Home , Kültür-Sanat , Pınar Sağa konuştuğu için dava üzerine dava açılıyor

Pınar Sağa konuştuğu için dava üzerine dava açılıyor

TÜRKİYE | 09 – 09 – 2010 | Konserlerinde yaptığı konuşmalarla başta AKP hükümeti olmak üzere, karanlıktan yana olanları rahatsız eden sanatçı Pınar Sağ ile Türkiye referanduma giderken, siyasetten sanata ve aydın duruşuna birçok konu üzerine sohbet ettik. Pınar Sağ’ın sözleri, sanatçıların AKP tarafından sindirildikleri bu dönemde, büyük bir değer taşıyor…
soL: Son olarak Anadolu turnesindeydiniz, nerelere gittiniz?
Pınar Sağ: Çok dolaştım. Doğu’da Malatya dışında her yere gittim. Bu hafta da Antakya, Adana. Yine Halkevleri konserlerine gideceğim. Çünkü baktığım zaman şunu fark ediyorum: Mikrofon kimin elindeyse aslında çok büyük bir fırsata sahip. Bazen insanlara 10-20 kişi bir şeyler anlatabilirsiniz ama bir anda 100 binlere gerçekten bir cümleyi ifade edebiliyorsunuz. O noktada çok görevim olduğunu düşünüyorum.

Benim söylenecek sözüm var, acılarım var, kaygılarım var ülkemle ilgili, çocuklarımın geleceğiyle ilgili. Onların nazarında milyonlarca çocukla ilgili. Onun için çalışmaktan yoruluyor muyum?

“Asla sağ cephede saf tutmadım”

Başınıza iş de açıyor değil mi, 100 binleri bulmuşken verdiğiniz mesajlar?
Bu bakış açısı. Şu anda nasıl başbakan diyor ki: ‘Taraf olmazsın bertaraf olursun’. Tehdit var değil mi bu sözlerde? Halklara da çok büyük tehdit var bu sözlerde… Bunları anlamak için çok okumuş, çok bilgili, çok kültürlü olmaya gerek yok, gerçekten yok. İnsan olmak yeterli. Mesela Dostoyevski der ya, “Dünyanın neresinde bir acı yaşanıyorsa, eğer sen kendi içinde onu hissetmiyorsan orada ciddi bir sorun var. İnsan değilsindir.” Bu acının benim ülkemde yaşanması da gerekmiyor. Acı nerede yaşanıyorsa, insan olmanın gereğidir burada duyarlılık gösterebilmek. Ben de ‘eyvallahçı’ bir tip değilimdir. İnanmadığım hiçbir şeye eyvallah çekmem. Benim önüme çok büyük teklifler de geldi, çok ciddi rakamlar da geldi, sağ partilerin gecelerine çıkmam için. Ama asla, ben bir güne bir gün sağ cephede saf tutmadım. AKP gecesinde, sağ ideolojiye sahip TV kanalında da kendimi gösterme ihtiyacı hissetmedim.

Belki oraya giden arkadaşlar benim bir yılda kazandığım parayı bir gecede kazanıyorlar. Olabilir. Bu ne biliyor musunuz? İnsanın vicdanı ile ilgili bir mesele. Ben tarihe, ülkemin yaşadığı kıyımların, katliamların birazcık da olsa farkında olan bir insan olarak bu acıların altına imza atmış insanlara hizmet etmem. Benim de böyle bir tutumum var. Beni eleştirebilirler. Hatta çok yakın çevrem bile bana diyor ki “Sanatla siyaseti karıştırma, niye karıştırıyorsun, çık türkünü söyle in, git.” Ama o zaman bizim yarına bırakacak neyimiz olabilir ki? Bu türküler, bu deyişler Pir Sultanlardan, Yedi Ulu Ozanlardan bugüne kadar defalarca söylendi zaten.

