Türkiye Devleti kurulduğu günden beri tıpkı Deleuze’nin devleti tariflediği bir kapma ve yok etme makinası gibi çalışmaktadır. Soykırımcı geleneği hiçbir zaman elinden bırakmayan devlet neredeyse bütün enerjisini halkların kültürel zenginliklerini resmileştirmeye ve anlamsızlaştırmaya harcamıştır. 1 Mayıs’ı Bahar Bayramı, Newroz’u Ergenekondan Çıkış Nevruz’u yapmak için ucuz politik manevralarda ustalaşan devlet bütün çabasına rağmen 1 Mayıs’ı emekçilerden Newroz’u da Kürtlerden kapamamıştır. Kürtler son otuz yılda kendilerine ait olanı o büyük kapma ve yok etme makinasına kaptırmamak için Newroz kutlamalarında yüzlerce çocuğunu yitirdi. Bu yüzdendir ki Newroz, çoğu zaman bir kutlamadan ziyade serhildana dönüşen bir direniş alanı, bazen de Kawa’nın inatçı çocukları ile Dehak’ın vahşet ordularının tarihsel bir savaş sahnesine dönüşmüştür.
Bu direnişe Serhat’tan Efrîn’e, Qamişlo’dan Mahabad’a kadar bütün Kurdistan ülkesi yüzlerce kez şahit olmuştur. Faşizmin vahşette sınır tanımadığı tarihsel eşiklerde insanın çıplak bedeni direnişin merkezi haline gelir. Newroz ateşini Amed Zindanında bedeninde yakan Mazlum Doğan’lardan, Zekiya Alkan’a, Rahşan Demirel’den Ronahî ve Bêrîvan’lara Kürdün bedeni aynı zamanda Newroz ateşinin ve dolayısıyla direnişin kalelerinden birine dönüşmüştür.
Newroz’u sadece bir festival ya da şenlik alanı olarak kodlayarak Newroz’un anlamını ve direniş belleğini görmezden gelmemek gerekir. Kuşkusuz bütün doğulu kavimlerin kültürel yaşamında Newroz baharın ve yeni bir yaşamın başlangıcı olarak kabul görmüştür. Fakat Kürtler için Newroz, aynı zamanda politik özlemlerin dillendirildiği, Kürtlüğün ve tarihin yeniden tazelendiği ve Newroz’un özgürlüğü çağrıştıran anlamına dokunulduğu bir direniş ağına dönüşmüştür. Yani bir ucunda Kawa’nın öbür ucunda Rahşan’ın ve Mazlum Doğan’ın halay başı olduğu büyük bir özgürlük halayıdır Newroz.
2013 Amed Newroz’unda gelecek büyük mesajı bekleyen milyonlarca insanın gözlerindeki ışıltıyı söndürmek için devlet özellikle son iki yıldır bütün vahşetiyle bizim olan her şeyi bizden almak için saldırmaktadır. Bu saldırılar Kürdün uzun bir kışı gibiydi. Fakat kış ne kadar uzun geçerse bahar o kadar gür ve coşkulu olur derler; bizim bu uzun kışımızın sonunda tıpkı parçası olduğumuz doğa gibi dirilişin ve uyanışın mevsimine, bu Newroz’da uyandık.
1990’ların başında Kürdün şenliğini kıyıma dönüştüren, Newroz alanlarını kanla kızıla boyayan devlet, şayet Newroz kutlamalarına Amed ve Cizre başta olmak üzere birçok yerde resmi izinle göz yummuşsa bu devletin bir lütfu değil Kürt halkının otuz yıllık muazzam direnişinin yanı sıra hepimizin iyi anlaması gereken başka bir nedenle de ilgilidir; AKP Hükümeti, Ortadoğu’da özellikle son bir kaç yıllık mücadelesiyle insanlığın ortak değerlerini ve halkların hayal ve özlemlerini koruyup büyüten Kürt siyasal hareketini ve halkımızın Kuzey Kürdistan’daki sivil demokratik özerk toplum çalışmalarını dağıtıp darbelemek amacıyla 7 Haziran seçimlerinden sonra özel harp dairesiyle hazırladığı ‘çökertme planı’nı devreye soktu. Kürdistan’ın birçok kenti yerle bir edildi. Yüzbinlerce insanı evsiz barksız bırakarak yerinden sürmek istedi. Binlerce insanı katletti. En güzel, en kahraman çocuklarımızı toplu halde yakarak büyük insanlık suçları işledi. Toplumun içinde öncü durumunda olan binlerce insanı hapishanelere kapattı. Zulüm sistemi, medet umduğu bu vahşet programıyla sağladığı ‘zaferi’ gözler önüne sermek için Newroz programlarına izin verdi. Buna göre devletin azameti karşısında dersini alan insanlar alanlara gelmeye korkacaktı, boş kalan alanların resmide referanduma giderken AKP’nin zaferi olarak sunulacaktı. Zaten saraya bağlı kirli yayın yapan kimi gazeteler, henüz insanların akmadığı alanlardan görüntüler servis ederek bu senaryoda üzerlerine düşen görevi hemen yapmaya başladılar. Ancak halkımızın soylu direniş ruhunu görmemekte ısrar eden egemenlik sistemi kötü yanılmıştı; Kürdistan’dan Türkiye’ye birçok ilde Newroz ateşini yükseltenler Saray’daki Dehak’a ve etrafındaki soytarılara boyun eğmediklerini, diz çökmediğini, ucu bucağı görünmeyen coşkulu bir halay ile gösterdi.
Kürtlerin ülkesini başlarını yıkmaya çalışanlara Cizre’de Orhan Heval’in oğlu Bêkes’in bakışları, ‘şehir direnişleri Kürtlerin bütün kazanımlarını yok etti’ diyenlere Amed’de Çiyager’in gülümseyen yüzü, ‘Kürtler devletle anlaştı’ diyen o liberal ağızlara en güzel cevabı Amed’deki yüzbinler bu Newroz’da en güzel şekilde vermiştir. Selaheddîn Biyanî’nin bir yazısında belirttiği gibi “Newroz, devletin her tarafından hastalık yayılan parçalanma paranoyasında hala kanlı canlı bir sapma” olmaya devam ededursun bizim için Newroz direnişin, inadın, yoldaşlığın ve özgürlük umudunun bize göz kırptığı o büyük gün olmaya devam edecektir.
Her Newroz aslında bir yönüyle Kürtlerin tutumunu belirleyen bir referandum niteliğindedir. Kürdü ve bütün muhalifleri korkuyla hizaya getirmeye çalışan Dehaklara karşı milyonlarca onurlu insanın tutumunu Cizre’de Esmer ana Newroz alanında tekrar etti: Çi bibe bila bibe emê bejin NA! Bir itiraz ve karşı duruş günü olan Newroz’un HAYIR’lara vesile olacağı umuduyla Newroz Pîroz be… (YÖP)