Anasayfa , Köşe Yazıları , 1 Mayıs’ların Çağrısı; Sosyalizmdir

1 Mayıs’ların Çağrısı; Sosyalizmdir

YUSUF KÖSE | 30 – 04 – 2011 | Marksizm bir bilimdir ve bilim olduğundan dolayıda tüm bilimsel gelişmelere açıktır. O hiç bir zaman pozitif bilimlerin gerisine düşmemiştir ve de düşmeyeceği gibi sosyal bilimlerinde öncüsü ve ilerleticisi olarak yerini korumaya devam etmektedir.

Marksizm hiç bir ideolojide olmayan eleştiri ve özeleştiri yöntemine sahiptir. Bu onun sürekli yenilenmesinin mihenk taşlarından ve diyalektik yöntemlerinden biridir. Eleştirel olması olaylar ve şeyler karşısında şüheci olmasını getirirken, özeleştiriel olması da kendi hatalarına karşı yenin ve doğrunun yanında yer almasını getirir.

Bilim, insanlığın üretiminin boyutu ile doğru orantılı gelişir. Marksist bilim de insanlığın her alanda gelişiminin bir ürünü ve onunla aynı boyuttadır.

Dünyadaki tüm olup bitenler ve tüm gelişmelerin (siyasal, sosyal, kültürel ve etiksel) doğru açıklayıcısı Marksizmdir. Bu onun diyalektik materyalist bir yönteme sahip olmasından ileri gelir. Ona bu özelliği veren diyalektik materyalist teoridir.

1871 Paris Komünü’den beri ve özellikle de 1917 Rus Devrimiyle beraber işçi ve emekçilerin büyük bir bölümü kurtuluşunu hep sosyalizmde aradı. Aynı zamanda sosyalizmin bilimsel teorisi Marksizmde arıyordu. Bu arayış 1980’li yıllara kadar sürdü. 1980’li yılların ortalarından sonra bu rayış büyük bir kesintiye uğradı. İşçi ve emekçiler kendi kurtuluşlarının teorsi olan Marksizmden ve kendlerini de özgürlüğe kavuşturacak olan sosyalizmden önemli ölçüde soğdular, geri çekildiler ve emperyalist burjuvazinin neo liberal politikalarına daha fazla boyun eğmeye başladılar.

İşçi ve emekçilerin burjuvaziye karşı mücadeleleri bitmedi ya da durmadı ama, mücadelenin hedefi direkt sosyalizm olmadı. Kapitalizme karşı sosyalist sistemi daha gür bir şekilde haykırmaktan çekildiler. Ne idiğü belirsiz ya da sosyalizmi direk ağıza almaktan korkan “başka bir dünya mümkündür” muğlaklığına yerini bıraktı. Evet, kapitalist sistem dışında başka bir dünya mümkündrür ama, bu dünya sosyalist dünyadan başkası değildir ve olamaz. Bu nedenle de savunduğumuz dünyanın adını açıkça koymalıyız. Kitleler karşısında berrak olmak en doğru yöntemdir. Bir çok liberal kesim de “başka bir dünya mümkündür” diyor. Ama, onların dünyası kapitalizmin üstünün cilalanmasından başka bir şey değildir. Bu nedenle, sosyalistler politikalarını net ve açık olarak ortaya koymalı, sloganları neyi hedeflediğini berrak bir şekilde belirtmelidir.

Sosyalizme olan güvensizliğin ya da sosyalizmin direkt kapitalist sistemin alternatifi olarak ele alınmamasının bir çok nedeni var. En temel ve en önemli neden hiç kuşkusuz  SSCB’nin geriye dönüşü ve uzun bir süre “sosyalizm” adı altında kapitalizmi uygulamasıydı. Adı sosyalist olan, ama kendisi sosyalist olmayan bir sistem, kitlelere “sosyalist” olarak yutturulunca, kitleler ister istemez kapitalizmden farklı olmayan böylesi bir sistem karşısında hayal kırıklığına uğradılar ve “sosyalizm böyleyse, biz böylesi sosyalizmi istemiyoruz” diyerek doğru bir tavır aldılar. Çünkü sosyalist olarak lanse edilen sistem sosyalist değil, kapitalist bir sistemdi. Ve o ülke emperyalist bir ülkeydi. Zaten, kısa bir süre sonra bu ülke, üzerindeki tülden örülü maskeyi kaldırdı ve kendisinin kapitalist bir sistem olduğunu dünya aleme ilan etti. Onu, kitlelere “sosyalist” olarak ilan edenler ise, ya sosyalizm düşmanı kesilerek neo liberal politikaların (Nebi Yağcı gibi) savunucuları ya da köşelerine çekilerek hayal kırıklığı içinde vijdanlarının sesini dinlemekle meşgul oldular.

Kapitalizm sosyalizmin alternatifi değil, sosyalizm kapitalizmin alternatifidir. Kapitalizm, kendisinden önceki feodal sistemin alternatifiydi. Feodalizmin başka da bir alternatifi yoktu ve de olamazdı. Bugünde kapitalizmin bir tek alternatifi var sosyalizmdir. Bir sistem kendi kendisinin alternatifi olamaz. Sosyalizm de aynı şekilde kendisinin alternatifi değil, komünist toplumsal sistemin hazırlayıcısıdır ve de sosyalizmde aynı kapitalizm gibi tarihteki yerini alacak, miadını doldurduğunda ise gidecektir.

