YDG | 28 – 03 – 2014 | Yeni Demokratik Gençlik 10. Almanya Gençlik Kurultayı
19 Nisan 2014 – Saat 11:00
Ober-Ramstadt
Kurultay Perspektif Taslağı
Almanya’da Geliştirilen Irkçılık ve Görevlerimiz (PDF olarak indir)
- 1. Irkçılığın tanımı
Sözlük anlamıyla bakıldığında ırkçılık, insanları biyolojik olarak sınıflandırma ve bu sınıflandırma neticesinde bir kesimi diğer kesimlerin üstünde tutma öğretisi (Lehre) anlamına gelir[1]. Bu düşünce sahipleri insanı birey olarak değil, bir grubun ya da kesimin elemanı olarak görürler. O grubun genel özelliklerinin o bireyde mevcut olduğunu ve değişmez olduğunu savunurlar. Sarrazin’in Ortadoğulu göçmenler hakkındaki söylemlerine bakıldığında ne demek istendiği görülebilir. Yanı sıra kendi grubu ise üstün olarak değerlendirilir.
İnsanları, ‘ırk’larına göre ayırma yöntemi uzun dönem bilim insanları tarafından tartışma konusu olmuştur. Ancak özellikle yetmişli yıllardan bu yana yürütülen mücadele sonucu, insanların ‘ırk’larına göre ayrıştırılması meselesi genel olarak kabul görmemektedir. Ancak ırkçı gruplar, ırkçılığı daha fazla yaygınlaştırmak için farklı yöntemlere başvurmaktadırlar.
Irkçılar, insanlarda genetiklerinin değişmeyeceğini, dolayısıyla karakter özelliklerininde değişmeyeceğini belirtirler ve bundan kaynaklı olarak bir kişinin başka bir gruba dahil olamayacığını ileri sürerler. Alman faşist parti Alman Ulusal Partisi NPD’nin eğitim broşüründeki belirleme örnek olarak verilebilinir.
„Bir Afrikalı, Asyalı yada Ortadoğulu asla Alman olamaz, çünkü onlara verilen pasaportlar, vücut yapılarını, ruhsal ve zihinsel durumlarına yön veren genetik kodlarını değiştiremez.“[2]
Irkçılık çok çeşitli biçimlerde karşımıza çıkmaktadır. Günlük yaşamda, eğitimde, politikada ırkçılıkla karşılaşmak mümkün. Bireysel ilişkilerde ırkçılıkla karşılaştığımız gibi kurumsal yada devletsel ırkçılıkta dünyada örneklerini gördüğümüz türden. Bunun sonucu, o yada bu şekilde şiddete varır. Bu şiddet bireysel şiddet veya devletsel şiddet olabileceği gibi tarihte soykırıma varan şiddet türleride ırkçı anlayışların sonucu olagelmiştir. Ancak son yüzyılda, büyük ölçüde soykırımların yaşanması, devletin faşizm şeklinde örgütlenmesi ile mümkün olabilmiştir ve ırkçılık buna uygun bir zemin sunmuştur.
Irkçılığın bir başka boyutu da kültürel alanda kendisini göstermektedir. Batı kültürünü üstün gören ve doğu kültürünü aşağılayan ve basit gören anlayış örneği kültürel ırkçılığa bir örnek olarak sunulabilir. Tarihsel olarak ırkçılığın, daha doğrusu ırk teorisinin 20. Yüzyılın başlarında yaygınlık kazandığını belirtmek gerekir. Ancak ayrımcılığın ilk insan topluluklarından bu yana sürdüğü birçok bilim insanı tarafından ortak kabul görür. Bu ayrımcılık kendisini antik çağ döneminde yerli kabilelerle, barbar kabileler arasında yaşandığını gösteren anlatımlar mevcuttur. (Homer, Heredot ve Aristo’nun Barbarlar hakkında ki yazımları bunlara örnektir.)
