Home , Köşe Yazıları , Savaş merkezi Kilis’te çözülme ve yenilgi – Dr. Mustafa Peköz

Savaş merkezi Kilis’te çözülme ve yenilgi – Dr. Mustafa Peköz

Ufukta görünen şu: Kilis’te Esad ve PYD’ye, Nusaybin’de Kürt gençlerine karşı kaybeden devlet, iki masada da kazanan değil, yenilen olarak oturmak zorunda kalacak

kiliste-konuslu-tsk-obusleri-manset

Kilis, Suriye’de savaşın başlamasından bu yana özellikle IŞİD ve El Nusra gibi radikal İslamcı örgütlerin çok yönlü kullandığı bir merkezdir. AKP iktidarının da Suriye’de politik ve askeri kaosu derinleştirmek için merkez üs olarak seçtiği Kilis’in giderek çatışma merkezi haline gelmesi, bir tesadüf olmayıp geçmişten bugüne sürdürülen savaş politikalarının bir sonucudur.

Rusya ve İran’ın aktif desteğiyle Suriye’de inisiyatifi ele geçiren Esad rejimi, askeri operasyonlarına devam ediyor. Gelinen aşamada Rojava dışında savaşın iki merkezi ön plana çıkıyor. IŞİD için Rakka, Türkiye’nin desteklediği El Nusra gibi radikal İslamcı hareketler için Halep belirleyici olacaktır. Önümüzdeki birkaç ay içerisinde, Cenevre’de nasıl bir sonuç çıkarsa çıksın, savaş ağırlıklı olarak bu iki bölgede yaşanacaktır. Esad rejimi bakımından Halep, savaşın kazanılması için bir dönüm noktası olarak görülüyor. Bu bakımdan kuşatılan Halep için büyük bir savaşın başlayacağı kaçınılmazdır. Ciddi yenilgi alan ve kontrol ettikleri bölgelerde tutunmakta zorlanan AKP’nin müttefikleri İslamcı örgütlerin geleceği birkaç ay içerisinde çok daha somutlaşacaktır. Halep’in bütünüyle rejim güçlerinin eline geçmesi, Türkiye’nin savaşı kaybetmesi demektir. Bu bakımdan AKP iktidarı Halep çevresinin ve özellikle de Kilis ile bağlantılı bölgelerin İslamcı müttefiklerinin denetiminde kalması için bütün askeri gücünü kullanıyor.

Kilis’in savaş bölgesi haline gelmesinin birkaç önemli noktası bulunuyor:

Birincisi, Nükleer Zirvesi’nde Obama ve Badin ile görüşen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir kısım yeni ödevler verildi. ABD, YPG merkezli askeri güçlerin aktif olarak destekleneceğinin altını çizdi ve AKP iktidarının PYD karşıtı faaliyetlerine son vermesi uyarısını yaptı. Bu uyarı aynı zamanda ABD’nin Suriye içerisinde dayanacağı güçlerin kimler olacağına dair önemli bir veri olarak değerlendirildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP iktidarı, çaresizlik içerisinde PYD-YPG’ye yönelik tehdit içerikli açıklamalarına aşamalı olarak ara vermek zorunda kaldılar. Diğer önemli bir uyarı da IŞİD için yapıldı. Bundan sonra hem Irak’ta hem de Suriye’de IŞİD’e yönelik çok daha kapsamlı askeri operasyonlara yönelinecek. Rusya ve ABD arasındaki önemli anlaşmalardan biri budur. Türkiye’nin de artık IŞİD politikasını terk etmesi gerektiğine dikkat çekildi. AKP iktidarı yine istemeyerek ama zorunlu olarak IŞİD politikasında geri adım atmaya başladı. Böylelikle IŞİD’e yönelik denge politikasını değiştirme sinyali veren hükümet, geçmişte çok aktif olarak desteklediği bu güçle hem sınırları çevresinde hem de içeride çatışmalı yeni bir süreç yaşayacaktır.

