Anasayfa , İsmail Beşikçi , “Kürd ve Zaza“ tabiri yanlıştır

“Kürd ve Zaza“ tabiri yanlıştır

İSMAİL BEŞİKÇİ | 16 – 06 – 2011 | BİLGESAM olarak bilinen bir kurum var. Bilge Adamlar, Stratejik Araştırmalar Merkezi.

Bu kuruma, emekli bakanlar ve generaller, emekli yargıçlar, profesörler vs. üye oluyor. Dışişleri Eski Bakanı ve em. Büyükelçi İlter Türkmen, MİT Eski Müsteşarı Sönmez Köksal, Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, bu kurumun üyelerinden üçü.

BİLGESAM, Kürdistan’da 17 il ve İstanbul ve Mersin’de, “Kürtler ve Zazalar Ne Düşünüyor? Ortak Değer ve Sembollere Bakış” araştırması yapmış.19 Ocak 2011 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde araştırmanın bulgularıyla ilgili bir haber yayımlandı..Araştırmada “Kürdler ve Zazalar” şeklinde bir ayrım var. Örneğin, “Kürtlere bağımsızlık verilmesi, Kürt sorunu için çözüm müdür” sorusuna Kürt kökenliler % 9.9 çözümdür yanıtını veriyor. Zazaların ise 7.8, Kürdlere bağımsızlık verilmesinin sorunu çözeceğini düşünüyor.” Bu yazı, araştırmanın bulgularının tartışılmasıyla ilgili değil. “Kürdler ve Zazalar söylemiyle ilgili.

Anketteki bütün sorularda ve değerlendirmelerde, “Kürdler-Zazalar” şeklinde bir ayrım var.

Bulguların genel olarak değerlendirilmesinde de böyle bir ayrım var.

BİLGESAM’ın bu tutumu üzerine düşüncelerimi açıklamak istiyorum. “Zazalar ve Kürdler” söylemi yeni bir söylem değil. Devlet-hükümet, resmi ideoloji, Kürdler arasında böyle bir ayrım oluşturmaya çalışıyor. Halbuki Zazalar Kürdler’den ayrı bir etnik grup değildir. Zazalar Kırmancki konuşan Kürdlerdir. “Kürd ve Zaza“ tabiri yanlıştır. “Kurmanc ve Zaza Kürdleri” denebilir.

Kurmanc ve Zaza Kürdleri’nden 18 aydın, 20 Aralık 2010 da, bir bildiri yayımlamıştı. 18 Kürd aydını “Kürd ve Zaza söylemini protesto ediyoruz” diyordu Bu bildiride şöyle söyleniyor:

“Kürt ve Zaza” Söylemini Protesto Ediyoruz!

Türkiye’de Kürt grupları söz konusu olduğunda “Kurmanc ve Zaza Kürtleri” denilebilir fakat “Kürt ve Zaza” tabiri yanlıştır.

TC, kuruluşundan beri Kürtleri inkâr etmiştir. Bununla yetinmemiş, Kürt dili ve kültürünü yasaklamış, güce/zora dayalı politikalarla her türlü baskıyı kullanarak Kürtleri Türkleştirmeye çalışmıştır. 2000’li yılların başından itibaren, AB katılım süreci sayesinde Türkiye’de nispeten demokratik bir ortam gelişmiş olsa da, devletin Kürtlere yönelik temel politikası ve davranışında herhangi bir değişiklik olmamıştır. Aksine, devletin, Kürtlere yönelik politikası daha da çeşitlenmiş, sinsileşmiştir. Örneğin, Kürtler’in toptan inkârından vazgeçilmiş, Kürtlerin varlığı “söz”de kabul edilmişken, bu kez, Kürtleri parçalayıcı söylemler kullanılmaya başlanmıştır.

Başbakan R. T. Erdoğan, 18.12.2010 tarihinde Muş’ta yaptığı konuşmada “Nasıl ki Alparslan’ın ordusunda omuz omuza verdiysek, nasıl ki Malazgirt’te Türk’üyle, Kürt’üyle, Arap’ıyla, Za-za’sıyla birlikte şehit olduysak, aynı ufka beraber baktıysak yine beraber bakıyoruz.” diyerek, Kürt toplumsal gruplarından Zazaları (Kırd, Kırmanc, Dımıli) Kürtlerden ayrı bir etnik grup olarak tanımlamaya, böylece Kürt milletini parçalamaya çalıştığı apaçıktır.

Erdoğan, daha önce de bu söylemi kullanmıştı. Örneğin, Gever’de (Yüksekova), Kasım 2008’de yaptığı konuşmada, “Kardeşlik hukukumuzu kimse zedeleyemez. Türk’üyle, Kürd’üyle, Zazası, Çerkez’i, Boşnak’ıyla tüm etnik kökendeki insanımız kardeştir, gönüldaştır, vatandaştır. Benim Türk kökenli vatandaşımın Türklüğüyle övünmek hakkıdır.” demişti.

Oysa nasıl ki “Türkler ve Oğuzlar” diye bir tabir olmayacaksa “Kürt ve Zaza” diye bir tabir de yoktur. “Kürt” tabiri, Zaza (Kırd, Kırmanc, Dımıli), Kurmanc (Kırdas, Behdini), Soran (Mukri), Goran (Hewraman) ve Lur (Kelhur, Lek, Feyli, Bahtiyari)” toplumsal grupların millet adıdır, tüm grupların ortak adıdır, “Kürtçe” kavramı da bütün bu lehçelerin ortak adıdır.

