Home , Avrupa , ABD üslerini kapı dışarı etmeye var mısınız?

ABD üslerini kapı dışarı etmeye var mısınız?

Doğan Özgüden
Artı Gerçek, 24 Ekim 2022
Belçika’nın başkenti Brüksel’de, Avrupa Birliği kurumlarının üslendiği Schuman Meydan’ından arabayı gazladığınızda, kendinizi tam 12 dakika sonra  Avenue Leopold III’teki NATO Genel Karargâhı’nın önünde, duraklamadan yola devam ettiğinizde de, 67 dakika sonra Amerika’nın nükleer silahlarının depolandığı Kleine-Brogel askeri üssünün önünde bulursunuz… 

Brüksel’deki kurumlara görevli, davetli ya da akredite gazeteci olanlar girebilir, ama Kleine-Brogel’deki üsse giriş askerler dışında herkese yasaktır… 

O üssün kapısına en son geçen yıl, uluslararası “Nükleersiz Avrupa” kampanyasının son günü olan 26 Eylül’de, “Belçika’da yeni nükleer silahlara hayır” ve “Barışa evet, savaşa hayır” sloganlı pankartlar taşıyan bisikletli bir barışsever grup dayanarak nükleer silahların varlığını protesto etmişlerdi. 

 Ukrayna Krizi bahane edilerek bu yıl da, geçtiğimiz hafta NATO’nun nükleer gücünü test etme gerekçesiyle Kleine-Brogel’den komuta edilen ve 30 Ekim’e kadar sürecek bir tatbikat başlatıldı.

Belçika, İngiltere ve Kuzey Denizi’ni kapsayan bir alanda 30 Ekim’e kadar sürecek olan bu tatbikata ABD’nin B-52 uzun menzilli uçakları da dahil, NATO üyesi ülkelerden 14’ünün bombardıman uçakları katılıyor.

Bu manevralara karşı, Belçika barışseverlerinin örgütü Barış ve Demokrasi için Ulusal Eylem Koordinasyonu (CNAPD) 19 Ekim’de NATO Karargahı’nın önünde “NATO’nun nükleer tatbikatlarına hayır!”, “Belçika topraklarında nükleer tatbikata hayır!” yazılı dövizlerle bir protesto etkinliği düzenleyerek kamuoyunu bu yeni manevralara tepki göstermeye çağırdı.

Çağrıda şöyle deniyor:

“Pilotları nükleer bombaları kullanma ve atma konusunda eğitmek üzere başlatılan tatbikat, aralarında Almanya, İtalya, Hollanda ve Belçika’nın da bulunduğu çok sayıda NATO ülkesi tarafından yürütülmektedir. Bu ülkeler, NATO’nun ’nükleer yük paylaşımı‘ kapsamında ABD’nin nükleer bombalarını kendi topraklarında depolayan ülkelerdir. 

“Bu tatbikata Belçika 1963’ten beri ABD nükleer silahlarının depolandığı Kleine-Brogel‚deki askeri üssünde ev sahipliği yapıyor. NATO, bu tatbikatın rutin olduğunu ileri sürerek nükleer silahların kullanımını ve tehlikesini önemsizleştirmeye çalışmaktadır. Oysa, Atlantik ittifakı ülkeleri, yüz binlerce insanı öldürebilecek ve hiçbir devletin yüzleşemeyeceği sonuçlara yol açabilecek bir silahın kullanımına hazırlık teşkil eden bir tatbikata girişmiş oluyor. 

“Nükleer silahların etkilerini gizlemek ve kamuoyunu yanıltmak için ‚taktik nükleer silahlar’, ’sınırlı nükleer saldırılar‘ gibi ifadeler kullanılıyor… Oysa, ‘taktik silahlar’ olarak adlandırılan bu silahların tahrip gücü 0.3 ila 50 kt TNT arasındadır. Karşılaştırmak gerekirse, Amerika Birleşik Devletleri tarafından Hiroşima’ya atılan nükleer bombanın tahrip gücü 15kt idi ve 140.000 kişiyi öldürmüştü! 

