Home , Köşe Yazıları , İştahla Saldırdıkları Bu Politikalar Resmi Devlet İdeolojisidir! – Bir Mücadele Okuru

İştahla Saldırdıkları Bu Politikalar Resmi Devlet İdeolojisidir! – Bir Mücadele Okuru

ULM | 11.06.2019 | İştahla Saldırdıkları Bu Politikalar Resmi Devlet İdeolojisidir! – Bir Mücadele Okuru:

09 Haziran 2019 tarihli Özgür Politika gazetesinde ‘’Faşizmi Yıkalım Türkiyeyi Demokratlaştıralım’‘ başlığı altında KCK Eş-başkanı Cemil Bayık‘la yapılan röportajda önemli siyasal yaklaşım farklılıkları tartışılmaya açık hale gelmiştir.

Röportajın genel mantığı süreç ve yaklaşım(ölüm oruçları ve imralı tecriti) ele alınırken Türkiye-demokrasi ve faşizm anlayışı ve mücadele tarzı önümüzdeki dönemin ana hedefi olarak belirlenerek Türkiyedeki tüm  demokrasi kesimleri bu eksende konumlanmaları gerektiğini belirterek esas gündem olduğunu  ortaya koymuştur.Esas hedef olarak Türkiyenin Demokratikleşmesi mantığı beraberinde devlet demokrasi faşizm ve AKP buna karşı mücadele anlayışında ciddi bakış açısı ve ideolojik farklılıklarıda beraberinde getiriyor.

Birincisi; Devlet Ezenlerin sınıf egemenliğinin örgütüdür. Ezilen sınıfların egemenliğini korumasının ve ezilen sınıfların baskı altında tutulmasının aracı olarak ordu, polis vs. oluşturulmasıdır. Kısacası ezilen sınıfların sömürüsünün bir aracıdır. Toplumun içinden çıkmış olan fakat kendisini onun üstünde gören ve ona git gide yabancılaşan güç kavramını geliştirir. Bu güç esas olarak emrinde hapishaneler bulunan silahlı insanlardan militarist güçlerden oluşan özel formilasyonlardan ibarettir. Faşizmde bu Devlet olgusunun baş vurduğu bir başka araçtır. Faşizmi sadece gericilik, terör vb. eş anlamlı kullanmak eksiktir. Faşizm sadece bir savaşımla karşı karşıya kaldığımızda kullanamayız. Faşizm Finans kapitalin en gerici, en şoven ve en emperyal öğelerin teröre dayanan açık diktatörlüğüdür. Şimdi Devlet ve Faşizm olgusunu Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu öncesi ve devamı olarak ele aldığımızda bu yöntemin derinliklerini ve önemi çok daha açık ortaya serilecektir. Osmanlının son dönemleri ittihat ve teraki örgütlenmesi ve hasta osmanlıdan yarı sömürge ve bağımlı bir devlet oluşumuna giden yolda sermayesi olmuyan ulus-devlet noktasında her yönüyle zayıf olan bir cumhuriyetin kuruluşu ve ayaklarını görmek zorundayız.

