Anasayfa , Haberler , MAKALE | WhatsApp Gizlilik Politikaları Değişimi Üzerine: “Biz Satılan Ürünüz!”

MAKALE | WhatsApp Gizlilik Politikaları Değişimi Üzerine: “Biz Satılan Ürünüz!”

Facebook tarafından 2014 yılında satın alınan WhatsApp, veri paylaşım ve gizlilik politikalarına yeni bir güncelleme daha getiriyor. Bu güncellemeyi 8 Şubat tarihine kadar kabul etmemiş olan kullanıcılar WhatsApp uygulamasına giriş yapamayacaktı. Gelişen tepkilerle beraber WhatsApp, 16 Ocak tarihinde yaptığı açıklama ile sözleşme kabul süresini 15 Mayıs’a kadar ertelediğini açıkladı.

Peki dijital ortamlarda her tıkın, her kaydırmanın, bir içeriğe göz atma süresinin vb. her hareketin saklandığı deyim yerindeyse kaybolmayan bir ayak izinin oluştuğu bu ortamlardaki yeni WhatsApp düzenlemesi neyi hedefliyordu?

Aslına bakarsak WhatsApp Ağustos 2016’da gizlilik politikası üzerine yaptığı güncelleme ile kullanıcı bilgilerini ve meta verileri Facebook ile paylaşmaya başlamıştı. Bugün ise kullanıcılarının IP adreslerini, telefon bilgilerini, iletişim kurma biçimlerini ve konum bilgilerini de facebook ile paylaşacağını belirtti. WhatsApp kurumsal olarak yaptığı açıklamada ise düzenlemenin, müşterileriyle WhatsApp üzerinden temas kuran ticari işletmelerin Facebook ile veri paylaşımını ilgilendirdiğini belirtti.

Gizlilik sözleşmesinden ve üzerine yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere yapılması hedeflenen değişim, aslında kullanıcıların görüşme içeriklerinin üçüncü taraflarla paylaşılmasını değil Facebook’un reklamveren müşterilerine daha isabetli bir kitle sunabilmesi için WhatsApp verilerinden daha fazla yararlanabilmesini hedeflemektedir. Bu hedef ise zaten başından beri var olan WhatsApp ve Facebook gibi bambaşka iki uygulamanın tam entegrasyonun hedefini içermektedir. Yani Facebook şirket sahipleri için süreç tamamlandığında, bir uygulamadaki kullanıcının diğer uygulamaya geçmeksizin, diğer uygulamadaki aynı vitrine bakabilecek ve 2 uygulamadaki aynı alt yapı üzerinden o ürünü satın alabilme imkânı bulabilecektir.

Yapılacak olan değişimlerle kişilerin görüşme kayıtları değil fakat, belki de ondan daha tehlikeli olan “Gölge Profil”in oluşturulmasına yapacağı katkıdır. WhatsApp yeni sözleşmesiyle Facebook’un kişiler hakkında oluşturduğu ve t24’den Füsun Sarp Nebil’in sıklıkla üzerinde durduğu “Gölge Profil”in daha zengin veri çeşitliliğiyle oluşturulması sağlanacaktır.

Gölge Profil ise Facebook’a ona doğrudan verdiğimiz bilgiler dışında -yani isim, yaş, yaşadığı yer, eğitim gördüğü okullar, hobiler, izlenen filmler vb. dışında- diğer platformlar aracılığıyla çekilen ya da diğer kullanıcıların bizim hakkımızda söyledikleri ile oluşturulan bir profildir.

Apple, geçtiğimiz günlerde Facebook’un IOS uygulamaları üzerinden kullanıcı verilerini nasıl çektiğini ortaya koyan bir açıklama yapmıştı. Buna göre 100’den fazla alanda diğer uygulamalardaki verilerin Facebook tarafından alındığı ve bunların çoğunun; sağlık fitness, “hassas bilgiler” ve arama geçmişlerinin dâhil olduğu doğrudan kişi profillerine yönelik bilgilerdi. Apple tarafından yapılan bu açıklamanın da Facebook’un kişiler hakkında Gölge Profil oluşturmaya dönük bir çalışması olduğu düşünüldüğünde WhatsApp’ın gizlilik politikasındaki değişiklik devede kulak gibi durmaktadır.

Gölge Profil hakkında daha açıklayıcı olması bakımından Füsun Sarp Nebil’in verdiği şu örnek yerinde olacaktır. Sperm bankasından alınan bir bağışla doğan bir çocuk ile hiç tanımadığı ama sonradan sperm bağışçısı olduğu ortaya çıkan bir adamı “tanıyor olabileceğin kişiler” başlığı altında sperm bağışı ile doğan çocuğun önüne getirmesidir. Ne büyüten annesi ya da babası bu adamı tanıyor ne de sperm bankası kayıtlarında böyle bir eşleşme çıkıyordu. Bu iki kişi arasındaki tek ilişki aradaki laboratuvardı. Facebook ise bu laboratuvar verileri üzerinden oluşturduğu Gölge Profil ile bir birini hiç tanımayan bu iki kişi arasındaki bağlantıyı yakalamıştı.