“Uluslararası gerilimin arttığı bir ortamda böyle bir tatbikat sadece Rusya ile bir çatışma riskini arttırır. Dolayısıyla asıl soru nükleer bir çatışmanın nasıl kazanılacağı değil, nasıl önleneceğidir. Belçika’nın topraklarında bulunan nükleer silahlardan kurtulmasının zamanı gelmiştir.”

NATO üyesi ülkelerin ABD dayatmasıyla dahil oldukları bu nükleer çılgınlığa karşı en etkin uyarılardan biri de, Belçika barış hareketinin seçkin simalarından Pierre Galand’dan geldi.

60’lı yıllardan itibaren Belçika’nın en önemli demokratik örgütlerinden OXFAM ve yukarıda tepkisini aktardığımız Barış ve Demokrasi için Ulusal Eylem Koordinasyonu (CNAPD)’nin başkanlığını yaptığı gibi, faşist baskılar altında bulunan ülkelerin direniş hareketleriyle her daim dayanışma içinde bulunmuş olan Pierre Galand, Belçika’daki Türkiyeli demokratik örgütlerin de sürekli destekleyicisiydi.

Hiç unutmam, Belçika’da sosyalisti, komünisti, hristiyanıyla tüm barışeverleri çatısı altında birleştiren CNAPD, 1979’da ABD’nin Pershing ve Cruise füzelerine, SSCB’nin de SS-20 füzelerine karşı 9 Aralık 1979’da Brüksel’de büyük bir protesto gösterisi düzenlemişti, biz de etkinliğin organizasyonuna Demokrasi İçin Birlik olarak katılmıştık.

Gösteriye onun daveti üzerine Türkiye’den de TİP, TKP ve TSİP temsilcilerinden oluşan üç kişilik bir barış delegasyonu gelmişti. 

Belçika’ya hareketlerinden önce Türkiye’de kendilerine yürüyüşün sadece ABD füzelerine karşı yapılacağı söylendiği için, delegasyon üyeleri kortejin en başında Sovyet füzeleri aleyhine de flamaları ve pankartları görünce hayli rahatsız olmuş, ama Avrupa delegasyonlarının tüm füzelere karşı olduğunu görünce bunu mesele yapmaktan vazgeçmek zorunda kalmışlardı.

Yürüyüşte siyah kılıklı ve siyah bayraklı anarşistlerin, 4. Enternasyonal’ci Troçkistlerin de yer aldığını görünce de “Bu yürüyüş Türkiye’de olsa anarşist, Troçkist falan katılamaz! Hepsi yakapaça dışarı atılırdı” diyerek büyük tepki göstermişlerdi.

Mitingin en ilgi çekici olaylarından biriyse, sırf füzeleri protesto için yapılan yürüyüşte TKP’lilerin meydanda “141-142’ye hayır!” pankartları açmalarıydı. Belçikalı arkadaşlar şaşkınlıkla sormuşlardı: “Pershing, Cruise, SS-20 füzelerini biliyoruz da bu 141-142 füzeleri neyin nesi?”

Herkesin takdirini kazanan bir olay ise, yürüyüşe Kürtlerin kitlesel katılımı idi. O sırada Avrupa’da henüz PKK örgütlenmesi yoktu. Buna karşılık, Kemal Burkay’ın kurduğu Türkiye Kürdistanı Sosyalist Partisi (TKSP)’nin disiplinindeki Kürt göçmen federasyonu KOM-KAR bu yürüyüşe gerçekten kitlesel bir ağırlıkla, ulusal giysileriyle ve de bağımsız olarak katılmıştı. Davullarının gümbürtüsü yürüyüş güzergahını inletiyordu. 

Bu tarihsel yürüyüşün üzerinden bir yıl geçmemişti ki, Washington’un ve o yürüyüşün yapıldığı Brüksel kentindeki NATO Karargahı’nın buyruğuyla Kenan Evren ve üniformalı cürüm ortakları Türkiye’de 12 Eylül 1980 darbesini yapacak, Pierre Galand bu kez faşist cuntaya karşı Avrupa merkezinde örgütlediğimiz mücadeleye en büyük desteği veren dostlarımızdan biri olacaktı.

