Anasayfa , Avrupa , GÜNCELLENDİ | Tek Tip Elbise (TTE) Saldırısına Karşı Paneller
hamburg

GÜNCELLENDİ | Tek Tip Elbise (TTE) Saldırısına Karşı Paneller

Avrupa|17.12.2018| Avrupa’nın farklı şehirlerinde Türkiye’de ki Tek Tip Elbise (TTE) politik saldırılarının gündeme getirilmesinden sonra Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu ( ATİK ) tarafından paneller organize edildi. Pazar Günü (17.12.) farklı şehirlerde organize edilen Panellere Türkiye’den de davet edilen Avukatlarla beraber kurum temsilcileri de katıldı. Bazı alanlarda ise demokratik kurumlarla ortaklaştırıldı.

Frankfurt; Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu (ATİK) tarafından Avrupa’nın farklı şehirlerinde düzenlenen paneller serisinin bir ayağı da Frankfurt’ta gerçekleşti. ‚Türkiye Hapishanelerinde Tek Tip Elbiseye Hayır!’ şiarı ile gerçekleşen panele Avukat Cemre Topal ve ATİK Genel Konsey üyesi Şehmuz Demir konuşmacı olarak katıldı.

„Dayanışmayı Yükseltelim!“

Yapılan saygı duruşunun ardından ilk sözü alan Şehmuz Demir, 19 Aralık zindanlar katliamına değinerek, 19 Aralık’ta yaşananın tam anlamıyla planlı bir katliam olduğunu belirterek sözlerine başladı ve Türkiye zindanlarına yönelik rakamsal verilerle yaşanan hak ihlallerini ortaya koydu. 230 bin civarında tutsağın olduğuna değinen Konsey temsilcisi Demir, kapasitenin oldukça üstünde tutsağın zindanlara atıldığını vurguladı ve yaşananın devlet politikası olduğunu belirtti. Tek Tip Elbise (TTE) saldırısının FETÖ’cü tutuklulara yönelik bir politika olmadığını asıl hedefin devrimci, komünist ve yurtsever tutsaklar olduğunu dile getirdi.

Demir konuşmasında, Türk devlet faşizminin genel olarak Kürt ve Alevi halkının üzerinde katliam politikasında ısrar ettiğini, buna karşı direnenleri de zindanlarda hizaya getirmek, bedenen ve ruhen teslim almak istediğini belirterek, katliamların önceki dönemlerde „sosyal-demokrat“ iktidarların olduğu dönemlerde daha fazla yaşandığını dile getirdi. Ecevit’in 19 Aralık katliamlarından sonra polis ve jandarma gücüne teşekkür ettiğini, Erdoğan’ın da Roboski katliamı sonrasında güvenlik güçlerine teşekkür ettiğini dile getirdi ve kişiler ve partiler değişmesine rağmen devlet politikasının değişmediğini vurguladı.

Gazetecilere yönelik baskıları dile getiren Konsey temsilcisi, Dünyada en fazla Türkiye’de gazetecilerin zindanlarda olduğunu vurguladı. Bir soru üzerine Demir, muhalif güçlerin en geniş yelpazede bir araya gelmesini savunduklarını belirterek, bunun adımlarının sürekli atılmaya çalışıldığını dile getirdi. Demir devamında, CHP gibi devlet faşizminin temsilciliğini yapan partilerin günümüzde AKP iktidarı tarafından dışlanmasıyla birlikte baskı politikasına maruz kaldığını ancak bu partinin faşist karakterinin değişmediğini Kürt’lere yönelik baskılarda, Milletvekillerinin hapislere konmasında görüldüğünü söyledi. CHP’nin işlenen devlet suçlarına ortaklığına devam ettiğini dile getirdi. TTE’ye yönelik ATİK tarafından yapılan panellerde duyarlılığın arttırılmasının hedeflendiğini belirten Konsey temsilcisi, bundan sonraki süreçlerde daha farklı pratik adımların atılacağını belirtti ve herkesi Türkiye’de faşizme karşı direnen  tutsaklarla dayanışmayı büyütmeye çağırdı. Atik temsilcisi Münih Komünistler Davası olarak kamuoyunca bilinen tutsaklar hakkında bilgiler vererek , sahiplenme çağrısı yaptı.

