Home , Köşe Yazıları , Batı Kürdistan: Adım adım boğulmaya doğru…

Batı Kürdistan: Adım adım boğulmaya doğru…

haluk_gergerHALUK GERGER-24-07-2015- İktidar yandaşları, uzun süredir, Erdoğan’a karşı Batı’da oluşmuş bulunan eleştirel hassasiyetleri, her olumsuz gelişmeden sorumlu tuttukları “Türkiye’ye karşı bir Üst Akıl” kavramıyla izah etmekteydiler. Türkiye ile genel olarak Batı, özel olarak da ABD arasındaki soğuk rüzgarları liberaller de Erdoğan’ın sorumsuz davranışlarına bağlıyorlardı. Açıktı ki, Türkiye ile Batı arasında Ortadoğu bağlamlı stratejik alanda bir senkronizasyon ve koordinasyon sorunu vardı.

 

Burada sorunlar üç alanda düğümlenmekteydi.

 

Birincisi, IŞİD odaklıydı. En nötr biçimde ifade edersek, Türkiye bakımından IŞİD bir sorun bile değildi. Daha da önemlisi, yararlı bir aktördü. İki bakımdan: Yaşayan, yani savaşan IŞİD Kürtleri vurduğu ölçüde “müsaadeye mazhar”, hatta “en çok kayrılan” “dost partner” konumundaydı. IŞİD’in ölüsü de yararlıydı çünkü onu öldürme operasyonunda Türkiye de yer alırdı ve bıraktığı yerlerde konumlanma olanağı yaratırdı. Bir IŞİD’le Türkiye de bir kaç kuş vurmayı planlıyordu. Vurulması düşünülen asıl hedef kuşkusuz Kürtlerdi. Ötekinin de Esad rejimi olması bekleniyordu. Elbette başka görece küçük tilkiler de “Devlet Aklı” içinde kuyrukları birbirine değmeden dolanıyorlardı.

 

İkinci sorun, buna bağlı olarak, Kürtlere, özellikle de PYD’ye ilişkindi. ABD açıkça ilan etmişti ki, IŞİD’e karşı hava desteği başta her türden yardım yapılacaktı ama “alanda postal”, yani muharebede Amerikan askeri olmayacaktı. Umut bağlanılan Irak Ordusu’nun hali pür melali de ortadaydı. İran askeri gücü ise, ancak bir noktaya kadar tahammüle uygundu. Bu durumda, Batı açısından Kürtler sahadaki temel savaşan güç olarak temayüz etti. Türkiye içinse, bu savaşan güç, “IŞİD’den daha tehlikeli”ydi.

 

Nihayet, Batı bakımından Esad artık (en azından şimdilik) hedef değildi, hatta bunun da ötesinde Suriye’de ağırlık kazanmış “radikal İslamcı güçler”e ve elbette IŞİD’e karşı bir sigorta sayılmalıydı. Türkiye ise, yine Kürt düşmanlığı nedeniyle Esad karşıtı bir pozisyona kilitlenmişti. Ona göre, “düşman Esad”, Türkiye’nin bir biçimde Batı Kürdistan’a girebilmesinin maymuncuğu/bahanesi/fırsatı konumundaydı.

 

Şimdi, ABD ile yeni bir “ittifak inşası” sözkonusu. Türkiye, bir yandan, “haddini bilme”ye geri dönüyor, bir yandan da çeperlerine itilmiş olduğu o “Üst Akıl”a yeniden ricat ediyor. Ama unutmamak gerekir ki, kendi aklını da yeniden o akla eklemliyor.

 

Bu anlaşmayı salt “İncirliğin kullanılmasına izin verme”ye indirgemek ya aymazlıktır, ya kötü niyet. Bu, “IŞİD’le mücadele” oyununu da aşar. ABD açısından da pek çok ayrı avantajları vardır ama bizim asıl konumuz Türkiye bakımından işlevi Kürt Sorunu bağlamında ele alınmalıdır. Şimdi bu yeni mutabakata dayalı “eylem olanağı”yla Kürde karşı kumpas o mahut “Üst Akıl” düzleminde yeniden üretiliyor, Kürdün içine kıstırılmak istendiği kıskaç ve kısır döngü kapatılmaya çalışılıyor.

 

Çok uzun zamandır süren diplomatik faaliyetlerin sonunda geçenlerde Türkiye’ye gelen ABD heyetiyle varılan mutabakat bir alış-veriş sürecinin tamamlanmasıydı ve bu stratejik dönüşümde de, onun pazarlanmasında da Suruç katliamının büyük işlevi oldu. Yani, Suruç vahşeti böylece yerli yerine oturtulmuş oldu.

 

Türkiye aslında çok da geri adım atmıyor bu yeni anlaşmada. Şayet onun için Esad düşmanlığı ya da IŞİD ilişkisi, Kürde karşı büyük stratejinin taktik ayakları idiyse, bu alandaki değişiklikler de özünde taktik manevralardır. Bunlar şayet büyük stratejiye yardımcıysa, o zaman başarılı dahi sayılabilirler. En kötüsü, bu yeni durumda Türkiye, bir tür geçici, fırsat kollayan, pusudaki “gönülsüz ya da zoraki partner” olarak sahneye çıkmaktadır.

 

Peki Türkiye ne kazandı? Temel stratejiyi Rojava’da “kantonların birleşmesi” diye anılan, Batı Kürdistan’ın bir statü temelinde birliğine engel olmak ve oraya askeri bir kama sokmak olarak düşünürsek, bu yolda epeyi mesafe alındığı kuşkusuz. Önce, Kürt iradesinin belirli yerlere intikal etmesine karşı ABD desteği sağlandı. ABD açıkça Türkiye’ye güvence verdi ve Kürtleri “uyardım” dedi. Şimdiyse, yeni mutabakatla, daha ileri bir adım atıldı. Fiilen bir “güvenli bölge” oluşturuldu. Şimdilik bu, “hava destekli” ve gerektiğinde “özel operasyon izinli.” İkinci adımda, koşullara göre, ya Türkiye doğrudan girip kontrolü ele geçirecek ya da Bölge’deki “vekalet-proxy savaşları”na benzer biçimde “vekalet işgali’ ile öteki Suriye muhalif güçlerine devredilecek. Elbette ikisi de aynı kapıya çıkacak.

 

IŞİD kafa kesiyordu. Türkiye boğmaya yöneliyor…Kürde dayatılan; ölümlerden ölüm beğenmek…

 

ABD, Batı, sureti haktan görünen liberaller bakalım ne yapacaklar?

 

Onlar ne yaparsa yapsınlar, sonuçta diyebiliriz ki, Kürt halkının kurtuluşu kendi eseri olacaktır…