14 Şubat 1981’de Demokrasi İçin Birlik adına 12 Eylül cuntasını protesto için Brüksel merkezinde düzenlediğimiz uluslararası protesto gecesinde en önemli ve etkin konuşmalardan birini Pierre Galand yapacaktı.

Üzerinden 40 yıl geçtikten sonra Pierre Galand, hâlâ Belçika’daki anti-emperyalist ve anti-faşist mücadelelerin ön saflarında… Flamanca De Wereld Morgen gazetesinin 10 Mayıs 2022 tarihli sayısında haykırıyor:

“Savaş hali, daha önce yasaklanmış olan nükleer, bakteriyolojik ve kimyasal silahların kullanılması tehdidiyle giderek daha da tehlikeli hale gelmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden, Hiroşima ile Nagazaki’ye atom bombası atılmasından bu yana savaşların çoğu güney yarım kürede gerçekleşmiştir. Bazen sömürge yönetimlerine karşı yapılmış olsa da, savaşlar çoğu zaman insanların doğal kaynaklarını ellerinden almak hırsıyla sömürgeciler tarafından yapıla geldi…

“Kapitalist piyasa ekonomisinin dünyaya nüfuz etmesiyle birlikte, askeri yöneticiler, finans dünyasını ellerinde tutanlar, kendi kaderini kendisi belirleme iradesi ve doğal kaynaklarını koruma kaygısı içindeki tüm halklara karşı yeni savaşlar başlattılar.

“Mutlu gezegen ekonomisi efsanesi son 20 yılda tamamen çökmüş durumda. Bu milenyumun başında hâlâ geçerli olan birlikte var olma ve güçbirliği kavramları artık tamamen unutulmuş bulunuyor. Batılı güçler, ayrıcalıklarını korumak için sorumsuz silahlanma yarışını yeniden başlattılar. Şimdiye kadarki en iğrenç teknolojilerle insanlığı uçurumun eşiğine, tamamen yok olmaya sürüklüyorlar…”

Evet, içine girmiş olduğumuz haftada, Belçika, İngiltere ve Kuzey Denizi’ni kapsayan bir alanda 30 Ekim’e kadar sürecek olan tatbikata ABD’nin B-52 uzun menzilli uçakları da dahil, NATO üyesi ülkelerden 14’ünün bombardıman uçakları katılıyor.

Hiroşima ve Nagazaki facialarının üzerinden 77 yıl geçtikten sonra tüm insanlık hâlâ her an patlayabilecek ve mavi gezegendeki yaşamı büyük ölçüde mahvedebilecek tam 12.700 nükleer başlığın tehdidi altında…

Bunların 5.428’i Amerika’da, 5.977’i Rusya’da, 350’si Çin’de, 290’ı Fransa’da, 225’i İngiltere’de, 165’i Pakistan’da, 160’ı Hindistan’da, 90’ı İsrail’de, 20’si Kuzey Kore’de bulunuyor.

Avrupa’da, kendisi nükleer silaha sahip olmasa da, NATO İttifakı çerçevesinde ABD’nin nükleer silahlarını barındıran Türkiye’nin de dahil bulunduğu beş ülke daha var… 

Wikipedia’nın verdiği rakamlara göre, Türkiye’nin İncirlik, Belçika’nın Kleine Brogel, Hollanda’nın Volkel, Almanya’nın Büchel, İtalya’nın Aviano-Ghedi askeri üslerinin her birinde en azından 20 ila 50 arasında nükleer silah her an kullanılmaya hazır bekliyor. 

Biz Türkiye’de iken, 60’lı yıllarda Doğu Anadolu bölgesine ABD’nin nükleer mayınlar döşeme projesi de gündeme gelmiş, ancak güçlenen sol muhalefetin tepkisi nedeniyle bu proje gerçekleşememişti.

The New York Times gazetesinin verdiği, bizim de 11 Nisan 1967 tarihli Ant Dergisi’nde Türkiye kamuoyuna duyurduğumuz habere göre, Türkiye yönetimi ile yapılan bir gizli anlaşma uyarınca ABD Ordusu tarafından Anadolu’nun Sovyet sınırına yakın doğu bölgelerine nükleer mayınlar yerleştirilecek, bir savaş durumunda Sovyet Orduları doğu sınırını aşıp Türkiye topraklarına girecek olursa bu mayınlar patlatılarak Batı’ya doğru daha fazla ilerlemeleri engellenecekti.

