Home , Haberler , Bir İnsan Pazarı: Sırp-Macar Sınırı

Bir İnsan Pazarı: Sırp-Macar Sınırı

Deneyim|12.06.2022| Bir İnsan Pazarı: Sırp-Macar Sınırı

Emperyalistlerin savaş çığırtkanlığının yükseldiği, halkların açlığa ve ölüme mahkum edildiği ve özelde Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada yoksul halkların bir çıkış kapısı olarak gördüğü Avrupa’ya göç akınları sürmektedir. Demokrasi ve insan haklarından sıkça dem vuran Batı ülkeleri elbette bu haksız savaşların askeri ve ideolojik olarak merkezinde bulunmaktadır. Buz dağının görünmeyen kısmı ise halklar açısından oldukça trajedik bir konumda yer almaktadır.

Bu trajedinin yaşandığı ülkelerden biri olan Macaristan’ın yüksek güvenlikli sınır koruma çalışmaları ve mültecilerin yaşadıkları travmaları kaleme almak kolay olmasa da, görünür olması adına deneyimlerimi paylaşmak istiyorum. Yunanistan ve Hırvastistan’ın yıllardır süre gelen mülteci düşmanlığı ve saldırılarının ardından bu defa da akınlar Sırbistan’a yönelmiş durumda. Sırbistan’ın Türkiye’den vizesiz nadir olarak gidilebilen ülkelerden biri olması, mülteci akının bu bölgeye kaymasına yol açtı. Elbette Sırbistan mülteci politikaları konusunda sütten çıkmış ak kaşık değildir. Nitekim bölgedeki mülteci gruplarına dönük büyük bir haraç ve baskı politikası uygulandığının altını çizmek gerekir. Macar hükümeti ile işbirlikleri yaparak sınır şehirleri olan Subotica ve Sombor’da mülteci kamplarına baskınlar düzenlemek ve kampları dağıtarak ‘biz buradayız’ mesajı vermekten de geri durmuyor.

Göç yolları

Mülteci olarak kendimi bulduğum göç yollarında Belgrad’a geldiğim gün fark ettiğim ilk şey benim gibi onlarcası ile yolculuk yaptığım oldu. İlk geçtiğimiz şehir Subotica’da şebekelerin ortak çalıştığı bir otele geldik. Burada herkes bağımsız olsa da, ‘ticari’ olarak işbirliği içindedir. Yüksek otel ücreti ve yüksek yemek fiyatlarının çekildiği ‘hemşehri’ esnaflarımız da bu çarkta oldukça büyük paralar kazanıyor. Buradaki ‘gurbet dostluğunun’ ardından ilk işimiz gece soğuklarına karşı uyku tulumu ve erzak ihtiyaçlarımızı gidermek oldu. Bunun ardından Avrupa’nın meşhur milyon dolarlık sınır tellerine ilk ziyaretimizi gerçekleştirdik. 2015 yılından bu yana AB’nin fonlarıyla sağlanan sınır güvenliğinde çeşitli AB ülkelerine bağlı polisler görev almaktadır. Geçtiğimiz dönemde R. T. Erdoğan, S. Soylu ve Macaristan Başbakanı Viktir Orban’ın da katılımıyla, Ankara’da düzenlenen Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi (YDSK) görüşmelerindeki anlaşma ile 50 Türk polisinin de Macar sınırında konuşlandırılması kararlaştırılmıştı. Erdoğan’ın ‘içerde kardeşlerim’ diye bahsettiği mültecilere karşı kendi kolluk gücünü farklı ülke sınırlarına göndermesi ile bir ikiyüzlülük örneğini daha görmüş olduk.

Sınır güvenliği

Sınırda, alarm ve jiletleri olan duvarın yüksekliği 3 metreye ulaşırken, gece görüş kameraları ile düzenli olarak devriyeler kol geziyor. Tellere temas halinde 2 dakika içinde polisler bölgeye intikal ediyor. Yol zorlu olacaktı, ancak hiçbir teknoloji insan aklından üstün olamazdı. Bu teknolojilerin de bir insan aklı olduğunu unutmamak gerekir sonuçta. Sınır bölgesinde birçok farklı ülkeden gelen farklı etnik gruplara mensup insanlar vardı. Özellikle Kürdistan’dan gelen aileler için bu yol oldukça zorlu, çünkü bizi öncesinde uzun bir yürüyüş bekliyordu. Bu yüzden çocukları görünce bunca yola nasıl dayanacaklarını düşünmeden duramadım. Ama yok, Cizre’den gelen 7 yaşındaki Baran’ın ülke sınırları ve geçiş tecrübelerini dinleyince düşüncelerimin bir kısmı boşa düştü. Çünkü bölgedeki çoğu insan aylardır orada kalan ve sayısız geçiş denemelerinde sınır polislerine yakalanan insanlardı.

Milyonluk tellere karşı 100 euro’luk merdivenler

Milyon dolarlık telleri aşmak için ilk deneme hazırlıklarımıza başlarken oldukça heyecanlıydım. Teller temasa hassastı ve bu beni endişelendiriyordu. Grubun kolektif hareket etmesi bir zorunluluktu, çünkü bir kişinin hatası bütün grubun yakalanmasına yol açabilirdi. İlk 3 gün telleri geçme denemelerimiz başarısızlıkla sonuçlandı. Birinde gece görüş kameraları tarafından fark edildik ve ‘insan haklarına bağlılığı’ ile meşhur AB polislerinin yoğun küfürlerine maruz kaldık. Eee, bizim dilimiz de yasak olabilir ama kesik değil; Biz de Kürdistan sloganları ile AB polislerine karşılık verdik. Sonraki denememizde telleri merdivenler aracılığıyla geçmeyi başardık. Evet, miyon dolarlık teller 100 euro’luk 4 merdiven ile boşa düşürülmüştü. Macar topraklarına geçtikten sonra bizi uzun bir yürüyüş bekliyordu.

