Home , Haberler , TÜRKMENLER’DE GÖÇÜN, BASKININ, YOKSULLUĞUN VE YOKSUZLUĞUN İFADESİ: BOZLAKLAR VE ABDALLAR (2 – son)

TÜRKMENLER’DE GÖÇÜN, BASKININ, YOKSULLUĞUN VE YOKSUZLUĞUN İFADESİ: BOZLAKLAR VE ABDALLAR (2 – son)

Dosya | TÜRKMENLER’DE GÖÇÜN, BASKININ, YOKSULLUĞUN VE YOKSUZLUĞUN İFADESİ: BOZLAKLAR VE ABDALLAR (2 – son)

‚Aydost deyince yeri göğü inleten‘

-Bozlaklar

Aslen çığırmak anlamına gelen bozlak sözcüğü, feryat etmek, sızlanmak, haykırmak anlamlarına gelir. Diğer Türk lehçelerinde de benzer anlamlarda kullanılır. Müziksel olarak bozlak, Türkmenlerce havalandırılan uzun havalara verilen bir ad. Bozlak havaları çeşitli sazlarla icra edilirler; bunlar keman, zurna ve bağlamayla beraber havalandırılır. Kimi zamen üçü beraber çalınır kimi zaman tek başına ya da içlerinden ikisiyle. Bozlak havaları daha çok Orta Anadolu ve Çukurova bölgelerinde yaygın şekilde havalandırılır. Bozlaklar gibi, maya havaları da yine uzun havaların bir örneği olup, bozlaklar kategorisine dahil edilir. Hikayesi odur ki, erkek deve uzaktan kokusunu aldığı dişi deveye çığırır, dişi deve de buna cevap verir. Erkek devenin çığırmasına bozlak, dişi devesinin çığırmasına ise maya denilmiş. Anadolu’da bazı yörelerde dişi deveye maya da denilmekte. Bozlak havaları, insanların çeşitli duygularınının ağıt gibi dışa vurumuyla oluşur. Ağıtlar konu olarak ölümü işlerken bozlaklar genellikle aşkı, yoksuzluğu, yoksulluğu, göçü ve baskıyı dile getirir. Alman müzikolog Reinhard’ın tanımıyla bozlaklar:

“… daha canlı, hafif, ağıt ise daha ciddi bir türdür. Bozlağın konusu özellikle aşk olmakla birlikte; örneğin doğa betimlemeleri, balad, sosyal konular da ilenmiştir. Ağıtda şikayet, yakarış betimlenir.“

Bozlaklar, 8 heceli şiirlerle az da olsa dile getirilse de asıl olarak 11 heceli şiirlerle dile getirilir ki bu ölçüdeki şiirler bozlak yapısında daha rahat söylemeye imkan sağlar. Tiz seslerden başlanarak karar sesine doğru inilir. Söze yüksek ses tonuyla girildiğinden, inişli çıkışlı olduğundan bozlakları havalandırmak ayrı bir beceri ister. Kuvvetli ve net bir ses tonuna sahip olmak gerektiğinden herkes tarafından söylenemez. Neşet Ertaş bozlak söylemenin yolunu, “içinden nasıl geliyorsa öyle bağırma hürriyeti“ olarak ifade ediyordu. Bozlakları ise şöyle tanımlıyordu:

“Bozlak, feryattır, ağlamaktır, haykırmaktır. Hani birinin oğlu ya da kızı ölür, onu tutmanın imkanı var mı? O insan bağıracak, yüreğindeki acıyı dışarı atacak, ağıtla aktaracak yüreğinin acısını. Zaten bozlağın çıkış noktası böyle hadiselerdir.“

Böylece diyebiliriz ki bozlaklar, Türkmenler’in yurt bildikleri bölgelerde, göç üzerindeki konaklamalarında, yaylak ve kışlıklarında vd. işittikleri veya gördükleri acı olayların türküleşmiş havaları. Özellikle Toros boylarında ve İç Anadolu’nun Yozgat, Kayseri, Konya, Kırşehir, Kırıkkale, Nevşehir ve Niğde gibi illerinde bozlak havalarına sıkça rastlanılır. Bu iller haricinde Maraş ve Erzincan yörelerinin bozlaklarına da rastlanır. Anlaşılıyor ki kimi bozlaklar il adlarıyla anılırlar, bu bozlaklarda güfteler değişse de havaları aynı kalır, örneğin Yozgat-, Kayseri- ve Çorum Bozlağı gibi. Yine aşiret adlarıyla okunan bozlak havaları da güfte olarak değişiklik gösterebilir ama havası aynı okunur, bu bozlaklar arasında da özellikle Avşar Bozlağı veya Aydos Bozlağı olarak bilinen farklı sözlere sahip havası aynı bozlaklar var. Yine kimi bozlak havaları, kişi adlarıyla da anılırlar, örneğin Yusuf Bozlağı gibi, bu bozlaklar hikayedeki konu üzerinden adlandırılırlar. Yani bozlakların adlandırılmasında aşiret, il, doğa, kent, şahis vb. adlandırmalara sıkça rastlanılır. Aydost Bozlağı’nda olduğu gibi ise, başlangıçta kullanılan sözcüklerle adlandırılan bozlaklar da var.