Bu anlaşma, gerçekte, Doğu Anadolu’da çoğunluğu Kürt olan vatandaşların toplu idam fermanıydı.

Bu haberi „Cinayet yerine intihar“ başlığıyla duyurarak girişimin engellenmesi çağrısında bulunmamız üzerine zamanın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cemal Tural, 1. Ordu Askeri Mahkemesi Savcılığı’na gönderdiği çift aylı bir yazıda beni “vatan hainliği”yle, Ant Dergisi’ni de “Bizim Radyo’nun Türkiye’deki basın organı gibi neşriyat yapmak”la suçlayarak TCK’nun 153. Maddesi’ne göre „askerleri kanunlara karşı itaatsizliğe ve vazifelerini ihlale teşvik“ suçundan yargılanmamı emretmişti.

Kamuoyunun tepkisi üzerine Doğu Anadolu’ya nükleer mayın döşenmesi gerçekleştirilemedi ama İncirlik’teki ABD nükleer silahları sadece Türkiye insanını değil, tüm bölge insanlarını da tehdide devam etmekte…

Yaklaşan seçimlerde iktidar olmaya aday muhalefet partilerinin, bugünden bu üsler sorununu ciddi şekilde ele alarak cumhuriyetin 100. yıldönümünde Türkiye topraklarındaki tüm ABD üslerini ve nükleer silahlarını bir daha geri dönmeyecek şekilde temizlemeleri en azından bir insanlık görevidir.

Sırf mütedeyyin oyları çekmek kaygısıyla, üstelik de Tayyip’in kendi ideolojik sahasında tesettür açık artırmasına girenlerin, Türkiye’ye ve tüm bölge insanlarına gerçekten barış ve huzur getirmek niyetindeyseler, öncelikle ülkemizdeki ABD üslerinin ve nükleer silahlarının defedilmesi konusunda kesin söz vermeleri, iktidar olur olmaz da gecikmesizin uygulamaları kaçınılmaz görevdir.

60’larda Türkiye İşçi Partisi’nin, DİSK’in ve devrimci gençliğin yükselttiği “Go Home” çağrısı, ne 70 sonrasındaki CHP ne de 90 sonrasındaki DSP hükümetleri zamanında uygulanabildi… 

Yarım yüzyıl sonra CHP beş müttefikiyle birlikte iktidar olabilirse, İncirlik, Kürecik ve İzmir’deki ABD üslerini ve nükleer silahlarını defetmeyi göze alabilecek mi? 

Gazeteciliğe başladığımdan bu yana 70 yıldır Türkiye’de tam 46 hükümetin gelip gittiğini gördüm… Hiçbiri ABD üslerine dokunmaya cesaret edemedi…

Bir aksilik olmazsa, Kılıçdaroğlu-Akşener hükümetinin de neyi yapıp neyi yapamayacağını göreceğiz… Beklemedeyiz…

***

NAZIM HİKMET’İN 20 YIL ÖNCE SANSÜRLENMESİ ÜZERİNE

Sevgili Ragıp Zarakolu dün Artı Gerçek’te yayınlanan “Bir Türk şairinin Ermeni bağlantıları” başlıklı yazısında, bundan tam 20 yıl önce, Nazım Hikmet’in Ermeni soykırımını anımsatan ünlü şiirinin TC Kültür Bakanlığı tarafından düzenlenen bir etkinlikte ve yayınlanan bir CD’de sansür edildiğini, bunu İnfo-Türk olarak protesto ettiğimizi hatırlattı. 

Bu konuda 30 Mayıs 2002 tarihinde yayınladığımız “Nazım Hikmet’i kim sansürledi?” başlıklı bildiriye okurlarımız şu linkten erişebilir: https://www.facebook.com/fondation.info.turk/posts/pfbid0vjTTFWW4KxUmhFboF6Hb5bsi1fwYtYiKrfiu59aG8Qqxv5Zp6iZNQZeUs5L9aMEXl