 

„TTE politikası zorla uygulamaya konuluyor!“

Avukat Cemre Topal, Türkiye’de yaşanan hak ihlallerinin son süreçte dozajının arttırıldığını, savunma hakkının gasp edildiğini belirtti ve 19 Aralık sonrası yanmış ceset görüntüleri ile topluma mesaj verildiğini dile getirdi. İktidarın ülkeyi antidemokratik KHK’larla yönettiğini, savunma hakkının ihlal edildiğini dile getirdi ve ağırlaştırılmış cezalara çarptırılmış kişilere özel durumlarda uygulanan pratiklerin artık tüm tutsaklara uygulandığını vurguladı. Hapishanelerin durumuna vurgu yapan Avukat Topal, mahkumlara sürgün işkencesinin yapıldığını, TTE’ye geçişte devrimci tutsakların direnme kararlılıklarını dile getirdikleri belirtti. Ceren Topal konuşmasında „mahkumların nakilleri bir gece yarısı baskını sırasında yapılıyor ve mahkumun elbiselerini dahi alma fırsatı olamıyor. Bize gelen bilgilere göre mahkumların fazla elbiseleri olmadığı için üzerlerinde kurutmak zorunda kaldıklarını biliyoruz. Çıplak aramalar, hapishanelerde farklı renkli elbiselere izin vermemeler gibi metotlarla TTE politikasını hayata geçirmeye çalışıyorlar“ sözlerine yer verdi.

Hapishanelerde onur kırıcı pratikler sergilendiğini belirten Ceren Topal, cinsiyetçi saldırıların yaşandığını, LGBTİ bireylerin bu saldırılara daha fazla maruz kaldıklarını belirtti. İnsanlık dışı saldırıların artık rutin haline getirilmek istendiğini dile getirdi. Uluslararası kurum olan CPT’nin 28 hapishaneye olan denetiminin rapor halinde sunulamadığını, Türkiye devletinin bu konuda olur vermediği için yayınlanmadığını dile getiren Avukat Topcu, devletin saldırısına uğramış tüm farklı kesimlerden mahkumlar arasında bir ortaklığın olmadığını dile getirdi.

İki saatten fazla süren panel soru ve cevapların ardından sona erdi.

Duisburg; Duisburg’ta Tek Tip Elbiseye Hayır Paneli düzenledi. Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu (ATİK), Türkiye hapishanelerinde “Tek Tip Elbiseye Hayır” kampanyası doğrultusunda bir Panel gerçekleştirdi. Duisburg Gençlik ve Kültür Derneğinde yapılan Panele ATİK temsilcisi Ufuk Berdan,  eski Van Bağımsız Milletvekili Kemal Aktaş ve Özgürlükçü Hukukçular Derneği  üyesi Avukat Rotinda Polat katıldı.
Saygı duruşu ile başlayan panelde ilk sözü ATİK temsilcisi Ufuk Berdan aldı. Tek Tip Elbise (TTE) dayatmasına karşı neden kampanya başlattıklarını, kampanyanın amacı ve hedefi üzerine açıklamalar yaptı. Tek tip elbiseye hayır kampanyası ,Almanya’da 64 Kurumun oluşturduğu EDİ BESE kampanyası çerçevesinde
ortaklaştırılacağını belirtti.

Daha sonra söz alan Kemal Aktaş, Diyarbakır Cezaevinde yaşadığı deneyimleri aktardı. Faşizmin teslim alma dayatmalarına karşı, nasıl direnileceği ve 1981‘de 43 gün süren  ilk ölüm orucu sürecinde deney ve tecrübelerinin olmadığı,  mücadele içinde bazı deneyimlerin kazanıldığını belirtti. Avrupa cephesi açısından devrimci, direnişçi gücü açığa çıkarmak, Türkiye’de Faşizm koşullarında yaşanan dar kıskacı kırmak, oradaki devrimci mücadeleye moral ve destek vermek gerektiğini vurguladı.

