Home , Köşe Yazıları , AFD, Alternative für Deutschland – Şevki Kaya*

AFD, Alternative für Deutschland – Şevki Kaya*

2013 yılında kurulan AFD’yi (Alternative für Deutschland – Almanya için Alternatif) bu süreçlere getiren sebepleri irdelemeden önce, bu ırkçı, neo-liberal ve „islam karşıtı“ partiyi biraz daha yakından tanımakta fayda var. Zira gerek AFD’nin kurumsal ve siyasal yapısı, gerekse de dayandığı sermaye güçlerini iyi tanımak, süreci anlamak adına bir zaruriyettir.

2017 yılı Ekim ayı itibarıyla partinin üye sayısı 2016’ya kıyasla 4200 kişi artarak, 28.000 kişiden fazla üyeye ulaştı. (Die Grünen/Yeşiller: 62.000 üye, Die LINKE/ Sol Parti: 61.000 üye, FDP/Hür Demokrat Parti: 60.000 üye). 2013 yılında kurulmuş bir partinin bu denli üye sayısını arttırmasının sebeblerinin başında son yıllarda hakim sınıfların kamuoyunda yarattığı göçmen ve mülteci karşıtı atmosferin yanısıra, Almanya genelinde marjinal ırkçı partilerden AFD’ye geçen üyelerin de küçünsenmeyecek kadar büyük olmasıdır. Yine Dresden ve başka şehirlerde binleri sokağa döken ırkçı PEGIDA hareketi de (Patriotische Europäer Gegen Islamisierung des Abendlandes – açılımı „Batının İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar) sosyal medya aracılığıyla açık bir şekilde taraftarlarına AFD’yi desteklemeleri konusunda tavsiyelerde bulunmaktadır.

AFD Avrupa Parlamentosu’nda yedi milletvekilinin yanısıra (Bu milletvekiller AFD içindeki ayrışımdan sonra, parti başkanı Bernd Lucke önderliğinde partiden ayrılarak, kendilerine Alfa-Partei adını verdiler), Almanya genelinde Bayern ve Hessen eyaletleri hariç 14 Eyalet parlamentosunda mevcut (5,5 % ile en düşük Bremen, 24,2 % Sachsen-Anhalt Eyaleti). Yeri gelmişken hatırlatmakta fayda var; AFD’nin özellikle Bayern eyaleti gibi muhafazakâr seçmenin yoğun olduğu bir bölgede, eyalet parlamentosuna girememesi, CDU’nun kardeş partisi (Hiristiyan Sosyal Birlik) CSU’nun söyleminde özünde AFD’den çokta farklı olmayışındandır. 
AFD son genel seçimlerde 12,6 % oy oranıyla 94 milletvekilini Federal Parlamento’ya göndermeyi başararak büyük bir zafer elde etti. Böylelikle 1949 yılından sonra ikinci bir kez Nazi Almanya’sına hayranlık duyan ırkçı-faşist bir Parti Federal Almanya Parlamentosu’na girmeyi başarmış oldu. (1949 – 1961 yılları arası Deutsche Partei adındaki faşist Parti Alman Parlamentosu’nda olmanın yanısıra, savaş sonrası Almanya’nın ilk Başbakanı Konrad Adenauer tarafından ilk hükümete koalisyon ortağı olarak bile alınmıştı. Kaynak: Wikipedia)

AFD’nin kurucu üyeleri arasında Alman Sanayiciler Birliği eski başkanı Olaf Henkel, Hamburg Üniversitesi Ekonomi Profesörü Bernd Lucke , Hukukçu ve 1973-2013 arası CDU’nun aktif üyesi olan Alexander Gauland ve Frankfurter Allgemeine Zeitung ve Die Welt Gazetesi eski editörü Konrad Adam yer aldılar. Özellikle Alexander Gauland ile birlikte binlerce muhafazakar ve sağcı eski CDU üyesi AFD’ye geçerek bu partiye deyim yerindeyse, „CDU’ya küsmüş muhafazakarlar partisi“ imajını verdi. Bu gerçeklik te, özünde ırkçı olan AFD’ye kamuoyunda „seçilebilinir“ bir parti zertifikasını vermiş oldu.

Nitekim genel seçimlerde CDU 1 milyon kişi, SPD 500.000, DIE LINKE 430.000, FDP 50.000, Yeşiller ise 40.000 kişi ile, AFD’ye seçmen kaybetti. Özellikle doğuda büyük bir seçmene sahip olan Sol Parti’nin bu denli AFD’ye oy kaybetmesi son derece manidardır. Ayrıca 1,2 milyon kişi ile AFD en büyük oyunu, seçimlere daha önce katılmayan ve „politikaya küsmüş“ kitleden aldı.

