Home , Köşe Yazıları , Azez’i Döven Obüsün Politik Çaresizliği!-Marco KARAKAYA

Azez’i Döven Obüsün Politik Çaresizliği!-Marco KARAKAYA

koseyazisi_yenisiteicin

13 Şubat’ta Türk Devleti YPG’nin ana gücünü oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin Azez’i ele geçirmesini bahane göstererek 40 km menzilli obüs topları ile saldırıya geçti. Azez Türk devleti için önemlidir. Çünkü Suriye’de desteklediği cihadist güçlerle kurduğu tek kontak noktası haline gelmiştir. Bu nokta Halep’le olan tüm bağın, ilişkinin kesilmesi anlamına gelmektedir. Kilis ile Azez arasındaki 8 kilometrelik alanda 10 mülteci kampının olduğu bilinmektedir. Bu kamplar TC’nin kontrolü altında, Katar ve Suudi Arabistan’ın sponsorluğunda organize edilmiştir. Buralarda insani yardım adı altında Cihadist örgütlerin askeri eğitiminin, lojistik organizasyonun yapıldığı bilinmektedir. Şimdi cihadist örgütlerin can damarı olan bu kamplardan Suriye’nin iç taraflarının tüm ilişkisi kesilme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Özellikle Menag hava üssünün YPG tarafından düşürülmesi, bu hamlenin Türkiye sınırına doğru devam ettirilmesi TC için sınır bölgesinde tuttuğu son alanın elinden alınması anlamına gelmektedir. Gösterdiği askeri refleks bundan ileri gelmektedir.

Kürtlerin her kazanımını ve hamlesini ulusal tehdit ve tehlike olarak algılaması, desteklediği cihadist örgütlerin sürekli ve istikrarlı şekilde gerilemesi TC’nin Suriye’de tüm olanaklarının ortadan kalkması anlamına gelmektedir. Berhava olan Suriye politikasında şimdi kelimenin gerçek anlamıyla sıfırlayan olanaklar ve durumun oluşması anlamına gelmektedir. Kürtlerin buraları ele geçirmesi ise onlar açısından verili durumda iç ve dış politika açısından zorlu bir durum yaratacaktır. Bu hamleyi Kürt güçlerinin yapması onun kısmi askeri saldırganlık içinde olmasını kolaylaştıran faktördür. Zira Rusya destekli Esat güçlerine saldırmak çok kolay olmayan, savaşı tetikleyebilecek bir durumdur. Ancak Kürtlere saldırmak emperyalist güçlerin tolere edebileceği bir durumdur. TC bu rahatlığa dayanarak caydırıcı olacağını düşündüğü, profili düşük bir askeri hamle yapmıştır.

Türk Devletinin Dakikalar İçinde Ortaya Çıkan Acizlikleri!

Ahmet Davutoğlu Ukrayna ziyaretinde konuyla ilgili olarak “YPG’yi uyardık. Fırat’ın batısına geçmeyeceksiniz. Azaz’a yaklaşmayacaksınız. Şimdide uyarıyoruz yaklaşmayacaksınız.” Dedi. Bu açıklama yapılırken “can damarları” olarak gördükleri Azaz ve Tel Rıfat’tan (Abdulkadir Selvi’nin tespitidir. 16 Şubat Yeni Şafak gazetesi) Tel Rıfat YPG tarafından kontrol altına alındı. Yani TC başbakanının sözlerinin ajanslara ve Tel Rıfat’ın “düşmesi” aynı zamanda oldu. Caydırıcılık gösterisi yapmaya çalışan TC’nin acizliği artık aylar, günler gerektiren süre zarfları içinde ortaya çıkmıyor dakikalar içinde gerçekleşiyor. Türk devletinin bu saldırganlığı müttefiği ABD tarafından bile ciddiye alınıp, kısmide olsa desteklenecek muhtevada görülmüyor. TC’nin Suriye politikası ile kilitlenen Kürt politikası bu hamleyle birlikte daha fazla bunalım ve krize doğru sürükleniyor.

Türk hakim sınıfları caydırıcı olması adına Suudi Arabistanla birlikte gerekirse kara operasyonu yapacağını da Dış işleri bakanı Mevlüt Çavuloğlu aracılığıyla yaptı. Bu ruhu satılmış, çıkarları için efendilerine her türlü hizmeti yapmaktan geri durmayacak anlayış “DAEŞ’le(İŞİD-yn) mücadelede bir terör örgütünü ortak gibi görmek büyük yanılgı…Terör örgütüyle mi yola devam edeceksin Türkiye ile mi?…Suriye’de DEAŞ ile mücadele konusunda Türkiye ve S.Arabistan başından beri kara operasyonundan yana…”(Mevlüt Çavuşoğlu- Basından) bu açıklamalarıyla düştükleri acizliği itiraf ettiklerinin dahi farkında değil. Kendi planı olmayan, efendisinin planı hoşuna gitmeyen mızmız bir ruh halindeler. “Bize izin verin Suriye’de askeri operasyon yapalım, YPG’ye-Kürtlere ne gerek var” noktasındalar. Zira ABD’den gelmeyecek destek Suriye operasyonunda Ruslarla karşı karşıya gelmek anlamına gelmektedir. İşte ABD buna hazır olmadığı noktada Türk devletide hazır değildir. ABD öncülüğünde Suudilerinde dahil olduğu geniş kapsamlı siyasi ve askeri hazırlığı (İncirlik hava üssüne Suudi uçaklarının gelmesi vs) şimdi Kürtlerin attığı adıma karşı caydırıcı bir güç olarak göstermektedir.

