Home , Dünya , Ortadoğu Barış Konferansı Gerçekleştirildi

Ortadoğu Barış Konferansı Gerçekleştirildi

ist-28-02-15-kesk-ortadogu-konferansi-son-oturum5KESK tarafından düzenlenen ve iki gün süren Ortadoğu Barış Konferansı 28 Şubat günü Legacy Ottoman Otel’de başladı. Konferansın açılış konuşmasını yapan KESK Eş Genel Başkanı Lami Özgen, insanlığın gelişim sürecinin Ortadoğu’dan bağımsız ele almanın imkansız olduğunu söyleyerek Ortadoğu’nun erkek egemen sistemin ortaya çıkışıyla iktidar endeksli savaşların yeri haline geldiğini ifade etti. Özgen’in ardından oturuma geçildi

1.Gün : Ortadoğu Tarihsel Arka Plan/ Filistin Sorunu ve Barış/ Kürt Sorunu ve Barış

Ortadoğu’nun sorunu Skys-Picot antlaşması

“Ortadoğu Tarihsel Arka Planı” başlıklı oturuma geçildi.  İlk oturumun moderatörlüğünü akademisyen Fikret Başkaya’nın yaptı. Oturumda ilk olarak  Londra Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Gilbert Aschar, sunum yaptı. Ortadoğu’da yaşananların nedeni olarak Birinci Dünya Savaşı’nın ardından emperyalist devletlerin güdümünde imzalanan Sykes-Picot Anlaşması olduğunu söyleyen Aschar, bu anlaşmanın Kürtleri, Arapları ve Filistinlileri etkilediğini ve bu anlaşmanın bölgenin emperyalistlerce işgal edilmesine olanak verdiğini belirtti. Ortadoğu’da yaşananların bir işçi sınıfının oluşamamasından kaynaklandığını belirten Aschar, Ortadoğu’da eilenlerin bir sınıfsal yapılanma tarafından yönlendirilemeyişinin sonuçlarının bugün kendini IŞİD El-Nusra vb örgütler üzerinden gösterdiğini belirtti.

Ortadoğu’da 3 petrol devletinin rekabet içerisinde olduğunu ve bu devletlerin İslamı çok aşırı muhafazakar şeklinde yorumladığını dile getiren Aschar, petrol yataklarının bölgede tıpkı Suudi Arabistan’da olduğu gibi diktatörlüklerin çıkmasına neden olduğunu belirtti.

Aschar’ın ardından Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Abbas Vali, söz alarak sunumunu yaptı. Ortadoğu’daki devletlerin kendilerini yönetemediğini söyleyen Vali, Ortadoğu’da şu anda iktidar krizinden kaynaklı bir geçiş sürecinin yaşandığına dikkat çekti. 1916 yılında imzalanan Sykes Picot Anlaşması’nın tarihi ve siyasi çerçevenin temelini oluşturduğunu ve 1924 yılında çeşitli uluslar tarafından kabul edildiğini ve anlaşmanın ardından çeşitli devletler ortaya çıktığını dile getiren Vali, „Bağımsız uluslar kolonyal gücün yerini almaya başladı. Burada ilginç olan bu devletler aslında yasal siyasi çerçeveyi sorgulamadılar ve benimsediler. Tüm bunlar üniter devlet için yapıldı. Ve bu üniter devletler egemen olmayan uluslar için yapıldı. Ancak şimdi Suriye’de görüldüğü üzere artık yeni bir durum ortaya çıktı. Egemen olmayan kimlikler kendini göstermeye başladı. Ve bunların artık Ortadoğu’da oldukça karar verici olduğunu görüyoruz“ dedi. Vali’nin ardından dış politika uzmanı Alptekin Dursunoğlu da 2011 yılında başlayan “Arap Baharı” ve günümüze kadar süren etkilerini anlattı. Konuşmalarından ardından verilen ara ile ikinci oturuma geçildi.

