Home , Köşe Yazıları , R.T.Erdoğan ve İktidarı Yine Halkı Dolandırma Derdinde…

R.T.Erdoğan ve İktidarı Yine Halkı Dolandırma Derdinde…

kose_yazisi1-289x3001-100x100ENGiN GÖREN |28-12-2012| Başbakan R.Erdoğan imzasıyla “Suriye’ye yardım kampanyası genelgesi” yayınlamış.  Başbakan yardımcısı Beşir Atalay kamuoyuna, “Kış Geldi Suriye İçin Bir Ekmek Bir Battaniye” kampanyası afişleriyle ilan etti. Kampanyasının tanıtım toplantısı Haliç Kongre Merkezi’nde yapıldı. Organizasyona B.Atalay, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ve çok sayıda yardım kuruluşunun temsilcisinin katıldığı organizasyonda Atalay, Suriye’den Türkiye’ye sığınanlarla ilgili bir kampanya olmadığını, kampanyanın Suriye’nin içinde mağdur olanlar için düzenlendiğini anlatmış. „Birçok yerde enerji elektrik akaryakıt yok. Gelen nakit yardımlar o ihtiyaçlar için kullanılacak. Suriye’nin içinde çok büyük riskler olduğunu biliyoruz. İnsani kriz had safhada. Biz bütün mekanizmalarımızla bu yardımların vatandaşlara ulaştırılması için çaba sarf ediyoruz.“ diyor.

Görünüşte çok insaniyetli, çok mB.Atalay-Suriye-ye-yardim 27.12.2012asum, çok duyarlı bir adım. Oysa gerçekliği öyle değil. Bu politikaları çok iki yüzlü, dolandırıcı ve  alçaklıklarını gizlemenin hesaplarını yansıtıyor.
AKP’nin  kesinlikle derdi Suriye halkının çektiği açlık ve sıkıntı değildir. Bu onların umurundan da değildir. Tersine Suriye ve başka yerler ne kadar yakılıp yıkılırsa ve ne kadar oralar perişan hale getirilirse o kadar iyidir ve o kadar daha fazla oraların sömürüsünden pay alırız ve uzun süre sömürürüz derdindedirler.
NATO ile birlikte Libya’yı bombalayıp, gerici Kaddafi iktidarını yıkıp, yerine ondan daha iyi olmayan gerici yeni uşak diktatörlerini iktidara taşıdıktan sonra R.T.Erdoğan bir TV konuşmasında “Tunus, Mısır, Libya’da 1,6 trilyon dolarlık yapılacak yeni iş çıktı bundan payımızı almalıyız” diyordu. Leş kargaları hesaplarını gizlemiyorlar. Ne kadar yakılıp, yıkılıp, tahrip edilirse o derece paylarını arttıracaklarının hesabındadırlar. Eğer böyle düşünmüyorlardıysa, niye Amerika ve birlikte hareket eden efendileriyle Irak’a, Libya’ya, Suriye’ye ve diğer bölge ülkelerine saldırmaya bu kadar isteklendiler? Buralara saldırıda efendilerine her türlü desteği sağladılar. Irak’ı bombalarken  İncirlik, Batman, Diyarbakır/pirinçlik, Malatya/erhaç vb gibi hava alanlarını kullandırdılar. K.Kıbrıs  kullanıldı. ABD ve diğer işgalci emperyalist güçlerin askerlerinin bir çok cephanelikleri ve İaşe ihtiyacı Türkiye üzerinden sağlandı. Libya bombalanırken keza aynı suç ortaklığı yapıldı.
Şu bilgiyi kendileri açıkladı: Libya’ya yönelik, “Harekât kapsamında Türk Hava Kuvvetlerine ait F-16 uçakları tarafından 582 sorti, KC-135 Tanker Uçakları tarafından 166 sorti görev icra edilmiş, 7,5 ay süresince dönüşümlü olarak harekata katılan 12 fırkateyn, sekiz denizaltı ve bir lojistik destek gemisi olmak üzere toplam 21 Türk Deniz Kuvvetleri Unsuru tarafından 901 gemi sorgulanmış ve 153 gemiye çıkılarak fiilî kontrol gerçekleştirilmiştir.” (02/11/2011/  http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1068344&Date=03.11.2011&CategoryID=77) diyerek utanç verici durumu övünç kaynağı gibi itiraf ettiler.
Suriye konusunda aynı şeyleri yapıyorlar. Suriye’ye karşı düşmanca söylem ve faaliyetler başından beri ABD ve batılı efendilerini geriden bırakmadı. Tersine efendilerinden daha öne geçerek saldırgan bir dil ve pratik çabalar içine girildi. Efendilerinin sopası olarak, onlar adına hareket ettiler. ABD yöneticilerinin kendileri “A.Davutoğlu Suriye’ye bizim mesajlarımızı götürüp getiriyor”. Libya ve Suriye meselesinde “Türkiye orda bizim çıkarlarımızı temsil ediyor” diye açıklama yaptılar. Yani bizim sadık uşağımızdır, kahyamızdır, tetikçimizdir demiş oldular.