Türk hakim sınıflarının çaresizliği bu dönem en çok söylem ve dillerine yansıyan sertlikte görmek mümkündür. Sert ve saldırgan bir dil kullanmanın sonuç alacağına inanmış durumdalar. Ancak söylemlerine rağmen Suriye’de ona ters olan her gelişme sözünün en fazla alay konusu olmasına neden olmaktadır. Ancak TC oyun kuramasa bile oyun bozmaya muktedir olduğunun mesajını vermektedir. Suriye’de en azından Kürt politikasını belirleyen, etkileyen, üzerinde söz sahibi olduğu bir durum yaratma peşindedir. Zira Suriye’nin Kürt meselesi aynı zamanda kendi içindeki Kürt meselesinide doğrudan etkilemektedir. Orada yaşanacak her kazanım kendi içindeki sorunların boyutlanması demektir. Bu bağlamda akıl hocalarının “Biz o savaşı Halep’te karşılamazsak, Kobane’den gelen saldırıları Cizre’de karşılamayı tercih edersek, Kamışlıda yapılan saldırıları Nusaybinde durdurmayı denersek yarın savaş Türkiye’nin yüzlerce kilometre içlerine kadar taşınacak” (İbrahim karagül, yeni şafak 17 Şubat) şeklinde verdiği akıl Türk devletinin nasıl bir delilik ve çılgınlık ikliminin etkisinde olduğunu göstermektedir. Rojava’da egemenlik kuramadan ne Suriye nede Türkiye Kürdistanında bir egemenlik kurulamayacağı fikri bir karakter ve tutuma dönüşmüştür. Türk hakim sınıfları savaş ya da barış, çatışma ya da uzlaşma hangi biçimde olursa olsun geniş kapsamlı bir Kürt hamiliği tesis etme peşindedir. Bunun gerçekleşmediği durum ise onu hırçın, agresif ve savaşçı bir duruma sokmaktadır.

Devletin Politikasındaki Bütünlük Ve Baykal’a Kadar Düşen Zavallılığı!

Ancak Kürtler için doğan fırsat ve olanakların karşısında etkin durabileceği bir güç henüz örgütleyememiştir faşist diktatörlük. Müttefiki ABD ile ve hasmı Rusya ile esaslı bir uyuşmazlık içindedir. Bu bağlamda politikası ve ele alışı Suriye’de belirleyici olan güçlerle örtüşmeyen, sorun olan bir yanı içermektedir. Bu çelişki emperyalizme bağımlı, bölgesel sorunlarda sınırlanmış rolü oynaya bilecek gücünün etkisiyle en fazla söylem düzeyinde halledilmeye çalışılan bir çözümü içermektedir. Elbette kuşkusuz birde kendi sınırları ve egemenlik alanı içinde Kürtleri katletmek, sindirmek ve olabilirse yok etmek şekline bürünmektedir. Şehirlere yönelik operasyonları, dizginlerinden boşalmış saldırganlığı bundan ileri gelmektedir. Bu şekilde Kürtleri kendi politikasına razı etme hesabı yapmaktadır. Buna karşı gösterilen direniş ise ciddi bir sorun yaratmaktadır. Bu bir devlet politikasıdır. Bu politikaya nerden gelirse gelsin muhalefeti göze alabilecek bir konumda değildir. Şimdi bunu inşa etmek için muhalif olanları sindirecek ses çıkaran herkesi baskıyla, polis zoruyla ve tutuklamayla korkutacak düzenlemeler gündemdedir. Yine Deniz Baykal’ın “devletin bekası için birlik olunmalı” çağrısıyla CHP’nin aldığı pozisyonu eleştiren, AKP’ye kerhen destek sunan konumlanışı devletin politikasına psikolojik destek sağlama ve CHP’nin olası aykırı duruşlarını törpülemeyi içermektedir. Doğan medyanın konumlanmasından sonra CHP’nin kayıtsız şartsız destekçi olması ve Kürtler karşısında güçlü bir blok kurulması örgütlenmeye çalışılmaktadır.

Bu bağlamda gelişmeleri sadece AKP ve Tayyip Erdoğan’ın politikası olarak okumak büyük bir gaflet olacaktır. Var olan Kürt politikası ve son saldırganlık faşist diktatörlüğün bütünlük içinde hayata geçirdiği, projelendirdiği bir politikadır. Bunun sürdürülebilir bir yanı yoktur. Ya süreç bir şekilde uzlaşma ve barışa ya da büyüyen ve artık kontrolü zorlaşan bir savaşa dönüşecektir. Bu iki seçenekte olasıdır. Geri adımlar atılmadığı noktada savaşın büyümesi ve yaygınlaşması kaçınılmazdır. Ancak sürecin Suriye sınırları içinde TC’nin tek başına ya da Suudilerle birlikte bir kara müdahalesine dönüşmesi pek olası değildir. Buna ABD ve Rusya arasındaki çelişkinin savaşa el veren niteliğe ulaşması ancak olanak sunar. TC şu aşamada caydırıcı güç olduğunu gösterme, oyun kuramasa da olanı bozma, Kürtlere gözdağı verme hesabı içindedir. Son saldırılarının caydırıcı bir etki yaratması pek mümkün görünmemektedir. Ancak bunu sağlayacak her olanağı son raddesine kadar kullanmaktan, bu eksende gerginlik üretmekten çekinmeyeceği bunların hepsini tüketmek istediği açıktır. Asıl mesele bu araçlar ve yöntemler tüketildiğinde ne yapacağıdır. Yada bunları tüketirken ne sonuçlar üreteceği buna karşı yeni reaksiyonların ne olacağıdır. Olabildiğince risk alarak hareket etmektedir. Bu açıdan Kürtlerle planlamadığı düzeyde bir gerginliğin ve savaşın ortaya çıkması mümkündür. Savaş aygıtını devreye sokmak süreci beklenmedik sonuçlara gebe bırakmak demek.