Home , Köşe Yazıları , Bilimsel Olmak (Kaypakkaya’yı anarken)

Bilimsel Olmak (Kaypakkaya’yı anarken)

YUSUF KÖSE | 24 – 05 – 2011 | Günümüzde sınıf bilinçli proletarya hareketlerinin bir çok yerde güçlü gelişme koşulları olduğu halde gelişememesinin sorunlarını derinden yaşadığımız söylemek yanlış olmayacaktır.

İşçi sınıfının bilimi Marksizm-Leninizm-Maoizm, gücünü, sürekli yenilenmesinden ve uygulanabilir oluşundan alır. Bilimselliği de buradan gelir.

İşçi sınıfının siyasal örgütleri de bulundukları ülkelerde, başta işçi sınıfı olmak üzere ezilen yığınları doğru politikalar etrafında örgütleyerek mücadeleye sevk etmeleri ve burjuva iktidarına alternatif olabilmeleri materyalist diyalektik yönteminin bilimselliğinden hareket etmeleri ile olabilir. Bu yöntemi terk ettiklerinde doğmatik ve öznelci bir şekilde sorunu ele alarak alarak,  işçi sınıfı biliminden sapmış ya da kopmuş olurlar. Bu da onların, gerçek anlamda sınıfın öncü rolünü oynamadıklarını ve oynayamayacaklarını ortaya koyar.

İşçi sınıfının MLM biliminin tek başına sözde benimsenmesi yetmez. Onun soyal gerçeklik ile iç içe geçmesini ve bunun teorileştirerek pratikta yaşam bulmasını, pratik tarafından doğrulanmasını şart koşar. Teori ve pratiğin bütünlüğü, birbirini ilerletici ve geliştirici olması, sınıfın öncüsünün olmazsa olmaz yöntemlerinden birisidir. Teori pratiğin zenginleştirilmiş hali ise, pratik teorinin uygulama alanı, doğruluğunun mihenk taşıdır. Bu bağlamda, birbirleriyle uyumlu olması ve teorinin pratikte uygulama alanı bulmadığı yerde teorinin değiştirilerek pratiğe uygulanır ve onu zenginleştiri hale getirilmesi bilimsel bir yötemdir.

Teorinin pratik tarafından reddeilmesi görülmezden gelinip, hala o teoride diretilmesi, doğmatik ya da öznelci anlayışlar sonucu olduğu gibi, böylesi bir siyasal yapının da yozlaşması, çürümesi ve bütünüyle gerçeklerden kopması kaçınılmaz olur. Bu salt teorik bağlamda değil, pratik olarakda hitap etmek istediği kitleye hitap edemez hale geleceği gibi, savunduğunu söylediği sınıfın da partisi olmaktan uzaklaşır. Her şeyden önce başta işçi sınıfı olmak üzere ezilen yığınlarıdan kopmayı da beraberinde getirir.

Eğer bir yerde Marksist teori kitleler içinde etkin kılınamıyorsa, bunun başka nedenleri yanında, işçi sınıfı örgütünün ya da kendisini böyle isimlendiren siyasal yapıların teorilerini de sorgulamak gerekiyor. En azından MLM olduğunu iddia eden siyasal yapıların kendilerinin sorgulaması gerekir.

Toplumsal olaylar ve siyasal gelişmeler hiç bir zaman düz bir rota içinde ilerlememiş, bin bir türlü çelişkeleri de içinde barındırarak değişik şekllerde kendini ortaya koymuş ve koymaktadır. Bu anlamda, bu gelişmeleri dikkate almadan hareket etmek daha baştan MLM biliminden sapmak ve onu kitleler içinde zayıflatmak anlamına gelir.

Marksizmin kitleler içinde maddi bir güç haliene gelmesi, doğru politikaların uygulanmasından kaynaklanır. Doğru politikalar ise somut koşulların somut analizinden elde edilir.

Doğa ve toplumsal olaylar; çelişmeler, çatışmalar ve gelişmeler dizini şeklinde sonsuz bir süreç içinde varlığını sürdürür. Bu maddenin sonsuz hareket şeklidir. Toplumsal olaylar da binlerce çelişmenin ve bu çelişmelerden kaynaklanan çatışmalar içinde, belirleyici olan, diğer çelişme ve çatışmalara yön veren, belli bir süreç içinde bunları belirleyen ana çelişmeler vardır. İşçi sınıfı öncülerinin bunları doğru olarak çözümlemesi ve bu çelişmelerin ruhuna uygun doğru çözümlemeler ortaya koyması, toplumu değiştirme mücadelesinde ve toplumsal devinimi kendi lehine çevirmesi açısında önemlidir. Toplumdaki çelişmeleri kavramayan, değişimleri göremeyen, gelişmelerin eğilimini ve yönelimini dikkate almayan ve bunları teori ve pratiğine yansıtmayanlar sınıfın öncülüğünü yerine getiremez. Bunlar proletarya hareketine zarar verirler.

