Anasayfa , Haberler , Depremler Üzerine

Depremler Üzerine

Haber Merkezi | 20.12.2020 | Depremler Üzerine

Depremlerin Oluşumu ve Türleri:

Dünyanın iç yapısı konusunda, jeolojik ve jeofizik çalışmalar sonucu elde edilen verilerin desteklediği bir yeryüzü modeli bulunmaktadır. Bu modele göre, yerkürenin dış kısmında yaklaşık 70-100 km.kalınlığında oluşmuş bir taşküre (Litosfer) vardır. Kıtalar ve okyanuslar litosfer içerisinde yer alır. Tüm jeolojik süreçler ve depremler Litosfer içerisinde meydana gelirler. Litosfer ile çekirdek arasında kalan ve kalınlığı 2.900 km olan kuşağa Manto adı verilir. Manto’nun altındaki çekirdegin Nikel-Demir karışımından oluştuğu kabul edilmektedir.

Litosferin altında Astenosfer denilen yumuşak Üst Manto bulunmaktadır.Burada oluşan kuvvetler, özellikle konveksiyon akımları nedeni ile, litosfer parçalanmakta ve birçok “Levha“lara bölünmektedir. Üst Manto’da oluşan konveksiyon akımları, çekirdekte meydana gelen radyoaktif parçalanmalar sonucu açığa çıkan yüksek ısı nedeni ile oluşmaktadır. Konveksiyon akımları yukarılara yükseldikçe litosferde gerilmelere ve daha sonra da zayıf zonların kırılmasıyla levhaların oluşmasına neden olmaktadır. Bu levhalar üzerinde duran kıtalarla birlikte, Astenosfer üzerinde sal gibi yüzmekte olup, birbirlerine göre insanların hissedemeyeceği bir hızla hareket etmektedirler.

Konveksiyon akımlarının yükseldiği yerlerde levhalar birbirlerinden uzaklaşmakta ve buradan çıkan sıcak magmada okyanus ortası sırtlarını oluşturmaktadır. Levhaların birbirlerine değdikleri bölgelerde sürtünmeler ve sıkışmalar olmakta, sürtünen levhalardan biri aşağıya Manto’ya batmakta ve eriyerek yitme zonlarını (dalma-batma zonları) oluşturmaktadır. Konveksiyon akımlarının neden olduğu bu döngü, litosferin altında devam edip gitmektedir.

İşte yerkabuğunu oluşturan levhaların birbirine sürtündükleri, birbirlerini sıkıştırdıkları, birbirlerinin üstüne çıktıkları ya da altına girdikleri bu levhaların sınırları dünyada depremlerin oldukları yerler olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünyada meydana gelen depremlerin büyük çoğunluğu bu levhaların birbirlerini zorladıkları levha sınırlarında dar kuşaklar üzerinde gelişmektedir.

Yukarıda, yerkabuğunu oluşturan “Levha”ların, Astenosferdeki konveksiyon akımları nedeniyle hareket halinde olduklarını ve bu nedenle birbirlerini ittiklerini veya birbirlerinden açıldıklarını ve bu olayların meydana geldiği zonların da deprem bölgelerini oluşturduğunu söylemistik.

Birbirlerini iten ya da diğerinin altına dalan iki levha arasında, harekete engel olan bir sürtünme kuvveti vardır. Bir levhanın hareket edebilmesi için bu sürtünme kuvvetinin giderilmesi gerekir.

İtilmekte olan bir levha ile bir diğer levha arasında sürtünme kuvveti aşıldığı zaman bir hareket oluşur. Bu hareket çok kısa bir zaman biriminde gerçekleşir ve şok niteliğindedir. Sonunda çok uzaklara kadar yayılabilen deprem (sarsıntı) dalgaları ortaya çıkar. Bu dalgalar geçtiği ortamları sarsarak ve depremin oluş yönünden uzaklaştıkça enerjisi azalarak yayılır. Bu sırada yeryüzünde, bazen gözle görülebilen, kilometrelerce uzanabilen ve “Fay” adı verilen kırıklar oluşabilir. Bu kırıklar bazen yeryüzünde gözlenemez, yüzey örtüsü ile üzerlenmiş olabilir. Bazen de eski bir depremden oluşmuş ve yerüzüne kadar çıkmış, ancak zamanla örtülmüş bir fay yeniden hareket edebilir.