Son olarak söz alan Avukat Rotinda Polat, daha çok cezaevlerinde yaşanan baskı ve işkenceleri içeren raporlardan aktarım yaptı. Cezaevlerinde hak ihlallerinin yoğun bir şekilde devam ettiğini, tutsakların iradesini kırmak amacıyla, çıplak arama, ayakta sayıma zorlama, Ayakkabı çıkarma, telefon görüşmelerinin engellenmesi gibi dayatmalar yaptığını vurguladı. Ayrıca cezaevlerinde kapasitenin çok üzerinde mahkumun bulunduğu, Cezaevlerindeki yer sıkıntısından dolayı devletin Ekim ayında 50 bin adli tutukluyu salıverdiğini belirtti.

İkinci bölümde dinleyicilerin bir çoğunun söz alıp konu hakkında yoğun tartışmalar yürüttüğü panel de önümüzdeki süreçte Faşist T.C’ nin devrimci ve yurtseverler üzerinde baskı ve sindirme uygulamalarının devam edeceği , bundan dolayı yaşadığımız her alanda ortak ve birleşik mücadelenin geliştirilmesi vurgulanarak panel sonlandırıldı.

Mulhous; Mülhous’da Türkiye Zindanlarına İlişkin Panel Yapıldı.

Mulhous’da Türkiye Zindanlarının Dünü ve Bugünü konulu bir panel gerçekleştirildi. ATİK ve ADHK tarafından ortak yapılan panele uzun dönem siyasi tutsak olarak zindanlarda kalmış olan Muzaffer Öztürk ve ADHK temsilcisi konuşmacı olarak katıldılar. Yapılan konuşmalarda 80 darbesi sonrası süreçte hapishanelerin genel durumları ve uygulanan saldırılar hakkında bilgiler verildi. 96 ölüm orucu süreci ve Eskişehir tabutluğu olarak biline hücre sistemine karşı mücadeleden kesitler aktarıldı. İkibinli yıllar sonrası F-Tipi zindanlara geçişe dair sürecin anlatıldığı panelde son olarak Tek Tip Elbise saldırısı konusunda görüşler sunuldu. Panel soru ve cevaplerin ardından sona erdi.

Londra; Londra da çalışmalarını sürdüren Tutsakların Sesi Platformu, Tohum Kültür Merkezi, YÇKM ve Kürt Halk Meclisi tarafından Tek Tip Elbise saldırısı ile alakalı 17 Aralık Pazar günü YÇKM lokalinde bir panel gerçekleşti.

Avukat Ayşe Bingöl ve kurum temsilcilerinin konuşmacı olarak yer aldığı panel, 19 Aralık cezaevleri katliamından günümüze devletin cezaevlerine saldırıları üzerine gerçekleşen konuşmaların ardından bugün devletin dayatmaya çalıştığı tek tip elbiseye karşı mücadelenin önemine değinildi.

Avukat Ayşe Bingöl gerçekleştirdiği konuşmada Türk hükümetinin uluslararası yasaları ihlal ederek cezaevlerine saldırdığını belirterek, uluslararası kamoyunda Türkiyenin bu anti demokratik uygulamalarına karşı ciddi bir tepkinin biriktiğini belirtti.

Devrimci tutsakların mapushanelerde tek tip elbiseye karşı mücadele edeceklerini ve bu saldırıyı mapushanelerde parçalayacaklarını dile getiren konuşmacılar, diğer bir önemli mücadele alanının dışarısı olduğunu vurguladılar. Hapishanelere yönelik saldırılara ortak mücadele edilerek ancak geri adım attiracacagimiza ve Avrupa’da genis yiginlarin katildigi eylemliliklerin yanisira buldugumuz ulkelerdeki kamuoyuna yonelik bilgilendirme ve duyarlilik yaratmak icin calismalar yurutmesi gerektigine ozellikle vurgu yapildi.

