Anasayfa , Köşe Yazıları , Rusya ve ilk virajda savrulan Suriye politikası / Özgür Gelecek

Rusya ve ilk virajda savrulan Suriye politikası / Özgür Gelecek

suriyeSuriye’de bir sürecin sonuna gelindi. Çeşitli evrelerle ilerleyen Suriye’nin asimetrik işgali özellikle 2014 yılında Kürt ulusal hareketinin Suriye’de ilerleme kaydetmesi ve DAİŞ çetelerinin Kobanê’de yenilgiye uğraması ile sarsıldı.

Şu açık bir şekilde söylenebilir ki DAİŞ’in Kobanê yenilgisi ve Tel Abyad’ın özgürleştirilmesi ile Baas rejimi de nefes kanallarını açmıştır. Şimdilerde ise Rusya DAİŞ’e karşı operasyon adıyla bölgeyi hava ve kara harekâtı için askeri üs ilan ederek bölgede dengeleri değiştirdi. Rusya’nın bu hamlesi ile birlikte dünya kamuoyu hop oturup hop kalktı. Lazikiye’de kurulan hava üssünün ardından ABD’nin Suriye politikasına dahil olan tüm ülkeler kaygı sarmalına düştüler. Başından beri Rusya ve İran, Suriye’deki savaşta Esad’tan yana tavrını sergilemişti. 2012 yılında Suriye’de geçişi hızlandıracak politikalara evet onayı veren Rusya, Esad’ın gitmesini ise onaylamamıştır. Rusya bu pratiği ile Esad’ın gitmesini onaylamadığını, bunu icra ettiği askeri hamleyle bir kez daha dünya kamuoyuna duyurdu. Bu gelişmeler ABD’de prozac etkisi yaratmıştır. Öyle ki gelişmelere paralel olarak ABD ve Rusya Savunma Bakanları 5 saatlik bir görüşme yaptı. Rusya’nın bu hamlesi karşılığında ABD önünde duran 3 seçenekten- Rusya’ya savaş, bölgedeki asimetrik işgali körükleme ve sürece istemeyerek dâhil olma-  “dâhil olma” seçeneğini işaretledi. Bu gelişmeleri, Suriye Cumhurbaşkanı Danışmanı Buseyna Şaban, Rel el-Youm gazetesine yaptığı açıklamayla doğruladı. Sonuç olarak bu gelişmelerle Suriye’de 2011 yılına dönüşün ilk virajının alındığını ve bu virajda klasik Suriye politikasının savrulduğunu söyleyebiliriz.

Suriye’de daralan hareket alanları

Yaşanan gelişmelerin Suriye politikasına dahil ülkeleri de sarstığı bir gerçektir. Bu durumdan rahatsız olan ve durumu korkuyla izleyen İsrail, Rusya ile bir görüşme gerçekleştirdi. İsrail Başbakanı Netanyahu ve Rusya Devlet başkanı Putin arasında 22 Eylül günü gerçekleşen görüşmede İsrail, Hizbullah’ın silah sevkiyatını artırmasından ve 2011’den bu yana süregelen Suriye-İsrail ilişkileri nedeniyle Suriye’nin kendilerine ikinci bir cephe açmasından kaygı duyduğunu dile getirdi. Bu zamana kadar “ali kıran baş kesen” modundaki Netanyahu efelenerek girdiği hangardan ensesi kızarık şekilde “ortak mekanizma” seçeneğini kabul ederek döndü.

İsrail, Suriye’de yaşanan çatışmalar sürecini başlarda keyif ile izlerken bu sürece 2013’ten itibaren alenen müdahil oldu. Nedeni Hizbullah’ın sahaya inmesine paralel olarak Suriye ordusunun tekrar toparlanmaya başlamasıydı. Aynı seçenek Türkiye için de geçerlidir. İsrail’i saran Hizbullah korkusu aynı şekilde Türkiye’de de kendini PYD korkusu olarak göstermiştir. İsrail çöküşün önlenmesine kayıtsız kalamayıp Kaide’ye bağlı Nusra Cephesi dahil olmak üzere Golan sınırlarında silahlı gruplara destek sundu. Bu destek Suriye’nin kritik askeri tesislerini vurmak, silahlı grupların ilerleyişini kolaylaştıracak şekilde ordu mevzilerini bombalamak, doğrudan mühimmat temin etmek, teknik destek sağlamak ve yaralı savaşçıları tedavi etmek şeklinde kendini gösterdi. Tüm bunların yanında İsrail, bu karambolda işgal altındaki Golan Tepeleri’nde petrol çıkarmayı da eksik etmedi. Bugün açısından ise Rusya’nın bölgedeki askeri konuşlanması İsrail’in hareket alanını daraltmaktadır.

Türkiye açısından da durum aynı içeriktedir. 2011 yılından bu yana Esad takıntısının Erdoğan-Putin görüşmelerinden sonra belli bir değişeme uğradığı görülebilir. Erdoğan’ın “Burada Esed’siz bu sürecin olması veya geçiş sürecinde belki Esed ile gidilme gibi bir şey olabilir ama asıl olması gereken muhalefetin, bir defa Esed’le zaten bir Suriye geleceğini kimse görmüyor” (DHA:25.09.2015) açıklaması dengelerin değiştiğini ortaya koyuyor. Bu açıklamanın arka planında yatan ve politik zemini oluşturan etmenlere baktığımızda ise içeriğin tehditlerle dolu olduğunu görebiliriz. Rusya basınına “sert erkek” ifadeleri ile düşen Erdoğan’ın eli boş döndüğü görülüyor. Zira ABD’nin Rusya ile anlaşmaya vardığı Suriye politikasında ortalığa saçılan kırıntı muktedirlerin süreci izleme-anlamaya çalışma hali herkesin malumu. Erdoğan’ın “Esed burada bir butik Suriye kurmak istiyor. Butik Suriye, Şam’dan başlayıp Hama, Humus ve Lazkiye’yi kapsayan ki bu da Suriye’nin yüzde 15’ine tekabül eden bir bölgedir. Bu bölgede kendine ait, arkasında belli egemen güçlerin hakim olduğu, destek verdiği bir devlet kurabilmek, bu da tabii Akdeniz’e açılan bir yapı olması hasebiyle böyle bir yapıyı kurmak, derdi bu…”(DHA 25.09.2015) açıklaması elinin boş döndüğünü göstermektedir. Öte yandan bu süreçte Lazikiye ve Tartus’ta kurulan askeri üssün stratejik bir yerinin olduğunu söylemek mümkün. Esad konusunda bir anlaşma olmaması halinde bu stratejik alanın Doğu Akdeniz rezervlerini üzerinde denetimi sağlayacak, İsrail’e rağmen Hizbullah kontrolündeki Lübnan sınırlarını Suriye ile bütünleştirecek bir gücünün olduğu biliniyor. Bu açıdan askeri üssün bu alana kurulması Rusya’nın sürdürdüğü siyasetin askeri ayağıdır. Erdoğan’ın söyledikleri varsayım üzerinden kurulacak olası bir Şii devletin, Doğu Akdeniz rezervleri üzerinde bir karakol devlet olacağı kesindir. Bu açıdan TC’nin Rojava ile başlayan tedirginliği bu süreç ile iki katına yükselmiştir.