Anasayfa , Dünya , Diplomatlar Krizi’nde Soğuk Savaş İzleri

Diplomatlar Krizi’nde Soğuk Savaş İzleri

AHM |30.03.2018| İngiltere’nin başkenti Londra’da 4 Mart tarihinde bir bankta ölü bulunan eski Rus ajanı Skripal ile kızının Rusya istihbaratı tarafından zehirlendirildiği şüphesiyle İngiltere Rusya Federasyonu’nu sorumlu tutarak 23 Rus diplomatını sınır dışı etme kararı aldı. Bunun üzerine Rusya Federasyonu jet hızıyla 23 İngiliz diplomatının Rusya’dan sınır dışı edileceğini açıkladı. İngiltere’nin başını çektiği görüşmelerin sonucunda AB ve ABD İngiltere ile dayanışma içerisinde olacaklarını bildirerek, ülkelerinde bulunan Rus diplomatlarını sınır dışı etme kararı aldı. ABD bununla yetinmeyerek Seattle’deki Rus Konsolosluğu’nu kapattı. Polonya, Letonya, Litvanya ve Estonya Rus büyükelçilerini geri çağırdı. Uluslararası eyleme uymaya niyetlenen Yeni Zelanda, Başbakanı Jacinda Arden’in açıklamasına göre sınır dışı edecek casus bulamadı. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Rusya’nın NATO Daimi Temsilciliği’ndeki diplomat sayısının 30’dan 20’ye düşürüleceğini, bu karara uygun olarak 7 diplomatik akreditasyonunu geri çektiklerini ve 3 tanesinin ise başvurusunun onaylanmadığını belirtti. Bulgaristan’ın Rusya Büyükelçisi diplomat krizini görüşme nedeniyle Bulgaristan’a geri çağırıldı. İzlanda, Rusya Federasyonu ile üst düzey diyaloğu askıya aldıklarını açıkladı. Avusturya ve Slovenya diğer AB ülkelerinin kararlarına uymayacaklarını, Rusya ile diyalogta kalacaklarını bildirdi. Şu andaki duruma göre 24 ülke toplamda 139 Rus diplomatını sınır dışı etme kararı alarak diplomatları sınır dışı etti. Rusya Dişişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zakharova ise İngiltere ve ABD’yi yaşanan olaylardan dolayı sorumlu tuttu. ”Skripal’in ölümünde İngiltere ve ABD’nin parmağı var” dedi.

Devamında yaşanan olaylara baktığımızda İngiltere, ABD ve Rusya arasında süreklileşen ve ardı kesilmeyen açıklamalar, suçlamalar söz konusu. Hafta içinde Rusya Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bir açıklama yaparak, ABD’nin ithal çelik ve alüminyuma uyguladığı gümrük vergilerine karşılık olarak ABD menşeili ürünlerin Rusya’ya ithalatında kısıtlamalara gideceklerini açıkladı. İngiltere ise, Ulusal Güvenlik Yeteneği Raporu’nda ”Füzyon Doktirini” adıyla oluşturduğu yeni ulusal güvenlik stratejisini duyurdu. Bu stratejiyle beraber ülke ekonomisi ilk defa ulusal güvenlikle resmî ve doğrudan bağlantılı hale getirildi. Doktirinin stratejisinde terör ve organize suçlarla mücadeleyi kapsayan yeni bir istihbarat çerçevesin oluşturulması yer alıyor. Bunun yanı sıra siber güvenlik için 1.9 milyar Sterlin yatırım yapılacağı ve Milli Güvenlik İletişim Ekibi’nin oluşturulacağı açıklandı.

Aslında Soğuk Savaş’ın günümüzdeki yansıması olan ”Diplomatlar Krizi”nin yalnızca diplomatları sınır dışı etmekle veya büyükelçilikleri geri çağırmakla sonlanmayacağı açık. Bilindiği gibi İngiltere henüz Brexit kararından geri dönmedi, Almanya tam bir yönetememe krizi içerisinde hükümeti korumanın ve sağlamlaştırmanın derdine düşmüş, ABD Devlet Başkanı Trump’ın ise kendi ülkesindeki yönetememe ve istifalar krizi derinleşmişken yolsuzluklar nedeniyle açılacak bir davayla başı derde girmiş durumda. İngiltere, ABD ve Rusya’nın sermayeyi büyük ölçüde ele geçirmeye yönelik attığı adımlara Almanya’nın da dahil olması işleri karıştırmış durumda. Ne var ki Putin’in tekrar Rusya Federasyonu’nun başkanlığına seçilmesi gücüne güç katmış, ekonomik ve askerî gelişmeler batı emperyalist devletleri tedirgin ediyor. Bu gelişmelerin bir parçasını da Suriye ve Ortadoğu’daki savaş koşullarının değişken dengesizliği oluşturuyor. Son on yıllık süreç içerisinde ekonomik krizi aşamayan emperyalist sistem, Almanya’nın elinde tuttuğu üretim stokuyla birlikte krizi aşamamanın pençesinde, İsveç gibi güçlü ekonomiye sahip bir ülkede ise nüfusun büyük çoğunluğu her an patlayacak bir ekonomik krizin stresini yaşıyorken AB bunu önleme amacıyla İsveç’e devamlı ekonomik yardımlarda bulunuyor. AB ve ABD’de başta olmak üzere artan ırkçılığın bir süre için sermayedarlara geçici bir rahatlık kazandırsa da varolan sorunları aşmanın yolları tükenmiş gibi gözüküyor.

Son olarak, birçok durum için geçerli olan ”emperyalizmin beyni İngilizler, uygulayanlar ise Amerikalılar” söylemi bugünkü durumda kendini ”Diplomatlar Krizi”yle ortaya çıkarıyor. Sürecin yeni bir emperyalistler arası paylaşım savaşına evrileceği sorunsalıyla karşı karşıya olduğumuz ve ekonomik-politik krizlerin yoğunlaşması savaşa ilişkin kanıyı güçlendirmektedir.