Depremlerinin olusumu “Elastik Sıçrama” (Elastic Rebound) teorisi ile açıklanır. Bu teoriye göre, herhangibir noktada, zamana bağımlı olarak, yavaş yavaş oluşan birim deformasyon birikiminin elastik olarak depoladığı enerji, kritik bir değere eriştiğinde, fay düzlemi boyunca var olan sürtünme kuvvetini yenerek, fay çizgisinin her iki tarafındaki kayaç bloklarının birbirine göreli hareketlerini oluşturmaktadır. Bu olay ani yer değiştirme hareketidir. Bu ani yer değiştirmeler ise bir noktada biriken birim deformasyon enerjisinin açığa çıkması, boşalması, diğer bir deyişle mekanik enerjiye dönüşmesi ile ve sonuç olarak yer katmanlarının kırılma ve yırtılma hareketi ile olmaktadır.

Aslında kayaların, önceden bir birim yerdeğiştirme birikimine uğramadan kırılmaları olanaksızdır. Bu birim yer değiştirme hareketlerini, hareketsiz görülen yerkabuğunda, üst mantoda oluşan konveksiyon akımları oluşturmakta, kayalar belirli bir deformasyona kadar dayanıklılık gösterebilmekte ve sonrada kırılmaktadır. İşte bu kırılmalar sonucu depremler oluşmaktadır. Bu olaydan sonra da kayalardan uzak zamandan beri birikmiş olan gerilmelerin ve enerjinin bir kısmı ya da tamamı giderilmiş olmaktadır.

Çoğunlukla bu deprem olayı esnasında oluşan faylarda, elastik geri sekmeler (atım), fayın her iki tarafında ve ters yönde oluşmaktadırlar.

Faylar genellikle hareket yönlerine göre isimlendirilirler. Daha çok yatay hareket sonucu meydana gelen faylara “Doğrultu Atımlı Fay”denir. Fayın oluşturduğu iki ayrı blokun birbirlerine göreli olarak sağa veya sola hareketlerinden de bahsedilebilinir ki bunlar sağ veya sol yönlü doğrultulu atımlı faya bir örnektir. Düsey hareketlerle meydana gelen faylara da “Egim Atımlı Fay”denir. Fayların çoğunda hem yatay, hem de düsey hareket beraber gelişebilir.

Deprem Türleri:

Depremler oluş nedenlerine göre degişik türlerde olabilir. Dünyada olan depremlerin büyük bir bölümü yukarıda anlatılan biçimde oluşmakla birlikte az miktarda da olsa baska doğal nedenlerle de olan deprem türleri bulunmaktadır. Yukarıda anlatılan levhaların hareketi sonucu olan depremler genellikle “Tektonik” depremler olarak nitelenir ve bu depremler çoğunlukla levhalar sınırlarında olusurlar. Yeryüzünde olan depremlerin %90’ı bu gruba girer. Türkiye’de olan depremler de büyük çoğunlukla tektonik depremlerdir. İkinci tip depremler “Volkanik” depremlerdir. Bunlar volkanların püskürmesi sırasında metdana gelirler. Yerin derinliklerinde ergimiş maddenin yeryüzüne çıkışı sırasındaki fiziksel ve kimyasal olaylar sonucunda oluşan gazların yapmış oldukları patlamalarla bu tür depremlerin maydana geldiği bilinmektedir. Bunlar da yanardağlarla ilgili olduklarından yereldirler ve önemli zarara neden olmazlar. Japonya ve İtalya’da olusan depremlerin bir kısmı bu gruba girmektedir.

Bir başka tip depremler de “Çöküntü” depremlerdir. Bunlar yer altındaki boşlukların (mağara), kömür ocaklarında galerilerin, tuz ve jipsli arazilerde erime sonucu oluşan boşlukları tavan blokunun çökmesi ile oluşurlar. Hissedilme alanları yerel olup enerjileri azdır fazla zarar getirmezler. Büyük heyelanlar ve gökten düşen meteorların da küçük sarsıntılara neden olduğu bilinmektedir.