Filistin Muhalefetinin birleşmeye ihtiyacı var

Başlığı olan “Filistin Sorunu ve Barış“ oturumunun moderatörlüğünü ise Özgür Gündem Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Aykol yaptı. Bu oturumda ilk olarak Suriye Filistin Yazarlar Birliği Genel Sekreter Yardımcısı Tahsin Althalabi’ni rahatsızlığından dolayı konferansa gelmemesi üzerine Ortadoğu uzmanı Bereket Kar, Althalabi’nin konferansa gönderdiği yazıyı okudu. Yazısında İsrail Filistin savaşının tarihsel sürecini ele alan Althalabi, Filistin davasının tarihe mal olduğunu ve topraklarında hala sömürünün devam ettiğini söyledi. Althalabi’nin yazısının okunmasının ardından, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim üyesi Yrd. Doç Dr. Erhan Keleşoğlu konuştu. İsrail’in Filistin’i işgalinin devam ettiğini ancak medyanın bunu unutturmaya çalıştığını söyleyen Keleşoğlu, İsrail ve Filistin arasında imzalanan Oslo Anlaşması’nı hatırlattı. Oslo Anlaşması’nın Filistinlilerin Versay’ı olarak nitelendirildiğini dile getiren Keleşoğlu, “Anlaşma sırasında İsrail sadece FHKC’yi tanıdı ama Filistin halkını tanımadı ve işgal kelimesi yer almadı anlaşmada. Anlaşmada self-determinasyon konusunda bir teminat alınmadı. Bu anlaşma sonrasında Filistin hükümeti kuruldu. Ama, Filistinlilerin gündelik hayatında bir şey değişmedi. Kontrol noktaları devam ediyor” dedi. Keleşoğlu’nun ardından Filistin Kadınlar Komitesi Birliği’nden Abeer Abu Khdeir söz aldı. Ülkesi Filistin’de yaşananları ve halkının taleplerini aktaran Abukhdeir, „Ortadoğu bölgesinde barışın gerçekleşmesinin yolu Filistin haklarının yasal haklarını tanınmasından geçer. Çünkü İsrail tarafı sömürgeci uygulamalarını devam ettiriyor. Filistin halkına sebepsiz zulüm etmekte ve Batı ülkeleri de buna sessiz kalmaktadır. İnsan haklarını tanımayan bir ülke olan İsrail insan haklarından söz ediyor. Büyük çocuk, kadın demeden Filistin halkı öldürülüyor. Hangi barıştan hangi anlaşmalardan bahsediyor. Bunlar sadece oyalama politikasıdır. Filistin halkının toprağı elinde alınmış ancak hala barıştan söz ediyor. İsrail dünya ülkelerini kandırıyor. Biz demokratik ve bağımsız bir Filistin istiyoruz. Gerçekleştirilmesi mümkün olmayan talepler değildir. Dünya ülkelerine haykırıyoruz bu saldırılara son verin“ dedi. Abukhdeir’in konuşmasının ardından oturum sona erdi ve verilen ara ile 3. Oturuma geçildi.

Artık müzakereye geçilmeli

Günün son oturumu olan „Kürt Sorunu ve Barış“ başlığında ise oturumun moderatörlüğünü Diyarbakır Bağlar Belediyesi Eski Belediye Başkanı Yurdusev Özsökmenler’in yaptı. Bu oturumda ilk olarak İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan konuştu.

