Home , Köşe Yazıları , 33 cana nasıl kıydın Doğu Perinçek!.. – Ahmet Nesin

33 cana nasıl kıydın Doğu Perinçek!.. – Ahmet Nesin

12 Eylül darbesi her şeyi allak bullak etmişti. Ortalık toz duman olmuştu ve göz gözü görmüyordu. Daha Moğollar “Bişey Yapmalı”yı bestelememişti. Arkadaşlarımız asılıyordu, işkencelerde öldürülüyorlardı, Diyarbakır Cezaevi’nde insanlara bok yedirmeye başlamıştı bok yiyecesiler. Konuşmayanların karılarına, kızlarına tecavüz ediliyordu. Başbakan yardımcısı daha sonra “Demokrasiyi getirecek” tonton Turgut Özal’dı.

Ama bişeyler yapılıyordu, YÖK’e karşı BİLAR A.Ş. kurulmuştu. Faşizme karşı “Aydınlar Dilekçesi” imzalanmıştı. Basın, aynı bugün gibi susturulmuş ve aynı bugün gibi susmuştu çoğunluk, yine azınlıktaydı konuşanlar. Gazete çıkarmak için Onbinler A.Ş. kuruldu. Herkesin gazetesi olacaktı, halk, yani devrimciler, demokratlar, Kürtler, Aleviler, sosyalistler, sosyal demokratlar para vermeye başladılar. Para veren vermeyen herkes gazetenin sahibi olacaktı.

Sonunda o gün geldi çattı. Aydınlar artı yeteri kadar maddi olanaklarının olduğuna ikna oldular ve kolları sıvadılar. “Aydınlar Dilekçesi” tartışmaları benim Düşün Yayınevi olarak ve Akademi Kitabevi’nin sahibi Hadi Olca’nın ortak tuttuğu Nişantaşı’ndaki büyük ofiste, gazete tartışmaları da Aziz Nesin’in Teşvikiye’deki evinde yapılıyordu. En azından İstanbul’daki tartışmalar bu iki yerde yapıldı. İkisinde de bulunma nedenim aynıydı esasında, birisi kendi mekanım olduğu için babamın misafirlerine çay yapıyordum, ikincisinde de babamın evi olduğu için çay yapıyordum. Yıllardır kafamda sorgularım, orada bulunmakla iyi edip etmediğimi. Çünkü o dönemin tartışmalarında bulunan ve işin içinde olan kimi aydınların, zaman geçtikçe nasıl döneklik yaptıklarını yaşadım genç yaşta. Aziz Nesin’in kimilerini neden sevmediğini o günlerde çok iyi anladım. O da bu yüzden cenaze istememişti zaten, kendisini sevmeyenlerin ve kendisinin de sevmediklerinin cenazesinde konuşma yapacak olmalarından haz etmiyordu. İsim vermeme gerek yok, o dönemden aklınızda kalanların çok azı şu an bu mücadelenin içinde zaten…

Gazete tartışması bir noktaya geldi ve tıkandı, sanırım konu daha çok ticariydi ve zaman mevhumu vardı. Kimin aklına geldiğini bilmiyorum, Aydınlık Gazetesi’nin o sıra yayın hayatında olmadığı ve bunun için Doğu Perinçek’le konuşulup, satın alınması kararına varıldı.

Perinçek o sıra hapisteydi ve bu tartışma ya da pazarlık Ferit İlsever ve Feyza Perinçek’le, yine dediğim yerde yapıldı. Anlaşmaya varıldı ama Doğu “Sol bir gazete olacaksa, biz de içinde olalım…” diye öneri getirdi İlsever ve kardeşi Feyza kanalıyla. Hiç unutmuyorum, kabul edildi, ancak onlara bu gazetenin bir parti gazetesi olmayacağı, yazacakların böyle tutum almaması şartı koşuldu. Onlar için bu bir nimetti, karşılarındakiler saf devrimciydiler ve onlara inandılar.