Türkiye’de Deprem Gerçeği

2020 Yılında Yaşanan Depremlerde En Çok Can Kaybı Türkiye’de Oldu

30 Ekim 2020 tarihinde Ege Denizi’nde merkez üssü İzmir’in Seferihisar ilçesi açıklarında saat 14.51 sularında deprem meydana geldi. Depremin büyüklüğü AFAD tarafından 6,6 ölçülürken, Kandilli Rasathanesi 6,9 olarak ölçüldü. ABD Jeolojik Araştırmalar Kurumu (USGS) ise depremin şiddetini 7,0 olarak ölçtü. Şu ana kadar 114 kişi hayatın kaybetti. 1035 kişi yaralandı.

24 Ocak 2020 tarihinde ise, Elazığ’ın Sivrice ilçesinde 6,5 büyüklüğünde deprem olmuştu. Depremde Elazığ, Malatya, Kahramanmaraş, Diyarbakır, Şanlıurfa, Adıyaman ve Batman’da bazı binalar yıkılmıştı. İçişleri Bakanlığı’nın açıkladığı verilere göre, 37’si Elazığ’da, 4’ü Malatya’da olmak üzere 41 kişi yaşamını yitirdi. Enkaz altından 40 kişi sağ olarak kurtuldu.

2020 yılında şu ana kadar dünyada 6,5 büyüklüğünün üzerinde 27 deprem yaşandı. Gerçekleşen depremlerde en çok can kaybı Türkiye’de yaşandı. 23 Haziran 2020 tarihinde Meksika’da meydana gelen 7,4 büyüklüğündeki depremde 10 kişi yaşamını yitirdi. 17 Temmuz 2020 tarihinde ise Papua Yeni Gine’de 7 büyüklüğünde deprem meydana gelmiş, 1 kişi yaşamını yitirmişti. 6,5 ve 6,9 büyüklüğü arasındaki depremler incelendiğinde can kaybı yaşanan tek deprem, 18 Ağustos 2020’de Filipinler’de 2 kişinin yaşamını yitirdiği deprem oldu. Japonya, Şili, Endonezya, Yunanistan, Solomon Adaları ve Amerika’da gerçekleşen 6,5 ve 6,9 arasında meydana gelen depremlerde ise can kaybı yaşanmadı.

Dünyada En Çok Felaketlerin Yaşandığı Ülkeler Arasında Türkiye 4. Sırada

OECD’nin yayınladığı “Hükümetlere Bakış 2017” başlıklı raporunda, hükümetlerin veya devletlerin risk yönetimi ve iletişimi konusundaki çalışmalara ayrılmış. Raporda, ülkelerde son dönemlerde yaşanan doğal veya doğal olmayan felaketler yer alıyor.

OECD raporuna göre, bir olayın felaket olarak sayılabilmesi için 10 ya da daha fazla insanın hayatını kaybetmesi, 100 ya da daha fazla insanın yaşanan olaydan etkilenmesi, yaşanan olaydan sonra olağanüstü hâl ilan edilmesi veya uluslararası yardım talep edilmesi gerekiyor. Bu kriterler değerlendirildiğinde, felaketlerin yılda ortalama sayılarına bakıldığında ABD’nin ilk sırada olduğu görülüyor. ABD’yi Meksika, Japonya ve Türkiye takip ediyor.

Yaşanan bu doğal veya insan eliyle oluşan felaketlerin ülke ekonomilerine verdikleri zarar da yüksek. OECD’nin raporundaki 1995-2015 yıllarını kapsayan verilere göre bu tarz felaketlerin zararlarının GSYH’ye oranı açısından en kötü durumda olan ülke Yeni Zelanda. Yeni Zelanda’nın ardından Şili, Japonya, ABD ve Türkiye gelmekte.

İstanbul’da Deprem Yaşandığında Ne Olacak?

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, “İstanbul İli Olası Deprem Kayıp Tahminlerinin Güncellenmesi Projesi” kapsamında Boğaziçi Üniversitesi ile deprem tahmin raporu hazırlanmıştı. Yayınlanan raporda, 7,5 büyüklüğündeki bir senaryo depreminden yola çıkarak 15 farklı senaryo yazıldı. Bu deprem senaryosunda oluşabilecek muhtemel bina hasar, can kaybı, yaralı sayısı ve altyapı hasarları tahminlerini içeriyor.