Kürt sorununda çözüm sürecinin en önemli özelliğinin Abdullah Öcalan’ın çağrısı ve ısrarıyla devam etmesi olduğunu dile getiren Türkdoğan, bu süreçte demokratikleşme noktasında bazı adımlar atılsa da AKP’nin bu süreci tıkadığını belirtti.  AKP Hükümetin Kürt sorununa “güvenlik” endeksli fakat Kürt siyasal hareketinin “insan hakları” temelinde baktığını ifade eden Türkdoğan, Kürt sorununun çözümünde en önemli ayaklardan birisinin Türkiye’nin hala geçmişiyle yüzleşememiş olması olduğunu söyledi. Türkdoğan’ın ardından konuşan gazeteci-yazar Cengiz Çandar da, çok uzun dönemden bu yana Ortadoğu sorunu denildiğinde sorunun İsrail-Filistin sorunu olarak ele alındığını ancak 2003 yılında Irak savaşının ardından Kürdistan Bölge Yönetimi ve 2011 yılında Rojava bir değişimin yaşandığını belirtti.  Çandar, “Ortadoğu ve barış dendiği zaman artık, ‘Kürtler olmaksızın olmuyor” fikri ortaya çıktı” dedi. Türkiye’de Kürt sorununun, Rojava ile ayrı düşünülmeyeceğine dikkat çeken Çandar, son olarak HDP heyeti ile hükümetin yaptıkları ortak açıklamaya değindi. Çandar, açıklamanın her iki taraf için de önemli irade beyanı olduğunu söyledi. Bu oturumda ise son olarak söz alan HDK Eş Sözcüsü Ertuğrul Kürkçü HDP ve İmralı heyetinin ortak yaptığı açıklamayı „yarım adım“ olarak yorumladı. Kürkçü, “Öcalan’ın attığı adıma hükümetin eşlik etmekte olduğuna tatmin olmuş değilim. Biz açıklama yapılmadan 2 hafta önce iç güvenlik paketinin çıkmaması için ciddi mücadele ettik. O açıdan ben özellikle görüyorum ki aslında Öcalan’ın şahsen çabaları olmazsa aslında Türkiye’de bugün elde ettiğimiz sonuçların hiçbirisine varamazdık” dedi Kürkçü’nün konuşmasının ardından konferansın ilk günü sona erdi.

ist 01 03 15 ortadogu konferansi ikinci gun1

2.Gün: Savaş,Barış ve Kadın/emek, Meslek Örgütleri ve Barış/ Emek ve Meslek Örgütlerinden Barış Çağrısı

Kadınlar olmadan bir zafer ve barış düşünelemez

Konferansın 2. Gününde ilk oturumun ortadoğunun en önemli gündem maddelerinden biri olan kadın sorunu tartışıldı. „Savaş, Barış ve Kadın“ başlıklı oturumun Moderatörlüğünü İMC TV program koordinatörü Ayşegül Doğan yaptı. Oturumda ilk olarak Filistin Kadınlar Komitesi Birliği’nden Asmat Shaksher yaptı.  Avrupa’daki Siyonist harekete değinen Shaksher, Siyonist hareketin Musevilik dinini istismar ederek Filistin topraklarında yayılma ve genişleme politikası işlemeye başladığını söyledi. Filistin ve İsrail savaşını anlatan Shaksher, Kürtlerin, Filistinlilerle benzer özellik ve mücadeleleri olduğunu dile getirdi. Filistin ve İsrail savaşı sırasında haklarını istediği, keyfi uygulamalara baş kaldırdığı için 15 binin üzerinde kadının tutuklandığını ve 34 binin üzerinde kadının esir alındığını ifade eden Shaksher, kadınların sudan bahanelerle haklarının ellerinden alındığını söyledi.  Shaksher’ın ardından Cizire Kantonu’ndan Makia Hasso, Rojava’daki kadın mücadelesine değindi. Rojava devriminde kadınların öncü rol oynadığına dikkat çeken Hasso, Kobane’de DAİŞ’e karşı mücadele eden kadıların tüm kadınlar ve insanlık adına mücadele ettiğini dile getirdi. Rojava’da kadınların demokratik yollarla çözüme katkıda bulunduğunu belirten Hasso, yine kadınların kurulan meclislerde yüzde 40 oranında temsil edildiğini söyledi. Hasso konuşmasında birçok devrimci örgütten bölgede direniş gösterdiğine ve bu örgütler içinde de kadınların ön plana çıktığını ifade etti. Hasso bu durumu türkiye’de kadın mücadelesinin  büyüdüğüne yorumladı.

Bu oturumda ise son olarak Tunus Kadın Araştırma Derneği’nden Khadija Ben Hassine yaptı. Hassine Tunus’taki kadın mücadelesini anlattı. “Kadın ve toprak bizim için aynıdır” diyen Hassine, “Toprak kadının vücudu olarak var sayılır” diyerek bu yüzden kadınların vücudunun ilk savaş alanı olduğuna ve hedef alındığına dikkat çekti. Bu saldırıların amacının insanlık onurunu hedef aldığının altını çizen Hassinne, savaşlarda en çok kadınların hedef alınmasına rağmen müzakere süreçlerinde yer almadığını kaydetti. Hassine, “Kadınlar kendi ülkelerinde temsil edilmiyor. Karar alma sürecinde yer almıyor” dedi. Konuşmaların ardından soru cevap bölümüne geçildi. Soru cevap bölümünde erkeklerin konuya ilişkin sorularının hepsinin gündem maddesine ilişkin olmaması, Ortadoğu’daki savaş ve politika ekseninde tartışılması dikkat çekti.  Sorulara verilen cevapların ardından ara verildi. Aranın ardından 2. Oturuma geçildi.

