Anasayfa , Manset , Mannheim Yeni Kadın: “Sevgi; Emek, Mücadele Ve Güven İster!”

Mannheim Yeni Kadın: “Sevgi; Emek, Mücadele Ve Güven İster!”

Almanya`nın Mannheim şehrinde 4 Şubat Pazar günü Yeni Kadın komitesinin inisiyatifinde psikolog Şükran Efe ve pedagog ve aile danışmanı Tamer Dursun’un katılımıyla bir etkinlik gerçekleşti. “Sevgi; Emek, Mücadele Ve Güven İster!” 14 Şubat sevgililer gününe ilişkin örgütlenen panel yaklaşık 40 kişinin katılımıyla gerçekleşti.

Etkinlik Yeni Kadın komitesinin neden 14 Şubat Sevgililer gününe ilişkin panel örgütlediği üzerine yaptığı kısa sunumun ardından açılış konuşması ile başladı.

Etkinlik demokrasi ve devrim mücadelesinde yitirilenler şahsında yapılan saygı duruşunun ardından Yeni Kadın MYK`sinin 14 Şubat`a dair hazırladığı yazı okundu.

Kısa açılış konuşması ve hazırlanan yazıların okunmasının ardından söz ilk olarak pedagog ve aile danışmanı olan Tamer Dursun’a bırakıldı.

Tamer Dursun konuşmasında sevgiden ne anlaşıldığını, ve gerçekten kurulan ilişkilerin sevgi üzerine mi kurulu olduğu sorusunun sorgulanması gerektiğini savundu. Genellikle ve samimi bir yaklaşım tarzıyla kurulan ilişkilerin aslında çıkar ilişkileri olduğunu belirtti: “İlişkiler sorgulandığı taktirde gerçek anlamıyla bize bir getirisi olan ilişkilere devam ediyoruz, ve bir amaç güdüyoruz ilişkilerimizde.” Akabinde 14 Şubat sevgililer gününe neden ihtiyaç duyulduğunun sorgulanması gerektiğini söyleyip genellikle olmayan şeylerin bir günün olduğunu iddia etti. Ve aşkın, sevginin bir güne sığdırılmasının aslında ne kadar absürd olduğunu belirtti. Sevginin çıkarsız ve bazen de karşılıksız olabileceğini Aşık Veysel’in hayatından yaptığı bir alıntı ile anlatımlarına devam etti: “Aşık Veysel zamanında koyun en güzel kadını olan Esma’ya aşık olur ve onunla evlenir. Evde bir de yardımcıları var, Hüseyin. Esma ve Hüseyin birbirine aşık olur ve bir gece kaçmaya karar verir. Aşık Veysel bunu anlar ve aşıkların kaçacağı gece Esma’nın ayakkabasının içine elinde olan bütün parayı bir top haline getirip saklar. Bunu yaparken Aşık Veysel’in amacı, Esma’nın gittiği yerlerde başkalarına muhtaç kalmaması. Yolda kaçarken ayakkabısının içinde ayağını rahatsız eden bir şeylerin olduğunu fark eder Esma. Ayakkabısını çıkartıp içine baktığında, top haline getirilmiş parayı bulur… Böyle sevdalardan,böyle hikayelerden nereye geldiğimize bakar mısınız? Sözde aşk şarkılarındaki şiddeti gözünüzün önüne getiren: saçlarını yol getir….” Şiddetin yaşadığımız toplumlarda ne denli yer edindiğini görmek için bir de bazı rakamlar aktardı: Almanya’da beş çocuktan birinin cinsel tacize uğruyor olması gibi. Toplumların genel yapıları incelendiğinde ise; insanların sevgi olgusunu fazlasıyla arka plana ittiklerinin görüldüğünü savundu. İnsanlar gelinen aşamada tanrıdan bir şey istediklerinde dahi daha çok maddi şeyler istediklerine ilgi çekti, kimsenin sevgi istemiyor olmasını iddia etti. Ve bunun bir göstergesinin de sokağa çıktığımız ve insanlarla sohbet ettiğimiz taktirde kimsenin savaş istemeyeceğini veya herkesin sözde kadının özgürlüğünü savunduğunu söyledi. Aynı durum yine çocukları sevenlerde mevcut olduğunu da savundu: “Söze bakılırsa; herkes çocukları seviyor… Ama aslında bu sevgi biraz sorgulandığında, herkesin sadece kendi çocuğunu sevdiği ortaya çıkıyor, aksi taktirde gerçek anlamda çocukları seviyor olsaydık, onların savaşlarda ölmesine nasıl göz yumabilirdik. Çocukların ölmemesi için çok daha fazla çaba sarf ederdik – gerektiğinde kendi çocuklarımız için nasıl yapıyorsak…”

Aynı zamanda yeni çağımızın bir sorununa daha parmak bastı: iletişim sorununa – asıl anlamıyla iletişimsizlik sorununa.

Etkinlik akışı içerisinde konuşmasına devam eden Dursun, bu sorunu daha rahat bir şekilde gözler önüne serebilmek için katılımcılardan günlük yaşamlarını gözleri önüne getirmelerini söyledi. Genel olarak herkesin akıllı telefonuyla geçirdiği zamanı ev halkıyla geçirmediğini ve bu bağlamda herkesin kendi hayatını kendi içinde yaşayarak, birbirine dokunamaz hale geldiğini söyledi.

