Home , Köşe Yazıları , CHP ve ’’Adalet’’ Yürüyüşü

CHP ve ’’Adalet’’ Yürüyüşü

TÜRKİYE |07.07.2017| Türkiye’de son on beş yıllık sürece baktığımızda; uygulamaya konulan neo-liberal politikalarla Türkiye ekonomisinin ve devlet yapısının emperyalizmin bölge politikalarına yönelik yeniden yapılandırılması ile ekonomik alanda hem istihdam sorununu getirmiş hem de devletin dönüşünün eski ve yeni hakim sınıf klikleri arasında iktidar dalaşının keskinleşmesine yol açmıştır. AKP, bu politikalarıyla, bir dizi simgeleri (örneğin, dini simgelerin kamuda kullanılması, kürtaj sorunu, alkol v.b.gibi) kamusal düzende daha fazla görünür kılmıştır. Buna benzer birçok yeni yönelimlere girmesi sayesinde ortaya çıkan nispeten farklı çelişkilerle birlikte, hem toplumsal yaşamda hem de politik alanda kendi karşıtını üretmesi de kaçınılmaz olmuş ve seküler yaşam eksenli talepler daha fazla yükselir olmuştur.

Gezi halk ayaklanması ile  birlikte fay hatları çatlayan egemenler bu süreçten sonra saldırılarını daha da pervasızlaştırdılar. Her türlü şiddeti toplum üzerinde uygulamada bir sakınca görmediler. 7 Haziran seçimlerinde iktidarını kaybederek çıkan Erdoğan liderliğindeki AKP daha da pervasızlaşarak IŞİD organizasyonlarıyla HDP’nin binalarına, seçim mitinglerine, demokratik talepler için düzenlenen mitinglere yönelik intihar saldırıları ile yüzlerce insanı katletmiştir. Bu yetmediği gibi, Kürdistan’da gelişen özyönetimleri bahane ederek birçok şehri yerle bir etmiş, yüzlerce insanın bodrumlarda diri diri yakarak katletmiştir.

15 Temmuz sözde darbe girişimini bahane ederek olağan üstü hal ilan edip; her türlü muhalif, ilerici ve devrimcilere yönelik saldırıya geçen Erdoğan ve şürekası, yüzlerce muhalifi insanlık dışı işkencelere tabi tutarak cezaevlerine koymuştur. HDP’ye yönelik linç kampanyası başlatarak, Milletvekili dokunulmazlığını kaldırarak, HDP Eş başkanlarını tutukladıktan sonra on iki milletvekili ile belediye başkanlarını ve binlerce yöneticisine operasyon yaparak gözaltına alıp tutuklamıştır. Yargısız infazlar, temel hak ve özgürlüklerin gasp edilmesi, işkenceler, şafak operasyonları adı altında birçok devrimci kuruma yönelik operasyonlar ile tutuklamalar, on binlerce insanı sorgusuz sualsiz işten atmalar ve tutuklamalar, yüzlerce gazetecinin tutuklanması, akademisyen ve öğretim üyelerinin açığa alınarak tutuklanması ile başlatılan bu saldırı furyası ile toplum üzerinde terör estirilmiştir.

16 Nisan referandum oylaması ile halkın hayır oylarını çalarak eveti arkasına alan Erdoğan, devletin temel organları arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi marifetiyle, düzeni yeniden yapılandırarak diktatörlüğünü ilan etmiştir. 16 Nisan referandumun da kitleler, tüm bu baskı ve sindirme politikalarına karşı AKP şahsında, faşizme yönelik birikmiş tepki ve öfkelerini sokağa çıkarak dışa vurmuştur. Bu referandum süreci, işçi ve emekçi yığınların AKP’nin yaşama geçirdiği politikalara karşı büyüttüğü tepkiyi açığa çıkarmış, toplumun büyük bir kesiminin tepkisini ortaya koyduğu bir süreç olmuştur. Bunun somut örneği olarak referandumda yapılan hilelere o günü akşamı ve sonrasındaki günlerde emekçilerin ortaya koyduğu tepki, işten atılan emekçilerin direnişlerine verilen destek;  söz konusu birikmiş öfke ve tepkinin sokağa daha güçlü bir şekilde taşınmasının bir pratiğidir.

İşte CHP tüm bu yaşananlar karşısında devletin bekası için kendisine biçtiği görevi yerine getirmek için kitlelerin dipten gelen öfkesini pasif bir noktaya getirerek eritme peşindeydi. CHP milletvekili Enis Berberoğlu’na MİT TIR’ları davasında 25 yıl ceza verilmesi ve apar topar tutuklanması sonrası, sanki bugüne kadar “adalet“ varmış gibi hareket eden CHP, birden “adaleti“ yeniden sağlamak için Ankara’dan İstanbul’a bir yürüyüş başlatmıştır.