Eski Doğu Almanya Demokratik Cumhuriyeti’nin (DDR) Batı Almanya emperyalizmi tarafından 1989 yılında yutulmasıyla birlikte, doğu eyaletlerinde ilk dönemler birinci parti olarak oyların çoğunluğunu toplayan Hiristiyan Demokrat Parti CDU’nun yerini gelinen aşamada AFD almış durumda. Görünen o ki, 1949-1989 yılları arasında eski Sowjet Sosyal Emperyalizmi himayesinde varlığını sürdüren DDR, gerek NPD, Republikaner vs. gibi aşırı sağ faşist partilere, gerekse de AFD gibi ırkçı ve neo-liberal partilerin güçlenmesinde önemli bir alan haline gelmiştir. 1991 yılından bu yana „Solidaritätszuschlag“ adı altında, 5,5% olarak alınan „dayanışma vergisi“, doğuya akan iki trilyon Euro’ya rağmen, doğu eyaletlerinde bir çok insanın batı Almanya’ya kıyasla daha az gelirle yaşamasını engelleyememiş, bu durum AFD gibi partiler tarafından mülteciler ve göçmenlere karşı siyasi kampanyalar ve seçimlerde kullanılmıştır.

AFD’nin seçmen kitlesi kimdir?

2017 genel seçimlerinde 26%’lik oranla doğu eyaletlerindeki AFD’yi en çok seçenler içinde erkekler ilk sırada yer alıyor. Buna karşılık doğudaki kadınların 17%’si AFD’yi seçmiş durumda. Batıda bu oran erkeklerde 13%, kadınlarda 8% oranındadır.

Almanya genelinde ise en çarpıcı rakam 19% oranla isçilerin AFD seçmesidir. Bunu 12% oranla serbest girişimciler, 11 oranla kamu ve hizmet sektöründe çalışanlar, 10% oranla memurlar takip etmektedir. Burada ikinci bir ayrıntıya dikkat çekmekte fayda var. İşte tam bu noktada sorulması gereken soru şudur: Parti programında iş yerlerinin yok olma tehlikesini gerekçe göstererek, asgari ücrete karşı çıkan bir parti, isçi sınıfı içinde nasıl olur da bu denli güçlü oy alabiliyor? Yapılan kamuoyu araştırmalarına inanılırsa, 95% oranla AFD seçmeninin ilk gerekçesi, özellikle İslam ülkelerinden gelen mültecilerle, „Alman dilinin ve kültürünün yok olma tehlikesi“ gösterilmektedir. Bu noktada ilk olarak göze çarpan gerçekliklerden biri, AFD’nin özellikle sosyal medyayı diğer partilere nazaran daha iyi kullanmasıdır. Görünen o ki, son yıllarda sosyal medyanın öneminin artmasıyla, sağcı ve faşist partiler bu alanı yeni „savaş mevzisi“ olarak önemsemiş durumda. AFD’nin sosyal medya kampanyaları Amerikan Harris Media olmak üzere, bir çok uluslararası medya kuruluşu tarafından desteklenmektedir. (Kaynak: shz.de) Adı geçen Amerikan medya şirketinin Donald Trump’ın seçim kampanyasının yanısıra, İsrail’de Netanyahu’nun Siyonist LIKUD partisinin seçim kampanyasını yürüten medya şirketi olması, uluslararası sermayenin dayanışmasını gözler önüne sermekte.

Parti proğramından ana başlıklar:

Öncelikli olarak iç güvenlik tedbirlerinin arttırılması için binlerce yeni polisin ise alınması, ceza kanunlarının ciddi anlamda değiştirilmesi, göçmen ve mültecilerin Almanya’ya gelmesini engellemek için sınırların kapatılması, Euro bölgesinden çıkılması olmak üzere, AFD’nin parti programında da görüldüğü gibi, kadın erkek eşitliğinde bu parti özü itibarıyla cinsiyetçi bir partidir. Alman ırkının „yok olma tehlikesiyle“ klasik „Hristiyan-Alman aile“ yapısını benimseyen parti, kadınlara Alman ailenin korunması adına, çocuk yapma görevini uygun bulmaktadır. Bunun içindir ki, AFD parti programında kürtaja kesin bir dille karşı çıkmaktadır. Yine kadın kotalarının kaldırılması taraftarı olan parti, özünde bunu doğaya aykırı olarak görmektedir! Bu konuda ırkç-faşist NPD ile aynı fikirlere sahip olması tesadüften ötededir.