Gazete başladı, ben de çalışıyorum, İlsever genel yayın müdürü, aklımda yanlış kalmadıysa Adnan Akfırat da yazı işleri müdürü oldular. Neden onlar oldular sorusunun tam yanıtını bilmesem de sanırım tam satış işlemi yapılana kadar onlar olacaktı…

Derken bir gün sabah kalktık, gazetenin sürmanşetinde “Şeytan Ayetleri”. Herkes korku içinde, çünkü kimseye sorulmamış, gazetedeki herkes yayınlanması taraftarı değil, sadece geçimin sağlamak için çalışanlar var. Ve en kötüsü Aziz Nesin’in “Şeytan Ayetleri”ni kitap olarak çıkarma isteği biliniyor ve İran hakkında ölüm fermanı çıkarmış. Gazeteye geldim, üstümde pis pis bakışlar var, nefret dolu gözler bana yönelmiş durumda. Ne yapacağımı şaşırdım, hepsi meslektaşım, kimi arkadaşım, büyük bir kısmı benden genç.

Hemen babamı aradım ve aramızda şu konuşma geçti:

– Günaydın baba, nasılsın?

– İyiyim oğlum, sen nasılsın?

– Bilmiyorum baba, gazeteyi gördün mü?

– Gördüm oğlum.

– Baba bu senin işin mi?

– Hayır Ahmet, haberim yoktu…

O an dondum kaldım, utandım, çünkü babam kendisinden şüphelendiğim için bana oğlum demeyi kesip, Ahmet diye devam etmişti konuşmasına. Babamı kaybedene kadar gazetede bana yönelen bakışları hiç söylemedim kendisine…

Gazete hergün toplatılıyordu ve ihbar edilen adrese gittim, adres diyelim 187 no’lu apartman diye geçiyordu ama sokak ya da cadde 137’de bitiyordu. Fotoğrafı çektim, gazeteye getirdim ve bu süre içinde geçen tartışmalardan dolayı kağıt üstünde bile olsa babamın sahibi olduğu gazeteden Perinçek ekibi tarafından kovuldum. Yukarı çıktım, babama “Baba, ben kovuldum, çıkıyorum…” dedim. “Peki oğlum…” dedi ama çok acı gelmişti bu ona. Benim sinirimi biliyordu ve sustu. Tekrar aşağı indim ve yazı işleri odasına girip çok ağır 1-2 laf söyleyip çıktım. Ne yazık ki Doğu yoktu o anda…

Bu arada gazete yayına başladıktan bikaç gün sonra Doğu Perinçek hapisten çıkmıştı. “Şeytan Ayetleri” yayınlanalı 2 gün geçmişti, Perinçek ekibi memnundu yaptığından, toplatılacağını bildiğimiz gazeteyi boşu boşuna basıyorduk ve parası bizden çıkıyordu. Geç saatte, birisi geldi ve yeni baskı için çeviriyi verdi. Sanırım bunu yaparken beni fark etmemişlerdi, çünkü o an onların dışında bitek ben vardım. Babam çeviriyi getiren kişiyi yaşamı boyunca hiç görmemişti ve ben babama çeviriyi yapanın kim olduğunu biliyordum. İki isim de ben ölene kadar sır olarak kalacak bende. Zaten babam çeviri yapan kişi, haklı olarak ürktüğünden çeviriyi yarım bırakmıştı.

Bu olaydan bikaç gün sonra ben kovuldum, sanırım çevirmen konusunda tek delil bendeydi ve bu onlar için riskti. Daha sonra Aziz Nesin İzmir’de sokakta gazete satarken saldırıya uğradı. Öyle bir plan ki, saldırı öyle bir yerde oldu ki, Aziz Nesin’in saklanabileceği tek yer Perinçek’in İşçi Partisi binası oldu.

Ve bundan bikaç zaman sonra Sivas Madımak olayı oldu. Madımak’da saldırı “Şeytan Ayetleri” üzerine yapıldı. 33 can yanarak, boğularak can verdi. Rıfat Ilgaz olaydan 3 gün sonra dayanamadı ve yaşama veda etti. 2 yıl sonra Aziz Nesin katliamdan 4 gün sonra, 6 Temmuz gecesi elveda dedi hepimize.

Doğu Perinçek onca zaman sonra derin devletten dolayı, Ergenekon ve Balyoz sanığı olarak hapse girdi, bütün pisliğini ortaya döktü. Şimdilerde Kürtlerin ve sosyalistlerin öldürülmesiyle ilgili projeler sunmakta AKP hükümetine ve faşist iktidarın başı Recep Tayyip Erdoğan’a…

Evet, soruyorum sana Doğu Perinçek “33 CANA NASIL KIYDIN…” (Yeni Özgür Politika)