Sanki AKP’nin çıkardığı bu yasalar CHP’nin onayıyla olmamış gibi davranmaktadır. CHP, AKP’nin sınır ötesi operasyonlarına, Kürtlere yönelik vahşi katliamlarına “terörle mücadele” adı altında çıkarılan tüm yasalara “her türlü desteği vereceğiz” açıklamaları ve parlamentodaki yapılan oylama ile onay vererek ortak olmuştur. İşçi sınıfı ve emekçilere yönelen kapsamlı saldırılara sessiz kalarak veya tepkileri meclis koridorlarına sıkıştırarak destek olup kendisine biçilen misyonu en iyi şekilde oynamıştır.

CHP dün de bugün de, ilerici, devrimciler ile HDP’ye karşı Kemalist ideolojisinde tavizsiz davranarak AKP ile birlikte aynı kulvarda yer almıştır. Bunun en somut örneğini 15 Temmuz’da Yenikapı’da AKP’ye payanda olarak göstermiş, Nisan’da yapılan referandumda sokağa çıkan kitleleri, AKP’nin silahlı çeteleri provokasyon yaratacaklar diye engelleyerek, devletin devamlılığı adına AKP’ye can simidi olma noktasında üzerine düşeni eksiksiz yerine getirse de, yine de AKP’nin gazabından kurtulamamıştır..

7 Haziran’da HDP’nin Türkiye’nin üçüncü partisi olarak meclise girmesini sindiremeyen milliyetçi, ırkçı cephenin bir bileşeni de CHP idi. Seçimden hemen sonra AKP ile üç aylık dönemi görüşmeler içinde geçiren CHP, bir kez daha Erdoğan’ın yeniden ipleri eline geçirmesine payanda oluyordu. Yeni bir seçimle HDP’ye giden oyların kendisine kayacağının hesaplarını yapan CHP, 1 Kasım seçimleri ile oylarının yerinde sayması ve HDP’nin yeniden meclise girmesini hayal kırıklığı ile karşıladı. Bu seçimlerde devletin tüm olanaklarını kullanan AKP, yaptığı hileler ile tekrar kayıp ettiği koltuğuna yeniden oturdu. İktidar mekanizmalarının tümünü ele geçiren Erdoğan, kurduğu başkanlık hayallerine ulaşmak için 15 Temmuz “darbesini” bahane edip MHP’yi de yanına alarak, referanduma giderek her türlü hile ile başkanlığını ilan etti.

Çok açık bir şekilde yani meşru olmayan yöntemler kullanarak Anayasal değişikliği sağlamasına rağmen, CHP bu durumu sessizce kabullenme yoluna giderek bir kez daha AKP’ye payanda olma görevini kusursuz bir şekilde yerine getirmiş oldu. Kendi içinde ortaya çıkan birçok tartışmalara rağmen, “sineyi Millete“ dönme açıklamalarının yapılmasına rağmen, CHP’nin “Gandisi“ daha önce yaptığı gibi bu kesimin önünü tehdit ederek kesti. İpler kendine dokunmaya doğru gelince birdenbire iktidarda olan AKP’yi faşist diktatörlükle suçlayıp, bugüne kadar suç ortaklığını gizleme adına “adalet“ arayıcılığına çıkarak ne yaman “demokrat“ olduğunu ispatlama peşine düştü. Kendi tabanında AKP’ye payanda olma noktasında eleştiri alan ve teşhir olan, dokunulmazlıklar noktasında aldığı kararla köşeye sıkışan CHP yönetimi ve “Gandisi“, bu iç tepkiyi pasifize etmek amacıyla bu yürüyüşü başlatmışlardır.

Daha düne kadar ülkede olup biten bunca adaletsizliklere, zulüm, her türlü baskı ve hak gasplarına karşı sokağa çıkıp en demokratik hakkını kullanmak isteyenlere karşı çıkarak engel olan CHP’nin “Gandisi“, en son referandumun meşru olmayan sonuçlarına karşı, kitleleri sokaktan çekme girişimi; devlet bekasını esas alan CHP’ye yön veren Kemalist-ulusalcı faşist  klik pratiğinin bir izdüşümüdür.

TC’nin kuruculuğunu yapan, yıllar yılı devleti yöneten, farklılıkları yok sayan, tekçiliği topluma dayatan her türlü demokratik talebi en acımasız şiddet ve terörle bastıran faşist CHP, şimdi sokaktan medet umar duruma geldi.

