DIŞARIDAKİNE
Soruluyor bazen dışarıdan:
“Nedir bu hücre?
Nasıldır tecrit?
Zorlanıyoruz anlamakta..”
Doğrudur.
Sadece
yaşanılarak
kavranabileceklerdendir,
Ama
anlaşılmazlarından değil…
Tecrit-hücre,
sizin-bizim
en diri damarımızı
posaya çevirip
ele ayağa düşürme
yoketme
yeltenişidir.
Arkası,
Egemenlerin
binyılların birikimi
koca, sinsi bir beyinken;
Önü,
akla ziyan
saçmalıklar manzumesidir.
Hücre;
“Asmayıpta besleyecekmiyiz”ciliğin,
“Asmayıp can çekiştirelim”,
“Güneş girmeyen yere doktor girer”in
“Güneş ve hava girmeyen yere Azrail girsin” halidir.
Teklik
Yalnızlaştırma
Yalıtma
beyhudeliğidir.
“Günaydın-iyi uykular”ını
kendinin
dinlemesidir
hücre.
Uykudan önce
yatak muhabbeti
yapacak kimsenin
olmayışıdır.
Bizimkilerin
Taksim’i zaptedişini
ekranda seyrederken
gözyaşlarını karıştıracağın
kucaklanacak bir gövdenin
yokluğu;
Sırılsıklam coşkulu bir sevinci
civa bir ölüm acısını
duvarlarla paylaşmaya
tahammüldür
hücre..
“Deli” denmeyi göze alıp
kendinle konuşmazsan,
sesini unutmak,
denediğinde,
garip-yabancı bir sesle
afallamaktır.
Hastahane-mahkeme dönüşünde,
susmaksızın konuşmaktan
sesinin kısılmasıdır.
Bazen
Ölüm sessizliğidir
içinde
karınca osuruğundan
“şişşşşt!”lere
herşeyin duyulabildiği;
Bazen
desibel bombardımanıdır
içinde
her türlü demir şakırtısı
sabrın sınırlarını zorlayan…
Yorgan döşek
Ateş kabus bir gripte
“Nasılsın?”ın,
bir tas çorba şefkatinin
özlemidir hücre.
Her saldırıdan sonra
yaralarını
kendinin sarmasıdır.
Düşme,
kırılan kafa-göz,
kan içinde
baygın bulunmaktır sayımda…
Bazen de
kalp krizi ile
“Ölüm istatistiği” olmaktır
ulaşamadığın “acil yardım butonu”
uzaktan sana bakarken….
Saçlarını
permatikle
kendinin kesmesii,
arka ve enseye
gardiyanların hep gülmesidir,
Birisi olsa bile,
arada parmaklıkla yapılmasıdır bunun…
Bir toplu dava gidişinde,
Beş masalık açık görüş yerinde,
“miting kalabalığı” algısı,
tanıdıkları ayrıştıramamanın
şaşkın sevincidir.
Kısaca,
“At bir kese” diyecek yoldaşın,
“Fermuarın açık kalmış hemşerim” diyecek birinin dahi
yokluğudur hücre….
Kuzeyine bakanında,
Tuzluğun,
Şekerin “küp”lüğünün
iflası,
çeşit çeşit küf,
duvarın
resim dahi tutmayışı;
siz
dışarıda
nemden
nefes
alamazken,
hücrede cançekişmek;
Güneyine bakanında,
kerbela çölüdür.
Kışın
dışarıyı görmek için
camdaki buzları kırmak,
açmak için
kapıdaki buzları sökmektir
bazen hücre.
Kardan
“kardan adam yoldaş”,
kıçına tekme
enseye şaplak için
“kardan adam gardiyan”
yapmaktır.
Toprağı çay posası
Beş’lik su petinden
yüzlerce saksı
binlerce filiz-yeşilin
çoğunun
operasyonla alınmasına;
On yıldır,
hala
posa biriktirmede devam
toprakta ısrar,
yeşilde filizde
yaşamda inattır.
Herşeye rağmen,
bazen,
Elli santimetre çaplı yapraklar
Dört metrelik boyu ile
İki-üç kocca kavunu,
kurtarma,
büyütme
ve
onlarca tutsakla
tadabilme keyfidir.
“Karıncalarıma, örümceklerime dokunma!” buyruğunun,
dışarıdan ilaçlamaya gelen sivilin
yüzündeki
korku, şaşkınlıktır.
Bu daracık yerde
koca lağım fareleriyle
karşılaşacak olmanın paniğiyle
bütün delikleri
sıkı sıkıya
kapatmaktır.
