Anasayfa , Haberler , TUZLA ŞUBE 30. GENEL KURUL SEÇİMİNİ BİNALİ TAY KAZANDI

TUZLA ŞUBE 30. GENEL KURUL SEÇİMİNİ BİNALİ TAY KAZANDI

TUZLA | 05– 12 – 2012 |Deri İş Sendikasının Tuzla Şubesi 30. Genel Kurulu 25 Kasım Pazar günü Tuzla Belediyesi Nikah Salonu ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. İki listenin yarıştığı Genel Kurul’da Binali Tay’ın Şube Başkan ve Haydar Canpolat’ın Şube Sekreteri olduğu liste delegelerin çoğunluğunun desteğini aldı. Demokratik ve hoşgörülü bir ortamda gerçekleşen Genel Kurul’da adaylar ve delegeler ortak şekilde Sendikalar Ve Toplu İş İlişkiler Kanunu’nu, kanunu çıkaran AKP Hükümetini ve onay veren Türk İş Yönetimini eleştirdiler. Çalışma yaşamına dair yeni düzenlemelere ve sendikal baskılara karşı mücadeleyi büyütme kararı aldılar.

25 Kasım günü sabah saat 10’da başlayan Genel kurulun Açılış konuşmasını Tuzla Şube Başkanı Binali Tay yaptı. Tay konuşmasında sınıf sendikacılığı ilkeleriyle fiili meşru mücadele çizisinde mücadelenin sürmesine değindi. İşçilerin sorunlarının daha da artacağına vurgu yaptı ve hükümetin planlarını eleştirdi. Bölgeciliğe, ayrımcılığa, mezhepçiliğe karşı işçilerin birliğini savunduklarını anlattı. Tay’ın konuşmasını ardından şube kurulunun çalışmalarına dair sinevizyon gösterimi gerçekleştirildi.

Divana Genel Başkanımız Musa Servi, Teşkilat Sekreterimiz Hasan Uluşan, İzmir Şube Başkanımız Makum Alagöz, Belediye İş Sendikası İstanbul 2 No’lu Şube Başkanı Hasan Gülüm ve Tuzla deri işçisi Çidem Müldür seçildiler. Divan başkanı ve Deri İş Sendikası Genel Başkanı Musa Servi yaptığı konuşmada 25 Kasım kadına yönelik şiddete karşı mücadele gününe değindi. Krizi ve hükümetin işçi haklarına yönelik hak gasplarını anlattı. Sendikalı olmak isteyen işçilerin işten çıkarıldıklarını, buna karşı direnmek gerektiğini savundu. İşçilerin birliğini, ortak mücadelesine değindi.

Saygı duruşunun ardından konukların tanıtımı yapıldı. Türk İş Bölge Temsilcisi Faruk Büyükkucak konuşmasında yeni yasalarla işçilere kötü bir gelecek hazırlandığını, buna karşı ortak mücadele etmek gerektiğini belirtti.

Deri İş Eski Genel Başkanı Yener Kaya söz alarak deri işçilerinin 1948’de ve 1992’de olduğu gibi bugün de mücadelesini sürdüreceğini, yasaların getirdiği engelleri aşacağını söyledi. Deri işçilerinin ilk toplusözleşmeyi yaptığını, lokavtı ilk delen sendika olduğunu, bugün de yasaya karşı çıkacağını belirtti.

Deri İş İzmir Şube Sekreteri Erdoğan Güney söz alarak işçilerin sorunlarından, çalışma şartlarından ve mücadele gereklerinden bahsetti.

Tümtis İstanbul Şube Başkanı Ersin Türkmen İstanbul Şubeler Platformu adına söz alarak platform olarak direnişteki deri işçilerinin destek verdiklerini belirtti ve topyekün saldırıya karşı topyekun mücadele edilmesini savundu.

Kampana direnişçilerinden Dilek Gül söz aldı. Deri işçilerinin bölünmemesi gerektiğini, taşerona-kölece çalışma şartlarına karşı çıkmak gerektiğinden bahsetti.

DDSB, EMEP, Hava İş, ESP, Tuzla Eski Şube Başkanı Hasan Sonkaya, BDP, Çorlu deri işçileri, UİDDER söz alarak genel kurulu selamladı.