7,5 büyüklüğündeki bir depremde İstanbul’daki binaların ortalama %12,6’sının orta, %2,9’unun ağır ve %1,2’sinin çok ağır hasar görmesi bekleniyor. Ortalama %57,5’nin ise hasar görmeyeceği tahmin ediliyor. Yapılan hesaplamalara göre, İstanbul’da senaryo depremi sonrasında 25 milyon ton ağırlığında bir enkaz ortaya çıkabilir. Yapısal hasarlara bağlı olabilecek mali kayıpların ortalama 68 milyar TL olması ihtimaller arasında.

7,5 büyüklüğünde bir depremin gerçekleşmesi ihtimalinde, eğer bu deprem gece meydana gelirse ortalama 14.148 kişi yaşamını kaybedebilir. Depremin gündüz olması halinde beklenen ortalama can kaybı 12.418. Deprem gece saatlerinde gerçekleşir ise 8.088 kişinin, gündüz saatlerinde gerçekleşirse 7.446 kişinin ağır yaralanması bekleniyor. (Gündüz saati 14.00’a göre hesaplanmıştır.) 7.5 büyüklüğünde bir depremin olması ihtimalinde yaklaşık 2 milyon kişiye tekabül eden 640.000 hanelik acil barınma ihtiyacının ortaya çıkabileceği tahmin ediliyor.

Özellikle tek ve çift şeritli yolların bulunduğu tarihi yarımadada Fatih ilçesine komşu ilçelerde Beyoğlu, Şişli, Alibeyköy, Zeytinburnu, Bayrampaşa ve Esenler gibi ilçelerde tek ve çift şeritli yolların bina hasarlarına bağlı olarak kapanabileceği ön görülüyor.

İGDAŞ istasyonlarının %40’ının ise ağırlıklı olarak orta olmak üzere orta ve daha üst seviyede hasar görmesi bekleniyor. İSKİ su şebekesinde senaryo depreminde 463 noktada, atık su şebekesinde ise 1045 noktada onarım ihtiyacı oluşabilir. İstanbul elektrik şebekesi nakil hatlarının %95’inin senaryo depremini hasarsız veya hafif hasarlı durumda atlatması bekleniyor.

Deprem vergilerine ne oldu?

Elazığ’da meydana gelen 6.8 büyüklüğündeki depremin ardından son 20 yıldır alınan deprem vergileri nereye gittiği sorusu gündeme geldi.

Tartışmayı fitilleyen Kızılay Başkanı Kerem Kınık’ın, depremin hemen ardından kişisel sosyal medya hesabı üzerinden paylaştığı ve kısa bir süre sonra sildiği “Destekleriniz için deprem yazın 2868’e SMS yollayın. 10 TL katkıda bulunun. Dilediğiniz kadar gönderebilirsiniz. Gün dayanışma günü” mesajı oldu. Kınık’ın paylaşımına tepki gösteren, aralarında çok sayıda sanatçı, akademisyen ve gazetecinin yer aldığı sosyal medya kullanıcıları, “Deprem için şimdiye dek toplanan paralar ne oldu?” sorusunu sordu.

Hükümetten tepki

Bu eleştiriler, bazı medya kuruluşları tarafından provokasyon olarak adlandırılırken hükümet kanadından da tepkiyle karşılandı.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Belki sitem edeceğimiz bir konu var, bu konunun siyasetle ilgili değerlendirilmesini son derece yanlış bulduğumuzu dile getirmek istiyorum. Zor günümüzde birlik olmak durumundayız. Türkiye’nin deprem konusundaki yeterliliğini tartışmaya açmak, bu saatte yapılabilecek insanlık dışı bir davranıştır. Başka deprem fotoğraflarını gösterip sosyal medyada paylaşıp panik havası oluşturanlar hakkında tahkikat başlatacağız” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da dün Cezayir’e gitmeden önce İstanbul Havalimanı’nda gazetecilere yaptığı açıklamada, ”Sosyal medyada insanı tahrik eden bazı mesajlar var ki çok çok beter, berbat, ahlaksızca… Örneğin, ’20 yıldır bu hükumet depreme yönelik ne yapmış’ diyecek kadar” diye konuştu.