Zorlu yürüyüş

İlk yürüme denememiz, bir arkadaşın bacağını kırması ile olumsuz sonuçlandı. Tekme ve yumruklar ile karşılama yapan AB polislerinin arkadaşımızı karga tulumba araca bindirip aynı şekilde yola bırakmasına şahit olduk. Hastane talebimizi ise gülerek geri çevirdiler. Bacağı kırılan arkadaşımızı bir tulum ile taşıyarak hastaneye ulaştırmamızın ardından ormanda tekrar beklemeye koyulduk. Yeniden yürümeye başladık, ancak bir sivilin ihbarı sonucunda tekrar AB polislerinin gevrek gülüşlerine katlanmak zorunda kaldık. Polis tellere yakın bir bölgede bizi sıraya dizip, AB’den fon almak için belge olarak kullandıkları fotoğraflarımızı çekti. Kişi başına fon aldıkları için kalabalık gruplar gören polisler daha da mutlu oluyorlardı.

Şebekelerin rant alanı ve çeteler arası dalaş

Kovalamacalar 10 gün devam etti ve bu sürede erzaklarım tükenmişti. Ormandan çıkıp şehre döndüm ve bir otele geçip dinlenmeye çekildim. Erzak ihtiyacımı karşıladıktan sonra da otobüse binerek Sombor şehrine geçtim. Burada geçiş olasılığının çok düşük olduğunu biliyordum, ama durmadan denemek gerekiyordu yinede. Şebekenin önerdiği otelin hijyenden tamamen yoksun, yatakların yıkanmadığı, böceklerin kol gezdiği bir yer olduğunu görünce şehre geri döndüm. Yalnızca polisler değil, bölgeyi rant alanına çeviren şebekeler de mültecileri insan yerine koymuyordu. Tek dertleri mültecilerin ceplerindeki kalan parayı almaktı.

Mültecilerin mecbur bırakıldığı bu zorunlu göç yollarında bir yandan AB ülkeleri saldırırken, diğer yandan da dolaylı birliktelik yapan şebekeler maddi ve manevi sömürü uygulamaktadır. Sınırın Sırp tarafı bölgelere ayrılmış ve her çete kendi bölgesinde hüküm sürmektedir. Çeteler silahlarla donatılmış ve kimi yerlerde de çatışma halindeler. Buralarda milyon euro’luk bir ‘ticaret’ dönüyor ve çeteler de kendi paylarını kapma savaşı veriyorlar.

Yeniden uzun yürüyüş

Subotica’da Kürdistan’dan gelen mülteciler dışında Afgan bir kafile de vardı. Hep birlikte yola koyulduk. Adeta askeri bir edayla gizlenerek geldiğimiz sınır tellerinden büyük bir kaos eşliğinde geçmeye çalıştık. Sınırda bulunan 2 sıra teli geçmek için toplamda 4 merdivene ihtiyacımız vardı. Şebekelerden kaynaklı toplam 3 merdiven kullanmak zorunda olduğumuz için son telden aşağıya atlamak zorundaydık. Genç ve diri biri bunun üstesinden gelebilir, ancak diğer yolcular için çok tehlikeli bir durumdu bu. Ki zaten o yükseklikte atlayan bazı mültecilerin bacakları ya kırıldı, ya incindi ya da çatladı. Bu durumda yürümek imkansızdı, çünkü yakalanmamak için oldukça tempolu bir şekilde yürümemiz gerekiyordu. Polisin geceleri helikopter ve gece görüş kameralari ile sınırları izlemesinden dolayı bazı yaralı yolcular yakalandı. Biz de kalanlar olarak günlerce süren tempolu yürüyüşümüze başladık. Günlerce süren yürüyüşte ayaklarım su toplamıştı, ancak grubu riske atacağımdan kaynaklı durmak gibi bir lüksüm yoktu. Ayrıca hava çok soğuktu ve durduğumda daha fazla üşümüş olacaktım. Patika yollarda yürümek ise daha bir zordu, çünkü toprak plaj kumundan farksızdı ve yürümemizi de yavaşlatıyordu. Yaralı arkadaşlarımızın olduğu ve su kıtlığı yaşadığımız yolculuğumuza köylerden geçerken ihbar ihtimallerinden dolayı dikkat ederek, bazen çalıların içinden, bazen de bele kadar varan bataklıklardan ve elektrikli tellerin yakınından devam ettik.

Sınır geçişi

Sonrasında bizi alan bir araç ile yola koyulduk, ancak havasız olan araçta sınıra yakın bir yerde bir gün boyunca bekletildik. Suyumuz tükenmişti ve kimse su getirmiyordu bize. Yoğun tepki ve uğraşlarımız sonucunda, onlarca insana sadece 5 şişe su getirilmişti. Ayrıca birçok insan havasızlıktan ve sıcaklıktan dolayı baygınlık geçiriyordu. Oldukça zor olan bu bekleyişin sonunda gümrüğü geçmeyi başardık. Herkes birbirine sarılarak sevincini yaşasa da, emperyalistlerin insanlık dışı uygulamalarının devam edeceği kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımızda duruyordu. Ve bu göç yolları da insanlık dışı barbarlara karşı mücadelenin zorunluluk olduğunu yeniden hatırlattı.

Bir Mücadele Okuru