Ardından faaliyet raporu hakkında görüşmelere geçildi. 20’yi aşkın delege söz alarak görüşlerini ifade ettiler. Adaylar adaylık sebeplerini açıkladılar. Delegeler yeni sendikalar yasasını ve yasayı onaylayan Türk İş Yönetimini eleştirdiler, AKP hükümetinin çalışma yaşamına dair politikalarını eleştirdiler. Emperyalizmin Ortadoğu’daki politikalarını teşhir ederek Suriye ile savaşa karşı olduklarını belirttiler. Kürt sorununda demokratik çözüm istediklerini anlattılar ve önümüzdeki dönemde fiili meşru mücadelenin büyütülmesi gerektiğini vurguladılar.

Son olarak Şube Sekreteri Haydar Canpolat, Şube Başkan Adayı Rafet Şen ve Binali Tay söz aldılar. Eleştirileri cevapladılar ve önümüzdeki dönem mücadeleyi geliştirmek için politikalarını anlattılar.

Seçimlerin ardından Binali Tay’ın başkanlığındaki liste çoğunluğun desteğini alarak seçimi kazandı. Yönetim Kuruluna Başkan Binali Tay, Şube Sekreteri Haydar Canpolat, Yönetim Kurulu Üyeleri Metin Şekerci, Zülfü Acar ve Savaş İnal seçildi.

Demokratik bir ortamda gerçekleşen genel kurul “Birlik-Mücadele-Zafer!” sloganlarıyla sona erdi.

 

TUZLA ŞUBE BAŞKANI BİNALİ TAY’IN GENEL KURUL KONUŞMASI

30. Genel Kurulumuz zorlu bir dönemin sonunda, hem sendikamız hem de Türkiye sendikal hareketi açısından kritik bir dönemde toplanmaktadır. Bu nedenle ülkemizin muhalif, mücadeleci, demokratik sendikaları arasında saygıdeğer bir yeri olan sendikamızın ve kökenleri Kazlıçeşme’ye dayanan direniş geleneği ile işçi sınıfının en ileri bölüğünde yer alan Tuzla deri işçilerinin geleceğe dair genel kurulumuzda vereceği mesajın genel sendikal hareket açısından da oldukça değerli olduğuna inanmaktayız.

Sevgili Delege Arkadaşlarım, Saygıdeğer Konuklarımız,

Türkiye Deri İş Sendikası Tuzla Şubesi’nin 30. Genel Kurulu’na hoş geldiniz, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

30. Genel Kurulumuz zorlu bir dönemin sonunda, hem sendikamız hem de Türkiye sendikal hareketi açısından kritik bir dönemde toplanmaktadır. Bu nedenle ülkemizin muhalif, mücadeleci, demokratik sendikaları arasında saygıdeğer bir yeri olan sendikamızın ve kökenleri Kazlıçeşme’ye dayanan direniş geleneği ile işçi sınıfının en ileri bölüğünde yer alan Tuzla deri işçilerinin geleceğe dair genel kurulumuzda vereceği mesajın genel sendikal hareket açısından da oldukça değerli olduğuna inanmaktayız.

Sevgili Arkadaşlarım,

1980 askeri cuntasının ardından işçi hareketi belki de en büyük işçi düşmanı siyasi iktidarla karşı karşıyadır. Küresel ekonomik krizin de etkisiyle dünya genelinde işçi haklarına yönelik baskılardan da güç alan AKP hükümeti başa geldiğinden bu yana işçilerin ve emekçilerin en temel haklarına karşı pervasızca saldırmaktadır. Bu haklar her ne kadar sınırlı da olsa işçilerin uzun ve kararlı mücadeleleri sonucu elde ettiğimiz haklardır. Ancak AKP Hükümeti ülkemizi sermaye için cennete çevirirken işçiler için cehennemi bir yaşam hazırlamaktadır. Sermaye için Avrupa Birliği standartlarını sunarken işçilere ise Çin’deki, Bangladeş’teki çalışma koşullarını reva görmektedir.

Bakınız, ülkemizde sendikalı olmak oldukça güçtür, tüm yasal haklara karşın işçiler bu haklarından yararlanamıyorsa, yararlanmak isteyenlerin başına gelmedik kalmıyorsa, devletin tüm güçleri sermayenin yanında açıkça tavır koyuyorsa ve yasaları uygulamıyorsa bizlere mücadele etmekten başka yol kalmamaktadır.