Bunun birçok nedeni vardır. Birinci nedeni; yukarıda dile getirdiğimiz gibi kendi tabanında gelen tepkileri ortadan kaldırılmayı hedeflemektedir. İkinci olarak; AKP kliğinin iktidarı tamamen ele geçirerek devlet olanaklarını da kullanarak kendilerine yönelmesini engellemek için bir diş gösterme hamlesidir. Bu hamle ile kendi tabanına “her ne kadar AKP devleti ele geçirmiş olsa da; CHP olarak iktidarı yeniden ele geçirme hedefimizden vaz geçmiş değiliz” mesajı vermektir. Üçüncü olarak; gerek içinden geçtiğimiz konjektürel durumun elverişliliği, kitlelerin AKP iktidarına yönelik biriken öfkesini, gerekse Nisan referandumunda açığa çıkan hayır cephesini Kemalist-ulusalcı kliğin kanalına akıtarak iktidarı ele geçirme yolunda CHP’yi kitlelerin odağı haline getirmeyi hedeflemektedir. Dördüncü olarak da; devletin fay hattını çatlatabilecek dipten gelen dalganın yüzeye vurmasını engelleyerek, devletin bekasını korumayı amaçlarken, kitlelerin yıkıcı gücünü kabul edilebilir bir noktada kontrol edilmesini sağlamaktır.

Gelinen aşamada bir düzen partisi olan CHP tarafından başlatılan yürüyüş, bu partinin tarihinde bir ilktir ve egemen klikler arasındaki çatışmanın keskinleştiğini göstermektedir. İki haftadır devam eden yürüyüş, 9 Temmuz’da İstanbul Maltepe cezaevi önünde yapılacak bir mitingle sonlandırılacaktır. Mevcut AKP iktidarı bu yürüyüşü ilk günden beri dikkatle izlerken tehdit etmeyi de her seferinde ihmal etmiyor. Bu da faşist AKP kliğinin bu yürüyüşten ne kadar rahatsız olduğunu göstermektedir.

Farklı kesimlerin sahiplenmeye başladığı bu yürüyüşün, bir Gezi kalkışmasına dönüşmesinden endişelenmektedirler. Bunun için CHP’nin önderliğinde bitirilmesine şimdiden razı gibiler. Yürüyüş boyunca en son Sakarya’da yaşandığı gibi, bazı noktalarda  provokatif yönelimlere girilse de, yürüyüşe saldırmayı şimdilik göze alamıyorlar. Ancak; yürüyüş bitinceye kadar başta devrimciler olmak üzere, HDP ve çeşitli ilerici örgüt ve kurumlar sürece dahil olup yürüyüşe katıldıkları an, “Hayır” iradesinin açığa çıkmasını ve bu iradenin yeni bir Gezi kalkışmasına yönelimini engellemek için müdahale edeceklerdir. R.T. Erdoğan bunun sinyallerini vermeye başladı bile… Faşist TC’nin tarihi bunun örnekleri ile doludur, güncelde de bu saldırılar her gün yaşanmaktadır.

Her halükarda bir düzen partisi olan CHP’nin başlatmış olduğu bir yürüyüş olsa da, binlerin sahiplenmesi ve bir çok demokrat kurum ve kişilerin destek açıklamaları bu yürüyüşün önemini ortaya koymaktadır. Her türlü şiddete karşın, CHP’nin tutarsızlığına rağmen bir AKP iktidarından kurtulmak adına bir “umut“ ışığı arayan kitlelerin, bu yürüyüşe destek vermelerinin altı önemle çizilmesi, özellikle de seküler yaşam eksenli talep ve gerekçelerin doğru anlaşılması  gerekiyor.

Esas olan pozisyon, geniş kitlelerin sisteme karşı biriken bu öfkesinin, CHP tarafından sisteme yedeklenmesine izin vermemektir. Dipten gelen bu dalgayı su yüzeyine çıkararak örgütleyip, mevcut sistemin korkulu rüyasına dönüştürmek Türkiyeli devrimcilerin omuzlarındadır.

Biz, Avrupa’da yaşayan ATİK aktivistleri ve üyeleri olarak, geldiğimiz ülke olan Türkiye’de halka karşı uygulanan bu zulme sesiz kalmamlı, Faşist TC ve mevcut AKP iktidarına karşı mücadeleyi sürekli yükseltmeliyiz. Muhtevasındaki demokratik talepleri desteklemek adına Avrupa’daki birçok demokratik kurum ve kuruluşlar bu “adalet arayışı” yürüyüşleri ile  dayanışmak için gösteriler organize etmekteler.

Demokratik hakların bir bütün olarak gasp edildiği bir ülkede sistem değişmeden ‚”adaletin” gelemeyeceğini, demokrasi olmadan “adalet” söyleminin yanıltıcı bir propagandadan öteye gitmeyeceğini, ancak Halk demokrasisi ile herkes için daha ileri bir adalet anlayışının gelebileceğini temel alan bir yaklaşımla, devrimci propaganda olanaklarının olduğu yerlerde bu gösterilere iştirak edilebilir.

Okların sivri ucunu iktidara yöneltirken, kendi faşist karakterini maskelemeye çalışarak “adalet” isteyen CHP’nin iki yüzlü politikasını aynı zamanda teşhir etmeliyiz. Devrimci propaganda olanaklarını en geniş yığınlara taşımak adına; “adalet arayışı” içindeki kitlelerin, sistemden kopuşlarını hızlandırmak için  bu sürece müdahil olabiliriz.

Bir Mücadele Okuru