Home , Haberler , ‘Devlet hasta tutsakları ölüm sınırına getirmeden bırakmıyor’

‘Devlet hasta tutsakları ölüm sınırına getirmeden bırakmıyor’

hastaİSTANBUL|24-09-2013 |Adalet Bakanı’nın cezaevlerinde 14 mahpusun Adli Tıp raporu beklerken yaşamını yitirdiği yönündeki açıklamasını değerlendiren İHD Cezaevi Komisyonu Üyesi Gülizar Tuncer, devletin ‘yükten kurtulma’ mantığıyla hasta tutsakları ancak ölüm sınırına geldiklerinde bıraktığını, tutukluların ise ölüme terk edildiğini söyledi.

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel’in cezaevlerindeki hasta tutuklu ve hükümlü sayısı, kaçının tahliye edildiği yönündeki soru önergesine verdiği yanıtta 43 hasta tutsağın serbest bırakıldığını 14’ünün ise Adli Tıp Raporu’nu beklerken öldüğünü açıklamıştı.

Özel’in, “‘yaşamını tek başına sürdüremez, raporu olduğu halde savcı tarafından ‘toplum için tehlikeli değildir’ kararı olmadığı için tahliye edilmeyen kaç mahkum var?” sorusuna ise Bakan Ergin “bilmiyorum” cevabını vermişti.

ANF’ye konuşan İHD avukatlarından Gülizar Tuncer, şu anda cezaevlerinde 121’i çok ağır 465 hasta tutsağın bulunduğuna dikkat çekerek, hasta siyasi tutsaklardan sadece 7 kişinin serbest bırakıldığını belirtti. İnfaz Erteleme yasası nedeniyle hasta hükümlülerin “yükten kurtulma” mantığıyla ancak ölüm sınırında bırakıldığını, tutukluların ise tümünün ölüme terk edildiğini vurgulayan Tuncer, infaz yasası tümden değiştirilmeden ölümlerin önüne geçilemeyeceğini söyledi.

‘YÜKTEN KURTULMA’ MANTIĞIYLA HAREKET EDİYORLAR

Türkiye’deki ağır mahpusların sayısı düşünüldüğünde bunun çok düşük bir rakam olduğunu hatırlatan Tuncer, bırakılanların da çok ağır hasta olduğunu ve daha iyi koşullar altında tedavi olmaları için değil, devlete artık çok ağır yük oldukları için bırakıldıklarını belirti. Buna örnek olarak bırakılan Morşid Aslan isimli hastanın durumunu veren Tuncer,  “Bağırsakları için özel bir hortum kullanıyor ve bu hortumun sürekli değiştirilmesi gerekiyor. Siirt cezaevindeyken oradaki doktor hortumun niteliğini, numarasını biliyordu. Fakat Metris cezaevindeki doktorlar bunu bilmiyorlar ve hortum sürekli yenilenmediği için yeni iltihaplar ve yeni ölümcül hastalıklar oluşabiliyor. Zaten felçli bir insan. O konumdaki insanlardan kurtulalım mantığıyla hareket edildiği için bırakıldı. Veya Güler Zere örneğinde olduğu gibi, zaten ölmek üzere oldukları ve çok az zamanları kaldığı için bırakılıyorlar.  Devlet hasta tutsakları son sınıra kadar bekletip,  baş edemediği bir yükten kurtulmak istercesine serbest bırakıyor ” diye konuştu.

Tuncer, esas olarak insancıl hukuk açısından bakıldığı zaman, kanser hastası bir mahpusun serbest bırakılmasının iyi tedavi olması anlamına geldiğini belirterek, çok ağır durumda olan hasta tutsakların çoğunun cezaevinde değil, en azından dışarıda aileleriyle, sevdikleriyle birlikte moral olarak daha iyi olabilecekken, cezaevlerinde bodrum katlarında, kötü koşullar altında rehabilitasyon tarzındaki hasta koğuşlarında tutulduklarını hatırlattı.

