Anasayfa , Avrupa , Can yoldaşımıza, Ayfer’imize.

Can yoldaşımıza, Ayfer’imize.

AHM | 21 – 08 – 2015| Can yoldaşımıza, Ayfer’imize.

Her zaman “bir yoldaşım şehit düşerse onunla ilgili bir yazı yazabilir miyim acaba?” diye düşünürdüm. Ve hatta Özgür Gelecek’te, “bir yoldaşı” imzalı, şehitlerimiz için yazılan yazılar dikkatimi çekerdi. Yazılar doğallığında genel olarak “nasıl başlasam, ne yazsam bilemiyorum” tarzı başlardı. Ve inanır mısın Ayfer, “ben de mi böyle yazacağım acaba?” diye düşünürdüm sürekli.

İlk defa böyle bir yazı yazıyorum. Ama şu ana kadar yazdığım tüm yazılardan daha fazla ihtiyacım varmış bu yazıya gibi geliyor. Ne ölümünü öğrendiğimde, ne tabutunu omuzladığımda, ne de onun için sağ yumruğum havada sıkılı durduğumda ağlamadım. Bir yandan istiyorum ki gözyaşlarım olsun bu harfler, kelimeler.

Ayfer’i ATİK’in 26. Gençlik ve Tatil Kampı’nda tanıdım. 14 yaşının verdiği çocuksuluk öylesine belliydi ki. Türkçe’nin yanında onunla ortak dilim olan Fransızca’dan da kaynaklı onunla daha fazla şakalaşıyor, her bulduğum fırsatta ona sarılıyordum. Boğaz ağrıları başladığında, kaç sefer avucumla boğazını elleyip “evet, senin boğazında problem var” diye teşhis koydum ona? Ben bu şakayı yapmaktan sıkılmışken, o bu şakaya nasıl böyle her seferinde içtenlikle güldü?

Kamptaki eğitim çalışmalarının bir tanesinde, hazırlanma ve sunum yapacak grupta Ceren de yer alıyordu. Hazırlanan sunumda onun tuttuğu notları gören birkaç kişi için espri konusu olmuştu tuttuğu notlar. Türkçe’sinin zayıf olmasından kaynaklı, anlatacağı cümleleri konuşma diliyle yazmıştı. Ertesi gün sunum sırasında bu notları okuyunca hepimizi bir gülme almıştı. Ama bu gülüş onunla dalga geçmek için değil, dil konusunda ne kadar sıkıntılı olsa da yoldaşın en yalın şekilde konuyu birkaç cümleyle özetleme çabasını teşvik etmek içindi.11233167_1627822784124313_6210045397530853379_n

Ceren’imizin anmasında, Ceren’in isminin geçtiği her sohbette vurgu yapılan ve ön plana çıkan şey, Ceren’in küçük yaşı ve bunla ters orantılı olarak Partizan geleneğine olan bağlılığı ve sahip çıkışıydı. Yaşadığımız Batı Avrupa coğrafyasında özellikle son dönem geliştirilen gençlik içerisinde yozlaşma had safhada ilerlerken, Ayfer Ceren’imizin her eylemde flamasıyla yerini alması, her etkinlikte görev alması, YDG’li yoldaşlarıyla olan güçlü ilişkileri; yaratmak istediğimiz “yeni”nin ilk adımlarıydı.

Bir fotoğrafta; İstanbul’da, yoldaşımızın ismini, yanına koca puntolarla yazılmış “ÖLÜMSÜZDÜR” ekiyle gördüm. İstanbul’un duvarlarında, altında Yeni Demokrat Gençlik imzalı “CEREN YOLDAŞ ÖLÜMSÜZDÜR” yazılamaları vardı. Kavgamızın şehri, hiç yabancılık çekmeden nasıl da bağrına basmıştı Ayfer’ini. Adına Türkiye dediğimiz bu topraklar, nasıl bağrına bastıysa komutan Ayfer’ini, bugün hiç tereddütsüz aynı sıcaklığıyla Ayfer Ceren’imize de sahip çıktı. Ayfer’imizin annesi “İbrahim yoldaşın yanına uğurladık yavrumu” dediği sırada İstanbul, meydanlarından ‘zafer şarkılarıyla geçecek’ o büyük tabura Ayfer Ceren’i de ekledi. Sefagül yoldaşla el ele yürüyecek şekilde.

Bir Yoldaşı