İkincisi, Türkiye’nin Suriye politikasında ciddiye alınır bir değişiklik göze çarpmıyor. IŞİD ile ilişkisine mesafe koyarken, El Nusra merkezli İslamcı güçlere yönelik desteğini artırmaya yöneldi. Devlet, hem Halep bölgesinde dengeyi korumak hem de Cerablus ve Azez bölgesinin YPG askeri güçlerinin eline geçmemesi için bütün askeri gücünü kullanıyor. Kilis için yeni bir strateji geliştirmeye çalışan AKP, burayı savaş üssü haline getirmeye karar verdi. Son dönemlerde Kilis merkezinde Genelkurmay’ın, MİT’in, AKP hükümetinin birbirini tamamlar şekilde yaptığı üst düzey toplantıların esas amacı; burayı özellikle İslamcı örgütleri yeniden güçlendirmek için askeri bir üs haline getirmektir. AKP iktidarının müttefiki İslamcı örgütlerin Halep’te Rai beldesini kaybetmeleriyle, devlet yetkililerinin ve silahlı İslamcı grupların Kilis’te süren iki günlük toplantısında, Cenevre’deki görüşmelere ve ateşkes sürecine rağmen savaşın boyutlandırılması kararı alındı.

Belirlenen strateji; kaybetmeye başlayan El Nusra merkezli radikal İslamcı hareketleri yeniden organize edtmek, Halep savaşına hazırlanmak ve özellikle Cerablus ile Azez’de kontrolü süreklileştirmektir. Bu bakımdan Türkiye’nin Kilis’e yığdığı askeri gücünün esasının IŞİD’e yönelik olmadığı çok açıktır. Burada öncelikli hedef müttefik olarak gördüğü radikal İslamcı güçlere çok yönlü alan açmaktır. Kamuoyuna yansıyan veriler dikkate alındığında Halep bölgesinde savaşmak için yüzlerce İslamcı militan Kilis üzerinden bölgeye gönderiliyor. Bu bakımdan radikal İslamcı hareketlerin askeri, ekonomik, lojistik olarak desteklenmesi devletin öncelikli politikalarından biridir ve Kilis bu politikasının merkezi üssü olarak seçilmiştir.

Üçüncüsü, Kilis’in bir çatışma merkezi haline gelmesinin bir yönü de sınır bölgesinin IŞİD mi yoksa El Nusra merkezli İslamcı güç tarafından mı kontrol edileceği meselesidir. Sınır bölgelerinin önemli bir kısmı AKP iktidarı ile müttefik olan IŞİD’in kontrolündeydi. Türkiye uluslararası alanda artan baskılar nedeniyle IŞİD ile arasına nispi bir mesafe koymak için, özellikle Kilis sınır boylarını Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Güvenlik Konseyi’nin kararına rağmen “terörist” görmediği El Nusra’ya teslim etmek istiyor. Sınır bölgesinin kontrolü, özellikle askeri ve lojistik destek için her iki güç için önemlidir. IŞİD, Kilis’ten Rakka’ya uzanan hattı kontrol devam ettirebilmesi için sınır bölgelerini elinde tutmayı stratejik çıkarları bakımından çok önemsiyor. Türkiye’nin aktif olarak desteklediği El Nusra da, özellikle Halep bölgesindeki konumunu koruyabilmek için Kilis sınır bölgesine hakim olmak istiyor.

Sınır bölgesinde iki İslamcı güç arasında yoğunlaşan savaşın bir başka önemli yönü de, Suriye’deki savaşta inisiyatifin hangi İslamcı güçte olacağıdır. Daha organize olan ve geniş bir alanı kontrol eden IŞİD önemli bir avantaja sahip olmakla beraber, Türkiye bu dengeyi El Nusra lehine değiştirme çabasına yöneldi. Bunun doğurduğu iki önemli sonucu var: Birisi; Türkiye, Suriye savaşında aktif bir taraf olarak halen istikrarsızlığı derinleştiren politikasında ısrar ediyor. Diğer nokta ise; IŞİD ile yoğunlaşacak savaşın sonuçları Suriye’de kalmayacaktır ve Türkiye’nin merkez illerinde çok daha derinden hissedilecektir. IŞİD, Türkiye’nin El Nusra’yı desteklemesini kendisine yapılan bir ihanet olarak değerlendirip, buna karşılık büyük şehirlerde çok kapsamlı saldırılara yönelecektir.

Türkiye’nin Suriye’ye girmek istemediği görüşü kesinlikle doğru değil. Bugün resmi düzeyde olmasa da Türkiye’nin özel kuvvetlerinin Suriye topraklarında oldukları ve özellikle Azez merkezinde bulundukları biliniyor. AKP iktidarı, Cerablus ve Azez bölgelerine askeri güç göndermenin alt zeminini hazırlıyor. Savaşın Kilis’e doğru kayması ve özellikle IŞİD ile savaşma gerekçesiyle sınırlı sayıda askeri bir birliğin, resmi düzeyde, Suriye topraklarına kaydırılması öncelikli planlardan biridir. Ancak bunun uluslararası alanda yaratacağı olumsuz politik sonuçların ve Rusya’nın göstereceği tepkinin boyutu hesaplanamadığı için bu plan yedek olarak bekletiliyor.

