yaşayan Ermeniler’de, gerici devletler desteğindeki IŞİD ve diğer arkaik örgütlerin saldırılarına karşı örgütlendi ve mücadelede yerini aldı. Rojava’daki bu mücadelede Ermenilerin konumu ve yer aldığı mücadele yeterince duyulmamıştır. Bu nedenle Ermenilerle ilgili yapılan bu sempozyumda Rojava Ermenilerinin örgütlenmesini ve mücadelesini de ele alacağız.

24 Nisan 1915’de jenosid ve tehcirle sonuçlanan bu tarihi haksızlığı bir kez daha anımsarken, beraberinde Arsakh (Karabağ) ve Rojava Ermenilerine de değineceğiz.

1915 Ermeni Soykırımı

Ermenilerin uzun bir tarihsel geçmişleri vardır. Milattan Önce ve Milattan Sonra tarihlerine bakıldığında daha çok işgalci devletler ve imparatorluklar tarafından yönetildiği görülür. Roma, Pers, Bizans imparatorluklarına bağlı ve onlar tarafından atanan vassal prensler tarafından yönetilmişlerdir. Moğollar, Araplar, Selçuklar, Memlük Hanlığı, Osmanlı İmparatorluğu gibi devletler tarafından da istila edilmişlerdir. Ermeniler bu tarihsel süreçlerde bu güçlerin haraca, ilhaka, gaspa, zulme dayalı yönetimlerine tabi kılınmışlardır. Bu müzmin tarihlerinde, Ermeni derebeyleri ve özerk toprak ağaları yalnız bir kez kendi inisiyatiflerinde yönetmişler ve topraklarını, sınırlarını genişletmişlerdir. MÖ. 189 tarihinde kurulan Ardaşes Krallığı ile başlayan ve II. Dikran yönetimiyle doruğa çıkan Ermenistan yönetimi, Suriye, Filistin, Kilikya, Kapadokya’yı içine alan Mezopotamya topraklarına, ilk ve son kez egemen olmuştur. Ama daha sonra zayıflamış ve Roma İmparatorluğu’nun saldırıları sonucu M.S. 60’lara doğru yıkıma uğratılmıştır. Ve tekrar işgalci ve ilhakçı devletlerin baskı ve tahakkümü altına alınmıştır. 1071 yılında Selçuklu İmparatorluğu ile Bizans İmparatorluğu arasındaki Malazgirt Savaşı sonrası, yenilen Bizans İmparatorluğu’nun sınırları ve hükmü altındaki Ermeni topraklarında Kilikya Ermeni prensliği oluşturuldu. 1375 yılında ise Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans İmparatorluğu) ve Memlük Sultanlığı arasında yapılan savaşta Kilikya Ermeni Prensliği yıkıldı.

Biz buraya kadar Ermenilerin tarihsel geçmişine kısa ve özcesine değindik. Bundan sonraki tarihsel süreçte, soykırımı yapacak devletin hükmü altındaki dönemi daha ayrıntılı ele alacağız.

Nitekim 1514 tarihindeki Çaldıran Savaşında, Yavuz Sultan Selim komutasındaki Osmanlı İmparatorluğu, Şah İsmail komutasındaki Safevi Devletini yenilgiye uğrattı ve İran sınırlarındaki Ermeni topraklarını işgal etti. Osmanlı Devleti daha sonra 1555 yılında kazandığı savaş sonucu imzalanan Amasya Anlaşması ve 1639 tarihinde imzalanan Kasr-ı Şirin Anlaşması ile İran sınırlarındaki Ermeni topraklarının diğer bölümlerini de kendi sınırları içine aldı. Ayrıca 1516-1517 yıllarında Güneyde Memlük Sultanlığı’nın işgali altındaki Kilikya Ermeni toprakları da Mercibadık ve Rıdaniye Muharebeleri ile Osmanlı İmparatorluğu tarafından işgal edildi. Ayrıca bu dönemin savaşları ile Osmanlı İmparatorluğu, Safevi Devletinin sınırları içinde olan Kürt topraklarının da önemli bir bölümünü egemenliği altına aldı.