“İbrahim Kaypakkaya suçlu değil”

İbrahim Kaypakka ile igili sözleriniz nedeniyle size açılan davayı sormak istiyorum, ne oldu? 10 Mayıs’ta duruşmanız vardı?
Savunmamızı yaptık. Talimatlı duruşmaydı o. Taylan Tanay ve 10 gönüllü avukatımızla beraber. İnanır mısınız, ben demeden kendi istekleriyle oradaydılar. Benim için çok büyük onurdur. Çağdaş Hukukçular Derneği’nin üyeleri hepsi. 10 avukatla birlikte savunmamızı yaptık. Bana soruldu, “İbrahim Kaypakkaya söylemlerimin arkasında durup durmadığım, Denizlerle ilgili değerlerimin arkasında durup durmadığım” soruldu. Ben de, bu noktada hiçbir zaman ödün vermeyeceğimi, bazı şeylerin bedeli olduğunun farkında olan bir birey olarak, inandığım değerler doğrultusunda söylemeye, konuşmaya devam edeceğimi söyledim. Gerçekten geri adım atmak, bu ülkedeki pek çok acının üzerine sünger çekmek demektir. Bunun bilincinde olan biriyim. İbrahim Kaypakkaya’nın suçlu olmadığını düşündüğümü söyledim. Çünkü verdikleri sınıfsal mücadeleyle; Denizlerin, Mahirlerin verdikleri sınıfsal mücadeleyle bu ülkedeki insanların; işçi, köylü, emekçi ayrımı yapmadan herkesin eşit haklarla yaşama özgürlüğünü savunduklarını dile getirdim. Bundan da geri adım atacak biri değilim zaten.

Atsaydım zaten çoktan atardım. Bütün mahkemelerim kapanırdı. Şu anda dördüncü davam da açılmış. Sürekli açılıyor.

Nedir bu dördüncü dava?
Sürekli dava açılıyor. Tunceli merkezde yaptığım konuşmalar, Mercan dağlarıyla ilgili oradaki 17’lerle ilgili söylemlerim. Bunun yanı sıra AKP’ye ilişkin yaptığım konuşmalar.

“Kendimi sanatçı olarak görmüyorum”

Dört dava mı etti?
Nur topu gibi dördüncüsü yolda. Öyle bir şey ki, korku ülkesi yaratılıyor. Zaten farkındaysanız, telefonla görüşken, birbirimizle konuşurken, “Ay ortam mı dinleniyor?…” Şizofren bir toplum yaratılıyor. Ben de biliyorum. Ama ben dostun da düşmanın da mert olanını seviyorum. Benim düşmanım da mert olmalı. Gelip de bana demeli ki, ben seni sevmiyorum onun için karşındayım.

Ben kendimi sanatçı olarak görmüyorum. Hep böyle bir değerlendirme var ya: Pınar Sağ sanatçı. Ne sanatçısı? Ben ne yapmışım, ne üretmişim? Ben bu ülkede sadece üretilenleri elimden geldiğince sergileyip yarınlara taşıma derdindeyim. Kendimi pazarlama derdinde değilim, her yerde olma derdinde değilim. Benim rengim ne kadar kızıl? Zaten bu toplum bunun farkında. Ben şimdi 1 buçuk-2 saat konser veriyorum, 4 saat etkinliklerde konser veriyorum. 2-3 cümle cımbızla alınıyor ve dava açılıyor.

“Çerkezköy’de ağırıma giden Alevi örgütünün tepkisi”

Çerkezköy’de açılımı eleştirdiniz, AKP’liler alanı terk etti. Tek tepki AKP’lilerden de gelmedi. Alevi örgütü de sizi eleştirdi. Ne düşündünüz?