Bugün “yeşil” mücadele, daha doğrusu doğayı koruma ve doğaya saygılı olma ya da bir başka söylemle ekolojik dengeyi koruma yönünde kitle hareketleri oluyor. Bu hareketleri ise genel olarak “yeşil partiler” denen, burjuva partilerine bağlıyorlar. Evet, bu partilerin bu hareketlerde rolü var. Ancak, bu partiler artık ilk kurulduğu anlardaki partiler olmaktan çoktan çıktı ve burjuvazinin, daha doğrusu tekelci burjuvazinin partileri haline geldiler. Almanya’daki Yeşiller partisi böyle bir partidir ve bu partinin “doğayı korumayı” öne çıkarması, doğaya saygılı olduğundan ya da ekolojik dengeleri korumak amaçlı olduğundan değil, bunu bir politik araç olarak kullanmak istemesindendir. Yeşiller, artık yeşil değil, petrol karası haline dönüşmüşlerdir. Kapitalizmin kara gömleğini onlar giymişlerdir. Hem de uzun zamandan beri.

Ekolojik dengenin korunması kapitalist sistemle olamaz. Kapitalizmin varlığı, ekolojik dengenin bozulması anlamına gelir. İkisi bir arada olamaz. Sermayenin büyüme eğilimi sınırsızdır. Dünyanın değerleri ise sınırlıdır. Bu bağlamda doğa ile kapitalizm bir biriyle uyuşmaz. Kapitalizm sınırsız sermaye birikimi için doğayı iliğine kadar sömürür ve tahrip eder. Aldıklarının yerine yenisini koyamaz. Çünkü o sadece alır. Asla vermez. Bu sermayenini sınırsız büyüme karakteridir.

Tarihi miadını doldurmuş olan bir sistem, çürümüş bir sistem demektir. Kapitalist sistemde böyledir ve tarihi miadını çoktan doldurmuştur. O, tarihsel olarak oynayacağı ilerici rolü oynamış ve o rol bittikten sonra hala ayakta kalması, yıkılmaması, gitmemek için direnmesi, kendi çürümüşlüğünü de bir bütün olarak o sistem içinde yaşayanlara yansıtmaktadır. Hem insanlık hem de doğa birlikte çürümektedir. Farklı bir şekilde düşünmekte yanlış olur. Çünkü insan doğanın bir parçasıdır.

Kapitalizm krizlerini atlatabilir, ama krizden kurtulamaz. Kapitalizmin emperyalizm aşamasına yükselişiyle beraber, kriz, üzerinden asla atamayacağı bir özelliği olmuştur. Her kriz, sistemin çürümesini daha da derinleştirdiği gibi, bu çürüme, toplumu da daha fazla yozlaştırmakta ve dejenere etmektedir. Kapitalist-emperyalist sistemi çürümüş yumurtaya benzetebiliriz. Toplumsal çürüme de böyledir. Ancak, kapitalizm de kendiliğinden ortadan kalkmaz. Kapitalizm, hiç bir müdahale olmadan bir başka bir şeye dönüşmez. Bunu dönüştürecek olan, bu toplumsal sistemin içindeki devrimci güçler, yani işçi sınıfıdır.

Marksistleri son yıllarda bir “umutsuzluk”  sarmış. Devrim bekliyorlar, devrim olmuyor. Kapitalizm krize giriyor, yeniden kendi krizini aşıyor, kapitalizm yıkılmıyor. Ya da Arap halkları ayaklanıyor, bekledikleri devrim olmuyor. Vs. vs. Var olan sosyalist ülkeler birer birer yıkılmış ve yerlerini tekarar burjuvaziye bırakmış. Bu moral yıkıntısı, devrimci kadroları da sarmış. Ayrıca Marksistler içindeki bin bir türlü tartışma ise, sorunu daha da karmaşık hale getirmiş ya da öyle sanılıyor.

Bir çoğunun kafasında, yeni Markslar, yeni Leninler, yeni Maolar çıkmalı ki, Marksizmi bunalımdan kurtarsın. Bunlarda çıkmadığına göre, kara kara düşünceler sarmış bir çoğunu…

Sınıf mücadelesini yeterince bilince çıkaramayanlar, sorunlara yukrdaki gibi yaklaşırlar ve umutsuzluk yumağı içinde debelenip dururlar. Oysa, ne kapitalizm kendini yenileyebilmiş ne de Marksizm bunalıma girmiştir. Sınıflar mücadelesi kendi doğal seyri içinde sürüyor ve kıyasıya bir mücadele veriliyor.

Halktan umudunu kesenler, “yaprak kımıldamıyor” diye düşünenler, ayağa kalkan halkları da, burjuvazinin yaydığı karamsarlık sisi nedeniyle göremiyorlar.

Kitleler, bütün dünyada bu 1 MAYIS’ı bir önceki yıla oranla daha görkemli kutlayacaklardır. Bu da onların kendi sınıf mücadelelerine nasıl yaklaştıklarının bir göstergesi olacaktır. Kitelere güvenenler; umutsuzluk girdabında sağa sola savrulmaz ve sosyalizm yolunda emin adımlarla ilerlemesini de bilirler.

Sosyalizm,1 Mayıs’larda meydanları zapt eden işçi ve emekçilerin çağrısıdır. Bu çağrıya uyalım.