2. Irkçılığın Sistemle bağlantısı
a. Genel olarak
İçinde yaşadığımız sistem, emperyalist-kapitalist üretim ilişkilerinin hakim olduğu bir sistemdir. Artı değer sömürüsü üzerinden yükselen ve burjuva-proleter sınıf ayrışmasının olduğu bu sistemin en önemli özelliği, sermayenin sürekli kar amaçlı politikalar gütmesi, dünyayı da bu uğurda şekillendimesidir. Devletler, sermayelerin aşırı kar politikalarını hayata geçirmekle ve onların güvenliklerini sağlamak yükümlü örgütlü mekanizmalar durumundadır. Lenin, devlet hakkında şu belirlemeleri yapar;
„Devlet, toplumun sınıflara bölünmesinin baş gösterdiği yerde ve zamanda, sömürenlerle sömürülenlerin ortaya çıktığı zamanda görülmektedir. …Salt yönetimle uğraşan böyle özel bir insanlar grubu ortaya çıktığı ve yönetmek için başkalarının iradesini kuvvet yoluyla -hapishaneler, özel insan müfrezeleri, ordu, vb.- ile baskı altına almak için özel bir baskı aygıtına gereksinim duydukları zaman, orda devlet ortaya çıkar.”[3]
Yukarıda yapılan belirleme ışığında bakıldığında, toplumun tüm kesimlerine nüfuz eden politikaların merkezinde devletin olduğunu ve bu devletinde, içinde yaşadığımız sistemde sermayenin yani sömüren kesimlerin örgütlü bir aygıtı olduğunu göreceğiz. Dolayısıyla toplum içinde var olan ırkçı fikirlerin yaygın olmasında devletlerin rolü büyüktür. Gerek eğitim sistemlerinde, gereksede uygulanan politikalarda ırkçılığın yok edilmesi değil tam aksine canlı ve diri tutulması için uğraş verilir.
b. Günümüz açısından
Yukarıda yapılan genel durum değerlendirmesi ışığında günümüze bakıldığında ırkçılığın bir çok alanda karşımıza çıktığını görürüz. Bunların başında eğitim sistemi gelmektedir. Kurumsal ırkçılığın en yalın halini oluşturan eğitim sistemlerindeki ırkçılık, ilk olarak göçmen (veya göçmen kökenli) ile yerli öğrenci arasında ortaya çıkan ayrımdan ileri gelir. Göçmen öğrenci gençliğin yeterince eğitimde katılımcı olamaması, sosyal gelir dağılımında ortaya çıkan adaletsizlik, toplumda var olan ayırımcılık ve en önemlisi anti demokratik eğitim sisteminin varlığı eğitim sisteminde vuku bulan ırkçı yaklaşımların giderilmesini değil tam tersine derinleşmesini beraberinde getirir.
Kurumlar tarafından yapılan değerlendirmeler ve uygulanan politikalar, göçmen (kökenli) gençliğe, bırakalım pozitif ayırımcılığı uygulamayı, tam tersine dışlayan, ‘üstün’ kültüre adapte olmasını isteyen, geldikleri kültürün aşağılandığı bir eğitim sistemini karşımıza çıkarmaktadır. Dolayısıyla ortaya çıkan ‘başarısızlıkların’ sebebi olarak göçmen gençliğin yeterince entegre olamadıklarına bağlanır, gerçek sebepler gözardı edilir ve göçmen-yerli ikilemi körüklenmiş olur.
Yanı sıra eğitim sistemleri dünya genelinde tek dil esasına dayanarak yapılır. Monolingual eğitim sisteminin gençlik üzerindeki etkisi yine ‘tekçi’liğin gelişmesine hizmet edecektir. Buna karşılık iki veya daha çok dilli eğitim modelleri (bilingual yada polilingual), günümüzde tartışılan önemli modeller olarak karşımıza çıkmaktadır ve YDG’nin de kongrelerinde benimsediği bir model olarak ırkçı, tekçi ve üstün görme anlayışlarına darbe vuracak önemli modeller olarak karşımıza çıkmaktadır.
Irkçılık aynı zamanda Emperyalist-Kapitalist devletlerin militarist politikaları açısından önemli bir yerde durmaktadır. Emperyalist politikaları gereği toprakları işgal ve talan eden devletlerin en önemli insani araçları askerleridir. Gençliği ırkçı politikaları ile etkileyen, diğer topluluklardan ‘üstün’ görmelerini sağlayan politikaları neticesinde etkiledikleri gençleri asker olarak yarı-sömürge,sömürge ülkelere yollamakta, oralarda askeri malzeme olarak kullanmaktadır. Bu açıdan da bakıldığında ırkçılığın militarizm açısından ne denli önemli olduğunu görmek mümkündür.
Irkçılık bir sistem sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Tarih boyunca egemenlerce kullanılan ırkçı fikir ve düşünceler, günümüzde de Emperyalist-Kapitalist devletlerin kontrolü altında geliştirilmektedir ve zamanı geldiğinde can simidi olarak kullanılacaktır. Irkçılığın Emperyalistlerce ele alındığı en önemli tarihi süreç, Türkiye, Almanya ve İtalya’da geliştirilen faşizm süreçlerinde de görülmektedir. Bir egemenlik biçimi olan faşizmin iktidara taşınması ve kalıcılığını koruyabilmesi açısından ırkçılığın geliştirilmesi gerekir. İktidarın ayak bastığı zemin sağlam olması açısından bu gereklidir.