O çok ağırıma gitti. Yoksa ben onları ciddiye almıyorum. Ben orada Alevi açılımının, sanatçı açılımının ne kadar sahte olduğunu dile getirdim. Eğer bir ülkede Alevi açılımı varsa sen neden hala benim cemevime –ki kendi içindeki bireyler “cümbüşevi” diyorlar, o onların saygısızlığıdır, kendilerini bilmemezliğidir, izin vermiyorsun. Sen Alevilere saygı duyuyorum diyorsun, niye benim çocuğuma din dersini zorla dayatıyorsun? Senin din derslerinde Aleviliği nasıl tanıttığını biliyoruz: İftiralarla dolu, karalamalarla dolu. Şimdi sen Alevi açılımı diyorsun, zaten bu samimi değil. Sanatçı açılımı diyorsun, niye o zaman ben 5 yılla yargılanıyorum? Ben size göre sanatçı değil miyim? Ben sanatçı değilim diyorum ama kendime göre diyorum. Diyorum ki ben üretmediğim için kendimi sanatçı olarak görmüyorum.

“AKP’nin beni protesto etmesinin hiçbir önemi yok”

Alevilerin bir kısmı da burada kötü bir sınav vermiş olmadı mı?
Oldular. Yanlış yapıldı. Alevi açılımının peşinden gidenler yanlış yaptı.

Sanki ilk başta oluşan beklenti dağılmış gibi, değil mi?
Belki işin rengi ortaya çıktı. Tabii çok iyi ilişkiler içerisinde olduğum isimler var. Ali Balkız olsun, Turgut Öker olsun. Çok değer verdiğim insanlar. Pir Sultan Abdal, Hızır Paşa’ya ‘eyvallah’ demedi, ‘Şah’ demekten vazgeçmediği için idam edildi. Bu çok önemli. Bir yandan da sadece buyruklara uyduğu için Ali Baba ona gül attı. O şu dizeleri söyledi: “İlle dostun bir tek gülü yaralar beni.” Nice atılan taşlar içinde. Zaman zaman halkım adına bunları hissediyorum ve canım acıyor.

AKP’nin beni orada protesto edip gitmesinin hiçbir önemi yok. Zaten ben onların hiçbir gecelerine gitmem, trilyon dökseler gitmem. Sadece oradaki lokal bölge için konuşuyorum. Çerkezköy Hacıbektaş bölgesi, özellikle söyleyeyim. Onların gidip secdeye durup AKP’den özür dilemeleri,
“Bu Pınar Sağ’ın dediği onu bağlar, beni bağlamaz” gibi söylemleri canımı acıttı mı? Acıttı.

Siyaset konuşuyoruz sürekli. Müzikten de bahsedelim biraz. Yeni çalışmalarınız var mı?
Benim yeni albümüm çıkacak. 1 ay gibi bir süreye ihtiyacım var. 12 Eylül’de çıkacak albümüm. Ben bu albümü yaparken hiçbir kaygı içine girmeden karşıma dağları aldım. Siz bunu albümü aldığınızda göreceksiniz. Çizgim belki biraz değişti. Kendimi dağların doruğundan dibe atıyorum ama kendi isteğimle.

Sanatçı ismi olarak Pınar kullanacağım. Bunu da belki birileri yadırgayacak. Çok isterdim, evlenmeden önce albümü çıkarmayı. Bu albümü kimler için yaptığımı çok iyi biliyorum. Ama kendimi bir dağın doruğundan kendi isteğimle dibe atıyorum. Bazen insanın dipten çıkması daha doğrudur. İnsanlar rahatsızlık mı duyacak, duyabilirler… Ama ben bu çalışmamı kendim için yaptım. Ben bu eserleri okurken, “Ya bu çok duyuldu, bunu okumam doğru değil” şeklinde ticari kaygı gütmedim. Hiç böyle dertlerim yok. İnan ki yok. Ödün vermeyeceğim değerler var. Benim için, ezilmiş halklar ne olursa olsun, hangisi olursa olsun, kim olursa olsun, başımın üstüdür onların yeri.

12 Eylül’e bilerek mi denk getirdiniz?
Ben 1 Eylül’de çıkmasını istemiştim. Çok istedim. Çünkü yargılandığım davalar hep barış istememle ilgili. 12 Eylül’e denk gelmesi de çok büyük anlam taşıyor. 12 Eylül’de bedel ödeyenler, acı çekenler, sindirilenler, ülkelerinden göçe zorlananlar ve kırılanlar. Pek çok şeyi içinde barındırıyordu.