Kızılay Başkanı Kınık’ın sms ile yardım çağrısında sosyal medya hesabından ”Biz her şeyimizi verelim o ayrı, ama neden hala deprem anı ilk akla gelen para toplamak? Onca toplanan deprem vergisine n’oldu?” paylaşımıyla tepki gösteren oyuncu Berna Laçin’e Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma açıldığı bugün basında gündeme geldi.

Laçin: Anayasal hakkım

Konuyla ilgili DW Türkçe’ye konuşan Berna Laçin, soruşturmayı herkes gibi basından öğrendiğini belirterek “Elime bir evrak ulaşmadı ama genelde böyle durumlar resmi bildirimden önce basından öğrenilir oldu. Trollerin şikayeti üzerine soruşturmalar açılabildiği için sosyal medya üzerinden baya tehdit ediyorlar. Seni şöyle yaparız diyebiliyorlar. Onlar kale alındığı sürece bu düzen böyle devam edecek” diyor.

Laçin, deprem sonrası yaptığı eleştirel paylaşımlarla ilgili ise şöyle konuşuyor:

“Ben sadece şeffaf bir şekilde bu verilerin paylaşılmasını istedim. Bu benim vatandaş olarak hakkım. Depreme hazırlıklı mıyız, değil miyiz bilmek istiyorum. Ben kendim depreme karşı hazırlıklı olmayı istiyorum ama deprem toplanma alanını bile bilmiyorum. Belirlenen alana da baktığımda bana çok emniyetli görünmüyor. Bunun sorulması Anayasal hak. Daha önceden de soruyorduk ne gerek var diyorlardı. Şimdi deprem olunca soruyoruz yine ne gerek var diyorlar. Ben sorumun yanıtını bekliyorum hala.”

72 milyar lira toplandı

17 Ağustos 1999 Marmara depreminin ardından meclise sunulan yasa tasarısıyla deprem bölgelerinde hayatın mümkün olduğu kadar en kısa şekilde normalleştirilmesini sağlamak gerekçesiyle ek vergiler getirilmesi kararlaştırılmıştı. Tasarı, 12 Kasım 1999 Düzce depreminden sonra 26 Kasım 1999’da TBMM’de kabul edildi.

Buna göre 1999 ve 2003 yılları arasında alınan ek gelir vergisi, ek kurumlar vergisi, faiz vergisi, ek motorlu taşıtlar vergisi, ek emlak vergisi, özel işlem vergisi ve özel iletişim vergisinden toplamda 7 milyar 275 milyon lira gelir elde edildi. Deprem için fon oluşturulmadı. Toplanan gelirler direkt merkezi bütçeye aktarıldı.

Bülent Ecevit’in başbakanlığındaki DSP, ANAP, MHP hükümeti döneminde alınmaya başlanan özel iletişim vergisi, AKP’nin iktidarda olduğu 2003 yılında ise kalıcı hale getirildi. 2020 yılına gelindiğinde devletin özel iletişim vergisinden topladığı gelir 67 milyar 715 milyon 85 bin liraya ulaşırken diğer ek vergiler de dahil edildiğinde deprem vergileri için son 20 yılda toplanan para 72 milyar 82 milyon 572 bin lirayı buldu.

Peki depremin yaralarını sarmak ve deprem güvenliğini sağlamak için tasarlanan bu vergiler hangi amaç için kullandı?

“Duble yol yaptık dediler”

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Nusret Suna, DW Türkçe’ye yaptığı açıklamada, 72 milyar liranın dolar bazında hesaplandığında 36 milyon doları bulduğunu vurguluyor. Suna, “Bu para kentlerimizde deprem güvenliğini sağlamak için kullanıldı mı, hayır. İlgili bakanlar ‘duble yollar yaptık’ dedi. Yani amacının dışında kullanıldığını söyledi. Maalesef bu para amacının dışında kullanıldı. Şimdi sorduğumuz zaman da cevap alamıyoruz” diyor.

