Home , Köşe Yazıları , CHP ve Faşizme Karşı İttifak – XWE Metin Ayçiçek

CHP ve Faşizme Karşı İttifak – XWE Metin Ayçiçek

CHP ve Kılıçdaroğlu üzerine yazdığım yazılara soldan da ilginç yorumlar geldi. Kimileri CHP’nin dününe ilişkin hatırlattıklarımı okuyup bugününe ilişkin söylediklerimi görmezlikten gelerek eleştirdi, kimisi yazıları radikal bulup CHP tabanı içinde kitle çalışması yapılmasını reddettiğim sonucuna ulaştı. Yani AKP’nin egemen sınıflar adına kullandığı devleti yıkamayınca, ona karşı oluşturulacak bir cepheye diğer devlet partisi CHP çağrılıyor. Ve bu yönelim “somut şartların somut tahlili; halk sınıfları arasındaki çelişkilerden yararlanma; faşizme karşı liberal-cumhuriyetçilerle ittifak kurma gibi birçok kuru, yüzeysel, nesnel bir altyapıya dayanmayan cümlecikler ile desteklenmeye çalışılmaktadır.

Ama bu tür yazıların büyük çoğunluğunun ortak paydası, “şeytanla yatağa girmeyi bile” savunabilecek kadar ilkesiz ve pragmatist idi. Bütünü, çağımızda ama özellikle de bizimki gibi sömürge bir ülkede demokratlığın içeriğini dolduran temel ilkelerden birinin egemen ulus milliyetçiliğine karşı “anti sömürgeci-anti şovenist” olması gerektiğini unutuvermiş.

Ermeni halkı gibi soykırıma uğramış, Rumlar, Asuri-Keldaniler gibi kanlı katliamlardan geçirilip göçertilmiş, Kürtler, Lazlar, Aleviler, Süryaniler, Ezidiler gibi kimliklerin kanlı katliamlardan geçirilmekte olduğu bir ülkede “egemen” ulus kimliğinin şoven milliyetçi yapısına yönelik mücadele etmeden demokrat olunmaz. Altı Ok’ta “milliyetçilik ilkesi” ile ifadesini bulan siyasal bir parti olarak CHP’de ise bu mümkün değildir. Bu nedenle milliyetçilik ve ülkücülükte MHP ile bile yarışan Kılıçdaroğlu tam da CHP’ye layık bir liderdir. Bu anlaşılmadan Kendi milletvekiline kurşun sıkan ülkücünün şahsında ülkücülerin namusunu savunmaya yönelen bir liderin faşizme açık desteğini anlamak mümkün değildir.

Bu saptama, CHP kitlesi içinde demokrasi için bir çalışma yapmayı reddetmek anlamına gelmemektedir. Elbette CHP tabanı içerisinde barış, özgürlükler ve çoğulcu bir demokrasi için mücadele etmeyi arzulayan büyük bir kitle vardır. Ama CHP kitlesi içerisinde böylesi bir çalışma yapma düşüncesi ile bir siyasal parti olarak CHP’yi hayali verilerle süsleyip, asla layık olmadığı halde onu demokrat onuruyla taçlandırmak farklı şeydir. Parti olarak CHP program ve politikalarını eleştirip onun halkçı değil ulusçu; toplumcu değil devletçi; çoğulcu demokratik değil antidemokratik cumhuriyetçi yüzünü teşhir etmek zorunluluktur. Bir siyasal parti olarak parlamento içinde ve somut konular üzerinde CHP ile ittifak yapmak ile anti-sömürgeci bir temelde çoğulcu bir demokrasinin kurulması için anti-faşist bir cephe oluşumu için sömürgeciliğin kurucu partisi ile ittifak yapmak aynı şey değildir. Birincisi mümkün olsa da ikincisi ancak bir hayal ürünü olabilir.

***

CHP içerisinde de zaman zaman demokrat çıkışlar yapabilen CHP’lilerin de yer aldığını görmekteyiz. Ama bunlar ötekilere kıyasla belki de daha da sorunlu bir konumdadırlar. Bir siyasal partinin programında ifade edilen düşüncelere karşı olmak, parti aidiyetini kabul etmiş bir birey için tutarsızlıktır. Bu tiplerin zaman zaman sahneye çıkarak parti kararlarından ayrık şeyler söyleyebilmeleri -eğer bu konuda dürüstlerse- ciddi bir tutarsızlıktır. Elbette böylesi durumlarda ilk akla gelen soru “sömürgeciliğin kurucu iradesi olan CHP’nin, sistemin sıkıştığı dönemlerde iyi polis-kötü polis oynayıp oynamadığı sorusu olmaktadır.

Örneğin Parti yönetimine “Yenikapı” eleştirisi yapan ve yasama çalışmalarına ilişkin bir öneri getirerek “Hükümete teslim olduk, HDP’nin adını bile anmıyoruz, böyle tespit de olmaz çözüm de olmaz. Meclis’teki faaliyetlerimizi tartışalım. Meclis’ten çekilmeyi biz de düşünebiliriz” diyebilen İlhan Cihaner, toplumsal gerginliğin sübabını açarak gazını almaktan öte başka neye hizmet etmiştir? Tam da bu dönemde sıradan bir parlamenter sistemi korumak amacıyla, demokrasi için partisinden istifa edip HDP’ye destek sunmayı neden düşünmedi? Bunun nedeni Kürt sorunu değil midir?

“Demokratik cephe siyaseti kuralım, topluma çağrı yapalım. CHP olarak biz öncü olalım” diyen Mehmet Tüm, ilk adımı atarak, HDP’li milletvekillerinin tutuklanması olayı üzerine “basın açıklaması yapmayı” da yasaklayan Genel Başkanı’na karşı demokratik cepheyi başlatsaydı ya!

“Sağ partiler gibi hareket etmekten vazgeçmeli ve yüzümüzü gerçek anlamda sola dönmeliyiz artık” diyen Gamze İlgezdi’yi MHP’yle ülkücü milliyetçilik yarışına çıkmış parti liderini kamuoyu önünde rezil etmekten alıkoyan neden nedir?

Onca belediye başkanı tutuklanıp belediyelerine el konulmuş, onca siyasetçisi tutuklanıp zindanlara tıkılmış olan HDP hakkında konuşmak gerekirken, “En büyük hedef CHP’li vekillerdir, AKP’nin ilk hedefinde bizler varız” yalanını söyleyebilen Ali Şeker o gün yüzünün kızarıp kızarmadığını görmek için aynaya bakmış mıdır?

Sözün özeti: Bilinen gerçek kendini dayatırken kendimizi aldatmaya çalışmakta bu kadar istekli olmamak gerekir. CHP ile faşizme karşı bir ittifak yapılabileceğini düşünmek, sömürgeci sistemin devrimci muhalefetin gelişimini engelleme amacıyla gerçekleştirdiği bilinçli bir rota saptırma girişiminden başka bir şey değildir.