Şu an TC idari sınırları içerisinde kalan Kuzey Kürdistan’da Kürtçe’nin iki lehçesi olan Kurmancca ve Zazaca konuşulmaktadır; dolayısıyla Kurmanc ve Zaza Kürtleri vardır. Bundan dolayı, Türkiye’de Kürt grupları söz konusu olduğunda “Kurmanc ve Zaza Kürtleri” denilebilir fakat “Kürt ve Zaza” tabiri yanlıştır.

Dışarıdan dayatmacı bir şekilde “Zaza” diye tabir edilen Kürt toplumsal grubunun çok az bir kesimi kendilerini “Zaza” olarak adlandırıyor. Bu grubun büyük çoğunluğu kendilerini “Kırd” konuştukları lehçeyi de “Kırdki” olarak, yine, önemli bir kesimi kendilerini “Kırmanc” konuştukları lehçeyi de “Kırmancki”, bir kısmı da kendilerini “Dımıli” konuştukları lehçeyi de “Dımılki” olarak adlandırıyor. Bunlardan, “Zaza” ve “Dımıli” adları boy veya aşiret adlarıdır.

Bu grupların tümü, millet olarak kendilerini “Kürt” konuştukları dili de “Kürtçe” olarak tanımlıyor. Bunlar, yeni keşfedilen bilgiler değildir, yüzyıllardır bilinen gerçeklerdir. Bunu, Türk devlet yetkilileri en iyi biliyordur. Ama inkârcı, asimilasyoncu, imhacı, çürütücü politikaları gereği Kürtleri millet olarak bölen, parçalayan tabirleri bilinçli olarak kullanmaktalar.

Türk devletinin Kürtlere yönelik politikası çerçevesinde devlet yetkililerinin bu tür millet-bölücü tabirleri kullanmalarını protesto ediyoruz.” ( zazaki.net 20 Kanunê 2010)

18 Kürd aydınını bu tutumunun, protestosunun, önemli olduğu kanısındayım. Düşün özgürlüğünü teorik olarak savunmak elbette önemlidir. Ama, daha önemli olan düişün özgürlüğünü Türkiye ortamında, Kürt sorunu bağlamında savunmaktır. Zazaki.net de bu konuyla ilgili öbür yazılara bakmakta da yarar var.

1950’lerde, 60’larda, 1970’lerde, 80’lerde, 90’larda, Kürdlerden, Kürdçe’den söz edenler çok ağır idari ve cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalırlardı. Kürdlerden ve Kürdçe’den söz eden Kürd aydınları ve öbür araştırmacılar hakkında “Türk ulusunu bölüyor.” iddiasıyla davalar açılırdı. Davalar, genellikle mâhkumiyetle sonuçlanırdı. Kürtlüğünü inkâr eden, Türk olduğunu söyleyen “Kürdler” ise baştacı edilirdi.

Bugün, BİLGESAM’ın yaptığı tam da budur. BİLGESAM Kürd milletini bölmek için yoğun bir çaba içindedir. 18 Kürd aydınını bildirisinde de var, “Türkler ve Oğuzlar” demek doğru mudur? Kürdlerin bu anlayışa karşı tepkileri elbette biliniyor. 18 Kürd aydınının tepkisi de biliniyor. Ama, kendi öz kimliğini arayan, bunun için mücadele eden Kürd aydınları, sömürgeci devletin bürokratik aydınları tarafından hiç önemsenmez. Onlar yok farzedilir, görmezlikten gelinir. “Kürdler ve Zazalar” söylemi sürdürülür.

Bilim düşün özgürlüğü ortamında üretilen bir düşün yöntemidir. Bilim ortamı ancak, düşün özgürlüğünün kurumlaştığı bir siyasal sistemde oluşur. Düşün özgürlüğü, özgür eleştiri sınırsız olmalıdır. Başkalarına hakaret etmek, ayrımcılık yapmak, elbette, bilimsel çalışmaya dahil değildir. Ama, kendilerine “Bilge adamlar” diyen BİLGESAM üyelerinin pek çoğunun, geçmişte, bilim yöntemini, özgür düşünceyi, özgür eleştiriyi savundukları hiç görülmemiştir. Prof Dr. Sami Selçuk’un, Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi Başkanı’ykenki tutumuna bakmakta yarar var kanısındayım. Eğer, hüküm mahkemesinden gelen mâhkumiyet kararı Kürt sorunuyla ilgili bir yazıdan/ kitaptan dolayıysa, öbür yargıçlar gibi Sami Bey de hükmü onardı Eğer yazı Kürt sorunuyla ilgili değilse, öbür yargıçlar hükmü onasa bile onama kararına katılmadığına dair bir karşı oy yazısı koyardı.

Daha düne kadar emekli generaller, Kürtler’in Türklüğü’nü yazarlardı. Kürtlerin Türk, Kürtçe’nin aslının Türkçe olduğunu isbat etmeye çalışırlardı. Emekli yargıçlar, bir kısım emekli bürokratlar da aynı işi yaparlardı. Yargıçlar, görevlerini yürüttükleri sıralarda, “Kürdlerden, Kürtçe’den söz ederek Türk Ulusu’nun milli duygularını rencide ediyor, Türk milletini bölmeye çalışıyor…” diyerek mahkumiyet kararı verirlerdi. BİLGESAM üyelerinin bu tutumlarıyla ilgili olarak hiçbir özeleştiri yapmamış olmaları dikkate değer bir konudur. Günümüzde bunlar artık söylenemiyor. Bunların söylenememesi mücadelenin getirdiği fiili bir kazanımdır. Bunun yakın bir zaman içinde kağıda geçmesi, hukuki bir gerçeklik kazanması olası görülmüyor. Fiili bir kazanım olarak kalacak. Ama bu sefer de “Kürdler ve Zazalar diyerek Kürd Milletini bölmenin yolu aranıyor.