Suriye’nin kendi içinde bazı muhalif güçleri öteden beri vardır. Gerici çevreler de, ilerici çevreler de vardı. Hala da var. Kürt örgütleri dışında da ilerici, demokrat  çevreler  gerçek muhalif güçler vardı ve hala vardır. Birde bunların dışında gerici Suriye diktatörlüğünden farkı olmayan “Müslüman kardeşler” gibi birkaç gerici “Muhalif güçler” var. 2011’in baharından sonra bir çok örgüt orda ortaya çıktı. Bunların çoğu Paramiliter güçlerdir. Bu Paramiliter katil sürülerini TC devleti, emperyalist efendileri ve S.Arabistan, Katar vb gibi bölge gerici devletleri orda burada toplayarak oluşturdu. “Suriye Ulusal Konseyi”(SUK) denilen ezici çoğunluğu ABD ve Avrupa ülkelerinde yaşayan ve Suriye’de pek bir bağı ve etkisi olmayan insanlardan oluşturulan oluşum Türkiye’de oluşturuldu. Sanki Suriye’nin gerçek muhalefetini oluşturuyormuş gibi “Suriye Muhalefeti” diye dayatıldı ve yutturulmaya çalışıldı. Yükledikleri misyonunu tam oynayamayınca ve özellikle halka yönelik katliamlardan dolayı teşhir olunca, ABD, Katar’da yeni bir biçim vererek (Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu, yani kısa adıyla SMDGUK) isim değiştirdiler. Bu emperyalist ve bölge gericilerinin paramiliter piyonlarını, organizasyonunda önemli rol oynayan, Türkiye’de üslendiren   AKP iktidarıdır. “Özgür Suriye Ordusu” (ÖSO) denilen paramiliter katil sürülerini oluşturan Türk devleti oldu. ABD, İngiliz, Fransız ajanları eğitim ve danışmanlık yaptılar. Oluştururken de sonrasında da başında Türk subayları, istihbaratçıları oldu. Birçok “operasyon”lara, katliamlara bunlar önderlik etti.  Kendi El-kaidesini harekete geçirip oraya yollayan TC. ve AKP oldu. “Suriye Türkmen Ordusu” (bunların bünyesinde oluşturulan ve adları oluşturma zihniyetlerini ele veren; Fatih Sultan Mehmet, Sultan Abdülhamit, Nurettin Zengi,  Selim Tugayları) adlı gurubu oluşturan, silahlandıran, eğiten Türkiye’dir.
“Levant Koruma El-Nusra Cephesi”, “Liwaa Al-Umma”, “Ahrar el-Şeham”, “Şükür el-İslam”, “Fetah el-İslam” vb guruplar da Türkiye üzerinden silahlandırılıyor, Türkiye de üslendiriliyor, gidiş gelişleri sağlanıyor ve Lojistik ihtiyaçları karşılanıyor vb. Hatay, Adana ve İstanbul’da eğitildikleri defalarca basında yer aldı. 13 Ağustos 2012 tarihinde İstanbul’a gelen ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un ziyaretiyle “Özgür Suriye Ordusu’na ağır silahların verilmesi”ne kara verildi ve bu kapsamda “karadan havaya uçaklara karşı kullanılan  iki düzine füze verildi”ği, “Katar tarafından satın alınmış olan 20 adet T-62 muharebe tankı İskenderun üzerinden teslim edil”diği ve Libya’da gemiyle getirilen silahların  aktarıldığı ve hatta sık sık silah, malzeme ve para yüzünde gurupların birbirine girdiğini defalarca basına yansıdı. Bu paramiliter güçler akşama doğru Türk subayları ve araçları eşliğinde Suriye iç kesimlerine götürüldüğünü, sabaha doğru Türkiye’ye dönüp dinlenip akşama doğru yeniden götürüldüklerini militanların kendileri defalarca basına yaptıkları açıklamalarda anlattılar. Yine yaralıların Hatay, Gaziantep, Urfa, Adana, Mersin’daki Hastahanelere getirilip tedavileri yapıldıktan sonra geri yollanmakta olduğunu bilmeyen kalmamıştır.