Ortadoğu’da mezhep savaşlarının panzehiri işçi sınıfı mücadelesi

2. günün 2. Oturumunda ise “Emek, Meslek Örgütleri ve Barış” konusu tartışıldı. Moderatörlüğünü KESK Eş Başkanı Şaziye Köse’nin yaptığı oturumda emek ve meslek örgütlerinin barış süreçlerindeki rolleri tartışıldı. Oturumda ilk olarak Fas Emek Federasyonu’ndan Said Safsafi söz alarak sunumunu yaptı. Sendikal hareketin hiçbir ülkede vazgeçilmez ana unsurun başında geldiğine dikkat çeken Safsafi, özellikle de Ortadoğu ve Afrika bölgesinde kaçınılmaz bir zorunluluk olduğunu söyledi. Safsafi, “Çünkü, barışı ve huzuru tehdit eden yeni yeni ‘terör’ örgütleri doğuyor bu bölgelerde. Bunlar da halk arasında endişe uyandırıyor. Bu ortamda da sendikalar olarak el ele vermemiz gerekiyor” dedi. Safsafi’nin ardından Tunus Kamu Hizmetleri ve İskan Ulusal Federasyonu Genel Sekreteri Abdullatif Hamrouni konuşma yaptı. Tunus’taki sendikal mücadele hakkında deneyimlerini paylaşan Hamrouni, şunları söyledi: “Bizler sendikalar olarak emperyalizme ve savaşlara karşı mücadele ediyoruz. Bölgemizdeki sendikalarla iş birliği yaparak tüm emperyalizme ve savaşlara karşı mücadelelere destek verdik. Tunus’ta mezhepçilik karşısında durduk ve duruyoruz. Sendika olarak her tür ayrımcılığa karşı çıkıyoruz. Yine, yeni anayasalar yapmaya çalışıyoruz. Çünkü biz, cins, dil, din ve inanç gözetmeksizin insanların yaşamasını istiyoruz.”

Hamrouni’nin ardından İlerici Sendikalar Birliği Yürütme Komitesi’nden Abeer Abu Khdeir de, Filistin’deki sendikal mücadelesini anlattı. “Filistin’de sendikal çalışmalarda bir taraftan ülkemizin özgürlüğe ulaşması ve onurumuzu korumak için mücadele ediyoruz” diyen  Abu Khdeir Sendikal hareketin olumsuz hava içinde kendisini idame ettirmeye çalıştığını  ve İsrail’in kendilerini ekonomik buhrana sürüklediğini söyledi. Abu Khdeir’in ardından Afrin Kantonu’ndan Nuri Şexo, Rojava modeline ilişkin sunumunu yaptı. Rojava’daki süreci anlatan Şexo, savaştan dolayı toplumun kendi içinde siyasi oluşumlar kurduğunu söyledi. Şexo, “Biz bu şekilde örgütlenmeseydik Suriye’nin içinde kaybolurduk. Biz de Rojava’da yeni bir süreci başlatmak zorunda kaldık. En büyük güç olarak hükümetin zulmünden kurtulmak istedik. Ve, Suriye içinde esaslı bir rol almayı istedik. Bir proje ürettik o da demokratik özerklikti. Yaptığımız toplantılarla, devleti tartıştık. Rojava’da bir ulus devlet kurmak istemedik. Çünkü, biz devleti kanser hastası olarak görüyoruz. Devlet, toplumda içeriği olmayan ama şekli olan anlamsız bir şey. Biz de Rojava’da demokratik özerklik modelini kurmak istedik” dedi.

Yapılan konuşmanın ardından bu oturumda sona erdi. Verilen aranın ardından DİSK, TMMOB, TTB, TEB, TDB, TÜRMOB, ve TESK yetkililerin barış çağrılarının ardından Konferans sona erdi.