Home , Haberler , Anadolu’nun İnsan Fosilleri

Anadolu’nun İnsan Fosilleri

HABER MERKEZİ|28.09.2021| Anadolu’da 2 milyon yıl öncesine uzanması beklenen bir insan fosili potansiyeli mevcuttur. Günümüzde Anadolu’da bilinen en eski fosil insan izleri 1 milyon yıl civarındadır ve Konya-Dursunlu ve Niğde Kaletepe Deresi 3’den gelmektedir. Eski bir kömür madeni olan Konya/Dursunlu’dan ele geçen taş aletler çok iyi tarihlendirilmiş en eski Paleolitik kalıntılara işaret etmektedir. Faunal korelasyon ve manyetostratigrafik yaşlandırma yöntemleri Dursunlu’yu 780-900 bin yıl öncesine tarihlendirmemizi gerektirmektedir. Bu buluntu alanı Erksin Savaş Güleç’in danışmanı olduğu Maden Tektik ve Arama Genel Müdürlüğü’nün Anadolu Omurgalı Fosil Yataklarının Envanterlenmesi Projesi kapsamında, Ankara Üniversitesi Antropoloji Bölümü ve U. C. Berkeley öğretim elemanlarından oluşan ve Tim White ve F. Clark Howell gibi dünya çapındaki bilimadamlarının katılımıyla yapılan bir yüzey araştırması sırasında kömür madeninin atıklarında taş aletlerin tanımlanmasıyla keşfedilmiştir. Bu ünlü paleoantropologların arazi deneyimi Dursunlu’dan bulunan ve alet olarak tanımlanmaları hiç de kolay olmayan kuvars aletlerin keşfedilmesini sağlamıştır. Bu lokalitenin taş alet topluluğu; çoğunlukla kuvars ve bir miktar da çakmaktaşından yapılmış yonga, yonga aletler, çok yüzlü aletler ve çekirdeklerden oluşmaktadır. Bu topluluk basit yonga ve çekirdek/alet teknolojisini içermekte ancak geniş kesme kenarına sahip aletler (nacak gibi) veya iki yüzeylilere (el baltası gibi) dair kalıntılar bulunmamaktadır. Taş alet topluluğu içerisinde yer alan yonga ve kırık yonga artıkları buluntuların çoğunluğunu oluşturmaktadır.

Kaletepe Deresi III lokalitesi Niğde’den bilinen alt ve orta paleolitik döneme ait bir buluntu alanıdır. Lokalite obsidiyen yataklarının üzerinde yer alır, ancak paleolitik dönemde obsidiyen yanı sıra hammadde olarak bazalt ve riyolit de kullanılmıştır. Bu lokalitenin üst tabakaları dişlemeli ve geniş çentikli aletler, kenar kazıyıcılar gibi aletlerden dolayı Clacton teknolojisini işaret etmektedir. Alt tabakalarda ise Acheulian endüstrisinin tipik buluntuları olan el baltaları, iki yüzeyli alet tipleri ve nacaklar saptanmıştır. Kaletepe’de yaşlandırmalar volkanik tüflerden yapılmış ve en üst katman 200.000 yıl, en alt katman ise 1.000.000 yıl öncesine tarihlendirilmiştir. Ancak Alt Paleolitik döneme ilişkin tabakaların yaşı henüz bilinmemektedir (Slimak ve diğerleri 2008).

Türkiye Alt Paleolitik buluntularını veren diğer buluntu alanları daha genç katmanlar içermektedir. Bunlar İstanbul/Yarımburgaz ve Antalya/Karain mağaralarıdır.      Yarımburgaz Mağarası, İstanbul’un batısında yer alan ve birkaç tünel şeklindeki yapıdan oluşan bir yerleşim alanıdır. Mağaradan ele geçen ayılara ait diş buluntularından yapılan ESR (Electron Spin Resonance) tarihlendirmesi bulunmakla birlikte -çok güvenilir olmasa da- OIS 6 ila 9 arasına rastlamaktadır. Ancak özellikle ayı dişlerinden bu tip bir yaşlandırma uygun olmadığı için paleontolojik veriler Orta Plesitosenin ortası olarak tarihlendirilmiştir (yaklaşık 400 bin yıl öncesi) (Kuhn ve diğerleri 1996). Yarımburgaz Mağarasının taş alet topluluğunu, çoğunluğunu düzeltili yonga aletler ve düzensiz kenarlı dişlemeli aletler oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra iki yüzeyli ve Levallois teknoloji de görülmektedir. Kıyıcı gibi büyük alet gruplarına az rastlanmıştır. Karain Mağarası ise Antalya’nın kuzeyinde yer alan bir yerleşimdir. Mağara, Roma döneminden Alt Paleolitik döneme kadar birçok kültürü içerisinde barındırmaktadır. Alt Paleolitik kültüre ilişkin tabakalar 350.000 yıl öncesine tarihlendirilmektedir ve Clacton endüstrisiyle karakterize biçimsiz çekirdekler, yonga üzerine yapılmış dişlemeli aletler ve büyük düzeltili aletler içermektedirler. Diğer Alt Paleolitik tabakaları ise Proto-Charentian olarak tanımlanmış ve 300-350 bin yıllarına tarihlendirilmiştir. Bu endüstri çoğunlukla kalın yongalar üzerine yapılmış düzeltili kazıyıcılar ile karakterizedir. Acheulian teknolojisinin tipik aletleri olan el baltaları saptanmamıştır.

