Avrupa Parlamentosu geçen hafta en kalabalık toplantılarından birini yaparak, yeni anayasal değişikliklerin yürürlüğe girmesinden sonra Türkiye’nin AB adaylığı sürecinin askıya alınmasını öneren Türkiye raporunu 64’e karşı 477 oyla kabul etti.
Yarın tek kelimelik ADALET slogan/talebi ile sürdürülen uzun yürüyüş büyük bir mitingle son bulacak.
Pazartesi Amerikan Dış İşleri Bakanı ile ciddi bir pazarlığa oturulacak. Pazarlık konusu: Kürdün kellesi!
AP toplantısından bir gün önce Büyükada’da “bir ihbar” üzerine IHOP çatısı altında uzun yıllardır ortak çalışma yürüten farklı insan hakları örgütlerinin temsilcilerinin Askor Otel’de düzenlediği seminer basıldı. Bu kararın çıkacağını bilen Ankara, bütün bu önemli ne kadar “güçlü” pazıları olduğunu göstermiş oldu.
Trol basını ise, fanatik destekçilerine, 15 Temmuz öncesinde de Büyükada’da seminer yapılmıştı hikayesini pompaladı.
Böyle bir operasyonu Ankara’nın onayı olmadan düzenlenmesi düşünülebilir mi? Hele hakiminden, savcısına, polisine bir cadı avının sürdürüldüğü bir ortamda?
28 Şubat’ın ruhu Ankara’da kol geziyor. 28 Şubat’ın ana hedeflerinden biri İnsan Hakları Derneği olmuştu. Gerillanın elinde esir olan Türk ordusu askerlerinin serbest bırakılması için İHD Başkanı Akın Birdal arabuluculuk yapmış, bu olumlu sonuçlanmıştı.
Ama askerlerin serbest kalması yerine, onların hayatları yerine “şehit” sömürüsü yapmayı tercih eden militarizm bir linç kampanyası başlattı. IHD genel Merkezi ve şubeleri basıldı, yasak yayın bulunduğu ilan edildi, davalar davaları izledi.
Bu nedenle bütün IHD genel yönetim kurulu üyelerine “yasak yayın” bulundurmaktan dava açtılar. Ve Ayşe Nur Zarakolu ile Sivas’da katledilen şair Metin Altıok’un eşi Nebahat Altıok’u, bu dava çerçevesinde yargılanan diğer yöneticilerle birlikte mahkum ettiler. Hem de her ikisinin de ölümünden bir yıl sonra!
ADALET yeni mi bozuldu sanıyorsunuz? Mahkemeler bağımsızlığını yeni mi yitirdi sanıyorsunuz?*
Satır insan hakları savunucularının, avukatların başına iner de, Adalet kurumunun diğer ayakları bundan ferah mı sanırsınız?
Kalitesi zaten bozuktu. Şimdi ise dibe vurdu sadece! Sonunda adaletsizlikte herkesin sırasının geleceği anlaşıldı.
Ve sonunda Ankara’nın göbeğinde, Ankara’nın en seçkin caddelerinden biri olan Tunalı Hilmi’de bulunan İHD Genel Merkezinde Başkan Akın Birdal’a, ölümden kıl payı kurtulacağı bir suikast düzenlendi. Bunu İHD İstanbul şubesine yönelik, direniş sonucu başarısız kalan bir silahlı saldırıda bulunuldu.
Basın trolleri yeni mi çıktı sanıyorsunuz? Büyük medya ise, Başbakan Mesut Yılmaz’ın, önüne konan sözde istihbarat raporunu okuyordu. Suikast PKK tarafından düzenlenmişti!
Sonuçta suikastçiler sözde yargılamalar sonucu, hafif cezalar aldılar. Rahşan Affıyla da kısa bir süre ayrıcalıklı mahpus kaldıktan sonra, aramızda serbestçe dolaşmaya başladılar.
