Home , Köşe Yazıları , Emperyalistler Arası Ticaret Savaşı ve Aşılamayan Döngü – Bir Mücadele Okuru

Emperyalistler Arası Ticaret Savaşı ve Aşılamayan Döngü – Bir Mücadele Okuru

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) `nin başkanı D. Trump`ın Çin ile başlattığı, Avrupa Birliği (AB), Rusya ve İran gibi bir çok ülke ile devam ettirdiği ekonomik yaptırımlar, yada başka bir deyişle „ticaret savaşı“ politikası hız kesmeden devam ediyor. 2008 yılında patlak veren ve tüm dünyayı etkisi altına alan krizden sonra ekonomisini yeni yeni toparlamaya başlayan ABD, ekonomisinde 21. yüzyılda da dünyaya hükmeden lider güç olmak için uluslararası dengeleri sarsan politik ve ekonomik kararları peş peşe alarak dünya gündemine oturmuş durumda. Önümüzde ki yüz yılda kendine karşı büyüyen rakipler olarak gördüğü Çin ve Rusya`ya karşı dünyanın tek emperyalist gücü olmak için ekonomisini ticaret savaşları üzerinden aldığı kararlarla güçlendirmeyi hedefliyor.
Bir önceki haberimizde; ABD ve Çin arasında yaşanan ve giderek kızışarak devam eden, karşılıklı misilleme ve tehdit girişimleri ile bir sarmal şeklinde büyüyen ticaret savaşına ve her ülke için olağan sonuçlarına değinmiştik. Bu yazımızda ise ABD`nin Çin ile sınırlı kalmayan , AB ve diğer ülkelere Rusya ve Iran gibi uyguladığı ekonomik yaptırımları kısaca ele alacağız.
ABD Başkanı Donald Trump, göreve geldiğinden bu yana ticaret savaşlarından korkmadığını ve bunun ülkesinin yararına olacağını savuna gelmiştir. Trump’ın ABD`nin uluslararası ve ulusal pazar alanında ticaret açığını kapatmak ve ABD`nin gerileyen hegomanyasını tekrar canlandırmak için, ekonomide korumacı tedbirler alması olarak adlandırılan ticaret savaşları başlatmasına neden olmuştu. Ekonomide alınan korumacı kararlar ile ticaretinde yaşadığı dış açığı azaltmanın yanı sıra, ABD`li ve yabancı şirketlerinde ABD dışındaki yatırımlarını ABD`ye çekerek içerde ekonomik canlanma yaratmaya çalışmaktadır. Önce Çin`den ithal edilen bir çok ürüne getirilen aşırı gümrük vergileri ile ve daha sonrada AB ülkelerinin ABD`ye ihraç ettiği ürünlere yapılan ek vergilendirme girişimi ile ABD kendi iç pazar piyasasındaki ticaret açığını aşmanın yollarını arıyor. Bu politikası ile aynı zamanda uluslararası arenada kan kaybettiği ticaret hegomanyasını diğer gelişen AB, Çin, Rusya gibi ülkelerin üstünde tutmaya çalışıyor. ABD `nin yıllardır dış ticaretinde verdiği açığın yüzde 50`sine yakınını Çin devletinden ve yüzde 25`ine yakınınıda AB devletlerinden kaynaklandığı tespiti üzerinden yola çıkılırsa, ABD`nin ticaret savaşlarındaki politikası daha iyi kavranabilinir. Bir zamanlar dünya üzerinde ticarette, serbest ticaretin savunuculuğunu yapan ve bugünlerde korumacı politikalarla dünyadaki bir çok ülkeye yaptırım uygulamaya çalışan Amerika Birleşik Devletleri`ne karşı serbest ticareti Çin, Rusya ve AB ülkelerinin savunması hiç kuşku yokki; dünya ekonomisindeki güç dengelerinin değişmesi ile ilgilidir.

ABD ve AB arasındaki ekonomik savaş Trump göreve geldikten sonra ABD`nin ekonomide aldığı korumacı politik ve ticari kararları sonucu her iki kutup arasında ilişkilerin gerilmesine yol açmıştır. ABD`nin AB ülkelerinden ithal edilen çelik ve alüminyuma getirdiği ek vergi uygulamaları ve AB ekonomisinde uluslararası alanda önemli bir yer tutan otomobil ticaretine getirdiği ek gümrük vergileri AB ülkeleri ve ABD arasındaki ticari uzlaşmazlıkları arttırarak, her iki müttefik güç arasında siyasi sorunların derinleşmesine neden oluyor. ABD`nin tüm yaptırımlarına sessiz kalmayarak misilleme kararlar alan AB, Amerika Birleşik Devletlerinin ticaret konusunda aldığı kararlardan geri adım atmaya zorlamıştı. AB`nin Temmuz 2018`de Japonya ile serbest ticaret antlaşması imzalaması ve dünyanın ikinci büyük ekonomisine sahip olan Çin devletinin ticaret konularında AB`li şirketlere daha da yakınlaşması, ABD`ye karşı büyük bir ticari cephenin oluşmasına sebep oldu. Oluşan bu blokun ardından Trump ile görüşen Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Junker, her iki kutup arasında başlayan ticaret gerginliğinde geri adımların atılmasına sebep oldu. Trump, AB ülkeleri ile yapılan ticari faliyetlerin önündeki engelleri kardırmayı hedeflediklerini ve çelik ve alüninyuma getirdikleri ek gümrük vergileri meselelerini çözecekleri açıklamasında bulunmuştu.

