Anasayfa , Avrupa , Yılmaz Güney Ölümünün 32. Yıldönümünde mezarı başında anıldı

Yılmaz Güney Ölümünün 32. Yıldönümünde mezarı başında anıldı

 

1Paris’de Demokratik Kitle Örgütleri (ACTIT / ADHK-Paris / ATİK-Paris / Bir-Kar / CDK-F  ve ODAK) ölümünün 32’nci yıldönümünde Yılmaz Güney’i mezarı başında andılar. Anma toplantısında yapılan konuşmayı aşağıya aktarıyoruz 

Değerli Arkadaşlar,

Yılmaz Güney Dostları;

Paris (19-09-2016) Yüreği hep gadre uğrayanlar için çarpmış, bilinci ve vicdanı evrensel devrimci değerlere adanmış seçkin bir direnişçiyi, bir  büyük dava adamını anmak için bir kez daha buradayız !

Kaybının 32. Yılında bile onu hâlâ özlüyor  ve  arıyoruz.

Yaşamı derslerle dolu bir efsanevi figürün layıkıyla anılması, bugün her zamankinden daha anlamlı ve vazgeçilmezdir.

“Alçalmanın, yücelmekten daha kolay” olduğu sınav zamanlarından geçiyoruz.

Harami sofralarında yer kapmaya çalışan sanatçıların, saray yanaşmaları

Aydınların, güçlünün kapısında kuyruğa giren moloz kalabalıkların sahneyi doldurduğu böyle zamanlarda Yılmaz Güney’e referansda bulunmak herkesin harcı değildir.

Zor zamanlarda Yımaz Güney’den söz etmek, ona hakkıyla sahip çıkmak, gelişmiş bir adalet duygusu ve cesaret ister. Bir ayna gibidir O.  Sultan sofralarının artıkları için rekabet eden sözde sanatçılar  ona baktıklarında ne kadar kof ve korkak olduklarını görürler. Tarihin nazarında birer hiç olduklarını görürler. En iyisi onu görmemek ve yok saymaktı !

Yok saymak, görmezden gelmek dünya gericiliğinin ve tüm despotik/faşizan rejimlerin klasik bir uygulamasıdır. Şaşılacak bir durum yok bunda.

Bazı değerler zaman aşımına uğramaz… Elle tutamaz, devşiremezsiniz onları.

Yok saymak, yok etmeye yetmedi  hiçbir zaman.

PARAMAZ’lardan KAYPAKKAYA’lara, ÇAYAN’lardan Mazlum DOĞAN’lara kadar ve daha nice isimli-isimsiz kahraman yok sayıldı, unutturulmak istendi.

Bakın Kayseri cezaevinde yattığı yıllarda ne demiş Yılmaz Güney:

“İstedikleri kadar görmezlikten gelsinler, suskunlukları ile kendilerini avutsunlar, biz varız… Onlar suskunluk içinde boğulacaklar; bizlerse, gelişen güçlerin savaşçıları olduğumuz sürece varolacağız”.

Anadolu/Mezopotamya halklarının  nezdinde derin bir sevgiye mazhar olmuş anıtsal isimleri unutturma çabası, beyhude bir çabadır. Zulmün Sultanları, Eşitlik ve Özgürlük kavgasının abideleşmiş isimlerini Halkların kalbinden söküp alamamışlardır…

O, yalnızca yaşadığı tarihsel dönemin tanıklığını yapmakla kalmadı. Aynı zamanda O, Umut, Arkadaş, Sürü ve Yol gibi filmlerle sinema tarihini, film oyuncularını/emekçilerini ve toplumu derinden etkiledi… Kişiliğiyle bütünleşen Sol siyasi değerleri sayesinde -Kadın Erkek- çok sayıda sanatçıyı etkileyerek ezilenlerin davasına kazandı; adeta yeniden yarattı… İşte bunlardan biri de,

iki gün önce yaşamını kaybeden Tarık Akan idi.

Kürt  Halkının bağrından çıkan Yılmaz Güney, ne dar sinema estetiği içine, ne de yerel politik kimliklere hapsedilebilirdi.

Onun kamerasında, romanında, senaryosunda, siyasal yazınında, özetle Onun vizyonunda evrensel Komünal değerler ve insanlık bilinci vardı.

O, “…dünyanın öbür ucunda

hiç tanımadığımız

bir insanın göz yaşı bile

içimizi parçaladı… Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak” derken de;

“üşüyorum, üzerime Komünarların battaniyesini örtün” derken de bir o kadar evrensel bakıyordu hayata.

Onun nazarında, bir ülkedeki Faşist diktatörlük tüm insanlığı tehdit ediyordu aslında…

Değerli Arkadaşlar,

Bakın, aradan geçen zamanın eskitemediği şu sözler onun:

“Adam olmak; bir gruba dahil olmak değil, bir duruşa sahip olmaktır”,

“Bir zalime sırt vererek başka bir zalimle savaşılamaz”.

Yeni Osmanlıcılarla İttihatçı/Kemalist kanat arasındaki bitmemiş iç kavgada, ya da cemaatler arası iktidar ve mal-mülk dalaşması  karşısında solun ve Kürt özgürlük hareketinin bağımsız duruşu hayati önem taşımaktadır.

Türkiye/Kuzey-Kürdistan halklarına karşı topyekün bir savaşın yürütüldüğü, bir halkın iradesi hiçe sayılarak belediyelerine el konulduğu, bütün seçilmiş temsilcilerinin ölüm tehdidi altında olduğu zor zamanlarda Yılmaz Güney’i anmak daha bir anlamlıdır.

Bugün O’nu anmak, ne “ümmet-i Muhammed”in, ne de “Mustafa Kemal’in asker”i olmaktır.

O’nu anmak, Kürt özgürlük hareketinin, emek cephesinin, Kadın hareketinin, Alevi ve Ezidi inanç gruplarının, soykırımlardan arta kalan Hristiyan “Azınlıklar”ın, özetle tüm devrimci/demokratik dinamiklerin ortak direnişini harekete geçirmektir.

Nihayet  O’nu anmak, yaşadığımız coğrafyadaki ırkçı yükselişe ve Ortadoğu’dan dünyaya yayılan yangına karşı durmak, Kürt ulusunun ayrı devlet kurma hakkı ve  ezilen Halkların, etnik ve inanç gruplarının tam hak eşitliğinde ısrar etmektir.

Yılmaz Güney,

devrim isteyen toplumsal sınıfların, özgürlüğünü arayan Halklar  ve inanç gruplarının, özcesi, tüm ezilenlerin ortak değeridir.

Evrensel vicdanın coğrafyamızdaki radikal/devrimci çığlığıdır Yılmaz Güney.

Ölümünün 32. Yıldönümünde O’nu anmak  boyun  borcumuzdur!

Değerinden hiç bir şey kaybetmeyen ideallerini ve Kavgasını yaşatmak, bizler için onurlu bir ödevdir!

Şan Olsun  O’nun  Baş Eğmez Devrimci  Duruşuna !

Yılmaz GÜNEY  ÖLÜMSÜZDÜR !

ACTIT / ADHK-Paris / ATİK-Paris / Bir-Kar / CDK-F / ODAK

2345