IHOP, yani İnsan Hakları Ortak Platformu, insan hakları alanında çalışan sivil toplum örgütlerinin özellikle insan hakları eğitiminde bir arada çalıştıkları bir üst kurul niteliğinde. Bunu devlet bilmez mi? Bilir! İnsan haklarını her koşul altında savunan ve ihlalleri kayda geçen kurumların darbe dönemlerinde saldırı altında kalması da, doğal olmasa da anlaşılabilir bir şey.
Hani cinayet romanlarında suç delillerinin ortadan kaldırılması gibi bir şey… İHOP’un bileşenleri de, farklı kesimlerdeki hak arayışlarının bir yansıması: İnsan Hakları Derneği [İHD], İnsan Hakları Gündemi Derneği [İHGD], Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi [UAÖ], Yurttaşlık Derneği [YD], Hak İnisiyatifi, Türkiye İnsan Hakları Vakfı [TİHV], Kaos Gey ve Lezbiyen Kültürel Araştırmalar ve Dayanışma Derneği [Kaos-GL], Mültecilerle Dayanışma Derneği [Mülteci-Der], Mülteci Hakları Merkezi [MHD]… Hak İnisiyatifi, Mazlum Der’in hükümet tarafından tasfiye edilmesi sonrası başlatılan bir inisiyatif. 28 Şubat’ın Müslüman üniversite öğrencilerine yaptığı zulmü raporlaştıran insan hakları kurumu. Kürtlerin acısına da yabancı kalmamayı becermiş bir örgüt. Şortlu kadınların kamusal alanda saldırıya uğradığı, onur yürüyüşünün engellendiği bir ortamda onların haklarını savunan sivil toplum kurumlarının da hedef yapılması şaşırtıcı değil. 24 Nisan anmalarını meşrulaştıran İHD’nin dolaylı da olsa, son hedef olması şaşırtıcı değil. OHAL’in Süryani Kilise ve Manastır mülklerine el koyduğu, Sur içine, yani Tarihi Diyarbakır’a el koyduğu bir dönemde bu şaşırtıcı değil.
Büyükada operasyonuna yanıt verilmezse, aynı HDP’lilerin parlamentodan atıldığı liderlerinin tutuklandığı dönemde susulduktan sonra nasıl herkesin sırası sırası gelmişse, bütün bu hak arama örgütlerinin hedef olacağı bilinmeli.
Bu yönelmenin başladığı aslında IHD Mersin Şube Başkanı Ali Tanrıverdi’nin, Genel Başkan Yardımcısı ve Diyarbakır Şubesi başkanı Raci Bilici’nin, Mazlum Der operasyonu ve Af Örgütü Türkiye merkezi başkanı Taner Kılıç’ın 6 Haziran’da İzmir’de tutuklanması ile ilk sinyallerini vermişti. (Gösterilen tepkilerden sonra Tanrıverdi ve Bilici serbest bırakılacaktı. Ama haklarında ağır hapis cezaları talep eden davalarla. Ama IHD genel başkan yardımcısı ve Diyarbakır Şubesi başkanı Muharrem Erbey’in KCK düzmece davası nedeniyle 4 buçuk yıl hapis kaldığı unutulmamalı.)
İHOP, Taner Kılıç tutuklandığında yaptığı açıklamada şöyle demişti: “6 Haziran 2017 günü sabah erken saatte gözaltına alınan Taner Kılıç, 9 Haziran 2017 gecesi saat 23.30’da hâkim önüne çıkarılarak tutuklanmış ve cezaevine gönderilmiştir. Kişi özgürlüğü hakkına açıkça aykırı olan bu tutuklama, tüm insan hakları savunucuları ve sivil toplum kuruluşlarınca hukuka aykırı bulunmuş, tepki ve endişe ile karşılanmıştır.Taner Kılıç uzun yıllar insan hakları savunuculuğu yapmış, özellikle “mülteci hakları ve hukuku” üzerine fedakârca çalışmalarda bulunmuş ve kurucularından olduğu Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi’nin halen yöneticiliğini yapmakta olan saygın bir kişidir. Kendisinin sadece bir iddia üzerine terör örgütü üyeliği ile suçlanması ve adeta bu durum sabit görülmüş gibi bir muameleye tabi tutulması infiale sebep olmuştur.” Bu çağrıya, Büyükada operasyonu AÖ’den ve diğerlerinden daha çok kişinin skandal bir baskınla gözaltına alarak yanıt verilmiş oldu! İnsan hakları örgütlerine ise ayağınızı denk alın denildi.
