Anasayfa , Haberler , Biraz Sessizlik Lütfen, Ölü Çocuklar Uyuyor

Biraz Sessizlik Lütfen, Ölü Çocuklar Uyuyor

Yorum|12.06.2022| Biraz Sessizlik Lütfen, Ölü Çocuklar Uyuyor

Sabah kalkıp en güzel elbiselerimi giydim. Ne de olsa bayram güzel giyinmek gerekir ve güzel kokular sürmek gerekir. Bende geleneği bozmadım ve böyle yaptım. Tam giyinirken birden kulağıma bir ses ilişti. Yere bir şey damlıyordu sanki. Tavana baktım acaba su mu damlıyor diye. Tavan kuruydu her hangi bir belirti yoktu. Ama yerde kan izleri vardı. Birden elbiselerimin kan içinde olduğun fark ettim. “Pat pat” diye elbiselerimden kan damlıyordu. Hızla dolabı açtım. Elbiselerimin üzerinde çocuk elinin izleri vardı. Hani küçükken elimize boya sürüp kağıda yapıştırırız ya aynı onun gibiydi ama bu oyun değildi. Sonra kulağıma çığlıklar gelmeye başladı. Bunların hepsi kıyafetlerimin olduğu yerden geliyordu. Dikiş sesleri, çocuk bağırtıları ve daha bir sürü ses. Sese iyice kulak verdim. Biri benim adımı seslendi. Dedi ki “ey büyük insan hazır mısın beni dinlemeye” Şimdi soruyorum size hazır mısınız “hikayeyi” okumaya?

 

Afrikalı, Asyalı, Amerikalı… Çocuk işçilerden bahsediyorum. Büyük firmaların, timsah gözyaşlarıyla büyük medya kuruluşlarının önünde yaptıkları “iyilikleri” sıralarken, üzerlerinde ki elbiselerden ve masalarda ki yiyeceklerden dökülen kandamlalarından bahsediyorum. Duyuyor musunuz sesleri? Biraz sessizlik lütfen ölü çocuklar uyuyor.

 

Birkaç soruya ne dersiniz?
Çikolatanın ham maddesi kakao için Fildişi Sahilleri’nde ortalama yaşları 3 olan 20 binden fazla çocuğun çalıştığını duydunuz mu? Bir dikiş hatası yüzünden 15 çocuğun fabrikadaki görevliler tarafından ayakkabılarla dövülmekte ve ironik bir şekilde, artık bu gelenekselleşmiş ceza şekline Asyalılar “nayklanmak” dendiğini biliyor muydunuz? Güzelleşmek adına kullanılan makyaj malzemelerinin, dünyanın öbür ucunda yaşayan küçücük çocukların hayatlarını etkilediğini biliyor muydunuz? Çocukların günde sadece ortalama 1 dolar için 10 saat çalıştığını bilmek, koşullar yüzünden saha 18’ine gelmeden birçoğunun sakat ( psikolojik ve fiziksel) kaldığını bilmek bunun dışında her yıl yüzlerce çocuğun o pahalı kumaşlar için öldüğünü bilmek ne acı bir şey demi? Sormak istiyorum şimdi. Ama herkes içinden cevap versin bu soruya. Gerçekten de acı duyuyor musunuz? Bir çoğunuzun tepkisini duyar oldum. “Tabi ki de canım ne diyor bu yazar, kim acı duymaz ki” dediniz bile. Peki son bir soru. Elinize diken battığında acı duyarsınız ve hemen tepki gösterirsiniz. Ya dikeni çıkartır ya da parmağınızı emersiniz. Acı duymak aynı zamanda tepki vermektir çünkü. Şimdi tekrar soruyorum acı duyuyor musunuz? Biraz sessizlik arkadaşlar, ölü çocuklar uyuyor.

Küçük Beden İki Büyük El
Başlığı okuduğunuzda küçük bedenlerin büyük emektar ellerinden bahsetmeyeceğim. Çocuğun emekçi eli demek bana doğru gelmiyor. Onun eli emekçi olamaz-olmamalı. İki büyük elden kastım bambaşka. Bizim ellermiz de bu işin için de. Gelin ilk elden başlayalım. Birinci el TECAVÜZ-TACİZ eli. Çalışan binlerce çocuk gördükleri fiziki ve psikolojik şiddetin yanı sıra birde cinsel şiddete maruz kalıyorlar. Birçok çocuk işyerinde taciz ve tecavüze maruz kalıyor. Bu durum sonrası intihar edenlerin yada ilerleyen yaşlarda ciddi ve kalıcı psikolojik sorunlar yaşayan çocukların sayısı açıklamaların kat kat üstünde. Bazıları bu duruma maruz kaldığını anlayacak yaşta bile değilken hem de. Dünyada binlerce çocuk “seks işçiliği” yapmak zorunda kalıyor. Hal böyle olmasaydı bir çocuk işçi kendisine sorulan soruya (gelecekten beklentiniz ne?) “ne geleceği, bir beklentim yok” cevabını verir miydi? Kanlı dolaba geri dönelim mi? “Hikâyenin” başında ki dolaptan bahsediyorum. Elimi elbiselere attım. Acı bir çığlık geldi. Meğer aynı anda Filipinler de bir çocuğun üzerine kaynar kazanda bulunan katran dökülmüş, meğer aynı anda İstanbul’da kağıt toplayan 6 yaşında ki çocuğun bedenini tramvay ezmiş. Meğer o çığlık benim elimeymiş. Sağır ve körmüş elim. Çocuk o yüzden sesiyle ve kanıyla bana gelmiş. İşte ikinci el. İlk el kadar suçlu olan ikinci el bizim elimiz. O kadar sustuk biraz daha susalım arkadaşlar. Ölü çocuklar uyuyor.

Peki ya Şimdi!
Biliyor musun?
İyi bayramlarımı kaybettim ben.
Sahile minik bedeni vuran bir mülteci çocuğun anne niyetine sarıldığı
dalgalarda yitirdim ne kadar iyi bayramlarım varsa.
Açgözlülüğümüz ile ufacık lokmalarını bile ellerinden alıp açlığa terk ettiğimiz
milyonlarca çocuğun açlığında kaybettim ne kadar iyi bayramlarım varsa.
İhtiraslarımız için savaşlardan savaşlara koşarken sefalete sürüklediğimiz
sayısız çocuğun üşüyen ellerinde kaybettim bütün iyi bayramlarımı. Adem Özbay’ın sözleriyle giriş yapalım yazımızın son bölümüne. Tekrardan kullanalım ellerimizi o güneş yüzlü çocuklar için. Tekrardan kalkalım ayağa Afrikalı kara çocuklar için. Aç kulaklarını ve gözlerini insan! Aç çocuklar için. Dur demekte, durdurmakta bizim elimizde. Bizler mücadeleyi yükselterek ve bu alanda yoğunlaşarak bu yağma düzenin çocuk bedeni ve ruhu üzerindeki prangasını kırabiliriz. Şengal’de susuzluktan ölen çocukta, Hindistan’da minik bedeni iş koşullarına dayanamadığı için ölen
çocukta bize haykırıyor şimdi. “ Ya susun ölü çocuklar uyuyor çünkü. Ya da ayağa kalkın ölmesin çocuklar.”

 

Bir Mücadele Okuru