Peki Facebook ve benzeri dijital platformlar nasıl çalışıyor?

Birincisi, kişinin her türlü etkileşimini değerlendirerek kişinin eğilimlerini keşfediyor.

İkincisi, bu eğilimleri reklamveren şirketlere veya ilerde geçeceği üzere istihbarat örgütlerine pazarlıyor.

Üçüncüsü, kişilerin algı ve davranışlarını parça parça değiştiriyor.

Facebook, Pinterest ve Moment’de yöneticilik ve CEO’luk yapmış Tim Kendall, Facebook’un kuruluşunun ikinci yılında kendisine Facebook’u nasıl para kazanan bir yer haline dönüştürülür sorusuna şu yanıtı verdiğini aktarıyor. “Para kazanmamız gerekiyor ve reklam modeli bunun en zarif yöntemi”.

İnsancıl Teknoloji Merkezi ve Dünya Türler Projesi’nin kurucularından ve Firefox – Mozilla eski çalışanlarından Aza Raskin, “Kullandığımız ürünlere para ödemediğimiz için o parayı reklam veren öder. Yani müşteri reklam verendir. Biz satılan ürünüz.” Teknik Etiği üzerine çalışan ve önceden Google’ın tasarım etiği bölümünde çalışan Tristan Harris ise bu durumu şöyle özetliyor: “Ürüne para ödemiyorsanız, ürün sizsinizdir.”

Facebook yatırımcılarından Roger McName ise durumu şu çarpıcı sözlerle ifade ediyor: “Silikon Vadisi’nin ilk 50 yılında donanım ve yazılım üretiyor, müşterilerine satıyordu. Son 10 yıldır da Silikon Vadisi’nin en büyük şirketleri kullanıcılarını satıyorlar.”.

Buraya kadar olan kısım berbat bir yeni düzen oluşturmasına karşın meselenin diğer yanları göründüğünde oldukça şirin kalmaktadır. Çünkü Bilgisayar bilimci ve Ten Arguments for Deleting Your Social Media Accounts Right Now [Sosyal Medya Hesaplarınızı Derhal Silmeniz İçin 10 Neden] kitabının yazarı Jaron Lanier, sosyal medya şirketlerinin insanların davranışlarını çok çok küçük oranlarda başka şirketlerin ya da tarafların istediği şekilde değiştirdiğini belirtmektedir. Lanier, esas ürünün davranış ve algılardaki, kademeli, hafif algılanamaz değişim olduğunu belirtiyor ve para kazanacakları tek yerin “hareketlerinizi, düşüncelerinizi kim olduğunuzu değiştirmek” olduğunu belirtiyor. Dünyayı %1 oranında başka insanların istediği yöne doğru değiştirmek… Tüm bunlar, aslında dijital ortamda harcanan vaktin bireyselliği geliştirmesinin çok daha ötesinde ve distopik bir gerçekliğe yaklaştırdığını ve bu bireyselliğin bile başkaları tarafından oluşturulduğunu göstermektedir.

Öte yandan, Füsun Sarp Nebil, Kapalı Kaynak sunucular üzerinden anlattığı bir olay da bilgilerin istihbarat örgütlerine nasıl satılabildiğini göstermesi bakımından önemli bir yerde duruyor. Nebil’in aktardığına göre, 1980’li yıllarda IBM’in Ürdün su idaresine bağışladığı sunucu bir yandan Ürdün su idaresine gerekli bilgileri sağlarken, bir yandan da su kullanımı yükselirse, orada bir Filistinlinin saklanmış olabileceğini Mossad’a raporluyordu. Ayrıca “Motherboard” tarafından yapılan bir araştırma ise Amerikan ordusunun Müslüman uygulamalarından Kıble’nin yönünü gösteren, namaz saatlerini hatırlatan ve hatta Müslüman eş bulma sitelerinden veri satın aldığını ortaya koymuştu…

Yani, verilerimiz sadece reklam amacıyla şirketlere satılmak üzere depolanmıyor, birçok gelişme bu verilerin davranış değiştirme amacıyla veya istihbarat örgütlerine satılması amacıyla da kullanıldığını göstermektedir.

Tüm bunlardan uzak kalmanın ise birkaç yolu olduğu söylenebilir. Birincisi ve sanırız en etkilisi bu uygulamalardan gerçekten uzak kalmak. İkincisi illa kullanılacaksa Kapalı Kaynaklar yerine aynı uygulamanın Açık Kaynaklı olanını tercih etmek. Ancak tüm bunların ötesinde her şeyin satılıp-alınabildiği bu sistemi değiştirmek meselenin kalıcı tek çözümü gibi duruyor. Bunların dışında yaşam hakkının dahi tanınmadığı bir dünya düzeninde veri güvenliğinin, kişisel gizlilik politikalarının sadece birer kelime grubu olarak kalacağı bilinmelidir.

Kaynak: Özgür Gelecek