Ülkemizde temel haklarımız olan eğitim ve sağlık ticarileşmişse, yalnızca parası olana iyi bir eğitim ve iyi bir sağlık veriliyorsa, parası olmayana ise eğitim alma, hastalıklardan kurtulma, gerekiyorsa öl deniliyorsa bu ülkede adalet kalmamış demektir. Halka Kuran öğreteceğiz diyerek eğitim sistemi değiştirilip 4+4+4 sistemi getiriliyorsa ancak yapılan düzenlemelerle 11 yaşında meslek öğrenme adı altında fabrikalarda çocuk işçiliğin önü açılıyorsa bu ülkede güvenilir bir yönetim kalmamış demektir.

Ülkemizde ekonomi büyüme rekorları kırdığı halde yoksulluk, sefalet ve işsizlik artıyorsa, dolar milyonerlerinin sayısı yükselirken ve küçük bir azınlık lüks ve israf içinde yüzerken emekçiler kredi borçları altında eziliyorsa, ekonomi büyüdükçe iş cinayetleri artıyor ve her sene yüzlerce işçi kardeşimiz basit önlemler alınmadığı için yaşamını yitiriyorsa bu ülkede kalkınmadan bahsedilemez demektir.

Ülkemizde barış isteyen, demokrasi isteyenler hapislere atılıyorsa, sabah saatlerinde evler basılıp insanlar tutsak ediliyorsa, yargılanmadan yıllarca hapiste tutuluyorsa, yasadışı telefon dinlemeleri gibi sözde delillerle insanlar alıkonuyor, sevdiklerinden ayrı tutuluyor, üstüne bir de medya marifetiyle onurlarıyla, namuslarıyla oynanıyorsa bu ülkede demokrasiden bahsedilemez. Siyasi tutuklu sayısı ile rekor kırılıyorsa, tutuklu gazeteci, tutuklu öğrenci, tutuklu milletvekili, tutuklu belediye başkanı, tutuklu avukat gibi yeni tanımlar ortaya çıkıyorsa bu ülkede özgürlükten bahsedilemez.

Ülkemizde yıllardır süren savaş ve buna sebep olan Kürt sorununun demokratik, barışçıl, hakkaniyetli bir şekilde, halkların kardeşliği ve bir arada yaşaması temelinde çözülmesi için siyasi gücü elinde tutanlar adım atmıyorsa ve tam tersine savaşı, provokasyonu, şovenizmi ve ırkçılığı güçlendiriyorsa, halkı inancına, diline, memleketine göre bölüyor ve karşı karşıya getiriyorsa, uyguladığı politikalarla her gün onlarca gencimizin çatışmalarda yaşamını yitirmesine sebep oluyorsa bu ülkede barıştan, kardeşlikten söz etmek mümkün değildir.

Şayet Ortadoğu’da ülkemiz emperyalistlerin taşeronluğuna ve paralı askerliğine soyunduysa, tüm komşularıyla kavga içindeyse, komşu ülkelerin iç işlerine karışıyorsa, Türkiye’de yaşayanların çıkarına aykırı şekilde tamamen emperyalizmin isteği doğrultusunda Suriye ile savaşın eşiğine geliyorsa bu ülkede komşularla sıfır sorundan, bölge halklarının saygı ve sevgi gösterdiği bir ülkeden bahsetmek mümkün olamaz. Bir yanda İsrail’e popülist söylemlerle yükleniyormuş gibi görünürken öte yandan İsrail’i koruma amacıyla kurulan füze sistemini kurarak İran, Suriye ve Rusya’ya karşı ülkemizi hedef haline getiriliyorsa bu ülkede ahlaktan bahsedilemez.

Sevgili arkadaşlarım,

Ülkemiz gerçekliği ne yazık ki böyledir. Ancak bu tablo bizlere umutsuzluk vermemelidir çünkü bu ülkede sermayenin, yobazlığın, emperyalizmin işbirlikçiliğinin karşısında umut bizleriz. Umut işçi sınıfındadır. Emekçilerin, Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Alevi, Sünni her milliyet ve inançtan işçilerin, köylülerin, tüm halkın ortak kavgasındadır. Umut ve gelecek işçilerindir. Bu ülkede demokrasinin, özgürlüğün, kardeşliğin, dürüstlüğün, barışın gerçek savunucusu ve temsilcisi işçi sınıfıdır, emekçilerdir. Bizler bu nedenledir ki yalnızca ekonomik kaygılarla mücadelemizi yürütmeyiz, bu geniş perspektifle hareket ederiz.