‚Başımda altın tacım‘
– Muharrem Ertaş

20. yy. en önemli bozlak icracıları arasında başı Muharrem Ertaş çekiyor kuşkusuz. Sayısız bozlak, maya ve oyun havaları besteleyen Muharrem Ertaş, hiçbir türküsünde kendi adını belirtmediğinden kendisine ait olan türkülerin derlenmesinde emeği birçok kez gözden kaçırıldı. Babası, dayısı ve Yusuf Usta’dan öğrendiği bozlakları havalandırmakta ustalaştığı kadar kendi bozlak ve oyun havalarını seslendirmede de kısa sürede ustalaşması adının hızla duyulmasına neden oldu. Düğün ve çeşitli merasimlerin aranan ozanı olan Muharrem usta, ses genişliği ve sazı çalmadaki becerisiyle örnek bir ozan oldu. Kendi bozlaklarının dışında Pir Sultan Abdal, Şah Hatai, Karacaoğlan ve Dadaloğlu gibi halk ozanlarının ve nicelerinin şiirlerini havalandırdı. Düğünlerde ve cenazelerde okunan kimi ağıtların sözleri kendisine getirildiğinde onları da kendi duygularıyla havalandırırdı. 300’ün üzerinde şiiri besteleyen Muharrem ustanın 10 tane de kendi deyişi bulunmakta. Muharrem Ertaş’ın bizlere kazandırdığı kimi kendisine ait kimi başka halk ozanlarına ait olan bozlaklardan en öne çıkacak olanları sıralarsak: Neden Garip Garip Ötersin Bülbül1, Ağ Ellerin Sala Sala Gelen Yar, Kalktı Göç Eyledi Avşar Elleri, Kova Kova İndirdiler Yazıya, Şu Yalan Dünyadan Usandım Doydum, Bu Yıl Bu Dağların Karı Erimez, Yüklendi Barhanam Çekildi Göçüm, Akşam Oldu Kırat Yemez Yemini, Gönül Ne Gezersin Seyran Yerinde, vd. Kendisine ait olan halay havalarından ise, Sebep, Dane Dane Benleri Var Yüzünde, Başımda Altın Tacım, Deniz Dalgasız Olmaz, Evlerinin Önü Marul2, vd. eserleri sıralayabiliriz.

Bugün oğlu Garip Abdal Neşet Ertaş ile özdeşleşmiş bozlak ve oyun havalarının asıl kaynağı Muharrem usta. Garip, bulduğu her fırsatta çalıp söylediği duygularının 90%’ının babasına ait olduğunu ifade ediyordu. Babası için bir baba-oğul ilişkisinden farklı bir ilişkilerinin olduğunu, ruh ikizleri olduğunu anlatıyordu. Garip mahlasını seçerken de, babasının “oğlum bize garipler derler, bizler garipiz“ demesiyle Garip mahlasını kullanması gerektiğini anlamıştı.

4 Aralık 1984 tarihinde aramızdan ayrılan Muharrem Ertaş, ardından yüzlerce eserler bırakarak önemli bir kaynak oldu. Yetiştirdiği ozanlar arasında oğlu Garip ve evlendiğinde daha çocuk olan kayını Hacı Taşan da var ki her ikisi de hem Abdal geleneği hem de bozlak icrasında birer kaynak birer örnek ozan oldular. Gerek Muharrem Ertaş, gerek Neşet Ertaş, Hacı Taşan, Çekiç Ali ve daha niceleri tanınmış meşhur ozanlar olarak ün yaptılarsa da hiçbiri maddi zenginlik içinde yaşamadı, ana geçim kaynakları düğün ve çeşitli merasimlerdi. Horasan’dan beri göç eden Abdal uşağının zorla yerleşik hayata geçirilmesine rağmen hala göç yollarında, düğünlerde, cenazelerde ve daha nerelerde, hangi ortamlarda çalıp söyledikleri günümüzde de var olan bir gerçeğe işaret ediyor. Popüler kültüre takılmış, çeşitli pavyonlarda ve barlarda geçimini sağlamakta olan yeni dönem Abdal sanataçılarının haricinde hâla ana geçim kaynağı düğünler olan nice sanatçı ve ozanın varlığı pek bilinmese de kendini koruyor ve nice yeni eserleri üretmekten geri kalmıyor.

Türkmen’in yoksulluğun, yoksuzluğun, göçün, aşkın ve baskının ifadesi olan bozlaklarla duygu dünyasını paylaşması toplum bilimi araştırmacılarınca incelenmeli, yoksul halk kitlelerinin çeşitli kültür mirasları arasında yer alan ve çoğu hâla garip kalan Abdallar’ın sanat ve toplum içerisinde teşkil ettiği yer Türkiyeli komünistlerce de araştırılmalı ve bilinmeli.

(Bitti)

1 Oğlu Neşet Ertaş’ın ilk plağında okuduğu eser.

2 Bahçe Duvarından Aştım

Yazının İlk Bölümü