Bu çalışmamda protest müziğe ağırlık verdim. Grup Kızılırmak’tan İsmail İlknur yönetiyor özgün bölümlerini. Deyişler de var, türküler de var tabii.

“Gelirini TAYAD’lı ailelere bırakıyorum”

Fırsat bulup albümü de yaptınız yani?
Sormayın, 4 günde bitirmem lazım…(Gülüyor) Aslında albüm yapma diyorlar ama bu albüm çok önemli benim için. Bu albümün bütün gelirini TAYAD’lı ailelere bırakıyorum. Onların yaşadığı baskılar… Düşünsenize içeriye düşen çocuğunuz olabilir, eşiniz, kızınız olabilir. Dışarıdakinin yaşadığı zulüm de çok ağır, çok acı. O yüzden biraz da olsun onlarla birlikte olmak istiyorum.

“Açılım kahvaltısı konusunda Arif Sağ’la ayrıştım”

Arif Sağ’la siyasi olarak anlaşamadığınız noktalar var mı?
31 yaşımdayım. Dünden bugüne neler yaşamış bir insanım. Tolga ile de 11 yıldır beraberiz biz. Arif Hoca ile ayrıştığım noktalarım var evet. Mesela şu kahvaltı konusu… Ben o süreçte hep TEKEL işçilerinin yanındaydım. Sürekli TEKEL işçilerine destek verdim. Mesela bana o kahvaltıya katılması çok ters geldi. Ben bu söylemimi birileri gibi arkadan, dolaylı olarak değil, direkt telefon açarak yaptım.

Kendisine mi söylediniz?
Kendisine söyledim. O bağırdı, çağırdı, “Beni anlamıyorsunuz, yapmak istediğim şey bu toplum için” dedi. Tamam dedim, ben anlamıyorum o zaman… Ama bana ters geldi. Ayrışmalarımız oluyor. Eşimle de oluyor, Tolga’yla da ayrıştığımız noktalar oluyor. Beni çok fazla sivri buluyorlar. Çok fazla konuşmamam gerektiği düşünülüyor.

AKP’nin Kürt açılımı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ne kadar sahteydi? Gördük bunu. Doğruluğunu tartışmıyorum. Buradan insanları getirdiniz. Şimdi tutukluyorsunuz. Bunlar çok saçma, yazık ya, bu halka çok yazık. Benim sürekli içimi acıtır, müzisyen olarak: Ahmet Kaya’nın Kürtçe şarkı söylemek istemesi ve saldırıya uğraması… Ne oldu peki ondan sonra? Bu coğrafya böyle hatalar içinde kısır döngü mü yaşayacak hep? Sen o hatayı yaptın, bugün de bu hatayı yapıyorsun…

“Hayal kırıklığına uğratan sanatçılar var”

Son zamanlarda sanatçıların siyasi meseleler karşısında sergiledikleri tavırları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her müzik dalında çok değerli sanatçılar var. Mesela çok değerli pop sanatçıları var. Yıllardır emeklerini koymuş insanlar var. Hayal kırıklığına uğratan isimler de var.

Kim?
Gerek yok… (Gülüyor)

Magazine mi girecek?
Çok sevdiğimiz, çocukluğumuzda yaşadığımız o ufak ya da büyük aşkları -aşkın ufağı büyüğü yok ama- aşkı hissettiren insanlar vardı. Dinlerken aşkı hissettiren…

Tanımladınız ama… (Gülüyor) Sanatçılar her zaman çok düzgün duramamış olabilirler, ama bu döneme özgü bir sorun hissediyor musunuz?
Hissediyorum, baskıdan dolayı, “Hayır” demekten korkanlar var. Baskıdan dolayı kendini ifade edemediklerini düşünüyorum çoğu sanatçı arkadaşımın.