Sevgili delege arkadaşlarım, saygıdeğer konuklarımız, mücadele arkadaşlarım,

İçinden geçtiğimiz dönem yalnızca genel politik gündemler açısından değil, özellikle işçi sınıfına yönelik saldırılarla da önemli tehditleri barındırmaktadır. Bunu anlamak aynı zamanda işçi sınıfının örgütlü güçleri olarak bizlerin sınıf perspektifli, fiili meşru mücadeleye her zamandan fazla ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde olduğumuzu bilince çıkarmaktır.

Kasım ayında yasalaşan “Toplu İş İlişkileri ve Sendikalar” yasası ile sendikal hareket tasfiye edilmek ve yeniden dizayn edilmektedir. Açıktır ki ülkemizde sendikal hareket çok güçsüzdür ve kriz içindedir. Özel sektörde sendikal örgütlülük % 2’dir. Toplumun ezici bir çoğunluğu örgütsüzdür. Mesele yalnızca sendikal örgütlenmenin önündeki engeller değildir. Evet, bunlar oldukça önemlidir. İşkolu barajı, işyerinde % 50 artı 1 şartı, üyelikte noter şartı, yetki alınması halinde işverenin itiraz hakkı ve uzun süren yetki davaları, sendikal baskı davalarının oldukça uzun sürmesi ve sendikal baskı yapan işverenlere yönelik yaptırımların oldukça zayıf olması işçilerin sendikalaşmasının önünde büyük engellerdir. Bunlara karşı mücadele edilmelidir.

Ancak sendikal hareketin kendine dönüp kendi pratiğini de sorgulaması şarttır. Birçok sendikadaki yolsuzlukları basından öğreniyoruz. Sendikal hareket tabanından kopmuştur, üyesiyle ilişkileri zayıftır. Sendikacılar işçilere güven vermemektedir. Sendikaların iç işleyişinde demokrasi yeterince uygulanmamaktadır. Halen işçiler birçok sendikada temsilcilerini seçememekte, halen yöneticilerin yanına istediği an çıkamamaktadır. Sendikalar işçilerin mücadelelerini yeterince sahiplenmemektedir. Bürokratik, bireysel kaygılar hakim haldedir. Politik bir perspektif ve işçilerin hak ve özgürlük mücadelesi gündemde olmayınca bu sorunların yaşanması doğaldır.

Deri İş Sendikamız bu genel gerçeklik içinde mücadeleci yanıyla, üyesinin yanında sonuna kadar durmasıyla, kendi iç işleyişinde demokrasiyi uygulayarak, temsilcilerin belirlenmesinden alınan kararlara kadar her konuda tabanın söz hakkına imkan sağlayarak, her gelişmede şeffaf şekilde kitlesini bilgilendirerek, katılımcılığı ön plana alarak, sendikayı işçinin evi sayarak sınıf sendikacılığı perspektifiyle Türkiye sendikal hareketi içinde onurlu bir yere sahiptir. Bu geleneğin oluşmasında emek veren, bedel ödeyen, katkı sunan üyelerimize, temsilcilerimize, devrimci-sosyalist arkadaşlarımıza, destek veren tüm sosyal güçlere bir kez daha teşekkür ediyor, minnetlerimi sunuyorum.

AKP Hükümeti bu genel tabloyu kendi çıkarları doğrultusunda yeniden düzenlemek istemektedir. Nasıl ki yargıyı, medyayı yeniden şekillendirdi, sıra sendikalara geldi. Amaç bellidir, “ya benden olacaksın ya da yok olacaksın”. Muhalif, mücadeleci sendikaları tasfiye etmek, kalan tüm sendikaların ise kendisine biat etmesini sağlamaktır. Bizler bu durumu kabullenmeyeceğiz.

Sevgili mücadele arkadaşlarım,

Yeni yasa ile sendikamızın toplu sözleşme yapma yetkisi tehdit altındadır. Bu çok ciddi bir meseledir ve önümüzdeki dönemde mücadelemizin en temel yönünü oluşturacaktır. Bu nedenledir ki genel kurulumuz sendikal birliğimizi, dayanışmamızı güçlendirmelidir. Önümüzde sert, fiili-meşru mücadele günleri bizleri beklemektedir. Buna hazır olmalıyız.

