Home , Köşe Yazıları , ABD’de “Cilali imaj devri(mi)”[*]

ABD’de “Cilali imaj devri(mi)”[*]

„Anlamadan dinlerken
sağırlara benziyorlar.
Ata sözü onlara söylenmiş;
buradalar ama yoklar.“[1]

sibelozbudun„Demokrasinin faziletleri“ diye haykırıyordu 21 Ocak 2009 tarihli Radikal’in manşeti; ve açıklıyordu: „350 yıllık ırkçılığa rağmen Beyaz Saray’a bir siyah oturdu.“
Radikal gazetesi yalnız değil, ABD Başkanlık yarışında Obama’nın finale kaldığı belli olalı beri, yaklaşık tüm Türkiye medyası, yetmedi neredeyse tüm dünya medyası soluğunu tutmuş, yaklaşan „mucize“yi bekliyordu.

Başkanlık yarışını kazanması ise, ölçüsüz-hesapsız bir iyimserliğin zincirinden boşanmasına yol açtı. Biraz hatırlayalım mı?
Illinois Üniversitesi konuk araştırmacısı İhsan Çetin: „Amerika’nın ve dünyanın değişen rengi…“
Yasemin Çongar: „ABD’de zihniyet devrimi…“
Birgün Gazetesi: „Amerika’da devrimin rengi siyah…“
Nilgün Cerrahoğlu: „Obama dünyaya, şu sırada en çok ihtiyaç duyulan şeyi; ‚umudu‘ vaat ediyor…“
TÜSİAD Temsilcisi Bahadır Kaleağası: „Obama ile ABD’ye değişim geldi; Dünya’ya da…“
Ece Temelkuran: „(…) Obama, kendisinin de mükemmelen ifade ettiği üzere, ‚Evet, yapabiliriz!‘ duygusudur. Ve sırf bu yüzden Amerikan hegemonyasına karşı yazmadığını bırakmayan, ABD dış politikasına karşı eylemler örgütleyen bir kardeşiniz olarak diyorum ki Obama, Obama’dan fazlasıdır!
O, Kuntakinte’nin zaferidir. O Kenya-spor’un dünyaya gol atmasıdır. Azgelişmiş ülkelerin içli çocukları olarak tuttuğumuz zayıf takımların galip gelmesidir.
Kapıcı çocuklarının üniversiteyi bitirip doktor olmasıdır. Obama, zengin kızın fakir oğlanı sevmesidir…
(…) Bu siyah kardeşimiz öyle ya da böyle dünyanın vicdanını gıdıklamıştır. Dünyanın bu tarafından ‚Thanks man!‘ diyoruz kendisine. Sağ olasın Obama!“
Cengiz Çandar: „Obama yeni Amerika’nın doğuşu…“
Oral Çalışlar: „Barack Obama, ABD’nin yeniden dünyayla uyumlu hâle gelmesinin, kendi ülkesinin gerçekliğiyle yüzleşmesinin temsilcisiydi…“
Meral Tamer: „Çevre için son şansımız Obama…“
Oysa salt medyayı kaplayan (üstelik yalnızca bizimkisini değil) bu „coşku seli“ bile kendi başına, insanın aklına Obama konusunda kuşkular düşmesine yol açıyor. Yo, „bütün kalemler bir konspirasyon için seferber oldular“ demek istemiyorum; ama öyle anlaşılıyor ki çok etkili güç odakları (yani Kuzey’in güçlü finans çevreleri), Obama’yı pazarlamayı kararlaştırmışlar ve büyük bölümü ABD’de üstlenen „kamuoyu oluşturucuları“ bu iş için harekete geçmiş.
Bir başka deyişle, o „kırık sesli“, hüzünlü yüzlü, hepimize „işte içimizden biri“ dedirtecek kadar sade yarı-siyahî’nin son derece usta bir „Halkla ilişkiler kampanyası“nın mükemmelce tasarlanmış ve tam zamanında piyasaya sürülmüş bir ürünü olduğunu düşünüyorum. Bush karabasanının ardından, bir yandan kapitalizm tarihinin üçüncü büyük bunalımı, bir yandan da Neo-Conların elinde sürüklendiği Irak/Afganistan bataklığında debelenen ABD toplumu için bir anti-depresan… ABD’nin lime lime olmuş imajını dışarıya karşı düzeltecek sihirli değnek…
İşin trajik yanı, oy vermek için gün doğmadan kuyruğa giren, zaferinin açıklandığı gün sabaha kadar sokaklarda dans eden, yemin törenini izlemek için binlerce kilometre kat eden sıradan ABD’li için Obama’nın gerçek -ve nafileliğe mahkûm- bir değişim istemine denk düşmesi.
Bu muazzam değişim istemine karşılık vermek için Obama Bush döneminde çığırından çıkmış bazı aşırılıklara karşı kimi düzeltimlere gidecek kuşkusuz: Kapanması daha Bush yönetimi döneminde gündeme gelmiş[2] Guantanamo üssünün kapatılması; Küba üzerindeki baskıların -ambargo kaldırılmasa da: bu konuda Florida’daki Küba kökenlilere net taahhüdü var Obama’nın- hafifletilmesi, işkence iddialarının biraz daha ciddiye alınması…
Ama-vurulmadan, bir skandala kurban gitmeden, bilgisayar sayımının azizliğine uğramadan- salt seçilebilmiş olması bile Obama’nın, -kendi iradesinden bağımsız olarak- ABD’nin XXI. yüzyılda dünyayı dönüştürmeye kararlı olduğu bu cehenneme yönelik, esasa müteallik bir şey yap(a)mayacağının göstergesidir. Hele ki ABD stratejisinin tümüyle üzerine yerleştiği iki alanda: Ekonomi ve Orta Doğu…
Dünyanın büyük bölümünü teslim alan öforiye karşın iki kesimin Barack Obama’nın başkanlığından somut ve köklü bir değişiklik beklememesi de bu öngörüyü doğrular mahiyettedir. Bu kesimlerden ilki, ABD’nin muhafazakar çevreler, Obama’nın seçim kampanyasına milyonlarca dolar akıtan sermaye kesimleri[3] ve yönetici elit: Örneğin ABD’de iş çevrelerinin temsilcisi Wall Street Journal’in 2 Temmuz 2008 tarihli yorumu, „3. Bush Dönemi“ olarak tanımladığı „yeni dönem“de, Obama’nın „hızla önceki tutumlarını terk ederek merkeze doğru koştuğunu“ (keyifle) saptıyor ve soruyor: „Bir Demokrat’ın, Bush’un bu kadar çok karalanan gündemini rehabilite etmeye başlayacağını kim düşünebilirdi?“ ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Ross Wilson ise, kendinden emin, güvence veriyor: „Başkan değişir politika kalır“. „Siyah Şahin“ Condoleezza Rice da öyle: „Ama size bir şey söyleyeyim. En sonunda, kim ABD Başkanı seçilirse seçilsin ABD’yi temsil eder; siyah bir başkan veya kadın bir başkan, siyah bir dışişleri bakanı veya kadın bir dışişleri bakanı olarak değil, sadece ABD Başkanı olarak.“
Obama’dan „köklü değişiklik“ beklemeyen ikinci grup ise, Orta Doğulular. Onlar, „Yönetim değişikliğinin, başta Ortadoğu’da olmak üzere temel çıkarlarımızı değiştirmediği konusunda sizi temin ederim“ sözlerini Bahreyn’de bizzat Robert Gates’in ağzından duydular. Başkanlık yarışına henüz soyunmuşken, „İran’ın nükleer silah sahibi olmasına hoşgörü göstermeyeceğini“, „İsrail ile stratejik ittifaktan taviz verilmeyeceğini“ ilan eden bir başkandan bir şey beklemenin abes olduğunu, demokrat ya da cumhuriyetçi… ABD başkanları konusunda engin deneyim birikimlerinden biliyorlar…
Ekonomik yapı ve Orta Doğu… ABD’nin XXI. yüzyıl stratejisini belirleyen bu iki temel alanda aslî bir değişiklik gerçekleşmeyecekse, başkanının teninin siyah, gözlerinin mahzun, annesinin hippy, dedesinin Kunta Kinte olması neyi değiştirir ki?

