Home , Avrupa , Göç Politikalarında Daha Sert Bir Yol

Göç Politikalarında Daha Sert Bir Yol

HABER MERKEZİ| 13.04.2025| Koalisyon görüşmelerindeki en tartışmalı konulardan biri sınırda geri çevirmelerdi. Union Partileri lideri Friedrich Merz, seçim kampanyasında “fiili bir giriş yasağı” ilan etmişti. Ancak koalisyon sözleşmesinde, bu tür önlemlerin yalnızca “Avrupalı komşularımızla koordinasyon içinde” gerçekleştirileceği belirtiliyor. Bu amaçla Polonya, Çekya, Avusturya, İsviçre ve Fransa ile gizli görüşmeler yapılması planlanıyor.

 

Merz özellikle Polonya ile bir ittifak kurmak istiyor: Mart sonunda orada kabul edilen bir yasa, iltica başvuru hakkının geçici olarak sınırlandırılmasını ve tamamen askıya alınmasını mümkün kılıyor – böylesi sert bir iltica politikası Merz ve müttefikleri için bir örnek teşkil edebilir.

Ancak şu ana kadar Avusturya ve Polonya ikna olmuş değil. Bu ülkeler, Almanya sınırlarında daha fazla geri çevirmenin sadece mültecilerin Avusturya veya Polonya sınırlarında iltica etmeye çalışmasına yol açacağını düşünüyor.

 

Ayrıca koalisyon sözleşmesinde, AB iltica reformu yürürlüğe girene kadar sınır kontrollerinin en az 2026’ya kadar uzatılacağı belirtiliyor. Güvenli menşe ülkeler listesine Cezayir, Tunus, Fas ve Hindistan da eklenecek. Bu sayede iltica süreçlerinin hızlandırılması ve sınır dışı işlemlerinin kolaylaştırılması hedefleniyor. Bu ülkelerden gelen mültecilerin, ülkelerinde siyasi takibata uğramadıkları varsayılıyor – özellikle Mağrip ülkeleri ve Gürcistan gibi bazı Balkan ülkeleri için bu oldukça tartışmalı bir durum.

 

Sınır Dışı ve Gözaltı: Daha Sert Önlemler

Koalisyon sözleşmesine göre sınır dışı sayılarının önemli ölçüde artırılması planlanıyor – hatta Afganistan ve Suriye’ye bile, ancak şimdilik sadece suç işlemiş kişiler için. Görünüşe göre, biletsiz yolculuk yapmak ya da Edeka’dan bir ekmek çalmak, artık savaş bölgelerine ya da Taliban yönetimine geri gönderilmek için yeterli sayılıyor.

Sınır dışı gözaltı kapasiteleri artırılacak ve federal polisin yetkileri genişletilecek. Ayrıca, “tehlike arz eden kişiler” ve ağır suçlular, cezalarını tamamladıktan sonra “gönüllü” olarak ülkeden ayrılana kadar gözaltında tutulabilecek. Kimin “tehlikeli” olarak sınıflandırılacağı ve bu kategoriye nasıl girildiği ise belirsiz.

Amnesty International gibi insan hakları örgütleri bu planları “insan hakları açısından bir utanç vesikası” olarak nitelendiriyor. Taliban’ın yönetimde olduğu Afganistan gibi ülkelere sınır dışı etmenin sorumsuzca olduğu belirtiliyor. Afgan mülteciler için kabul programlarının durdurulması da sert eleştirilere neden oluyor.

Sosyal Yardımlar: Ukraynalılar ve Geri Dönmesi Gerekenlere Kesintiler

1 Nisan 2025’ten sonra Almanya’ya gelen Ukraynalı mülteciler için ciddi yardım kesintileri planlanıyor: Vatandaşlık geliri yerine, diğer tüm (savaş) mülteciler gibi yalnızca İltica Başvuru Sahipleri Yasası kapsamındaki yardımları alacaklar. Ülkeden ayrılması gereken mültecilere de daha fazla yaptırım uygulanacak, örneğin destek miktarının azaltılması gibi.

Zaten mülteciler, geçinmek için gerekli asgari miktarın çok altında maddi yardım alıyor ve çoğu zaman çalışma yasağı nedeniyle kaçak çalışmak zorunda kalıyor. Bu nedenle planlanan kesintiler sadece tasarruf önlemleri değil, esas olarak mültecileri ülkelerine dönmeye zorlamak için bir baskı aracı niteliğinde.

Aile Birleşimi ve Vatandaşlıkta Kısıtlamalar

Tanınmış mülteciler en yakın aile üyelerini getirmeye devam edebilecek olsa da, ikincil koruma statüsündekiler için aile birleşimi iki yıl boyunca tamamen askıya alınacak. Bu durumdan 24.000’e kadar kişi etkilenebilir – çoğunluğu Suriyeli çünkü büyük bir kısmı mülteci statüsüne değil sadece ikincil korumaya sahip.

 

Ampel koalisyonu tarafından getirilen çifte vatandaşlık uygulaması korunacak, vatandaşlık için gereken süre ise beş yıl olarak kalacak. Ancak, üç yıl içinde vatandaşlık alma olanağı kaldırılıyor – bu, birçok kişi için bir geri adım. Öte yandan, entegrasyon kursları ve erken çocukluk eğitimi güçlendirilecek.

İç Güvenlik ve Temel Haklara Müdahale

Koalisyon sözleşmesi ayrıca iç güvenlikte bir “zihniyet değişimi” öngörüyor: daha fazla personel, otomatik plaka tanıma gibi dijital gözetim yöntemleri ve daha sıkı silah yasaları. Halkı kin ve nefrete teşvik suçu işleyenlerin pasif seçme hakkı elinden alınabilecek – bu, özellikle Magdeburg’daki son saldırılar gibi olayların ardından temel haklara doğrudan bir müdahale anlamına geliyor.

Bu planlar, Almanya’nın “savaş kabiliyetini” artırma hedefiyle de doğrudan ilişkili görünüyor: Silahlı kuvvetler için milyarlarca euroluk yatırımlar, aynı anda vatandaşlık geliri ve iltica yardımlarında kesintiler, savaş kışkırtıcılarına silah sevkiyatı ve nitelikli olmayan işçilerin savaş bölgelerine sınır dışı edilmesi gibi uygulamalar, Almanya’nın yeni rotasını gözler önüne seriyor.