Ermenistan toprakları bu jeostratejik ve jeopolitik gelişmeler sonrası artık Osmanlı İmparatorluğu’nun baskı ve tahakkümüne girdi. Kendisini İslam aleminin “hilafet ve saltanat” devleti ilan eden Osmanlı İmparatorluğu, Ermenileri -ve diğer Hristiyan toplumları- ikincil toplum anlamına gelen “Millet-i Mahkume” kategorisine soktu. “İkincil” konumları gerekçesiyle Ermeniler devlet yönetimine alınmadılar. Dini baskıya tabi tutulan Ermenilerden vergi kisvesiyle ağır haraçlar alındı. Osmanlı İmparatorluğu’nun Asya tipi saf feodalizm döneminde Ermenilerin mevcut konumu kısaca böyleydi…

Ermenilerin ve diğer Hristiyan toplumların durumu 19. yüzyıla kadar böyle devam etti. Bu dönemle beraber Balkan toplumları ve Küçük Asyada’ki (bugünkü Türkiye sınırları) Hristiyan toplumlar 19. yüzyılda uluslaşma sürecine girdiler. Avrupa’da 15. yüzyılda çözülme sürecine giren feodalizmi giderek tasfiye eden ve hâkim hale gelen Avrupa kapitalizmi -dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi- dönemin Osmanlı İmparatorluğu’na da girdi. Başta Balkan ülkeleri olmak üzere, Rumlar ve Ermeniler de kendi bulundukları topraklarda doğal ekonomiye dayalı saf feodalizmi çözülme sürecine ve kapitalizmin temellerinin atıldığı sürece soktular. Bunun sonucu oluşan merkezi pazar birliği ile Ermeniler bir araya gelerek toprak birliği, dil birliği ve sosyal-kültürel birlik ile ulusal karakter oluşturdular.

Böylece Ermeniler ulus kimliğine sahip olduktan sonra çifte baskı uygulandı. Önceleri Hristiyan oldukları için dini baskı altında olan Ermeniler, beraberinde ulusal baskı ve yaptırıma maruz kaldılar. Böylece üzerlerinde uygulanan baskı ve zulüm daha katmerli boyutlara tırmandırıldı.

Orta çağın feodal, fetihçi ve haraç toplayan arkaik devleti, kapitalizmin şafağıyla oluşan ulusal yapıya ters düşen gerici bir devletti. Ulus kimliği devletin bu muzdarip eden yapısıyla bağdaşmıyor ve uluslaşmaya karşı saldırgan oluyordu. Bir başka deyişle, önceleri Osmanlı İmparatorluğu’nun dini baskı ve tahakkümü altında olan Ermeniler, tarihsel materyalizmin kaçınılmaz sonucu ulusal kimliğe ulaşmaları ile çifte baskıya maruz kaldılar.

Bunun sonucu doğuda ve batıda Ermeniler artan baskı ve tahakküme karşı taleplerini dile getirdiler. Kırda Ermeni fedaileri dağlara çıktılar. Haklı ve meşru örgütlenmelere gittiler. 1800’ün sonlarında Hınçak (Sosyal Demokrat Hınçak (Ses) Partisi), Taşnak (Ermeni Devrimci Taşnaksutyun (Federason), Ramgavar (Ermeni Demokrat Liberal Parti) partileri kuruldu. Artan ulusal baskılar ve alınan haraçların artırılması üzerine, 1894-1896’da Ermenilerin ayaklanmalarında Hınçaklar ve Taşnaklar aktif olarak yer aldılar. Bu ayaklanmalarda 200-300 bin civarında Ermeni öldü.

İttihat Ve Terakki Cemiyeti (İTC) 1908’de İkinci meşrutiyet ile II.Abdülhamit’i devirip devleti ele geçirdikten sonra, Taşnaklar ve Hınçaklar radikal-askeri mücadeleyi terkettiler. Taşnaklar bir müddet İTC saflarında yer aldılar. Hınçaklar ise -önceleri Taşnaklar içinde yer alan ve daha sonra Taşnaklardan ayrılan ve kurulan Hürriyet Ve İtilaf Cemiyeti içinde yer alan- Prens Sabahattin ile hareket ettiler. Amaçları bu partiler üzerinden Ermeni sorununa çözüm getirmekti. Ancak Ermeni hareketlerine verilen sözler yerine getirilmedi ve bizzat İTC önderliğinde Ermeni soykırımına gidildi.