Sermaye birikimi olmayan bir Cumhuriyet buna yarım yamalık ulaşmasını ancak Rumların ticaret ekonomisine ermenilerin mal ve topraklarına diğer azınlıkları tekleştirme ve asimilasyondan geçtiğini genç türk burjuvazisi ve emperyalistler gayet iyi biliyorlardı. Bundandır ki ittihat ve terakinin rum-ermeni katliamı gerçekleşti ve bundandır ki emperyalizm sessiz kaldı alttan alta destek verdi. Tek ulus yani Türkleştirmeye sesiz kalarak Lozanda kürtler yok sayıldı. Kurulan Cumhurriyetten sonrada bu ulusun yekpare bir şekil almasına destek sunularak tüm kürt isyanları kanla sürgünle ve asimilasyonla tamamlanma sürecine sokuldu. Evet türkiye cumhuriyet, emperyalizm ve proleter devrimler çağında gerici kampta yer alarak zayıf burjuvazisinin ihtiyaç duyduğu yöntemi aracı yani Faşizm’i devlet sistemi olarak uyguladı. Bu politika Cumhuriyet arifesinden Cumhuriyete, ordan günümüze kadar süre gelmiştir. Tek partili dönemden Parlamentarizme geçiş altmış darbesinden seksen darbesine ve günümüzdeki toplumsal olaylardaki katliamdan inkar politikasına kadar bu böyledir. Dönem dönem faşizmin perdelenmesi tamamen ihtiyaç ve toplumsal dengenin gözetilmesinden kaynaklıdır.Dönem dönemde üst boyuta çıkması devletin yada komprodor burjuvazinin tıkanıklığına açık çare olarak kullanılmsının adıdır. Onun için Faşizm sadece iktidar partileriyle AKP ile sınırlı tutulamaz. CHP ve birtakım düzen partileri bunun dışında soyutlanılamaz. Bu tıpkı Çorum, Sivas, Ankara, Suruc ve Roboski vb. katliamlarını devlet içinde bazı kesimler yada derin devlet yaptı dar bakış açısıyla devletin aklanmasına benziyor. Bunun içindir ki Faşizme karşı mücadele gereklidir. Demokrasi anlayışını korumak geliştirmek önemlidir. Evet geniş bir cephe örgütleyerek mevcut partiye karşı Güçbirliği gereklidir. Ama ve lakin bu demokrasi cephesi demokrasiyi mevcut devleti demokratlaştıramaz.

Devrimciler demokrasi için mücadele ederler. Dil, kültürel haklar, LGBTİ hakları, Kadın hakları vs vs. Ancak devrimciler burjuva devletinin varlığına son vermeyi esas alırlar. Faşizmin kuruluşundan beri var olduğu bir ülkede görevlerimiz arasında yer alan demokrasi mücadelesine sahip çıkma legal olanaklarda ısrar etme gibi birtakım amaçlarımız esas değil, Faşizmi yıkma ve gerçek demokrasiyi oturtmak mücadelemizin bir parçası olarak kalır. Bizim görevimiz Demokratik Devrimi yapmaktır, yani demokrasi eğer bir devlet aygıtıysa kendi devletin olmadan bu anlayışı bu demokrasi bilincini yeşertemessin, tek ayaklı ördek kalır. Demokrasi ve Kültür anlayışını yeşertmek onu korumak ve toplumun anlayışı haline getirmek gerekir. Bugün Yarı Feodal bir kültürün egemen olduğu bir devlet sisteminde faşizmin önemli oranda kitle tabanının oluşturduğu bu taban kitlenin dönüşüm mücadelesinin esas dönüşüm noktası demokratik devrim sürecidir. ‘’Bugün bu mücadele verilmez, verilmemeli’’ demiyoruz tam tersi bu bilinç her koşul ve şartta verilmeli, geliştirilmeli ve esas mücadelenin bir parçası olarak ele alınmalıdır. Yoksa Faşizmi yıkmanın bir örgütü nesnesi olarak kullanılamaz.

İşte sayın Bayık’a itiraz ettiğimiz noktada burası. Geniş bir anti-faşist cephe olmalı ama bunun bir ayağı zaten HBDH olarak var. Bu misyonu ondan farklı alıp legal bir misyona yüklemek ve faşizmi demokratlaştırmak bizi yanılgıya taşır. Bugün AKP faşist kliği toplumda açık faşist argümanları uygulamasından dolayı geniş bir toplumun hedefi haline gelmiştir. Bu hedefi dar tutmak politik argümanlarımızı geniş tutarak kitle muhalefetini örgütlüye biliriz. Tehlike noktası tüm bu politikaların merkezi AKP’ye yüklersek faşizmin kuruluşundan beri olan ‘’kürt inkarı’’ vardır ve bunu yok sayarız. Bugün sınır ötesi operasyonlar, Afrin işgali, imralı tecriti, kürtlere yönelik saldırı ve inkar, siyasetçilerin tutuklanması tek başına AKP politikası değildir. Çıkan tüm kararlar mecliste HDP ve bazı demokrat vekiller hariç tüm siyasi partilerin oybirliğiyle alınması kemalizmin yegâne savunucusu ordunun iştahla saldırdığı bu politikalar resmi devlet ideolojisine aittir. Kısacası Türkiye’nin demokratlaşması mevcut iktidarın gitmesiyle olmaz. Ulusal hareketin Türkiye’yi demokratikleştirme görevini kendisine esas alması ayrı bir tartışma konusu…