Türkiye’de kitlelerin öfkesi bir kez daha sokaklara taşmış durumda. Gezi Parkı eylemlerinin üzerinden 12 yıl geçti. O dönem yaşanan protestolarda 10 kişi hayatını kaybetmiş, 7.478 kişi yaralanmış ve 3.000’den fazla protestocu tutuklanmıştı. Gezi eylemleri bastırılmış olmasına rağmen toplumdaki öfke ve memnuniyetsizlik artarak devam etti.
Bugün gerçekleşen protestoların bir yönü Ekrem İmamoğlu’na yapılan operasyon olsa da, diğer yönü halkın yaşam tarzına, politik tercihlerine ve geleceğine dair artan kaygıların dışavurumudur.
Türkiye’de faşizmin sürekliliğini vurgulamak gerekiyor. Değişen şey yalnızca bu faşizmin hangi araçlarla uygulandığıdır. AKP ve son süreçte MHP’nin de eklenmesiyle birlikte, 22 yıldır toplum üzerinde baskı kurmaya devam etmektedir. Daha önce askeri ve parlamento mekanizmalarıyla sürdürülen baskı, bugün farklı yöntemlerle devam ettirilmektedir. Özellikle dini söylemlerle manipüle edilen kitleler, çeşitli yöntemlerle kontrol altında tutulmaktadır.
Türkiye işçi sınıfı, Kürt halkı ve Alevi toplumu üzerinde sistematik baskılar uygulanmakta, bu baskılar milliyetçi ve dini söylemlerle meşrulaştırılmaktadır. Bu propagandanın geniş kitleler üzerinde etkili olması anlaşılır bir durum olsa da, kendisini „sol“ olarak tanımlayan bazı çevrelerin de bu manipülasyondan etkilenmesi düşündürücüdür. Kemalizm’den kopamayan bu çevrelerin, devletin yapısını ve faşizmin işleyişini doğru çözümleyememesi, sorunun temel nedenlerinden biridir.
İstanbul Operasyonu Ne Anlama Geliyor?
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile birlikte 90 kişi, 19 Mart’ta gözaltına alındı. Bazı kişilerin ise hâlâ kaçak olduğu bildirildi. Operasyonun iki temel nedeni var: Birincisi, yolsuzluk iddiaları; ikincisi ise “Kent Uzlaşısı” olarak adlandırılan seçim stratejisinin “terör” faaliyeti olarak nitelendirilmesi.
AKP-MHP ittifakı, yaklaşan seçimlerde iktidarını kaybetmemek için toplumsal kesimlere yönelik baskıları artırmaktadır. İstanbul operasyonundan hemen önce HDK’ye yönelik yapılan operasyon ve muhaliflerin isimlerinin yer aldığı listeler, bu baskıların bir habercisiydi. Erdoğan’ın 2015 darbe girişimini “Allah’ın bir lütfu” olarak değerlendirmesi gibi, bugünkü operasyonlar da iktidarın elinde bir fırsata dönüştürülmek istenmektedir.
Son yıllarda Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile binlerce sendikalı işinden edilmiş, yargı ve kamu kurumları yeniden şekillendirilmiştir. Türkiye’de devlet içindeki klikler arasındaki çatışmalar, zaman zaman kamuoyuna yansımaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını tanımadığını açıkça dile getiren Erdoğan, bu kurumları kendi çıkarlarına göre şekillendirme niyetini defalarca göstermiştir. İstanbul operasyonu da bu güç mücadelesinin bir parçasıdır.
Bu süreçte dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan biri, kitlelerin öfkesini doğru bir şekilde örgütleyerek, mevcut sistemin teşhir edilmesidir. Toplumun önemli bir kesimi, mevcut düzenin AKP-MHP ittifakı tarafından temsil edildiğini ve CHP’nin iktidara gelmesiyle bu sorunların çözüleceğini düşünmektedir. Ancak iki gerici kliğin çatışması, emekçilerin, ezilen halkların ve toplumsal mücadele içindeki kesimlerin lehine değildir.
AB’nin Tutumu
Avrupa Birliği ülkeleri, Türkiye’deki gelişmeleri yakından takip etmekte ve sözde “demokrasi” çağrıları yaparak gözaltına alınan kişilerin serbest bırakılmasını talep etmektedir. Ancak AB’nin, Türkiye ile yaptığı anlaşmalar ve iş birlikleri göz önünde bulundurulduğunda, bu açıklamaların samimi olmadığı açıktır.
Başta Almanya, Fransa ve İngiltere olmak üzere, emperyalist devletler Türkiye’deki mevcut düzenin sürdürülmesinden yanadır. Türkiye, bölgesel dengelerde kritik bir konumda bulunduğundan, bu ülkeler için stratejik bir ortaktır. Erdoğan yönetimi, AB için kimi zaman eleştirilse de vazgeçilmez bir aktördür. Bu nedenle, AB’nin mevcut baskıları gerçekten sona erdirmek gibi bir niyeti yoktur.
Eylem Birlikleri Meselesi
Bu süreçte karşılaşılan önemli zorluklardan biri, protestolarda CHP gibi düzen partileriyle aynı meydanları paylaşma meselesidir. Yerel eylem birliklerinde bu durum uzun tartışmalara neden olmaktadır. Farklı ideolojilere sahip onlarca örgütle aynı alanda bulunmak hayatın olağan akışı içinde değerlendirilebilir. Ancak, herhangi bir ortak bildiri veya deklarasyon söz konusu olduğunda, kimlerle hareket edileceği dikkatle belirlenmelidir.
Özellikle Avrupa’da ve Türkiye’de, AKP-MHP ittifakına karşı tepki gösteren ancak CHP’nin politikalarını alternatif olarak gören geniş bir kitle bulunmaktadır. Bu kesimlerle doğru bir dil kullanarak ilişki kurmak önemlidir. Eleştirilerimiz, kitleleri kazanmak üzerine inşa edilmelidir.
Sonuç olarak, iki gerici kliğin çatışmasında taraf olmamakla birlikte, mevcut protestolarda yer alarak sistemin teşhirine yönelmeliyiz. Bulunduğumuz bölgelerde demokratik ve ilerici örgütlerle birlikte eylemler düzenlemeli ve sokağın değiştirici gücünü kullanmalıyız. “Faşizme diren, geleceği kazan!” şiarıyla mücadeleyi sürdürmeliyiz.