2011 yılında bir basın toplantısında konuşan dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, toplanan vergilerin sağlık, eğitim, duble yollar, demiryolları için kullanıldığını söylemiş, bu uygulamayı, “Uluslararası vergi uygulamalarında da tek bir harcama için vergi toplanması mantığı doğru bulunmaz” diyerek savunmuştu.

2012’de ise Türkiye’de afete dayanıksız, riskli binaların güvenlikli hale getirilmesi için kentsel dönüşüm projesi başlatıldı. Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum Eylül 2019’da yaptığı açıklamada 2012’den bu yana 53 ildeki kentsel dönüşüm çalışmaları için 11 milyar lira kaynak aktarıldığını açıkladı. Bu rakam şimdiye dek toplanan deprem vergilerinin yüzde 15’ine denk geliyor.

Kentsel dönüşüm tartışmalı

Nusret Suna’ya göre bu rakam Türkiye genelinde ihtiyaç duyulan rakama göre oldukça düşük. Kentsel dönüşümün de tartışmalı olduğunu ifade eden Suna, “Gerçek anlamda kentsel dönüşüm mahalle bazında, büyük ölçekli, insanı odağına alan, çevreye saygılı sosyal donatıları olan bir yapılaşma olmalıydı. Ancak tamamen bireysel dönüşüm, rantsal dönüşüm halinde yapıldı” diyor.

DW Türkçe’ye konuşan Sosyal Güvenlik Uzmanı Ali Tezel de deprem vergilerinin amacı dışında kullanıldığı görüşünde. “Tam 20 yıldır deprem vergileri ödüyoruz. Bunun amacı da binaları güçlendirmek, yeniden yapmaktı. Ama maalesef başka yerlere harcanmış” diyen Tezel, bunun yanı sıra yapı denetim şirketlerine dikkat çekiyor.

“Yapı denetimi göstermelik”

2008’de İstanbul’da Sosyal Güvenlik Kurumu’nun Teftiş Başkanı olduğunu söyleyen Tezel “1999’dan depreminden sonra yasayla yapı denetim şirketleri ortaya çıkarıldı. Dediler ki yapı denetim şirketleri inşaatları inceleyecek, yönetmeliğe uygun mu bakacak. 2008’de incelemeye aldık ve gördük ki yapı denetim şirketleri mezarlıklardan mühendis topluyor ve denetim yapıyoruz diye gösteriyor. Çünkü burada sorun şu. Yapı denetim şirketlerini müteahhitler buluyorlar. Parayı da belediye veriyor. Pazarlığı denetim şirketiyle müteahhit yapıyor ve anlaşıyorlar.

Müteahhit, belediyenin ödediği para üzerinden kar elde etmek için denetimi de göstermelik yaptırıyor” diye konuşuyor.

Ali Tezel, Elazığ’da yıkılan binalardan birinin de deprem yönetmeliğinden geçmiş bir bina olduğunu vurguluyor.

“Tedbir deprem öncesi alınmalı”

Afet sonrası yapılan çalışmalara da değinen Nusret Suna, İstanbul’da olası bir deprem durumunda Elazığ’da yapılan çalışmaların kat ve kat fazlasının yapılması gerektiğine işaret ediyor. “Bunun için deprem olmadan önce riski yönetmemiz lazım” diyen Suna şöyle devam ediyor: “Şubat 2019’da İstanbul Kartal’da bir bina çökmüş, Bakan Kurum üç ay içinde riskli binaların envanterinin çıkarılacağını söylemişti. Bundan dört ay önce İstanbul’da olan depremde de aynı şey söylendi. Bu konuda hangi çalışmaları yaptılar? Riskli yapı envanterinin bir an önce çıkarılması lazım.”

Türkiye’nin iki büyük fay hattı üzerinde yer aldığına vurgu yapan uzmanlar, deprem öncesi alınması gereken tedbirlere kaynak aktarılması gerektiğine dikkat çekiyor.

 

Kaynaklar:
https://deprem.aku.edu.tr/depremlerin-olusumu-ve-turleri/
https://www.dogrulukpayi.com/bulten/turkiye-de-deprem-gercegi
https://www.dw.com/tr/deprem-vergilerine-ne-oldu/a-52168056