Küçük,
kare bir gökyüzünden akanlarla,
kurdun kuşun,
börtü böceğin
göğün bulutun
erbabı olup
doğaya tutunmaktır yani hücre.
Serçeye ekmeğe,
Çatlaktaki yeşilliğe
“ziyaret-mektup yasağı” verilmektir.
Hücre cezasının
çektirilmesi için,
dolusundan alınıp
boşuna götürülmektir.
Hücre,
görüntüsü
dört duvar;
sesten,
yazıdan ibaret bir dünya,
fotokopi bir yaşam
zorlamasıdır.
Beyne kazınmış,
akıldan çıkması düşünülmeyen
isimleri
hatırlayamamandır.
Zokasını,
yediysen Tredman’ın,
kurmak,
sanallaşabilmektir.
Farklılığa tahammülsüzlük,
uzlaşamamak,
kendini dayatma,
tepki, öfke patlamasıdır.
Kıra, yıka, kaça
özerkleşme,
federasyonlaşma,
tek kişilik Cumhuriyet;
Uyanık Adli Seyfo’nun söylemiyle:
“Bunlar,
feleğimizi şaşırttı Ali Abi…
Şimdi
dışarı çıksam,
karıyla-çocuklarla dahi oturamayacak;
kahvede,
pişpirik oynayamayacak
hale soktular bizi.
Bir kızarmış yumurtaya
hasret bıraktılar Ali Abi…”dir.
Feodallerle ziyarete mahkum edilişe,
yoldaşlaşarak,
ziyaret-mektupla direniş örerek;
yasak yağmurunda,
içeriden-dışarıdan
eylemle selamlaşmaktır hücre.
Bıçak sırtı
Ateş-barut yürüyüşlerin
omuzdaşlığının
yürek yangınıdır hücre;
Kutuplarının,
kabenin,
yerdeğiştirmesi,
Pusulalarının
şaşıp
hep
o’nu
göstermesidir.
“Gezegenin üstündeki
bütün kapatılmaların
tarihini biliyoruz!
Bütün
külliyatını
yutmuşuz!
Sadece,
‘Nasıl direnilecek’
onu göstereceğiz!”
iddiasının;
her adımda,
yeniden,
yeniden
sorgulanıp
keşfedilmesi
gerçeğine toslaması;
Mağaraları,
Yedikuleler’i;
Panapticon,
Pelikan boylar’ı;
Uruguay,
Vietnamlar’ı;
Stammheim’ı,
İmralı’yı;
Tersten düzden
aşağıdan yukarıdan
yeniden anlamak,
öğrenmek,
duyumsamaktır.
Zindandan
göğe yükselen
“rojbaş, Evelbaş” nidaları,
Sloganlar,
kapı dövme çınlamalarıdır,
yokluğunda tüm bölgenin “ne oluyor?” dediği…
Hücumdakilerimize,
bir yudum su
verememe,
alınlarına bir buse
konduramama,
Yıldızlaşanlarımızın naaşına
bir omuzluk güç
yettirememenin
sızısı,
Gazilerimizin, sürgünlerimizin acılarını
sindirememek;
Analarımızın öfkesinin,
hesap soruculuğumuzun
“ürküten”
yeminleridir hücre.
Direnişten,
firar korkusundan,
hücre hücre
yetmeyince
zindan zindan
sürgünlerine,
“konaklama yeri hücre”,
“konaklama yeri zindan”
Gerilla tarzı ile dikilmektir.
Durmadan
örgütlenmek
örgütlenmek
örgütlenmektir hücre.
Üretmek,
üretmek;
Barikat barikat
hücre hücre
gövde gövde
direnmektir.
Taksimler’den
Serhildanlar’a,
Paris banliyölerinden,
Akropol eteklerine;
Yaylacıklar’dan,
Munzurlar’a,
Cudilerden,
Zagroslar’a;
Andlar’ın,
Everestler’in zirvelerindeki
ışıltılarla
yıkanmak,
beslenmek,
nefes almaktır.
Duvarlarının, kapılarının
aşılmaz-açılmazlığını,
delerek,
yıkarak,
“patlatarak”
göstermişliğin
heybetinin
küçümseyen tebessümü;
Yokedilse bile,
Asla boyuneğdirilemez,
Tepeden tırnağa
kıpkızıl bir
dimdikliktir…..
Bir de,
Bizim
Tekbaşımıza
sadece
direnip,
teslim alınamayacağımızı;
Kazanmak
için ise,
sizin de,
hepbirlikte
Sadece
kıpırdamanızın
yeteceğini
hatırlatan
alarm zilleridir
hücre….
(Bu şiir 2010 yılında Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde yazılmıştır.)
ALİ GÜLMEZ
F Tipi Hapishane
EDİRNE