Yine bu paramiliter katil çapulcu sürüleri, bir taraftan Suriye’de Buğday silolarını yakarak kıtlık yaratmaya çalışıyorlar, diğer taraftan Buğday silolarını/ambarlarını boşaltıp Ceylanpınarı ve Gaziantep’te tüccarlara sattıklarını  Kasım ayı sonlarında Reuters ajansı yazdı.  “Tevhid Sancağı adlı ÖSO çetesinin organize ettiğini ve yine “Son aylarda Halep ve İdlib’de pek çok un deposunun da soyulduğu”nu Türk basını da yazdı. Bütün bunlar TC devleti ve bugünkü AKP hükümetinin kontrolünde olmaktadır. Sınırda Türk devletinin ve bu hükümetin kontrolünde ve birlikte  yapılıyor. Bunları yapanlar ve yaptıranlar şimdi utanmadan Suriye halkının açlık, kıtlık ve sefaletini düşünüyorlarmış gibi timsah göz yaşlarını döküyorlar.  Kamuoyunda insanların gözlerinin içine baka baka yalan söylemeleri onların sınıfsal niteliği, özelliği ve mesleğidir. Bunu biliyoruz, anlıyoruz da. Ama kamuoyunu enayi yerine koymaları insanı daha da öfkelendiriyor. Halkın enayi olmadığını ve yutturamayacaklarını sesli bir şekilde haykırıp yanıt vermek gerekiyor. Onların bu yalan, demagoji ve alçaklıklarını ortaya çıkarıp, hatırlatarak teşhir etmek de bizlerin boyun borcu olmalıdır.
Bu kampanyalarının altında başka birkaç hile de var: Birincisi, iç kamuoyunda Suriye’de olup bitenlere, oradaki  savaş durumuna, can ve mal kayıplarına, bunların güvenliğinin kalmamasına, savaşın getirdiği düzensizliklere, yıkıma, açlık ve sefalete çok üzüldüklerini, bunun bir an önce düzelmesi için bütün samimi duygularıyla insani çabalar içinde olduklarını, bu konuda en ufak kötü duygu beslemediklerine ilişkin bir görünüm yaratarak,  Suriye konusunda  izledikleri politikanın “samimiyet” taşıdığına halkı inandırıp desteğini arkasına almanın hesabını yapıyorlar. İkincisi, özellikle Suriye halkına “Türkiye tamamen sizleri düşünüyor, sıkıntılarınızı anlıyor ve sizlere yardım dışında başka hiçbir kaygı taşımıyor” vb gibi bir yanılsama doğurup onların tepkilerini yatıştırma, yumuşatma ve etkilemenin hesabını yapıyorlar. Kampanyada edindiği yardımların bir kısmını Suriye’de özellikle Paramiliter güçlerinin olduğu, etkilediği ve girmesinin aracı olabileceği yerlerde “Türk Kızılay’ı” ve ilişkideki çeteleri vasıtasıyla dağıtıp hem şirin gözükme ve hem de bir propaganda ve örgütleme aracı için kullanmayı hesaplıyorlar. ABD’nin geçmişteki “Marshall planı”na benzer hesaplar güdülüyor. Üçüncüsü, Paramiliter çetelerine açık mesaj vererek; “dayanın”, “arkanızdayız”, “sizin lojistik desteğinizi ve sizin olduğunuz yerlerin lojistik ihtiyacını, “insani yardım” statüsü altında temin eder ve organize ederiz, oraların halkının tepki ve hoşnutsuzluğunu yatıştırmış ve size desteğini sunmasına çalışırız” hesabı yapılıyor. Dördüncüsü, Türkiye’nin çeşitli milliyetlerdeki halkının duyarlılığı kullanılarak onları soymanın bir aracı olacaktır. Toplanan yardımlarla AKP ve kimi yandaşlarına kaynak sağlanmanın hesabı yapılıyor veya bunun aracı haline getirilecektir. Zira bunların sicilleri hep bozuktur.  “İHH”, “Deniz Feneri” vb örneklerinde olduğu gibi. “Gıyabında kurban kesme” adı altında 2 milyon “kurban” kesilmiş gibi gösterilerek trilyonlar nasıl ceplerine indirilmişse, “Çeçenlere”, “Bosna’ya”, “ Pakistan’a”, “Afrika’ya”, “Sudan’a” , “Deprem zadelere” vb  adı altında toplanan paraların esas miktarı nasıl ceplerine indirilmişse, bugünde aynı hesaplarla hareket edileceğinden kimsenin kuşkusu olmasın… Suriye’de, işçi ve emekçilerin Suriye’deki iktidara karşı mücadelesini değil de, orda gerici sınıflar arasında savaşı körükleyen, örgütleyen ve onların daha çok yakıp yıkarak daha çok  tahrip olmasından sonraki ganimetlerden pay alma hesabı kuranların genelde ve Suriye halkı özgülünde insani ve yardımsever duygular taşımayacakları, oların bugüne kadarki pratiklerinden çok açık bir şekilde ortadadır….   27.12.2012