“Söylemimi değiştireyim işlerim açılır”

Bu korkunun maddi bir boyutu var mı?
Maddi boyutu tabii ki var. Baksanıza, gittiğimiz etkinliklerden, şimdi ben 10 konserden 6’sına ücretsiz gidiyorum. Dayanışma için gidiyorum. Şimdi belediyelere bakıyorsunuz, çoğu AKP belediyesi. Onlar bu olanağı kaybetmek istemiyorlar. Ama dönün bir de bize bakın. Ben büyük zorluk içindeyim, kocamdan bir lira almadan, yıllarca devam ettim. Elimden geldiğince böyle devam etmek isteyen biriyim. Emeğimin dışında bir liraya tenezzül eden biri değilim. Hakkım olmayan hiçbir şeye elim uzanmaz. Yaşamım hep böyle oldu benim. Borçlarım var mı? Var. Hepsini elimden geldiğince ödemeye çalışıyorum. Ama ben yolumu kendim böyle çizdim. Dedim ki, evet, ben zoru seçiyorum. Öbür türlü olmak çok kolay, inanın, ben Pınar Sağ olarak yarın söylemimi değiştireyim, gelin sağ tarafta saf tutun dediğim zaman, tabii işlerim çok açılır, çok başka yerlerde olurum. Ama ben evimde onurluca uyuyabilir miyim o yastığa başımı koyduğumda? Nereye ve kimlere ihanet ettiğimi hiç mi düşünmem?

Sanatçılar korkuyorlar dediniz. Hiç bir araya gelip konuşma fırsatınız oluyor mu?
Valla ben hep eleştiriliyorum, hep topun ağzındayım. “Konuşmak zorunda mısın?”, “Gerek yok” şeklinde sözler duyuyorum sanatçı dostlarımdan. Bunlar beni üzüyor.

„Önemli olan Anayasa değişikliklerini kimin yaptığı…“

Referanduma gelmek istiyorum. Bildiğim kadarıyla “Hayır” diyorsunuz. Peki sizi ne rahatsız ediyor? Niye “Hayır” diyorsunuz?
AKP’nin yaptığı bu açılımlar, hiçbir yere oturmuyor. O kadar havada ki… Ben karşımdaki insanların samimi olmasını isterim. Şimdi AKP’nin yaptığı, işte yargıya yaptığı, orduya yaptıkları… Düzenlediği yerleştirme sınavları, işte KPSS sınavı… Bir kısırdöngü halindeyiz ülkede ve bu döngü onlara hizmet ediyor. Şimdi sen -Başbakan olarak- kalkıp 10 bin lira ile geçinemediğini söylüyorsun… Peki bu insanlar ne yapsınlar? Benim köylüm, işçim ne yapsın? Öğretmenim ne yapsın?

O zaman referandumu değerlendirirken, ilk baktığınız nokta AKP?
Evet, benim için önemli olan kimin elinden çıktığıdır. CHP’nin Çağlayan mitinginde sahneye çıktım, orada da söylemlerimi dile getirdim. Dedim ki, 12 Eylül’de o fidanları darağacında gözlerini kırpmadan asanlar ve astıranlar, bugün önlerine sadece bir kalkan koymak istiyorlar. Tabii ki, bunun için „Hayır.“ Kadını yok ettikleri için „Hayır.“ Kadının değerini, kadının varlığını görmezlikten geldikleri için „Hayır.“ Çünkü ben onların söyleminde, ikinci eşin ne kadar doğal olduğunu duydum. Neymiş, yardımcı olurmuş birincisine… Ne güzel ya? Değerler noktasında „Hayır!“ Yasalar konusunda onayladığım, onaylamadığım değişiklikler var. Ama benim açımdan, asıl önemli olan, bu değişikliklerin kimin elinden çıktığıdır. AKP, “Evet” çıkarsa, bunu kendi partilerinin bir başarısı olarak gösterip, padişahlık zihniyetini getirecek. Bu yüzden bin kere “Hayır.” Ben bu değişikliklere “Evet” diyeceğime, ülkemin işçisine, köylüsüne kurban olurum, bunun için de “Hayır.”