1914’ün başlarında İTC tarafından seferberlik ilan edildi ve Ermeni erkekleri Amele Taburlarında toplandı. Soykırımı askeri olarak yürütecek devletin gizli örgütü olan Teşkilat-ı Mahsusa yasal olarak Erzurum’a kaydırıldı. 24 Nisan 1915 tarihinde Ermeni aydınları tutuklandı. Bundan dolayı 24 Nisan Ermeni soykırımının başlangıç günü olarak kabul edilmiştir. Böylece devlet tarafından alınan Ermeni

Soykırımı kararı adım adım yerine getirildi. Ermeniler zorla çıkarıldıkları tehcirle yollarda öldürüldüler. Amele taburlarında toplanan ve etkisiz hale getirilen erkekler de kurşuna dizildi, uçurumlardan aşağıya atıldı…

Önceden örgütlenen ve planlanan soykırım 1. Dünya Savaşının jeopolitik atmosferinde yerine getirildi. Savaşın yarattığı kaos ve kargaşa ile soykırım mümkün mertebe göz ardı edildi. Alman emperyalizmi ve diğer savaş müttefiklerinden onay ve destek de alındı. Sonuçta soykırımda 1,5 milyon Ermeni öldürüldü. Kalanlar Suriye’ye tehcir edildi. Böylece Ermeniler yurtlarından arındırıldı ve topraklarına, evlerine, barklarına ve yarattıkları tüm değerlere el konuldu!..

ARTSAKH Pogromu

Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki sorunlar ve çelişkiler giderek öne çıktı. Kapitalist uluslaşma bir dönemler birlikte olan toplumları karşı karşıya getirdi. Bir dönemler birlikte yaşayan iki ülke halkı artık bu vasıflarını yitirmişlerdir. 1989-’91 tarihinden sonra ulus devletlerin, topraklara kendi çıkarları doğrultusunda rakipsiz sahip olma dürtüsü, Artsakh (Dağlık Karabağ) sorununu yarattı. Azerbaycan yönetimi, çoğunluğu oluşturan Ermenilerin varlığını göz ardı ederek Artsakh’ı tek yanlı kendi yönetimleri altına almak istedi. Bunu yaparken Azerbaycan’da çoğunluğu oluşturan Ermenilerin varlığı göz ardı edildi. Binlerce yıl yaşadıkları topraklardan tasfiye edilmek istenmeleri, Ermeniler tarafından kabullenmedi. Ve bu duruma Artsakh Ermeniler itiraz etti. Azerbaycan yönetiminin aldığı kararı tanımadılar. Bunun sonucu Azerbaycan ile Ermeniler arasında çatışmalar yaşandı. Ve yakın döneme kadar Karabağ Ermenileri kendi topraklarında yaşadılar.

Ancak son dönemlerde Karabağ sorunu salt bir iç sorun olmaktan çıkarıldı. Azerbaycan’dan çıkarılan petrol ve mevcut uluslararası konjonktür sonucu Rusya, Türkiye, İsrail gibi devletlerin desteğini alan Azerbaycan saldırıları agresif boyutlara tırmandırıldı. Ermenistan savaşa hazırlıksız konumuyla yalnız bırakıldı.

Oysa Rusya’nın Ermenistan’da askeri üsleri vardı. Anlaşmaları gereği Rusya’nın olası her askeri saldırıya karşı çıkması ve Ermenistan’ın saflarında yer alması gerekirdi. Ancak Rusya anlaşmayı ihlal etti. Kendi çıkarları doğrultusunda, ilişkilerini daha geliştirmek için Azerbayca’ın Artsakh’ı işgaline onay verdi. Ayrıca Batılı devletler de saldırı dönemine kayıtsız kaldılar. Ne zamanki Ermeniler Karabağ’dan terke zorlandı, Ermenistan ile ilişkiler o zaman geliştirildi. Bunun sonucu Ermenistan sorunu da giderek ABD ve Fransa ile Rusya ve İran tarafından kendi minvaline çekilmek isteniyor. Diğer bir deyişle, Ermenistan durumu uluslararası güçlerin hegemonya mücadelesinde gündeme getiriliyor.