Yeni yasayla beraber hükümet % 10 barajını %3’e indirdiğini, bunu da kademeli olarak %1 ve % 2, sonrasında da % 3 olarak düzenleyeceğini belirlemiştir. Bu iyi bir hamleymiş gibi görünmektedir. Ancak AKP’yi tanıyanlar bunun altında başka bir sebep olduğunu merak edeceklerdir. Hükümet işkolunu düşürürken diğer yandan işkollarını birleştirmektedir. Deri sektörünü tekstil işkoluyla birleştirmektedir. Böylece işkolundaki işçi sayısı bizler açısından bir anda 90 binlerden 1 milyona dayanmaktadır. İşkolu barajı fiili olarak bizim için % 10’dan %30’a çıkmaktadır. Bizler işkolu birleşmesine karşı değiliz ama işkolu barajına karşıyız. Özellikle işkollarını birleştirmesine karşın sendikalara yeterli süre verilmemesini de adalete aykırı bulmaktayız.

Yeni yasada noter şartı 14 ay daha yürürlükte kalmakta, ardından güvenilirliği hiç net olmayan e-devlet şifresi getirilmektedir. İşkolu, işyeri barajı durmaktadır. Bağımsız sendikaların kurulmasını engellemek için bu sendikalara % 3 şartı baştan dayatılmaktadır. Daha da önemlisi 30 kişiden az işçinin çalıştığı işyerlerinde sendikal baskı davası açılmasının önü kapatılarak işyerlerinin % 90’ında çalışan 6.5 milyon işçinin sendikalaşma hakkı gasp edilmektedir.

Herkese 1 değil, 2 sendika diyerek referanduma giden ve halkı kandıran AKP hükümeti uluslar arası normlarla hiçbir ilgisi olmayan, 12 Eylül cuntasının zihniyetini sürdüren ve çalışma yaşamına düzen değil kaos getiren bir yasayı kabul etmiştir.

Daha vahim olan tablo ise Türk İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu’nun ve yönetimin bu yasa taslak halindeyken Bakanlığın protokolüne imza atarak yasaya onay vermesidir. Bu Türk İş tarihi için kara bir lekedir. Türk-İş yönetimi büyük vebal altındadır. Türk-İş’i kuran sendikamız da dahil olmak üzere birçok sendikanın baraj altında kalmasına, diğer birçok sendikayı ise Hak-İş’in saldırılarına karşı savunmasız bırakan bu yasayla 6.5 milyon işçinin sendikalaşmasına da engel olarak hakkı olmayan bir yaklaşım sergilemiş, üyelerine danışmadan, büyük bir teslimiyetle yasaya onay vermiştir. Bizler bu vesileyle Türk İş yönetimini bir kez daha protesto ediyoruz.

Sendikamız, Sendikal Güçbirliği Platformu’nun üyesi olarak bu yasayı aktif şekilde protesto etti ve kamuoyunu bilgilendirmeye çalıştı. 16 Ekim günü Tuzla’da 2 saat iş bırakarak kitlesel ve coşkulu bir yürüyüşle yasayı protesto ettik. Genel merkez ve şubemizin yöneticileri ve temsilcileriyle beraber Ankara’ya gittik, taleplerimizi iletmek için meclise yaptığımız yürüyüşe kolluk kuvvetleri biber gazlarıyla saldırdı. Mücadelemiz ve kararlılığımız sonucunda yasaya eleştirilerimiz kamuoyu gündemine taşınabilmiştir.

Sevgili arkadaşlarım,

AKP hükümeti ve küresel krizden krizi işçinin sırtına yıkarak çıkmak isteyen sermaye kesimleri çalışma yaşamını kökten değiştirmeyi hedeflemektedir. Ulusal İstihdam Stratejisi adı altında bir dizi hak gaspı gündemdedir. Bunlara çok dikkat etmemiz gereklidir.

Şu an meclis gündemine getirilen esas işte taşeron çalışmasına izin veren yasa tasarısı çok tehlikelidir. Esas işte taşeron çalışması yasalaşırsa kurallı, güvenceli çalışma imkanı da gasp edilecek, her üretim, her hizmet taşeron firmalarca sunulacaktır.