Panel soru ve cevaplar ile sonlandırıldı.

Zürih İsviçre’nin Zürih kentinde Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Avrupa Eşsözcüsü Demir Çelik’le Maraş, Roboski, 19 Aralık Cezaevi Katliamlarını yaşayanların konuşmacı olarak katıldığı anma etkinliği ve panel gerçekleştirildi.

Zürih Eğitim ve Kültür Merkezi’nde  (EKM Zürich) 50’ye yakın kişinin katılımıyla gerçekleştirilen anma etkinliği ve panel Aralık ayı Katliamlarında yaşamını yitirenler anısına 1 dakikalık saygı duruşuyla başladı. Sinevizyon gösterimiyle Faşist devlet tarafından gerçekleştirilen katliamlar aktarıldı.

Sinevizyon gösteriminin ardından söz alan Çelik Maraş, Roboski ve 19 Aralık Cezaevleri Katliamlarına değinerek bir devlet geleneği haline getirilen Katliamlara karşı tüm ezilenlerin örgütlü bir direnişle bu Katliamlara karşı durabileceğini belirtti. Çelik’in ardından Maraş, Roboski ve 19 Aralık Cezaevleri Katliamlarının tanıkları birer konuşma yaptı. Yapılan konuşmalarda bu Katliamların ne ilk ne de son olmadığı Faşist Türk devletinin her dönem gücünün yetmediğini farkettiği anlarda Katliamlara başvurduğunu söyleyerek örgütlenmenin önemine vurgu yaptılar. Soru-Cevap kısmının ardından panel sonlandırıldı.

Lozan; Lozan Halk Evi’nde gerçekleştirilen Araştırmacı -Yazar Hasan Ozan  ve Siyasetçi Ali Orak’ın konuşmacı olarak katıldığı bir panel gerçekleştirildi. Panel Katliamlarda yaşamını yitirenler anısına 1 dakikalık saygı duruşuyla başladı. Daha söz alan Ali Orak  Osmanlı’dan bu yana  Türk devleti tarihinin her döneminin  katliam ve soykırımlarla dolu olduğunu söyledi. Faşist devlet sisteminin  devamlılığını sağlayabilmek icin sık sık sık ezilenlerin üzerine yürüyerek yok etmek sindirmek istediğini belirten Orak bu Katliam ve soykırımlara karşı örgütlenmenin önemine değindi. Orak konuşmasında Devletin bu katliamlarına ve tasfiye etme politikalarina karsi ezilen tüm kesinlerin örgütlü bir direnişle her an sokaklarda olmaları gerektiğini ve özsavunma taktiklerinin geliştirerek yaygınlaştırılması gerektiğine vurgu yaptı.

Orak’ın ardından söz alan Hasan Ozan Faşist Türk Devletinin Sadat, Osmanlı ocakları ve Halk özel harekat gibi çetevari oluşumlarla  iç savaş hazırlığında olduğunu ve yeni katliamların bu Akp çeteleri tarafından her an gerçekleştirilebileceğini söyledi. Devletin bu katliamcı ve soykırımcı planlarına karşı Birleşik Devrimci Hareketin güçlendirilmesi gerektiğini söyleyerek bu hareket karşısında engel olan anlayışlardan koparak kitleleri mücadeleye sevk edebilmenin gerekliliğine vurgu yaptı.

Soru-cevap kısmının ardından panel sonlandırıldı.

Viyana; Viyana’da tek tip elbiseye hayır paneli düzenlendi.

Avrupa merkezi demokratik kitle örgütleri ve devrimci partilerin oluşturdukları eylem birliği, Edi Bese platformunun merkezi olarak örgütledikleri “Türkiye Hapishanelerinde Tek Tip Elbiseye Hayır” kampanyası çerçevesinde Viyana’da 16 Aralıkta ortak bir panel düzenlendi. Panele Türkiye’den Avukat Cemre Topal, Avusturya’dan Avukat Filiz Kalaycı ve platformu temsilen ATİK Eşbaşkanı Süleyman Gürcan konuşmacı olarak katıldılar. Panele kısa bir selamlama ve saygı duruşuyla başlandı. Ardında Türkiye cezaevlerinde yaşanmış katliamlara ilişkin kısa bir film gösterimi yapıldı. Ardından konuşmalara geçildi.