Artsakh sorunu böylesi bir dönemin kulvarına çekildi. Tüm bu gelişmelerin faturası Artsakh’daki Ermenilere çıkarıldı. Ermeniler binlerce yıl yaşadıkları yurtlarından zorla tehcir edildiler. Yapılan saldırıyla sivil Ermeniler katledildi, zorla topraklarından koparıldı ve zoraki göçe zorlandılar. Daha net deyimle işgal edilen topraklarından atıldılar. Topraklarına, evlerine, mal ve mülklerine ve emekleriyle yarattıkları tüm değerlere el konuldu. Bir toplum tüm dünya gözünde yaşadığı topraklardan tasfiye edilmek istenmiştir. Daha açık bir deyimle Artsakh Ermenileri pogromla topraklarından, yurtlarından koparılıyor. Bir asır öncesi soykırımla yok edilen Ermeni toplumu, bu kez günümüzde bir kez daha tarihsel bir baskı ve zora maruz kalıyor. Yapılan pogromla 130 bin civarında Ermeni Artsakh topraklarından yok edilmiştir. Zorla Ermenistan’a gönderilmişlerdir.

Nasıl ki, 1915 jenosidi sonrası çıkarılan Emval-i Metruke yasasıyla Ermenilerin Türkiye’deki topraklarından ve tüm değerlerinden izleri silindiyse; Artsakh Ermenileri için de aynı akıbet planlanmıştır. Topraklarındaki evleri, işyerleri, tarlaları, Ermeni okulları, kültürel ve sosyal yapıları, kiliseleri, mezarlıkları vb. tüm varlıkları ve değerleri yok edilerek, pogrom ve kültürel soykırımla Artsakh Ermenilerinin de izlerinin silinmesi planlanmıştır. Nitekim bu uygulanmaya da geçilmiştir.

Ayrıca Artsakh’da Ermeni yöneticiler de tutuklanmış ve cezaevine konmuştur. Onların da akıbeti belli değildir.

Tüm bunlar kısa bir dönem içerisinde gerçekleştirilmiştir. Artsakh sorunu gündemden düşürülmemelidir. Uluslararası alanda oluşturulacak kamuoyu üzerinden demokratik çözüm için hareket edilmelidir.

Rojava’da Ermeni Örgütlenmesi

Bilindiği gibi 2011’de Suriye ve Rojava topraklarına saldırı yapıldı. Saldırıyı yapan IŞİD, El Nusra, ÖSO gibi çetelerdir. Bu çetelerin arkasında birbirleriyle dalaş, talan ve hegemonya kavgası yapan devletler vardır. Ancak bu saldırılara karşı Rojava’daki halklar güçlerini birleştirdiler ve kararlı bir mücadele verdiler. Rojava’da olan Kürtler, Araplar, Süryaniler, Keldaniler, Ermeniler, Türkmenler oluşturulan QSD (Demokratik Suriye Güçleri) saflarında yer aldılar.

Rojava’da QSD içinde en etkin güç çoğunluğu oluşturan Kürtlerdir. Kürtler, PYD (Demokratik Birlik Partisi) önderliğinde, YPG ve YPJ askeri güçleriyle aktif olarak yer almışlardır. Diğer halklar gibi Ermeniler de saldırılara karşı verilen mücadelede yer aldılar.

Rojava’da saldırılarıyla İslamofobi atmosfer yaratan çetelerin işgal ve saldırılarına karşı verilen savaş haklı ve meşru bir mücadeledir. Ayrıca bu çetelerin ardında devletler vardır. Dolayısıyla böylesi şartlarda bu gerici mihraklara karşı verilen bu haklı ve meşru savaş demokratik muhteva taşımaktadır. Bu gerçek görülmeli ve saldırıya, katliama, pogroma, soykırıma karşı olan kişi ve güçler mücadele eden güçlerin yanında yer almalı ve onları maddi, manevi desteklemelidir.