İHOP bileşenleri baskından sonra şu çağrıyı yaptı:
İnsan Hakları Savunucuları Nalan Erkem, İlknur Üstün, İdil Eser, Özlem Dalkıran, Günal Kurşun, Veli Acu, Şeyhmuz Özbekli, Nejat Taştan, Ali Gharavi ve Peter Steudtner derhal Serbest Bırakılmalıdır!
İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi ve Yurttaşlık Derneğinin kurucusu ve üyesi olduğu İnsan Hakları Ortak Platformu’nun 7-9 Nisan 2017 tarihinde yaptığı paylaşma toplantısında, insan hakları savunucularına yönelik olarak bir dizi eğitim semineri gerçekleştirilmesi için almış olduğu ortak bir karar sonucu;
2-7 Temmuz tarihleri arasında İstanbul Büyükada’da eğitim semineri gerçekleştirmek için bir araya gelen 8 insan hakları savunucusu ve 2 uzman dün (5 Temmuz 2017) öğleden önce gözaltına alındılar. Seminer, insan hakları savunucularının özellikle olağanüstü dönemlerde hak savunuculuğuna devam edebilmelerini sağlayacak tekniklerin ve becerilerin kazanılmasına yönelik bir içerikle düzenlenmiştir.
Önce Büyükada Polis Karakolu’nda tutulan insan hakları savunucuları, savcılığın verdiği kısıtlılık kararı sonucu avukatlarına, ailelerine ve arkadaşlarına haber vereme hakkından yoksun bırakıldılar. Arkadaşlarımızın gözaltına alındığını, saatler sonra, akşam 21.14’te tesadüfen öğrenebildik. Ve yine bu kısıtlılık kararı nedeniyle insan hakları savunucusu arkadaşlarımızın akıbetlerini, hala Büyükada’da tutulup tutulmadıklarını, sevk edildilerse nereye gönderildiklerini öğrenemiyoruz. İnsan hakları savunucularının gözaltına alındığının aileleri dâhil hiç kimseye bildirilmemesi, soruşturmada kısıtlılık kararı olması nedeniyle bilgi alınamaması, söz konusu göz altıların OHAL hukukunu da aşacak biçimde “gözaltında tecrit (incommunicado detention)” karakteri taşıdığını göstermektedir.
Gözaltına alınan arkadaşlarımızın insan hak ve özgürlüklerinin korunması ve geliştirilmesi için gösterdikleri olumlu çabaların tanığıyız. Daha önce de defalarca vurguladığımız gibi, insan haklarını savunmak temel bir insan hakkıdır.
Keyfi bir şekilde gözaltına alınan insan hakları savunucularının nerede tutuldukları ve haklarındaki suçlamayla ve durumlarıyla ilgili bilgi ailelerine, yakınlarına ve avukatlarına bildirilmelidir. Türkiye’nin de bir parçası olduğu evrensel hukuk normlarına göre, OHAL keyfî değil aksine hukukî bir rejimdir ve bir dizi temel (çekirdek) haklar hiçbir şekilde sınırlanamaz. Dolayısıyla gözaltına alınan insan hakları savunucularının bu nitelikteki başta yaşam hakkı olmak üzere, işkence ve onur kırıcı muamele yasağı, kişi özgürlüğü ve güvenliği haklarına sonuna kadar saygı gösterilmelidir.
İnsan hakları savunucusu arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır!
*Güncelliği yitirmeyen hatta daha da güncelleşen bir kaynak için bk.: Türkiye Cumhuriyetinde Hakim ve Avukatların Bağımsızlığı, ICJ (Uluslararası Hukukçular Komisyonu) ve CIJL (Hakim ve Avukatların Bağımsızlığı Merkezi) Heyeti Raporu, Türkçesi: Cihan Deniz Zarakolu, Belge Yayınları 2001. (Artı Gerçek)