İlk söz alan Süleyman Gürcan; Maraş, Roboski ve 19 Aralık şehitlerini anarak sözlerine başladı. Faşist TC’nin tarihinin katliamlar tarihi olduğu, tarih boyunca cezaevlerindeki tutsakları düşman hukukuyla yargıladığı, cezaevlerindeki tutsaklara düşman muamelesi yaptığı ve bundan dolayı da her dönem cezaevlerinde katliamlar gerçekleştirdiğini belirtti.

Kampanyanın hedefi, Türkiye zindanlarında tek tip elbise giymeyeceklerini ilan eden tutsakların Avrupa’da sesi olmak ve kamuoyu oluşturarak tutsaklara yönelik katliamları engellemek olduğunu vuruladı. Türk devletinin sadece kendisine muhalif olanları orada tutuklamadığı, Avrupa emperyalist ülkeleriyle geliştirdiği kirli iş birliğiyle başta Almanya olmak üzere bir çok devrimci ve yurtseveri tutuklattığına değinen Gürcan; 10 ATİK üye ve taraftarının tutuklanması bunun bir sonucu olduğunu vurguladı.

Kamuoyunda duyarlılık yaratmak için herkese görev düştüğünü belirten Gürcan; “cezaevlerinde yeni katliamların yaşanmasını engellemek, bizlerin Avrupa’da oluşturacağı kamuoyuna bağlı olduğunu ve ortak bir mücadele hattı örerek, Avrupa’da kamuoyu oluşturmalıyız” diyerek sözlerini sonlandırdı. Ardında söz alan Filiz Kalaycı’da; Cezalandırma sistemi krallıkların ve kiliselerin suçlu gördükleri insanların bedenlerine caza çektirerek günahlarında arındırmak için 18. yüzyılda uyguladıkları bir yöntem olduğunu vurgulayarak konuşmasın başladı. Ardından Mordernitenin gelişmesiyle birlikte bedene azap çektirme sisteminde kopulmuş ve yeni ceza sistemi geliştirildiğine değinerek,  kapitalist sistemde kendi sistemsel cezalandırmada farklılaştırmalar geliştirdiğini vurguladı.