Başbakan Tayyip Erdoğan, Meclis’te Erdal Eren’lerden bahsettiğinde ne hissettiniz?
İçim acıdı. Nasıl o canları, o yürekleri, o gerçekleri kendilerine mal etmeye çalıştıklarını görüp duymak…

„Anarşist ruhum çocukluğumda da vardı…“

Biraz sizin kendi yaşamınızdan da bahsedelim. Pınar Sağ nasıl yetişti? Nasıl bir yaşamınız oldu?
Annemin işçi olması, bir işçi annenin kızı olarak o ergenlik dönemini yaşamam, o dönemlerde boğazımdan işçi maaşının onurlu tadı geçtiği için belki böyle düşünüyorum. Annem hayatımda en büyük öğretmenimdir, en büyük yoldaşımdır.

Tabii insanların çocukluk evreleri çok önemli. İleriye dönük belirleyici oluyor, acılar da mutluluklar da. Ben gecekondu bölgesinde büyüdüm. Çağlayan’da. Çok da mutluydum. Elimde çekirdeğimle, komşuların kapısında oturup çekirdek yerdim. Herkesi esir ediyordum kendime: Size şarkı söyleyeceğim diye. Böyle bir zulüm de çektirdim insanlara.

Anarşist ruhum o zaman da vardı. Bir çete kurmuştuk. Bir çocuğun 3 sakızı varsa, „Çabuk bu tarafa vereceksin“ diyorduk. Çete başıydım. Bir geliyordum eve, üstüm başım yırtık. Sürekli böyleydim…

Bir de kardeşim var. Ozan. Ben 1979’luyum, Ozan 1980’li. Biz o ara dönemin çocuklarıyız. Aslında en sancılı dönemleri yaşayan kuşakların çocuklarıyız. Belki bizlerden sonrakiler bu kadar duyarlı olamayabilir, her şeyi canlı canlı yaşamadıkları için. Ben kardeşimin bir nevi annesi gibiydim.

Anne olmadığı için mi evde?
Tabii. Annem çalışıyor. Kadın mesaide. İşçi maaşıyla bizi büyütmeye çalışıyor. Benim annem ve babam 26 yıldır ayrılar. Boşanmış bir anne-babanın çocuğuyum. Ben 6 yaşındayken ayrılmışlar. Babam bizden hiçbir şey esirgemeyen dört dörtlük bir baba. Biz 1993’ten sonra bir zaruret nedeniyle paldır küldür babama verildik. Bir anda lüks bir ortama gittim lisede, Florya’ya. Düşünün Çağlayan’ın kızıyım. 13 yaşımdan beri bağlama çalıyorum. Bir anda afalladım. Buradan nasıl çıkarım dedim? Bir şey düşünmeliyim. Hemen bütün kapıcı çocuklarını topladım, bağlama dersleri vermeye başladım. Yaşım 16. Ondan sonra Bakırköy Halk Eğitim Merkezi’nde başladım. Kağıthane’de, Nurtepe’de öğretmenlik yaptım ama ilk Pir Sultan Abdal’da başladım. Hiç ciddiye almıyorlar beni. Düşünün, öğrencilerim 40-50 yaşında, ben orada 17 yaşında bir bağlama öğretmeniyim. Biraz garip geliyordu. Şu anda o kadar mutluyum ki bunları yaşadığım için. 18 yaşına geldiğimde dedim ki; “Babacığım, sen bana çok iyi baktın. Ama şu andan sonra senin Pınar’da bir kuruşun çalışmaz.” 18 yaşına geldikten sonra kendimi barlara attım… (Gülüyor) Konservatuarda okuyorum, sınavları kazandım girdim.

Zor olmuyor muydu?
Barlarda çalışıyorum 4 gün. Taksim bölgesindeyim, Beyoğlu bölgesindeyim. Çok zor ama ailemin yetiştirme tarzının ne kadar doğru olduğunu orada daha iyi anladım. Gece hayatı olduğu için. Savunma mekanizmam çok gelişmiş. Kafa göz direk girişen bir tiptim. Onun için çok olumsuz bir şey yaşamadım. Birkaç kez silah çekildi üstüme, birilerini kovdum diye masadan. Onun dışında çok ciddi bir şey yaşamadım. Hani derler ya; “Hayatımda çok acılar yaşadım…” Yok öyle bir şey yaşamadım. Çıkardım, şarkımı söylerdim. Sonra ekibimi evlerine bırakırdım. Hepsi erkek. Ben onları eve bırakırdım, sonra da evime giderdim (Gülüyor).