Özel istihdam büroları ile kiralık işçi yaygınlaştırılacaktır. Bu firmalar kendisine kayıt olan işçileri birkaç haftalığına veya aylığına farklı işlere gönderebilecektir. Düzenli, kurallı bir iş böylece hayal olacaktır.

Kıdem tazminatı kaldırılmak istenmektedir. Bu kabul etmemiz mümkün olmayan bir hakkımızdır.

Bölgesel asgari ücret getirilecektir. Ülkenin farklı yerlerinde farklı asgari ücretler işçilere ödenecektir.

Bu ve benzeri saldırılar ile düzenli, sendikalı, kurallı çalışma yok edilerek tamamen esnek, kölece çalışma dayatılmaktadır. Bu değişiklikler olduğunda bundan en çok genç işçiler, çocuklarımız etkilenecektir. Onlara başka bir yol ve imkan sunulmamaktadır. Bu nedenle mücadelemiz sadece kendimiz için değildir, çocuklarımızın geleceği içindir, onlara iyi bir yaşam bırakabilmek içindir.

Bizler bu saldırılara karşı sınıf perspektifli bir sendikacılık ile, fiili meşru mücadele ile, işçileri seferber ederek, hakların sokakta korunacağını ve kazanacağını göstererek hareket edeceğiz.

Sevgili mücadele arkadaşlarım,

Önümüzü görebilmek, kışı yazı çevirebilmek için en büyük gücümüz örgütlülüğümüzdür, dayanışmamızdır. İşçiler mücadele ederse kölelik şartlarına, sömürüye, baskıya karşı çıkabilirler. Tuzla deri işçilerinin mücadele tarihi ve kazanımları bunun en büyük kanıtıdır.

Geçtiğimiz dönemde de bu yönde çalışmalarımızı sebatla sürdürdük. En yoğun çalışmamız Kampana deride sürdürdüğümüz ve tüm Tuzla deri işçilerinin sahiplendiği direnişimizdir. Bu direnişimizi genel merkezimizle beraber uyum için kolektif bir çalışmayla sürdürdük. Sendikalı oldukları için işten çıkarılan Kampana işçisi arkadaşlarımızla beraber çadır kurarak direnişi başlattık. Hem mahkeme kararlarıyla hem de fiili mücadelemizle taşeronu çıkarttık. Yaz kış, soğuk sıcak demeden eylemlerle mücadelemizi sürdürdük. Her gün Tuzla’nın yiğit deri işçileri ve dostlarımız ziyarete geldiler, direnişçi arkadaşlarımızın her ihtiyacını karşılamak için seferber oldular. Kampana işvereni provokasyonla bizi kolluk kuvvetleriyle karşı karşıya getirmeye çalıştı, bu oyunları bozduk, üretimi İzmir’e taşıyacağını söyledi. Genel merkezimiz ve İzmir şubemiz Savranoğlu’nu örgütlemeyi başardı. Bu kez Tuzla’ya üretimi taşıma kararı aldı, Savranoğlu işçileri sürgüne geldi. Savranoğlu işçilerini Tuzla deri işçileri iş bırakarak, coşkulu şekilde karşıladı, evini, her şeyini paylaştı, direnişçi Savranoğlu işçilerini bağrına bastı. Patronun fabrikasının işgal edildiği yalanıyla provokasyonuna karşı kolluk kuvvetlerinin önüne etten barikat ördü. Tuzla’da, Taksim’de, patronun evinin önünde her yerde eylemler yaptık, kamuoyunu bilgilendirdik. Tuzla deri işçileri aşını, fonda biriken gelirini paylaştı. En sonunda patron pes etti, fabrikasını kapadı. Biz üretimi sürdürmek isterdik, anlaşmadan yanaydık ama ilk gün de söyledik, ya sendikalı olarak çalışacaksın ya da kapatıp burayı terk edeceksin. Terk etti. Bu başarı hepimizin başarısıdır.

Sevgili mücadele arkadaşlarım,

2011 ve 2009 grup toplusözleşme görüşmelerinde bizlere dayatılan düşük zam ve sosyal hak gasplarına karşı genel merkezimizle beraber tüm Tuzla deri işçileri tek yumruk karşı çıktık. İş bırakma eylemleriyle kararlılığımızı dile getirdik. Sonuçta sosyal haklarımızdan taviz vermeden, ülke koşullarına göre iyi koşullarda toplu sözleşmelere imza attık. Önümüzdeki dönemde bahsini ettiğim saldırılarla sermaye cephesi daha pervasız olacaktır. Bu nedenle daha donanımlı, daha disiplinli, daha kolektif bir çalışmayla yürüyüşümüzü sürdüreceğiz.