Hiçbir toplumsal olayın ve bu toplumsal olaylardan biri olan devrimin önceden çizilmiş  birebir reçeteleri yoktur ve olamaz. Reçetelerle hareket etmek, daha baştan doğa ve toplum biliminin dışına çıkmak, metafizik bir yaklaşım sergilemek olur ki, bu, Marksizm bilimin; „somut koşulların somut tahlili“ temel önermesinin reddidir. Bir çok gelişme önceden öngörülebilir, genel belirlemeler yapılabilinir, ama, sürecin genel ayrıntılarını, sürecin çelişmelerini, o sürecin iç çelişmeleri belirler. Bilinmelidir ki; proletarya devrimi ayrıntılarda, sürecin çelişmelerini ve o sürece damgasını vuran esas çelişmenin doğru saptamasında ve buna uygun politikaları yaşama geçirmekte gizlidir.

Zıtların birliğinin ürünü olarak her şeyin birbirinden etkilendiği göz önünde bulundurulursa, çelişkilere yön veren, etkileyen bir çok etmeninde ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bir ülke devrimini esasta belirleyen, o ülkenin toplumsal iç çelişmeleridir, ama bazen dış çelişmeler iç çelişmelerin yönünü değiştirebilir ya da başka bir çelişmeyi esas hale getirebilir, iç çatışmanın yönünü dış çatışmaya dönüştürebiliyor ya da toplumsal devinimin hızlanmasını geciktirebildiği gibi, tersine de çevirebiliyor. Tarih, buna benzer toplumsal olaylara sıkça tanıklık etmiştir, günümüzde de benzerleri yaşanmaktadır ve ilerde de yaşanacaktır.

Dogmatizm ve sübjektivizm toplumsal çelişmelerin, değişimlerin ve de toplumsal gelişmelerin derinlemesine irdelenmesinin önünü keser. Yalnızca kaba ve yüzeysel görüngülerini görmeye neden olur. Proletaryanın öncüsünün genel devrimci deneyimlerle yetinemez, değiştirmek istediği toplumun en küçük hücrelerine kadar inmek, gelişmenin ve değişimin yönünü saptamak ve bunlara uygun kısa-uzun vadeli politikalar saptayarak pratiğine yön vermek durumundadır. Değiştirmek istediği toplumun değişim reçetelerini, başka toplumların -yani, başka ülkelerin- değişim „reçete“lerinde arayan bir öncü, özgül gelişmeleri dışladığı gibi, özgülden evrensele ilkesini de reddetmiş olur. Genel evrensel politikaların ruhuna uygun hareket etmek gerekirken, özgülün özgül niteliği dıştalanamaz. Zaten, evrensellik, özgülün üzerinde şekillenir.

Küçük burjuvazi tarafından Marksizm adına Marksizmin iğdiş edilmesi, onun devrimci dinamiğinin öldürülmesi ve bilimsel değerinin revize edilmesi; evrenselin özgülüğün yerine konulması ile başlatılmıştır. Sonuçta ise, işçi sınıfından ve devrimde işçi sınıfının müttefikleri olan diğer emekçi kesimlerden kopma kaçınılmaz olur; nesnel gelişmeleri derinlemesine irdeleyen politikalar üretileceğine dar, yüzeysel, olayın iç çelişmelerini ve bunların birbiriyle bağlarını, birbirini etkileyen yönlerini incelemekten ve çözümlemekten uzak, bir başka ülkenin gelişmeleri hazır „reçete“ olarak ortaya sunuluyor. Marksizm açısından, Marksizm adına en kötü şey de budur. Çünkü Marksist ideolojiyi dogma haline getirmek, onu değişmez görmek, bir sürecin politikasını bütün süreçlerde geçerli görmek, proletaryanın siyasal iktidar mücadelesine vurulan en büyük darbedir ve oportünizmin sınıf hareketine yabancılığı da buradan başlayarak devam eder.

Küçük-burjuva oportünizmi, lafta “reçeteciliğe” karşıymış gibi gözükmesinin altında yatan şey, Marksizmin temel ilkelerini revize etmek yatar. “Marksizmi günümüz koşullarına uyarlama” adına, Marksizmin vazgeçilmez ilkelerini değiştirmeye, onu, burjuvazinin (bilerek ya da bilmeyerek) kabul edebileceği teori haline getirmeye çalışır. Marksizmin ortaya çıkışından bu yana da bütün küçük-burjuva oportünistleri, Marksizmi savunma adına, onu proletaryanın sınıf mücadelesindeki bilimi olmaktan çıkarmak için burjuvazi ile el ele vermişlerdir. Bu nedenle, küçük-burjuva oportünizmi ile komünistlerin, dogmatizm ve sübjektivizme karşı mücadelesi ve bunlardan anladığı şey aynı ve bir değildir.

“Pratik, bilgi, gene pratik ve gene bilgi” (Mao) marksist bir yöntemdir. Bunu kendine rehber edinmeyen bir işçi sınıfı öncüsü, kendi sınıfından kopmaya mahkumdur.

Kaypakkaya’yı andığımız bu günlerde, onun sıkça vurguladığı; “eleştiri-özeleştiri silahını doğru kavrayalım, eskiyi atıp tazeyi alalım” MLM önermesini uygulamak, onun  genel bilimsel duruşuna sahip çıkmak olur. Eleştiri-özeleştiri, aynı zamanda, Marksizmin bilimselliğini sürekli korumasının en temel noktalarından birisidir. Türkiye’de MLM biliminin kitleler içinde ete-kemiğe bürünmesi isteniyorsa, bu yöntemden şaşamamak gerekir.

***