Kalaycı “Türkiye’de siyasi tutsaklar yan yana geldiğinde örgütlendiler, bunun içinde bunların parçalanması gerekiyordu. Bunun içinde F tipi cezaevleri uygulaması başladı. Amaç parçalara ayırıp, insanların birbirleriyle kontağını kesmeye yöneldiler. Ama bunu başaramadılar. Tutsaklar kendi aralarında ilişkilerini kendi geliştirdikleri yöntemlerle sürdürdüler. F tiplerinde bile parçalayamadıkları birlikteliği şimdi tek tip elbise dayatmasıyla yapmaya çalışıyorlar. Tek tip elbise, mahkumu kendi benliğinde silme, itaatkarlık geliştirme, kişiliksizleştirme üzerinden yoğunlaşılmaktadır. Buna karşı kamuoyu oluşturarak karşı koyulmalıdır” diyerek konuşmasını sonlandırdı. Daha sonra söz alan  Cemre Topal ise Türkiye hapishanelerinde gelişen saldırılara ve bunun nedenlerine kısa değindikten sonra günümüzdeki saldırılara değindi. Özellikle 15 Temmuz sözde darbe girişiminden sonra hapishanelerde bir çok yeni uygulamalar geliştirildiğini, 12 Eylülde olduğu gibi, hükümlü olan tutsaklara yönelik işkenceler, sürgünler ve kadın tutsaklara yönelik cinsiyetçi saldırıların yoğunlaştığını belirtti. Topal; Türkiye’de 384 cezaevi bulunmakta, kapasitesi 207 bindir, ama cezaevinde bulunan 230 bin tutuklu ve hükümlü var. AKP döneminde yüzde 288 oranında artma var. TC tarihinde en yüksek oranda tutuklu ve hükümlü söz konusu olduğunu, koğuşlar küçük, ranzalar birleştirilerek 2 yatakta 3 kişi kaldığını, insanların yerlerde yattığın, sosyal aktiviteleri kapasitenin yoğun olmasından kaynaklı sürekli kısıtlandığını vurguladı. Cemre Topal; “Gece yarısı operasyonlarla hücreler basılıp tutsaklar alınıp başka cezaevlerine  sürgün edilmektedir. Bir tutsak ayda 3 cezaevi gezdirildiği, bir kadın mahkumun yanlış başına erkek cezaevinde bir hücreye götürülmesi bunların bazı örnekleridir Nakiller sürecinde insanlar sürekli darp ediliyor. Çıplak arama, ince arama uygulanmaktadır. Çıplak aramanın bir hak ihlali olmadığını anayasa mahkemesi karar vermiştir. Çıplak aramaya direndiğinizde iletişim yasağı verilerek, sosyal ilişkileriniz koparılıyor. Kadın mahkumlara yönelik cinsel saldırılar, işkenceler artmıştır, ayrıca doktor muayenesinde kelepçeler takıldığı ve askerlerin odada bulunmasından dolayı tutsaklar bunu kabul etmediği için tedavileri engellenmektedir.

İHD’nin rakamlarına göre1025  teşhis edilmiş hasta tutsak var, bunlardan 387’sinin durumu çok ağırdır, acilen hastahanelere yatıp, tedavi edilmesi gerekiyor. Tek tip elbise gündem de değilmiş gibi gösterilse de, terör suçlusu olduğu üzerinde yazılı yaka kartı takma zorunluluğu getirilmeye çalışılıyor. Bunu kabul etmeyenlere yönelik cezalandırmalar geliştiriliyor. Bazı cezaevlerinde köpekle aramalar yapılarak, korkutulmak isteniyor. Tarsus cezaevinde su mazot koktuğu için içilemiyor, kantinde almak zorundalar, ama kantinlere de su sıklıkla getirilmeyerek, musluk suyu içilmek zorunda bırakılıyor. Göz altında dehşet bir şekilde işkenceler yapılıyor, bunlar doksanlardan daha yoğun işlenmektedir. Urfa’da özellikle yoğun işkenceler yapıldığı söz konusudur. Hatta işkence aletlerinin olduğu mağaralar söz konusu olduğu konusunda verilen bilgiler var. Tutsaklar çığlıkların duyurmak için açlık grevleri yapıyorlar, hücrelerini yakıyorlar ama bir gelişme söz konusu olmuyor. Mahkumların içeriden dışarıyla sesini duyurmak için araçlara ihtiyaçları var” diyerek, Avrupa’da kamuoyu oluşturulmasının önemini vurguladı. Ardından paneli örgütleyen kurumlar ve katılımcılar söz hakkı alarak tutsaklara yönelik kamuoyunun oluşturulması için daha yoğunlaşmış faaliyetlere ihtiyaç olduğu, bunun içinde Edi Bese platformunun kampanyasının önemli olduğunu vurguladılar.

Hamburg ; 19 Aralık katliamı ve hapishanelerdeki son durum temalı panel gerçekleşti. Atik ve ADHK tarafından Hamburg’ta gerçekleşen panele avukat Ercan Kanar’da katıldı. Pazar günü (17.12) saat 14’30 ‘da saygı duruşu ile başlayan panel yapılan açılış konuşması sonrasında  sinevizyon gösterimiyle devam etti.