Yukarıda bahsedilen dört buluntu yeri de Alt Paleolitik döneme ilişkin fosil insan buluntuları vermese de insanların yaşadığına işaret eden zengin Alt Taş Devri aletlerini içermektedir.

Günümüzde Alt Taş Devri kültürü döneminde yaşamış olan ve Anadolu’dan gelen en eski ve tek insan fosili Denizli’de keşfedilmiştir. 2008 yılında Amerikalı bir paleoantropolog ve bazı ülkemiz jeologları tarafından Denizli’nin Kocabaş ilçesine bağlı bir traverten ocağında 500 bin yıl öncesine tarihlendirilen ve Homo erectus’a ait olduğu düşünülen bir kafatası parçası keşfedildi. Kafatası fosilinin sahip olduğu karakterler özellikle Yunanistan’da bulunan Petrolana Adamı yani Homo heidelbergensis türüne benzemektedir ve birçok paleoantropolog Homo erectus’tan ziyade Homo heidelbergensis olması gerektiğinde hemfikirdir. Bu nedenle buluntunun sistematik tanımlanmasının tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir. Ayrıca sistematik tanımındaki soru işaretleri ile beraber bu keşfin tüberküloz hastası bir bireye ait olduğunun iddia edilmesi Türkiye’de ilk kez keşfedilmiş bir Homo erectus olmasının önüne geçti ve dikkatlerin bu yöne çekilmesine neden oldu. Roberts, Peister ve Mays keşfin yayınlandığı aynı dergide tüberküloz teşhisinin hatalı olduğuna dair bir eleştiri çalışması yayınladılar. Kappelman ve diğerleri bilimsel çalışmalarında kafatası buluntusunun iç kısmında yer alan izleri tüberkülozdan ve tüberküloz hastalığının da D vitamini eksikliğinden kaynaklı olduğunu vurgulamışlardı. Ancak yapılan çalışmada kafatası iskeletinde D vitamini eksikliğini gösteren herhangi bir kanıta rastlanmamıştır. Roberts, Peister ve Mays, tüberküloz hastalığının çok ender olarak kafatasında iz bıraktığını ve bıraksa bile izlerin histolojik olarak farklı olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle Homo erectus olduğu düşünülen kafatası fosilinin tekrar çalışılması mevcut soru işaretlerinin giderilmesi için gerekli görünmektedir. Bütün bu soru işaretleri ülkemizde 500 bin yıl önce bir insan atasının yasamış olduğu gerçeğini değiştirmemektedir.

İnsanlığın gelişim sürecinde Alt Paleolitik’ten sonraki bir üst basamak olan Orta Paleolitik buluntuları ülkemizde çok sayıda veriye sahiptir. Bu büyük kültürel evrimdeki en belirgin gelişmenin yaklaşık 300 bin yıl önce Afrika’da başladığı düşünülmektedir. Levallois tekniği olarak tanımlanan ve belli bir standarda sahip alet üretimini sergileyen bu aşama modern insanlar, geç arkaik insanlar ve Neanderthaller tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu dönem büyük kaba tipteki Alt Paleolitik tip aletlerden daha kısa biçimli, çok çeşitli ve amaca yönelik farklı işlevsel alet üretimine geçilmesiyle karakterizedir.