Bu savaş içerisinde Rojava Ermenileri de yer aldı ve örgütlenmeye gittiler. Bu örgütlenmenin başını çekenlerden biri Nubar Ozanyan oldu. Yoldaşlarıyla beraber DAİŞ saldırılarına karşı savaşan Nubar Ozanyan tanıştığı Ermenilerle ilişkiler kurdu. İlişkilerini geliştiren Nubar Ozanyan ve yoldaşları Müslümanlaştırılmış Ermenilerle de tanıştılar ve onlarla da bağ kurdular. Ozanyan, verilen bu mücadelede Ermenilerin yer almasını, asimile edilen Müslümanlaştırılmış Ermenilerle kurulan bağların geliştirilerek, Ermeni kimliğinin geliştirilmesini savundu. Onlara Ermenice dilinin öğretilmesi, Ermeni kültürünün verilmesi doğrultusunda oluşan düşüncelerini yoldaşlarıyla tartışırlar ve pratik adımların atılmasını kararlaştırırlar.

Bu faaliyetin ve örgütlenmenin pratik adımlarının atılmaya başladığı dönem Nubar Ozanyan şehit düştü. Ancak O’ndan verdikleri kavgayı devralan yoldaşları kararlaştırdıkları mücadeleyi ve örgütlenmeyi devam ettirdiler.

Nitekim Rojava’da Nubar Ozanyan taburu kuruldu. Giderek sayısı artan tabur tugaya dönüştü. Bağ kurulan gençler askeri olarak örgütlendi ve çetelerin saldırılarına karşı savaşta aktif yer aldılar. Ve günümüzde bu mücadele devan etmektedir.

Bir diğer çalışma alanı da Ermeniler içinde yapılan kitle faaliyetleridir. Bunun için Ermeni Sosyal Meclisi oluşturulmuştur. Ermeni Sosyal Meclisi’nin üstlendiği rol ve görev Rojava Ermenilerinin sorunlarını, taleplerini dile getirmektir. Onların sorunlarına çözüm bulmaktır. Hak ve talepleri doğrultusunda faaliyet yürütmektir. Bunun için Ermeniler içinde bu doğrultuda kitlesel örgütlenmeye gidilmiştir.

Bunun için Heseke, Qamışlo, Der-Ez Zor’da meclis çalışmaları başlatılmıştır. Raqqa’da meclise bağlı komite örgütlenmesine gidilmiştir. Amaç bu örgütlenmeyi daha sağlamlaştırmak ve daha güçlendirmektir. Ermeni kitlelerle ilişki kurmak ve onları daha yakınlaştırmak ve daha kaynaştırmaktır. Rojava’da nasıl ki Kürtlerin, Arapların, Süryanilerin sorunları, talepleri varsa, Ermenilerin de ulusal ve sosyal konumlarından kaynaklanan sorunları vardır. Ermeni Sosyal Meclisinin görevi bölgedeki Ermenilerin sorunlarına çözüm bulmaktır. Ermenice kurslarla -özellikle müslümanlaştırılmış Ermenilerin- dilini öğretmek, kültürel yapısını geliştirmektir. Ermeni ruh halini vermektir. Ermeni Sosyal Meclisi’nin üstlendiği görev Ermeni kitlesinin bu talepleri doğrultunda faaliyet yürütmektir.

Rojava’da Kasım 2013’de Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi kurulmuştur. Ermeni Sosyal Meclisi de bu özerk yönetim içinde yer almakta ve Ermenileri temsil etmektedir. Ermenilerin sorunlarını, isteklerini özerk yönetimde gündeme getirmektedir. Ve sorunlara Özerk Yönetim üzerinden müdahalede bulunulmaktadır. Örgütlü olduğu Heseke, Qamışlo, Der-Ez Zor ve Raqqa’daki Ermenilerin temsilcisi olarak, olan sorunlar ve talepler gündeme getirilmekte, çözü aranmaktadır.

Kısacası Rojava’daki meclis çalışması bu doğrultuda yürütülmektedir.

Ayrıca Rojava’daki Ermeni kadınlarının örgütlenmesi kararı da alınmıştır. Bu doğrultuda özgün örgütlenmeye gidilmiştir.

Rojava’daki Ermenilerin mevcut çalışması desteklenmeli ve daha geniş kesimlere duyurusu yapılmalıdır. Rojava Ermenileriyle bağlar kurulmalı ve geliştirilmelidir.