İlk olarak ATİK eş başkanı Zeynep Çalışkan sunumunu gerçekleştirdi. Yapılan sunumda önemli noktalar şu şekildeydi. Dünya ‘da ağır bir süreçte olunduğunu ama Türkiye ‘de durumun daha kötü olduğunu vurguladı. Türkiye son süreçte TTE dayatmasına değindi. Hapishaneler tarihini sınıf mücadelesinden ayrı ele alınamayacağını söyledi. ‘’Egemenlerin sahip oldukları devleti koruyup kollamak ve egemenliklerini sürdürebilmek amacıyla hapishaneleri bir baskı ,sindirme ve teslim alma alanı olarak kullanmaktadırlar’’ dedi. Hapishanelerin sürece göre değişiklikleriyle beraber değişmeyen tek şeyin sisteme karşıt olanların ‘’Cezalandırıldıkları Cezaevleri ‘’ olduğunu söyledi. İlk hapishanelerin Amsterdam’da 1596 ‘da açtıklarını ve tarihe Flamenda modeli olarak geçtiğini vurguladı. TTE’nin ilk olarak İngiltere’de uygulandığını amacın o dönemde fakir ve zengin tutsakların ayrımı olmaması için uygulandığını ama daha sonra kişilerin ruhlarını ve bedenlerini teslim alma aracı olarak işlev gördüğüne değindi. Egemenler tarafından hapishanelere , devrimcilerin , yurtseverlerin mücadelelerinden ötürü cezalandırıldıkları alanlar olarak bakıldığını vurguladı. Hapishanelerde kadınların yaşadığı saldırıların daha boyutlu olduğunu bunun nedeninin de yapılan cinsiyet ayrımcı politikalar olduğunu vurguladı. TTE dayatmasının ilk uygulanmak istenen hapishanelerin kadınları hapishanesi old

uğunu söyleyerek gerçekleşen direniş sebebi ile şuan için bunun uygulanmadığını söyledi. Gelen soru ve düşüncelerden sonra da yaptığı konuşmada mücadeleye vurgu yaptı. Avrupa tutsak durumda olan Devrimcilere değindi. Münih Komünistler Davası olarak kamuoyunca bilinen dava tutsakları hakkında bilgi vererek Avrupa ‘da sergilenen direnişlere dikkat çekti ve duyarlılık çağrısı yaptı. ATİK tarafından başlatılan kampanyanın bu panellerle startının verildiğini ve mücadelenin bu doğrultuda duyarlılıkla ele alınarak büyütülmesi gerektiğini vurguladı. Mücadelenin omuz omuza alanlarda yükseltip, duyarlılığı arttırarak bu saldırıların boşa  çıkarta bilinir diyerek sözlerini noktaladı.

İkinci söz hakkı ADHK (Avrupa Demokratik Haklar Konfederasyonu) temsilcisine verildi. Yapılan sunumda 19 Aralık katliamı üzerinde duruldu. O dönemde tutsakların katliam öncesi yapılan fikir alışverişine değindi. Yapılan görüşmeler neticesinde devlet politikalarına karşı Ölüm orucuna başlandığına vurgu yaptı. 19 Aralık’ta tutsak olduğunu belirtti ve kaldığı hapishanedeki sürece ilişkin bilgi verdi. Sonucun ise taktiksel bir yenilgi olduğunu söyledi.

