Anasayfa , Köşe Yazıları , AVRUPA’NIN I. PERİFERİSİNDE MALİ KRİZ SÜRÜYOR

AVRUPA’NIN I. PERİFERİSİNDE MALİ KRİZ SÜRÜYOR

Kapitalizmin genelleşmiş krizinin ikinci fazı, 2009 yılında Avrupa odaklı biçimlendi. Yunanistan’ın borç ve bankacılık krizi sonucu iflas etmesi, Avrupa’yı saran krizin başlangıcı oldu. Kriz, hızla AB’nin birinci periferisi olan Akdeniz havzasına yayıldı. Merkez ülkelerden İtalya, kriz sarmalı içine girdi. Fransa ve Almanya sert resesyon yaşamaya başladı. Almanya ancak Uzak Doğu’ya, Çin pazarına açılarak “uzun durgunluğun” sarsıcı etkilerini atlatabildi. Kriz kıta düzeyinde kendini en net ekonomik büyüme oranlarında gösteriyor. Avrupa halen kriz öncesi büyüme seviyesine ulaşamadı. Uzun resesyona yönelik ortak bir modelin geliştirilememesi, AB’nin geleceğine yönelik tartışmaları da beraberinde getiriyor.

ALMANYA’NIN HEGEMONİK HAMLELERİ

Almanya, krizi hegemonyasını yayma aracına dönüştürdü. AB’nin içinde dominant bir ülke olarak AB’nin yeniden yapılanması ya da homojenleşmesi yönünde önemli adımlar attı. Avrupa’nın I. periferisi ve Doğu Avrupa yani Avrupa’nın II. periferisi post-kolonyal düzenlemelere tabi tutuldu. Krizin yarattığı “olanaklar” en yıkıcı şekilde değerlendirildi. Bu noktada troyka tarip edici bir rol üstlendi. Yunanistan bir laboratuvar olarak kullanıldı. Almanya’nın emperyal arzularının ve agresyonunun somut biçim aldığı coğrafya, Yunanistan oldu.

ZAYIF HALKALAR: YUNANİSTAN, İSPANYA , PORTEKİZ

Bu üç ülke troykanın neo-liberal karşı devrimci politikaları sonucu kısa zamanda bir enkaza dönüştürüldü. Uygulanan radikal kemer sıkma politikaları sosyal ve ekonomik yıkım anlamına geldi. Yunanistan halen mali krizin anaforunda sarsılıyor. Kıtanın en zayıf halkası troykanın kredileriyle ancak ayakta durabiliyor. Şantaj, kumpas ve tehditle çağın en aleni yağma ve soygunu Yunanistan’da gerçekleşiyor. Ülkenin tüm değerleri, kaynakları, tarihi ve geleceği emperyalist yağmaya tabi tutuluyor.

Syriza “sol” bir çizgiyle sistemin yeni politik aparatı olarak hareket ediyor. Troyka ’ya teslim olmuş ve bütün yaptırımlarını istisnasız hayata geçiriyor. Uzun süreli bir ayaklanma halinin yaşandığı son 6 yılda, 64 sektör bazında büyük grevin, 28 genel grevin gerçekleştiği ülkede Syriza bu enerjiyi bir nevi eritiyor, sistem sınırlarında tutuyor/hapsetmeye çalısıyor. Yarattığı kollektif yanılsamayla giderek hayal kırıklığına dönüşen ruh haliyle kitlelerin öfkesini massediyor. Sistem tarafından bu yıkıcı enerjinin, absorbe edilmesini kolaylaştırıyor.

PODEMOS VE SOL BLOK

Diğer iki zayıf halka olan Portekiz ve İspanya’da mali krizin etkileri sürüyor. Kemer sıkma politikaları kısmi bir büyümeye yol açsa da kitlelerin hayat standartlarında şiddetli düşüşler yaşandı. İşsizlik oranları son derece ciddi bir noktada. İspanya ve Portekiz, Yunanistan’dan sonra Avrupa’nın en yüksek işsizlik oranına sahip ülkeler olarak dikkat çekiyor. Ayrıca her iki ülkede de yoksulluk kitleselleşti ve kronikleşti. Stratejik sefalet bir olguya dönüştü.

Son 6 yılda büyük sınıf ve kitle hareketlerine sahne olan İspanya ve Portekiz’de kitlelerin arayışları Podemos ve Sol Blok gibi oluşumları yarattı. Bu yapılar devrimci öznenin olmadığı koşullarda sosyal ve sınıfsal öfkenin yeni biçimlenişini gösteriyor. Amorf ve eklektik karakterde (örgütsel, ideolojik ve stratejik olarak) parlamentarist, legalist ve sol liberal bir çizgiyi temsil eden bu partiler, Syriza gibi son seçimlerde önemli başarı gösterdiler. Ve Syriza’nın girdiği (ve kaybettiği) sınava onlar da girecekler: Yani ya anti-kapitalist mücadelesinin bir parçası olacaklar ya da oportünizmin ve konformizmin “öldüren cazibesi” içinde sisteme tabi ve teslim olacaklar. Kriz, sınıfsal antagonizmayı şiddetlendiriyor. Kitlelerin arayışı kıta düzeyinde otoriter ve polis devleti yönünde yeni düzenlemelerle bastırılmaya çalışılıyor.

Volkan Yaraşır