Bu dönemde Cihan Deride sendikalaşma çabası içinde olduk. Gözaltılara, baskılara karşı mücadele ettik. Ancak istediğimiz sonuca henüz ulaşamadık. Güçlü deride örgütlenme çalışmamız sonucunda yetki almamıza karşın üyelerin baskı sonucu istifa etmesi ile süreç beklediğimiz gibi gelişmedi. Ancak bizler kararlı duruşumuzu sürdürdük ve greve çıkarak en sonunda patrona toplu sözleşme imzalatmayı başardık. Bu dönemde Kazım Süren’de, Berkem Kürk ve ÇD Deri’de sendikalaşma çalışmalarımızı yaptık ve toplusözleşme imzaladık.

Tuzla Şubemiz 1 Mayıslarda, 8 Mart’larda, 25 Kasım’larda ve toplumsal gündemlerde alanlarda kitlesel ve coşkulu şekilde yerini aldı. İşkolu ayrımı yapmadan direnen, mücadele eden işçileri, sendikaları ziyaret ettik, desteğimizi sunduk. Sendikamızın İzmir, Ankara, Düzce ve Trakya’da sürdürdüğü direnişlere ziyaret ederek katkı sunduk, üyelerimizi gelişmeler hakkında yakından bilgilendirdik. Üyelerimize ve temsilcilerimize yönelik eğitim çalışmaları gerçekleştirdik. Yoğun bir döneme imza atarak toplumsal ve sendikal hareket içinde etkin bir konum aldık.

Sevgili arkadaşlarım,

Bugün 25 Kasım, kadına yönelik şiddete hayır günü. Ülkemizin en önemli sorunları arasında kadına yönelik artan şiddet gelmektedir. Her gün kadınlar en yakınları tarafından katledilmekte veya yaralanmaktadır. Fiziksel ve manevi şiddete uğramaktadır. Bu rezil tablo erkek egemen sistemin bir sonucudur. Bizler bu duruma karşı çıkmalı, kadına yönelik şiddet uygulayanlara da, onları koruyanlara karşı da mücadele etmeliyiz.

Sevgili mücadele arkadaşlarım,

Bugün birliğimizi ve dayanışmamızı yükseltmemiz zamanıdır. Bugün gelen yoğun saldırılara karşı, sendikamızın toplu sözleşme yetkisine yönelen tehditlere karşı mücadeleyi büyütme günüdür. Bugün sınıf sendikacılığının fiili-meşru mücadelenin günüdür.

Unutmayalım ki bizler birlik olursak güçlüyüz. Tuzla deri işçilerinin mücadele geleneği bedeller ödenerek oluşturulmuştur. Din, dil, milliyet, memleket ayrımı yapmadan makine başında çalışan işçilerin ortak mücadelesi ile kazanımlarımızı elde ettik ve koruduk ve ancak bu şekilde koruyabiliriz. Sermaye işçilerin birliğinden korktuğu için işçileri bölmek ister. Böl-parçala-yönet sermayenin en temel politikasıdır. Bu nedenledir ki bölgeciliği, mezhepçiliği körükler. Aynı tezgahlarda, aynı makinelerde çalışan, aynı sorunları yaşayan, aynı haklara sahip olan işçileri birbirine bu şekilde düşman eder. Birliklerini parçalar. İşçiler inanç, milliyet, memleket ayrımı yapmadan mücadele ederler. Kazanırlarsa hepsi kazanır, kaybederlerse hepsi kaybeder. Hiçbir örnek yoktur ki memlekete veya bölgeye göre işçilerin bir kısmı kazanırken diğeri kazansın. Bizler bugüne kadar nasıl her türlü ayrımcılığa, ırkçılığa, bölgeciliğe, mezhepçiliğe, şovenizme karşı çıktıysak bugün de, yarın da karşı çıkmaya devam edeceğiz.

Bu bilinçle tüm delege arkadaşlarımı, işçi kardeşlerimi, konuklarımızı, mücadele arkadaşlarımı saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Yaşasın sınıf dayanışması!

Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!

Birlik-Mücadele Zafer!

 

 

(http://www.deri-is.com)