Göçmenlik noktasında AFD parti programında öne çıkan taleplerin başında, İslam’ın Almanya’ya ait olmadığı fikrinden hareketle, islam ülkelerinden her türlü göçmen akımına karşı çıkmaktadır. Parti programında yer alan şu cümleler her şeyi anlatmaya yeterlidir: „Almanya’nın ve Avrupa’nın geleceği uzun vadeli garanti altına alınmalıdır. Ardıllarımıza bırakacağımız ülke Almanya olarak tanınan bir ülke olmalıdır. Avrupalı nüfus azalıp küçülürken, Afrika ve Müslüman-Arap ülkelerinde nüfus patlaması yaşanmaktadır…. 2050 yılı itibarıyla Afrika ve Müslüman-Arap ülkelerinden 950 milyon insan (bunların çoğu genç erkeklerden oluşmakta) Avrupa’ya göç etme isteğiyle hareket edecektir!“

Burada dikkat çeken mesele, Almanya ve Avrupa ülkelerinde demografik yapıda yaşanan değişiklikler, AFD ve benzeri partileri göçmenlik noktasını programlarının en başına almasıdır. Aynı fikirleri Avusturya, Macaristan, Fransa, İsviçre, İtalya, Hollanda, Polonya vb. ülkelerde görmek mümkün. Bunu politikalarının temeline oturtturan ırkçı partiler, halkın korkularını kullanarak seçmen kazanmakta zorlanmamaktadırlar. Nitekim nerdeyse bütün Avrupa ülkelerinde ırkçı-faşist partiler parlamentolara girmeyi ve hatta bazı ülkelerde hükümetlerin ortakları olmayı başarmıştır.

Konumuzun ana gündemi olmamasına rağmen, küçük ama önemli bir ayrıntıya da yer vermekte fayda var. AFD parti programında göze çarpanlar arasında, doğa ve iklim ile alakalı görüşlere baktığımızda, AFD de Amerikan Birleşik Devletleri başkanı Trump gibi, iklim değişikliğini bir „uydurmaca“ olarak lanse etmekte ve C02 gazının artmasını, doğa için bir tehlike olarak görmemektedir. Burada sermayenin kârını yükseltmek uğruna her türlü talan ve yıkıma göz yumduğunu bir kez daha görebilmekteyiz.

Sonuç olarak;

Bütün bu konuların arka planda kalarak, İslam ülkelerinden gelen mülteci ve göçmenleri seçim kampanyalarının merkezine koyan ve böylelikle seçimlerden başarıyla çıkan AFD içinde çeşitli fraksiyon ve akımlar arasındaki mücadele ve çatışmalar, partinin kuruluşundan bu yana durmadı, aksine gittikçe büyüdü. Özellikle radikal sağ partilerden gelen AFD yönetici ve kadroları, partinin sağa çekilmesinde önemli rol ve görevler üstlendi. Bu durum kendisini partinin başkanı Frauke Petry’nin ocak 2016 yılında „sınırlarda mültecileri durdurmak için gerekirse silah kullanılmalı“ veya Thüringen Eyaleti AFD başkanı Björn Höcke’nin açık Neonazi tezleriyle, „Almanya artık bu saçma ve Alman ulusunu aşağılayıcı suç hissiyatından vazgeçmeli“ (kastedilen Nazilerin altı milyon Yahudi’nin katledilişinden dolayı Almanların kendisini sorumlu tutması duygusu) ve Adolf Hitler’in kamuoyunda hakim olanın aksine „tümden kötü ve canavar değil“ gibi fikirlerinden sonra, parti içindeki yaşanan ayrışımlarda da kendisini bariz bir şekilde gösterdi. Nitekim bu çatışmalar sonucunda partinin kurucu üyeleri, neo-liberal ve uluslarası sermayenin temsilcileri Bernd Lucke ve Olaf Henkel parti ile yollarını ayırarak Alfa-Partei adında yeni bir parti kursalar da, umdukları başarıyı elde edemediler.

AFD’de sonuç itibarıyla ayrışmalar sonucunda parti yönetimi Alexander Gauland, Beatrix von Storch, Björn Höcke vb. gibi aşırı sağcı, Neonazi kişilerin eline geçti. 24 Eylül 2017 Almanya genel seçimlerinin ertesi günü parlamento basın binasında yapılan basın açıklamasını parti başkanı Frauke Petry terk ederek partiye sırtını dönmüş oldu. Yine Petry’nin eşi ve aynı zamanda NRW eyalet başkanı olan Markus Pretzell ve beraberindeki NRW parti yöneticileri istifalarını sunarak partiden ayrıldılar. Daha önce basın toplantılarında „AFD demokratik ve çoğulcu bir partidir“ söylemleriyle partiyi öven Frauke Petry, partiden ayrıldıktan sonra, kendisine tehdit ve saldırıların olduğunu kamuoyuyla paylaşmak zorunda kaldı. Federal parlamentodaki 94 Milletvekili, 400 parlamento çalışanı ile (çalışanları için her milletvekili ayda 20.000 € civarında bir bütçeye sahiptir) AFD Almanya’daki politik haritayı epeyce değiştireceğe benziyor. Avrupa’da ki diğer ırkçı partilerle koordineli çalışan AFD’yi hafife almadan, partinin ırkçı politikalarını halklara anlatarak mücadele etmek dünden fazla zaruriyettir. Bu mücadelenin biçimleri ve yöntemlerini başka bir yazımızda ele alarak, meseleyi derinlemesine tartışmakta fayda var…

*Bu yazı Mücadele dergisinin 262. sayısında yayınlanmıştır