21 Ocak 2009 20:23:35, Ankara.

N O T L A R
[*] Evrensel Gazetesi, 24 Ocak 2009…
[1] Herakleitos.
[2] „ABD Savunma Bakanı Robert Gates, insan hakları örgütlerinin eleştirilerine hedef olan Guantanamo kampını kapatmak istediklerini, ancak bazı merkezi yasal ve fiili sorunlar nedeniyle kapatamadıklarını söyledi. Gates, ABD Senatosu’nda düzenlenen oturumda, cezaevinin kapatılmasıyla ilgili soruya, ‚Doğruyu söylemek gerekirse Guantanamo’da sıkışıp kaldık. Ciddi bir sorunla karşı karşıyayız‘ diye konuştu.“ („Guantanamo Gates’e de Yük“, Cumhuriyet, 22 Mayıs 2008, s.11.)
[3] „Financial Review’un 2008’in Temmuz ayında aktardığına göre ilk kez bu seçimlerde, Wall Street bankerleri, Heç fonların müdürleri Cumhuriyetçilerden daha çok Demokratlara bağış yapıyorlarmış. Heç fon müdürlerinin Obama kampanyasına yaptıkları bağış, daha o tarihte 822.375 dolara ulaşmış. Ağustos sayısında, bu konuya „Satılık adaylar“ başlığıyla değinen Rolling Stone dergisi Obama kampanyasına Goldman Sachs’ın 627.000, JP Morgan Chase’in 398.021, Lehman Brothers’ın(!) 353.922, Morgan Stanley’in 291.388 dolar bağış yaptığını bildiriyordu. Heç fonların Obama’ya yaptıkları toplam bağış, McCain kampanyasına yaptıklarından 500.000 dolar daha fazlaymış.“ (Ergin Yıldızoğlu, „Obamania Neyin Semptomu“, Cumhuriyet, 10 Kasım 2008, s.10.)