Anasayfa , Köşe Yazıları , Hukuk cinayetleri – Ragıp Zarakolu

Hukuk cinayetleri – Ragıp Zarakolu

Daha önceki yazılarımda Türkiye yargısının sola yönelik kökleri tek parti rejiminden gelen önyargılı, hasmane ve her dönem tekrarlanan kararlarından söz etmiştim.

Biraz da buna örnekler verelim.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 24.07.2007 tarihinde, Türkiye Cumhuriyetini üç sanığı işkence ile alınan ifadelerle yargıladığı için mahkum etti.

Dosyaya göre suç tarihi 09.10.1990, sanıkların yakalanıp tutuklanma tarihi ise 24.4.1994’tü.

İşkence ile alınan bir ifadeye göre, silah bulundurmak ve bir soygun eylemine katılmakla suçlanıyorlardı.

Sanıklar Ülkücü olsa, bir dava açılsa bile bu adli bir suç olacak, buna göre ceza alacak ve adli tutuklu ve mahkumların olağan haklarından, bu arada erken tahliye olma olanaklarından, bu arada adli sicillerinin silinme ve siyasete katılma ve hatta milletvekili bile olma haklarından yararlanabileceklerdi. Kimi Maraş kıyımı sanıkları gibi.

Ama bu bu yargılananlar sol kimlikli idi. Ve onlara yöneltilen suçlama: “ TC Anayasasını cebir ve şiddet yoluyla değiştirmeye çalışmak” oldu.

Üç sanıktan 2001 yılı Haziran ayına kadar 7 yıl tutuklu kaldılar. Bu arada 19 Aralık 2000 “Hayata Dönüş” gibi çelişkili isim taşıyan Cezaevi kıyımından sağ çıkmayı başardılar.

Bu dönemde Hasan Demir’in babası Şeho Demir’in o dönemde, siyasi tutuklulara yönelik baskı ve şiddete karşı gidilen açlık grevleri sırasında Parlamento dahil, her platformda aileler ile birlikte verdiği zorlu insan hakları mücadelesini bugün bile hatırlarım.

Hasan Demir ve Fazıl Ahmet Tamer ve Erol Kalan bunca devlet terörü altında hayatlarını yeniden kurmayı başardılar. İlk ikisi avukatlığa, Erol Kalan ise çevirmenliğe devam etti. Kızı ona yaşamının en büyük armağanı oldu.

Hasan Demir ağır sağlık sorunları nedeniyle Almanya’ya gitti. Fazıl Ahmet Tamer insan hakları alanında uzman bir avukat oldu, İHD yönetiminde yer aldı.

Erol Kalan bir yandan bir şirkette çalışır ve yükselirken, birçok kitabı dilimize kazandırdı.

Bunlar arasında bu ay Belge Yayınlarınca çıkarılmış olan İsviçreli gazeteci yazar Vicken Cheterian’ın “Kafkasya‘da Savaş ve Barış & Rusya’nın Sorunlu Hududu” adlı kitabı da var.

Hapisten çıkar çıkmaz, 2001 yılında, İletişim yayınları Fazıl Ahmet Tamer ile birlikte tercüme ettikleri Uluslararası AF Örgütünün hazırladığı “ADİL YARGILANMA HAKKI”nı yayınladı.

Alman Sosyal Demokrasisinin kurucularından August Bebel’in Seçme Makalelerini tercüme etti.

Loize Nalbantyan’ın klasikleşmiş olan, California Üniversitesi yayınlarından çıkmış olan “Ermeni Devrimci Hareketi” yayınlanmayı bekliyor, onun tercümesi ile.

Bu arada bir mülteci kampında kalan Erol Kaplan, 1915 soykırımından sağ kurtulan ender aydınlardan biri olan Yervant Odian’ın LANETLI YILLAR adlı kitabının tercümesini tamamladı. Kaldığı kampta bilgisayara izin verilmediğinden el yazısı olarak duruyor

Solcular için 12 Eylül sonrasında açılan davalar on yıllarca açık tutuldu. Hayatlarını cezaevinde yaşarlarken aslında bir rehine durumundaydılar.

Onlar siyasal çalışmalarına ara verseler bile, onlara karşı sistemin intikamcı ve hasmane tavrı asla değişmedi.

Haklarında AİHM kararları olsa, hatta TC hükümetleri kendilerine veya ailelerine haksız yargı, işkence vb. gibi nedenlerle tazminat ödese bile.

Ve haklarında açılan davanın tam 22. Yılında, Yargıtay Başsavcısının haklarındaki müebbet hapis cezası kararının bozulmasını istemesine karşın, AIHM’si kararına karşın, E. Ertuğrul başkanlığındaki Yargıtay 9. Dairesi Demir, Tamer ve Kaplan üçlüsünün müebbet hapis cezasını onadı.

Ve kısa bir süre sonra söz konusu başkan, “Fetö Terör Örgütü” mensubu olma suçlaması ile tutuklandı.

Fazıl Ahmet bir insan hakları konferansı için, Erol Kaplan ise şirket işleri için yurt dışında olmasa, şimdi belki, kendileri hakkındaki haksız kararı onaylayan Yargıtay 9. Daire başkanı ile Silivri toplama kampının hücrelerinde komşu olacaklardı.

Binlerce insanın ve ailelerinin hayatını karartan kararlara imza atanların kendileri şimdi, insan hakları ve adil yargılanma hakkına muhtaç vaziyette.

Bugün egemen olan ve olanca devlet terörü uygulayanların da bir gün buna muhtaç olacakları kesin. (Artı Gerçek)