Avukat Ercan Kanar’da Hapishanelerin Enginizasyon hukukuna karşı bir reform olarak kurulduğuna değindi. Türkiye  ‘deki hapishanelerin durumuna değindi. 384 hapishanenin Türkiye’de olduğunu 2023’e kadar bu sayının neredeyse iki katına çıkartılmak istendiğine değindi. Nüfus ortalamasına göre Türkiye’nin tutukluluk oranı en yüksek ülkelerden biri olduğuna değindi. Türkiye ‘de hak ve özgürlüklerin baskıcı faşizan yöntemlerle kısıtlandığını ve bunların burjuva hukukunun bile çiğnenerek yapıldığını söyledi. Türkiye ‘de 6 milyon oy alan partinin genel başkanının , milletvekillerinin belediye başkanlarının tutsak durumda olduğuna değindi. Dünya’da bu konuda da ilk sıra da olduğunu vurguladı. Avukatların yaşadığı sorunlara değindi. Baskı sebebiyle topluma dayatılan uygulamaların önemli bir bölümünün 12 Eylül  (Askeri Faşist Cuntası) döneminden de kötü olduğunu söyledi. Elazığ’da 6 kadın tutsağın açlık grevinde olduğunu vurguladı. Bolu’da pilot bölge olarak TTE uygulanmak istendiğine değindi. Son süreçte 15 Temmuz kontrollü darbe tanımlamasını yaparak 33 saatte bastırıldığına değindi. Ve 5 gün sonra OHAL (Olağan Üstü Hal ) uygulandığını KHK’lar (Kanun Hükmünde Kararname) çıkarıldığını bunların kendi yasalarında bile aykırı olduğunu vurguladı. Fetö tutuklularına ilişkinde şiddet uygulandığını vurguladı. 28 KHK’nın çıkarıldığını bunlardan sadece 5 tanesinin meclise gittiğini diyer KHK’ların ise meclise gitmeden uygulandığını vurguladı. Sürgünlerin , Çıplak aramaların, iletişim sorununun , 3 avukat sınırlandırılmasının , Segbis dayatmasının Ohal’le beraber getirildiğine değindi. Ohal ve KHK’ların faşist rejim oluşturma amacıyla hayata geçirildiğini vurguladı.

Akabinde soru ve düşünceler için katılanlara söz hakkı verildi. Gelen soru ve düşüncelerden sonra etkinlik Politik tutsakları ve Hamburg’ta G20 tutsaklarını sahiplenme çağrısı ile bitirildi.

ULM: 

Pazar günü Ulm’de ATİK’in başlatmış olduğu ”Tek Tip Elbiseye Hayır ” kampanyası doğrultusunda bir panel düzenlendi.
Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu eşbaşkanı Süleyman Gürcan ve Türkiye’den Avukat Fatma Özdemir’in katılımıyla gerçekleşen panel dinleyiciler tarafından büyük ilgi ile karşılandı.
Panelin başlamasıyla moderatör tarafından ilk söz ATİK eşbaşkanına verildi. Süleyman Gürcan bu saldırının tarihsel sürecini ele alarak Türkiye’nin, başta Almanya olmak üzere tüm Avrupa’da ekonomik bağımlılığından doğan politik ilişkileri somut örneklerle dile getirdi. Bu saldırganlığın sadece Türkiye’de değil Avrupa’da tüm devrimci demokrat kurumlara karşı Milli İstihbarat Teşkilatı ile ortak çalışmalarla yürütüldüğünü herkesin bugün net görebildiğini ifade etti. ATİK olarak, bu saldırganlığın önümüzdeki günlerde daha da boy kazanacağı için böyle bir kampanyanın başlatıldığı ve bunun geniş kitlelerle paylaşılması gerektiğini vurguladı.
Avukat Fatma Özdemir, Dolmabahçe mutabakatının kaldırılmasıyla devletin saldırganlığı başta Kürdistan’da olmak üzere tüm ülkede görüldüğünü dile getirdi. Ortadoğu’da yurtsever hareketin verdiği direnişle birlikte, değişen güç dengeleri sonucu devletin eski şiddet yöntemlerini ön plana çıkardığını belirtti.
Avukat Fatma Özdemir mahpushanelerde bugün uygulanan işkenceyi son yaşanmış olan olayları anlatarak dile getirdi. Bugün marş söylemenin, kapı dövmenin ve açlık grevinin bile disiplin cezası olduğunu ve bu direniş yöntemlerinin tutsaklara yıllarca ek ”ceza” demek olduğunu belirtti.
Devlet tarafından  Tek Tip Elbise gündeminin oluşturulması bir nabız yoklaması olduğunu ve bunun politik tutsaklara yönelik bir saldırının hazırlık adımları olduğunu özellikle vurguladı. Bunun için tüm devrimci demokrat insanları duyarlı olmaya çağırarak konuşmasını sonlandırdı.