Ülkemizde Orta Paleolitik buluntuların büyük bir çoğunluğu yüzey araştırmalarından saptanmış ancak bu dönem kazıları Antalya ve Hatay bölgesiyle sınırlı kalmıştır. Hatay Bölgesi Levant ve Zagros bölgelerinin kesişme noktaları arasında ve Levant ile Avrasya arasında uzanan göç yolları üzerindedir. Güneydoğu Afrika’da başlayan Rift Vadisi Levant koridoru yoluyla Hatay ilinden Anadolu’ya açılmaktadır. Yani bu bölge Afrika’dan gelen göçlerin Anadolu’ya giriş koridoru üzerinde bulunmaktadır. Hatay bölgesine ait Orta Paleolitik Dönem buluntuları Merdivenli, Tıkalı, Üçağızlı II ve İkiağızlı mağaralarında saptanmıştır. Yine dönem kültürüne ait bol miktarda kalıntı mevcut olmakla birlikte ancak Karain Mağarası dışında bu döneme işaret eden güvenilir insan fosili buluntuları mevcut değildir. Karain Mağarasından Neandertal adamına ait fosil buluntular deklare edilmekle birlikte, henüz bu buluntuların bilim dünyasına tanıtımı maalesef gerçekleşememiştir. Son yıllardaki antik DNA çalışmaları dünyada modern insanın Orta ve Üst Paleolitikte yalnız olmadığını ve Neandertaller dışında en azından Denisova’lılarla birlikte yaşadığına işaret etmektedirler. Ülkemizdeki Paleolitik dönem insanlarına ilişkin araştırmaların yaygınlaştırılması bu açıdan da önem taşımaktadır.

Geç taş çağı veya Üst Paleolitik ise yaklaşık 50.000-10.000 yılları arasında yaşanmıştır. Bu dönem doğrudan anatomik açıdan modern insanlarla ilişkilidir ve dilgi teknolojisiyle karakterizedir. OferBar-Yosef teknolojideki bu gelişim ve değişimin bireylerin kendilerini fark etmesi, grupların kimlik kazanması, sosyal organizasyonun gelişmesi ve son olarak sembolik ifadelerin artmasıyla belirmeye başladığını vurgulamaktadır. Üst Paleolitik toplulukları prizmatik dilgi çekirdeklerden üretilmiş dilgi ve dilgiciklerle karakterizedir ve yonga üretimi bu dönem içerisinde azdır. İlk dilgi üretimine 250.000-150.000 yıl öncesi son buzul çağı esnasında karşılaşılmaktadır.

Türkiye’nin Üst Paleolitik dönemine ilişkin buluntuları yoğunlukla Akdeniz kıyısındaki Antalya ve Hatay illerinden bilinmektedir. Hatay ilinden bilinen Erken Üst Paleolitik dönem buluntu alanları içerisinde Kanal ve Üçağızlı mağaraları önem taşımaktadır. Kanal Mağarası Öncül Üst Paleolitik (ÖÜP) döneme ait taş alet gruplarını barındırmaktadır. Öncül Üst Paleolitik, Bostancı’nın “tradisyon” olarak kullandığı terimin tam karşılığı olup, Orta Paleolitik’in Levallois tekniğinin kullanıldığı ancak Üst Paleolitik tip aletlerin yer aldığı bir taş alet topluluğudur ve geçiş özellikleri göstermektedir. Bu endüstri özelliklerinin Üçağızlı Mağarası’nda detaylı olarak araştırılması mümkün olmuştur. Yaklaşık 41.000 yıl öncesinde iskân edilen Üçağızlı Mağarası Erken Üst Paleolitik döneme ilişkin ve tüm dünyada hemen hemen hiç bilinmeyen insan buluntuları içermesi açısından hem Anadolu, hem de Levant bölgesi için önemli bir buluntu alanıdır. Bu mağaradan bulunan ve deniz kabuklarından yapılmış binlerce “boncuk” dönem insanlarının toplum içindeki bireysel farklılıklarını ve “ben kavramını” (self kavramını) idrak ettiklerinin açık bir göstergesidir ve bu mağara modern insanların göç yollarının ve davranışsal özelliklerinin ortaya çıkarılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Üçağızlı Mağarası çağdaşı kültür sergileyen diğer mağaralarla karşılaştırıldığında son derecede zengin boncuk buluntularıyla ve çok iyi bilinen stratigrafik yapısıyla öne çıkmaktadır. Mağaradan birçok izole diş ve iskelet parçaları ele geçirilmiş olup yayın aşamasındadır. Üçağızlı Mağarası sakinlerine ilişkin kalıntıların incelenmesi, son yıllarda varlıklarını öğrendiğimiz Homo sapiens ve Neandertal çağdaşı türlere yeni bir halka ekleme potansiyeli açısından da son derecede önem taşımaktadır. Bu önemli kazı yerine ilişkin detaylı bilgiler aşağıda verilmektedir.

Not: Bu yazı Bilim ve Gelecek dergisinin 160. Sayısında yer alan “Anadolunun ilk insanları” başlıklı makaleden alınmıştır.Yazının tamamı için: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2017/06/01/anadolunun-ilk-insanlari/