Alman Sanayi ve Ticaret Odaları Birliği`nin yaptığı bir açıklamada AB ile ABD arasında tırmanan ekonomik gerginliğin Almanya’nın yurtdışına ihracat yapan bir çok şirketinde huzursuzluk ve güvensizlik ortamı yarattığı söylendi. Söz konusu yaptırımlardan dolayı bir çok Alman şirketinin yurtdışındaki faliyetlerinde azaltmaya gittiğini belirten kurum, 2018 yılının başlangıcından beri ABD`ye yapılan Alman ihracatının belirgin bir şekilde düştüğü kaydedildi.

Fransa hükümeti, ABD ile yaşanan ticaret gerginliği konusunda yaptığı açıklamarda ise, AB`nin iki yıl önce Başkan Obama döneminde ABD ile başlattığı Transatlantik Serbest Ticaret Anlaşması (TTIP)’nın bu koşullarda başlatılmasının taraftarı olmadıklarını belirtti. TTIP bilindiği üzere ABD ve AB’nin Çin’in ekonomik ve ticari yayılma gücünü engellemek için her iki tarafın yürürlüğe koymaya çalıştığı bir ticaret anlaşmasıydı.

Hiç kuşku yokki; emperyalistler arası mevcut ekonomik dengeler üzerinden yükselen ve şimdilerde gündeme damgasını vuran ticaret savaşları, tek bir amaç için yani aşırı üretim için var olan kapitalist üretim ilişkilerinde önümüzdeki süreç içerisinde çelişkilerin büyümesine, derinleşmesine ve yeni üretim krizlerinin ortaya çıkmasına sebep olacaktır. Burjuva ekonomistlerin emperyal ülkelerin aldığı bu korumacı kararların ekonomide oluşacak uluslararası krizlere dikkat çekmesi, önümüzdeki yıllarda su yüzeyine çıkacak buz dağının ipuçlarıdır. 2008 kriziyle ekonomik büyümede gerileyen ve hatta küçülen bir çok ülke ekonomisinin, karşılıklı alınan korumacı ekonomik politikalardan negativ yönden etkileneceği günümüz kapitalist üretim ilişkileri noktasında ele alındığında, bariz bir şekilde ortadadır. Üretim süreçlerine giren hammadde ve üretilen ürünlerin dolaşım süreçlerine getirilen ek vergiler, hiç durmadan üretmeye odaklanmış kapitalist üretim ilişkilerinde yıkımlara ve içinde taşıdığı uzlaşmaz çelişkilerin ortaya çıkmasını sağlayacaktır.

Elbetteki, hiç durmadan artı değer üretmek için progranlanmış kapitalist üretim ilişkilerinde, yaşanacak her türlü krizin faturası işci sınıfı ve halka kesilecektir. Üretim aşamasındaki artı değerin gerekli emek bölümüne olan oranında artışı elde etmek için, çalışma saatlerinde artış ve satın alınan emek gücününde ucuzlama yaşanacaktır. Üretime giren hammadde fiyatlarındaki artış, üretilen üründen kazanılan artı değerden taviz vermek istemeyen işveren tarafından üretim sürecine kattığı nispi ve mutlak artı değer üretme yöntemleri ile işçinin işten çıkarılmasını yada daha fazla çalışmasını gündeme getirecektir. Ürettiği artı değeri dolaşım sürecinde realize ederek tekrar üretim sürecine koymak isteyen şirketler, getirilen ek gümrük vergileri duvarını, uluslararası pazarlarda ürünlerini satabilmek için ,ya üretim aşamasında nispi ve mutlak artı değer üretme yöntemleri ile yada ürünlerine getirecekleri ek zamlarla aşmayı deneyeceklerdir. Fakat işi elinden alınmış ve alım gücü düşürülmüş işsiz halk yığınına aşırı ürettikleri ürünleri satamayarak, aşırı üretim krizi ile karşı karşıya kalacaklardır.

Sözün kısası ekonomik krizlerini aşmaya çalışan emperyalist kapitalist sistem, yeni ve daha derin aşırı üretim krizlerine yol açarak sonuna doğru ilerlemeye devam ediyor.

Bir Mücadele Okuru