Bu bakımdan fiilen bir savaş merkezi haline gelen Kilis’in aşamalı olarak Halepleşmesi bir sürpriz sayılmamalıdır. Kilis’te on binlerle ifade edilen Suriye kökenli göçmen kalıyor. Bunların önemli bir kısmının radikal İslamcılarla olan bağları var. Bu güçlerin kontrol edilmesinin son derece zor olduğu gerçeği dikkate alındığında önümüzdeki süreçte Kilislilerin göçe başlaması gündeme gelebilir.

Dördüncüsü, devlet Kürt coğrafyasında çok yönlü bir savaş yürütüyor. Kazandığını sıklıkla vurgulamasına rağmen kazanan değil kaybeden bir AKP iktidarı gerçeği var. Savaşın hızla bütün Kürt illerini kapsayarak yayılması, devlete ne politik ne de askeri bir kazanım getirecektir. 3-4 aydır bir mahalleyi kontrol edemeyen devletin, Kürtler karşısında bu savaşı kazanma şansı bulunmuyor. Tersine Kürt illerinde batağa saplanan bir Genelkurmay gerçeği var. Buna Kilis eklendi. Savaşın bir yönünün Kilis’e kayması, Türkiye’nin artık Suriye savaşıyla doğrudan yüzleşmesi anlamına geliyor. Yüzlerce askeri aracın Kilis sınırına yığılması, savaşın boyutlanmasının bir başka işaretidir. Türkiye’nin askeri tesisatı da sanıldığı gibi etkili değil. Caydırıcı bir özelliği bulunmuyor. Bu, adına “fırtına” denilen ama hafif rüzgar kadar ağırlığı hissedilmeyen toplarında anlaşıldı. Bu nedenle IŞİD ile savaşmak için ABD’den teknolojik olarak geliştirilmiş yeni toplar istendi.

Türkiye, radikal İslamcı hareketler arasında tercih bocalaması yaşarken, Suriye’deki gelişmeler tersine ilerliyor. AKP, El Nusra’yı askeri olarak desteklerken, ABD, YPG/YPJ merkezli askeri güçleri eğitmek amacıyla bölgeye 250 kişilik özel eğitim askeri güç gönderdi. YPG’nin askeri olarak güçlendirileceği de açıkladı. Cemil Bayık’ın “ABD dahil koalisyon güçleriyle direkt temas halindeyiz” değerlendirmesi esasen olarak Türkiye’ye verilen bir mesajdır.

Cemil Bayık’ın ABD ve İngiltere başta olmak üzere küresel düzeyde güçlerle görüşmelerin yapıldığını açıklamasına Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun yanıt verememesi çaresizliği bir başka ifadesidir.

Peki bütün bunlar ne anlama geliyor?

ABD, Suriye’de Rusya’nın desteklediği Esad rejimine karşı güç dengesini PYD üzerinde kuracak. ABD, Cerablus ve Azez bölgesinin Esad tarafından değil, YPG merkezli askeri güçler tarafından kontrol edilmesini tercih ediyor. Bunun bir başka anlamı; yakın bir dönemde IŞİD ve El Nusra’ya yönelik kapsamlı bir operasyonun başlaması ve bölgenin YPG/YPJ tarafından kontrol edilmesidir. Türkiye, Kilis’te önce IŞİD, şimdi El Nusra ile komşu olsa da sonunda “terörist” gördüğü YPG ile kalıcı bir komşuluğu kabul edecektir.

Yenilgi sürecine giren El Nusra’ya oynamak baştan kaybetmektir.

Kendisine ihanet ettiğini düşünen IŞİD, İslam adına intikam duygusuyla saldırılarını artıracaktır.

AKP iktidarı ne Kilis merkezli savaşta ne de Nusaybin’de kazanacak.

Ufukta görünen şu: Kilis’te Esad ve PYD’ye, Nusaybin’de Kürt gençlerine karşı kaybeden devlet, iki masada da kazanan değil, yenilen olarak oturmak zorunda kalacak. Uluslararası işaretler bunu gösteriyor.

Sanırım kaos merkezine dönüştürülen Kilis’te film yeniden başlıyor. İzlemek en güzeli…