“Pınar diye çıkmam, ayrı bir yol çizmem demek”

Sonra evlendiniz, Sağ ailesine dahil oldunuz? Bu ne getirdi hayatınıza?
Bazı noktalarda ayrışmak gerektiğini düşünüyorum. Mesela bu albümde Pınar diye çıkmam, benim hayatımda ayrı bir yol çizmem demek. Çok farklı şeyler olabilir bundan sonra benim hayatımda.

Bu sadece Arif Sağ’ın gelini olarak anılmamakla ilgili bir duruş mu?
Şimdi baktığımda, hoşuma gitmiyor: “Arif Sağ’ın gelini Pınar Sağ.” Bu sizce kadını, hele ki emekçi bir kadını küçültmüyor mu sizce? Bu doğru değil. Çünkü ben bir mücadele içindeyim. Kendi başıma belki onları bile karşıma alarak.

Bu mu çıkış noktanız?
Tek başıma savaşmak istiyorum. Hiçbir yere güvenmeden, yaslanmadan, hiçbir yeri arkama almadan. İlk iki çalışmamda da böyleydi ama ilk çalışmam evliliğimin ilk yanı, ikincisinden sonra çocuklar oldu. Şimdi daha özgür olarak çalıştım… Belki çok büyük zorluklarla karşılaşacağım. Onları da tek başıma göğüslemek istiyorum. Hiçbir isme yaslanmak istemiyorum.

Ne gibi bir zorluk bekliyorsunuz?
Bu mahkeme süreci olabilir. Benim 5 yılla yargılanmam. Sonuç belli: ya tutuklanma olacak ya da 5 yıl konuşma yasağı. Bir insana 5 yıl konuşma yasağı ne demek?

Konuşmamaktan kastınız aynı suçu tekrar işlememek mi?
Evet, eğer suçsa. O zaman ben hiç sınıf ayrımlarından, hiç bedel vermiş insanlardan bahsetmeyeceğim.

Bu İbrahim Kaypakkaya ile ilgili sözler üzerine açılan dava mı?
Evet. Bir de diğer Mercan Dağı ile ilgili sözlerimden dolayı.

Erdal Eren’in ismi Başbakan tarafından Meclis kürsüsünde söyleniyor? Ona da açılmalı öyleyse?
Belki utanmışlardır.

Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis soru önergesi verdi. “Pınar Sağ, İbrahim Kaypakkaya davasından yargılanıyor” diye. Şerafettin Ağabey’le beraber Dersim’de bir araya geldik. Ne oldu? Hiç ses çıktı mı? Hiç gündeme geldi mi?

Benim mahkememe Taylan Tanay ve ÇHD avukatları dışında İbrahim Kaypakkaya’nın kızkardeşi de katıldı. Avukat Elif Güneş. Ama isterdim ki, daha çok dostumuzun bizimle omuz omuza vermesini isterdim. Şimdi bakın Çatlı içeriden çıktı, nasıl karşılandı? Ben “suçu ve suçluyu övmekten” yargılanıyorum. Bu insanın suçlu olduğuna dair belge yok ki işkencede katledildi. (Çatlı’yı kastederek) Bu insanın suçlu olduğu belli. Dünya çapında suçlu. Bütün televizyon kanallarının önlerinde alkışlarla karşılandı. Neden onları almadınız? Onlar değil de ben miyim suçlu.

Konuşmak gerçekten, karşıdakilerin hoşuna gitmeyen bir şekilde konuştuğunuz da çok dert açıyor insanların başına.

2010. Düşünebiliyor musunuz, 2010 yılındayız…