c. Almanya’da ırkçılık
Irkçılık dünya çapında önemli bir insani sorunu olmasına rağmen, Almanya’da durum daha vahim bir durum almaktadır. Tarihi ile yeterince hesaplaşılamamış olmasının getirmiş olduğu ‘suçluluk’ hali bir yana, günümüzde de durum değişmemektedir ve ırkçılık içinde yaşadığımız ülkede gelişme seyri içerisindedir. Burjuva basının önemli yayınlarından Der Spiegel dergisinin 25 Şubat 2014 tarihli haberine göre Almanya’da gelişen ırkçılık Avrupa Konseyi tarafından dahi eleştirilmekte, Alman devletinin ırkçılığı önleme meselesindeki görevlerini yeterince yerine getirmediği vurgulamaktadır. [4]
Bizler açısından durumun vahametini şöyle açıklayabiliriz. Avrupa Birliğinin Emperyalist bloku temsil ettiği bilinmektedir. Dolayısıyla ırkçılığı engelleme şöyle dursun, ırkçılığın bitirilmesini engelleyici politiklalar uygulamaktadır ki bunun en somut örneğini mülteciler politikasında görebilmekteyiz. Durum öylesine vahim bir düzeye ulaşmıştır ki Emperyalist blok bile Alman devletini ırkçılık konusunda eleştirir duruma gelmiştir.
Almanya’da ırkçılığın devlet kurumlarında var olduğunu gösteren önemli olaylar karşımıza çıkmaktadır. Buna en önemli örnek olarak faşist ve ırkçı yeraltı çetesi NSU’nun yıllarca Alman istihbaratlarınca korunduğu, desteklendiği bir skandal olarak patlak vermiştir. 9 göçmenin katliamını bırakalım katillerinin bulunmasını, soruşturmayı başka yönlere çekmekle, ajanları vasıtasıyla katilleri saklamakla, katliamdan sorumlu hale gelmiştir.
Demokrasi ve düşünce özgürlüğü adı altından faşist parti NPD’ye açık propaganda izni veren Alman devlet sisteminin NSU çetesini ve ırkçılığı bağrından söküp atması bir hayalden ibarettir. NPD hakkında onlarca kapatılma dilekçesi verilmesine rağmen, 1964 yılından buyana faaliyetlerini sürdürmektedir. Irkçı ve faşist yapılar, Alman toplumunda yaygınlaştırılan korkuların örgütlenmesine devam etmektedirler.
Bu durum ancak devlet kurumları içerisinde ırkçılığın yaygın olmasıyla açıklanabilecek bir durumdur. Özellikle devletin yürütme ve yargı sistemi içinde ırkçılığın önemli kalıntıları karşımıza çıkmaktadır. Yine Spiegel’in haberine dönersek; 79 yargı kararından 16 tanesinde ırkçılığın belirlendiği ortaya çıkmıştır. Doğası gereği durum böyledir çünkü devletin niteliği gereği Emperyalizm’in ırkçılığı besleyen bir karakteri vardır. (Yeri gelmişken; ırkçılık ve faşizm aynı şeyler değildir, ancak birbirlerini beslerler.)
Yine Alman eğitim sistemi ırkçılıktan muzdarip bir eğitim sistemini karşımıza çıkarmaktadır. Alman okullarında ırkçılık yeterince, sistematik bir şekilde ele alınıp tartışılmamaktadır.[5] Aynı sistematik çalışma, öğrenciler arasında ki etnik ve ulusal farklılıklar olduğunda da karşımıza çıkmaktadır.
Okullar, etnik, ulusal dinsel ve kültürel ırkçılığı engelleyici donanıma sahip değillerdir. Bu durum elbette sosyal adaletsizlikten de ileri gelmektedir. Okulların birçoğuna böylesi maddi-manavi bir devlet (eyalet) desteği sunulmamaktadır. Eğitime harcanan kaynakların yetersiz ve adaletsiz bir şekilde dağılması, bir çok yerde gettolaşmayı beraberinde getirmektedir. Sonuç olarak ırkçılığa karşı, olması gereken sistematik bir mücadele okullarda yerine getirilememekte, ırkçılık öğrenci kesim içerisinde kolayca zemin bulmakta ve gelişebilmektedir.
3. Görevlerimiz
Irkçılık hayatın her alanında karşımıza çıkmaktadır ve buna dair yazınsal anlamda onlarca makale ve eser bulunmaktadır. Ancak bizler açısından durumu teorik ve yazınsal düzeyde tespit etmek yetersiz olacaktır. Irkçılığa karşı mücadele ederken bu uğurda pratikler sergilememiz ve kitleleri harekete geçirmemiz, YDG’nin en önemli görevleri arasında yer almaktadır.