Bu tutsakların hem psikolojik hem de fiziksel açısından daha iyi olabilecekleri koşullarda bulundurulmak ve zamanında serbest bırakılmak yerine, devlet tarafından baş edilemeyecek bir noktaya getirilip ölümün son sınırlarında bırakıldığını vurgulayan Tuncer, “Bunun insancıl bir hukukla alakası yok, bu tamamen yükten kurtulma mantığı” dedi.

ADALET BAKANI BİLMİYORSA KİM BİLECEK?

Bırakılanlar açısından böyle bir gerçek ortada dururken, “Adli Tıp raporu almasına rağmen hayati tehlikesi olduğu halde bırakılmayan kaç kişi var?” sorusuna Adalet Bakanı Ergin’in “Bilmiyorum” şeklinde yanıtlamasını da değerlendiren Tuncer, “Koskoca Adalet Bakanı bunu bilmiyorsa kim bilecek? İnfaz savcılıkları kime bağlı?” diye sordu.

Adli Tıp  Kurumu’ndan “Cezaevinde kalamaz” raporu almış hasta tutsakların bu kez ya  güvenlik gerekçesiyle ya da örgüt tarafından kullanılacağı öne sürülerek bırakılmadığına dikkat çeken  Tuncer, cezaevinde  tek başına yaşamını sürdüremeyen  bir insan için güvenlik gerekçesini öne sürmenin yargının nasıl bir yaklaşım içinde olduğunu özetlediğini vurguladı. “Artık ölmek üzere olan felçli bir insanı hangi örgüt ne gerekçeyle kullanabilir ki?” diye soran Tuncer, bunun insani olmayan bir yaklaşımın ürünü olduğunu dile getirdi ve bu yaklaşımın en bariz bir şekilde çıkartılan infaz yasasında mevcut olduğunu söyledi. Tuncer, “İnfaz yasasını oluştururken yasama ve yürütme organları nasıl insani olmayan kaygılarla hareket etmişlerse, nasıl toplum güvenliği şartını getirmişlerse, üçüncü yargı paketinde de bazı unsurları bize reform, iyileştirme, gelişme olarak sunuyorlar. Ama biz baktığımızda bunların bir geriye gidiş olduğunu görüyoruz. Şöyle ki infaz erteleme yasasının eski 399. maddesinde olsun, 2005 yılında çıkan 5275 sayılı yasanın 16. maddesi olsun, ‘Toplum için güvenli olma şartı’ yoktu.  Bu şart, reform adı altında çıkartılan üçüncü paketle ortaya çıktı” diye konuştu.

YA TUTUKLU OLANLAR NE OLACAK?

Adli Tıp Kurumunun doğrudan Adalet Bakanlığı’na bağlı olduğu için bağımsızlıktan söz edilemeyeceğinin altını çizen Tuncer, ama böyle bir kurumun çıkarttığı rapora rağmen, yine güvenlik şartı öne sürülüyorsa artık burada son noktaya varıldığını ve bu karara imza atan savcıların da sorumlu olduğunu söyledi. Erteleme yasasının bir sorunu daha olduğunu belirten Tuncer, “Ceza almış hasta mahpusların cezası erteleniyor, ancak tutukluların durumu ne olacak? Bu düzenlemenin hasta tutuklular için geçerli olmaması çok abes bir durum. Felçli Ali Haydar Yıldız örneğinde bunu görüyoruz. Yıldız’ın Adli Tıp Kurumu’ndan ‘cezaevinde kalamaz’ raporu var, ancak hükümlü olmadığı için serbest bırakılmıyor” diye konuştu.

İHD Cezaevi Komisyonunun Adalet Bakanlığı’na hasta tutsaklar konusunda yazı yazdığını, ancak Adalet Bakanlığı’nın 18 hasta tutsağı Metris cezaevine göndermekten başka bir şey yapmadığını hatırlatan Tuncer, acilen ceza infaz yasasının tümünün değiştirilmesi ve cumhurbaşkanına af yetkisi veren, ancak şu ana kadar kullanılmayan Anayasanın 104. maddesinin derhal işleme koyulması gerektiğini söyledi. ( ZEYNEP KURAY – İSTANBUL )