Konuyu tekrardan aşka getirerek panele katılanlara aşkın ne olduğunu ve nerede başladığını sordu. Akabinde getirdiği açıklamayla Aşk`ın kalpte değil beyinde başladığını ve bir takım kimyasal değişiklikler sonucu hissettiğimiz bir duygu yoğunluğu olduğunu savundu. Farklı araştırmalara göre Aşk`ın ömrünün de farklı olduğunu aktarıp, kendi düşüncesine göre aşkın kavuşuna kadar sürdüğünü ve Aşk`ın ondan sonra yerini farklı şeylere bıraktığını söyledi.

Akabinde sağlıklı iletişimin insanın kendisinde başladığı vurgusunu yaptı. Yaralı bir insanın, kendiyle yüzleşip barışık olmayan bir insanın başkaları ile de sağlıklı bir iletişim kuramayacağını belirtti.

Sözlerine; katılımcılara en son kime “seni seviyorum” dediklerini sorarak sonlandırdı.

İkinci panelist Şükran Efe konuşmasına 14 Şubat’ın çıkış noktasını aktararak başladı: “Aziz Valentin, Romalı askerlerinin evlenmesinin yasak olduğu bir dönemde; gizlice evlenmelerine yardım etmesinden dolayı öldürüldüğü için, 14 Şubat; onun anılmasıdır asıl anlamıyla.” diyerek kendi sunumuna başladı.

Sunumunun devamında, sevginin nereden alındığı olgusuna dikkat çekerek devam eden Şükran Efe, sevgi vermeden de sevgi alınamayacağının altını çizdi ve bunun aynı zamanda diğer değerler için de geçerli olduğu vurgusunu yaptı. Yani bir şeyleri almak için vermenin de önemli olduğunu savundu.

Aynı zamanda kadınların kendilerine daha fazla güvenmek zorunda olduklarını, bu güveni vermenin de aile ortamında başladığını sözlerine ekledi. Kendi ailesinden örnek vererek, anne-babasının okuma yazması olmamasına rağmen, çocuklarına bu güveni aşılamayı başardıklarını söyledi. Bir gün anne-babasının arasında geçen bir sohbete tanıklık eden Şükran Efe, konuşmayı şu sözlerle aktardı: “altı çocukla Erzincan’dan İstanbul’a göç ettik. Gelinen aşamada çocukların geleceklerini düşündüğümüz de, çocukların bize ayak uydurmasını bekleyemeyiz, bizim çocuklara ayak uydurmamız gerekiyor.” Güzel ve sağlıklı bir iletişimin kurulmasının ve bunu çocuklara öğretmenin ailenin, daha doğrusu ebeveynlerin görevi olduğunu savundu. Tekrardan kendi ailesinden bir örnek vererek kendi ailesinde hiç bir şeyin gizlenmediğini, paranın dahi nerede olduğunun bilindiğini ama aile bireylerinin bilinçli bir şekilde harcama yapmayı öğrendiğini aktardı. Aynı şekilde kendisinin de oğlunda aynı yöntemi izlediğini ve oğlunun sorumluluk sahibi ve kendi ayaklarının üzerinde durabilen bir birey olabilmesi için, evin bütün giderlerini onunla paylaştığını ve alınması gereken veya istenen bir şey olduğunda da oğlunu karşısına alarak, onunla konuşarak ve birlikte karar alarak bunu yaptıklarını aktardı. Sağlıklı iletişim kurmanın yolunun, yargılamadan, iletişim kurmak istenilen bireyin tam anlamıyla ciddiye alınarak bunun yapılması gerektiğini savundu. Ancak yargılamadan, karşımızdaki insanı olduğu gibi kabul ettikten sonra sağlıklı bir iletişim kurulabileceğini iddia etti. Bir bireyi severken de aynı hataya düşüldüğünü savunarak, sunumuna şu sözlerle devam etti: “Bir insanı sevmeye başladığımız da, ona aşık olduğumuz ilk dönemler de onu olduğu gibi kabul ediyoruz. Sumuğu bile aksa, ‘ay, ne tatlı, ay, ne hoş’ diyebiliyoruz. Daha sonralar da ise, bundan vaz geçiyor ve karşımızdaki insanı değiştirmeye çalışıyoruz. Onu olduğu gibi kabul etmiyor, hayalimizdeki insana dönüştürmeye çalışıyoruz. Ve bu noktadan sonra sorunlar başlıyor. Oysa ki, ilk önce karşımızdaki insanı olduğu gibi kabul etmeyi öğrenmemiz gerekiyor.”

Panel sunumların ardından verilen kısa bir aradan sonra soru ve tartışma bölümü ile devam etti. Katılımcılar sorularını sorarak, aynı zamanda kendi düşüncelerini de dile getirdiler. Tartışma noktalarından biri ise; Şükran Efe’nin son sözlerine ilişkindi. Sevgililerin birbirlerini oldukları gibi kabul etmeleri, uzlaşmayı beraberinde getireceği, yani bir anlaşmanın olmadığı savunuldu bazı katılımcılarca. Tartışmaların büyük bir kısmını ise çocuk eğitimine ilişkin sorulan sorular kapladı. Bir çok kişinin çocuğu ile güzel bir iletişim kuramadığı sorunu aktardı, ve aynı zamanda çocukların çevrelerinden gördüklerine fazlasıyla özendikleri sorunlarını paylaştı. Panelistler gelen soruları cevaplamaya çalıştıkça daha da fazla sorular soruldu.

Yapılan sunumlar ve tartışmaların ardından panel panelistlerin son sözleri söylenmesi ile bitirildi. Etkinlik sonunda tek tek yapılan konuşmalarda katılımcıların çoğunluğu panelden memnun kaldıklarını ve bu tarz etkinliklerin daha da sıklıkla yapılması gerektiğini söyledi.