Ancak soruna bakış açımızı doğru temelde ortaya koymak, pratiği o oranda doğru bir temelde şekillendirecektir. Irkçılığa karşı mücadelede Emperyalizm ve faşizm olgusunun geri bırakıldığı teoriler ve pratikler geri duruşları simgeler. YDG, anti Faşist ve anti Emperyalist bir nitelik ile ırkçılığa karşı mücadeleyi önemseyen bir gençlik örgütüdür. Buna karşı mücadele de sistemin sürekli teşhiri bizler açısından en dikkat edilmesi gereken yandır. Mesele, mücadeleyi salt ırkçılık karşıtı ekseninde ele almak değil, ona karşı mücadeleyi sistemle birleştirerek, sistemin buradaki rolünü ortaya koyarak mücadelemizi gerçekleştirmemizdir.
Irkçılık ve şövenizm, enternasyonalist bakış açılarının olmadıkları durumlarda daha hızlı taban bulabilirler. Farklı ulus ve etniklerden ezilen (halk) gençliğinin enternasyonal düzeyde birlikte çalışmaları, enternasyonalist bilinicimizi geliştirecektir. Farklı kimlikleri kabullenme anlamında ezilen gençlik kesiminde bilinç gelişimine hizmet edecektir.
Hangi pratik eylem olursa olsun, bizler eylemlerin/etkinlilklerin örgütleyicileri arasında olmak zorundayız, eylem birliklerini geliştirmeliyiz. Dışımızda onlarca kurum ortak adımlar atmaktadırlar. Irkçılık konusunda en doğru yaklaşımı savunduğumuzu idda ediyorsak, bu platformlar bizlerin öncülüğünde oluşturulmalıdır. Duisburg alanımız bu konuda olumlu pratikler sergilemiştir. Siyasal olarak, ırkçılığı sistemle bütünlüklü ele alan, sistemin teşhirini esas olarak vurgulayan biz YDG’lilerin platformlarda daha etkin hale gelmesi görevimiz olmalıdır. Bu çalışma tarzını kurumumuzda egemen hale gelmesi için adımlarımızı korkusuzca ileri atmalıyız.
Görevlerimizi kısaca sıralaycak olursak;
- Irkçılık konusunda eğitim çalışmalarına önem verilmelidir. Bu eğitimler içe yönelik ve dışa yönelik olarak ele alınmalıdır. Irkçılığa karşı anti Emperyalist, anti Faşist ve enternasyonalist bilinç geliştirilmesi gerekir.
- Irkçılık karşıtı pratikleri birer pratik eğitim olarak kavramalı ve bunlardan gerekli dersleri çıkararak yazınsal hale getirilmelidir.
- Irkçılığa karşı mücadelede geniş kesimleri birleştirmek için yeterince nesnel zemin bulunmaktadır. Burada ortak mücadele anlayışlarımızı geliştirmek zorundayız. (Dortmund stellt sich quer! ve Dresden Platformları bunlara örnektir.)
- İşçi gençlik içinde ırkçı yaklaşımları engellemek için sendikal gençlik içerisinde örgütlenmeye önem verilmelidir. Irkçılığın panzehiri enternasyonalist bakış açısıdır. Aynı sınıf cephesinde hak alma mücadelesini sergilerken enternasyonalizmin propagandasını yapmak gerekmektedir.
- Eğitim siteminde ki ırkçılığa karşı mücadele edilirken, bilingual ve polyteknik eğitim sistemi üzerine tartışmalar yürütülmelidir. Yine okullarda karşılaşılan ırkçı pratiklere karşı, öğrencilerle komiteler/inisiyatifler oluşturulmalı ve harekete geçilmelidir.
- Yerellerde ve Almanya genelinde ırkçılığa karşı gelişen kitle hareketlerinin içinde ve özellikle eylem hazırlık komitelerinde yer alınmalı, oralarda teorik ve pratik tartışmaların yanı sıra ortak yanlar öne çıkarılarak harekete geçilmelidir.
- Merkezi düzeyde platformların yaratılmasını önemsemekle birlikte dünya çapında bu konuda birlikte çalışabilecek kurumlarla enternasyonal çalışmayı geliştirmek hedefimiz olmalıdır.
9. Almanya Ülke Gençlik Komitesi
Mart 2014
[1] Duden-Sözlük
[2] http://www.netz-gegen-nazis.de/lexikontext/was-ist-rassismus-0
[3] Lenin, Devlet ve Devrim adlı makalesinden, 1919 yılında Sverdlov Üniversitesinde verilen ders notu
[4] http://www.spiegel.de/politik/deutschland/europarat-kritisiert-rassismus-und-intoleranz-in-deutschland-a-955415.html
[5]ENAR (european network against racism) Gölgeraporu, Almanya Irkçılık ve Ayırımcılık raporu, 2009/2010