KÜBA DEVRİMİ EZİLENLERE BIRAKTIĞI TARİHSEL MİRASTIR FİDEL CASTRO’NUN!
Küba devriminin lideri Fidel Castro 26 Kasım 2016’da 90 yaşındayken hayatını kaybetti. Castro uzun ömrü boyunca kendi bildiği yol ve yöntemle ezilenlerden yana bir konumlanışı ve idealleri ile var olmuştur.
Castro, Che Guevara ve arkadaşlarıyla birlikte Küba’nın çürümüş Batista rejimini 1959’da silahlı mücadele ile devirmiştir. Batista rejimi Küba halkının kanını emen bir asalaklıkla nam salmıştır. Küba ekonomisini ve toplumsal yapısını Fuhuş ve Kumara mahkum ederek vampirleşmiş ve ABD emperyalizmine mutlak biat etmiş bir rejimi Castro ve arkadaşları geri gelmemek üzere tarihin çöplüğüne atmıştır. Bu devrim ABD emperyalizmi açısından arka bahçesine küstah bir “tecavüz” olarak tanımlanmıştır. Mesele ABD için sadece Küba olmanın ötesinde bir politik tanımlamayla ele alınmış, tüm Latin ülkelerine ilham olacak bir girişim olarak görülmüştür. Ki bu tespit esasta doğrudur. Latin Amerika halkı ruhuyla, bilinciyle ve benliğiyle bu girişimi ilham almış, umut ve ideallerinin sembolü haline getirmiştir. ABD emperyalizmi Küba devrimini ortadan kaldırmak ve imha etmek için ise bu süreçten sonra elindeki tüm olanakları ve gücü kullanmaktan geri durmamıştır. Onlarca yıl ağır ekonomik yaptırımlar yanında, özellikle Castro’ya yönelik yüzlerle ifade edilen suikast girişimleri, rejimi yıkacak kalkışmalar (domuzlar körfezi çıkarması), ağır siyasal ve ideolojik temelli psikolojik savaş yöntemleri, “Terörist devlet” tanımlamaları gibi her dönem ve süreçte hayata geçen pespaye saldırılar devreye sokulmuştur. Ancak “halkının sevgilisi” Castro yine Küba halkını da arkasına alarak ömrünü bu saldırılara karşı direnerek ve devrimci ideallerini ve kazanımlarını korumaya odaklanarak geçirmiştir.
Castro ve Küba rejiminin MLM ile ilişkilenmesi, Sosyalizm politikası eleştirilecek özelliklere sahiptir. Rus sosyal emperyalizmi referanslı politikaları Küba’nın sosyalizmi koruması ve geliştirmesini engellemiştir. Bu noktada bürokratlaşmış, gericileşmiş bir sosyalizasyon politikası son tahlilde Küba’da hakimiyet kurmuştur. Ancak asgari oranda eşitlik dengesini gözeten, artı-değer sömürüsünü kontrollü hale getiren, sağlık-eğitim vb gibi alanlarda sosyalist karakterli uygulamalarıyla Emperyalist-kapitalist gerici kampanyalara direnen bir gerçekliği de vardır Küba’nın. Bunun bel kemiği ise şüphe duyulmayacak şekilde Castro’dur.
Gerçekleştirdiği devrimle ve devrimciliğe kattığı “Romantizmle” ezilenlerin yüreğinde ve bilincinde önemli bir yeri vardır Castro’nun. O gericiliğe karşı “başarmanın”, dünyayı “titreten” ABD emperyalizmine karşı “direnmenin” mümkün olacağını gösteren, devrim ve sosyalizme geniş ezilen kesimlerin sempatisini güçlendiren bir tarihsel figür olmuştur. Gerçekleştirdiği devrim zor aygıtını, gerilla mücadelesini ve devlet aygıtını paramparça etmenin önemi açısından hala tarihsel önemdedir. O önderlik ettiği Küba devrimini ezilenlere armağan etmiştir. Ezilenlerin tarihsel deneyimine bu açıdan çok büyük bir armağan bırakmıştır.
Fidel Castro eksiklikleri, eleştirilecek siyasal ve ideolojik tutumlarıyla birlikte ezilenlerden yana nefes alıp vermiş bir devrimci önder olarak sonsuzluğa yol almıştır. O doğrusu ve yanlışıyla birlikte artık bir tarihsel şahsiyettir. Ve tarih ona hak ettiği yeri mutlaka verecektir. Bugün ABD’de karşı-devrimci konumlanışlarıyla yaşamlarını sürdüren bir kısım Kübalı Castro’nun gidişiyle kutlama yapıyor. Castro ilk kalkışma girişimi olan Moncada kışlası baskını ardından çıkarıldığı mahkemede yaptığı savunmada: “Suçlayın beni, fark etmez. Tarih beni aklayacaktır” diyerek meydan okumuş ve tarihin sayfalarındaki yerini o zaman işaret etmiştir. O’nun ölümüne Küba devrimine düşmanlık besleyenlerin sevinmesi onun tarihteki yerini nasılda hak ettiğini göstermektedir.
AVRUPA PARTİZAN
27 KASIM 2016