Home , Köşe Yazıları , Avrasya’ya açılma hamlesi olarak Katar’a askeri üs inşası

Avrasya’ya açılma hamlesi olarak Katar’a askeri üs inşası

c3b6zgc3bcr-gelecek-gazetesi-logoÖZGÜR GELECEK-29-06-2015- Çelişkiler yumağı Ortadoğu’da her bir gelişme yeni sorunları doğuruyor. Çözüm adına atılan adımların büyük çoğunluğunu askeri adımlar oluşturuyor. İlkelerin değil çıkarların esas olduğu, bölgede ittifaklar dengeler sürekli değişiyor. Ayrışan ve aynılaşan konular üzerine sürdürülen politikalar er ya da geç Ortadoğu duvarına çarpıyor. Emperyalizmin oyun kurucu olduğu bölgedeki gelişmeler bölge devletlerinin emperyalizme tabiliği ile yeni boyutlar kazanıyor. ABD emperyalizminden bağımsız olmayarak Suudi Arabistan Katar ve TC devletinin kurduğu Fetih Ordusu’ndan sonra, 10 Haziran’da resmi gazetede yayımlanan karara göre TC devleti Katar’da kara, hava ve özel birlikleri kapsayan tugay düzeyinde bir askeri üs kuracak. Seçim sonrası koalisyon tartışmaları sürerken kimsenin dikkatini çekmeden alınan karar TC devletinin Ortadoğu’da koçbaşı olarak kullanıldığını bir kez daha kanıtlamış oldu. Askeri üs kurma TC devletinin tek başına aldığı bir karar olmadığı gibi tek başına uygulayabileceği bir karar da değildir. Bölgede oyun kurucu güçlerin politikasına dahil olma durumu söz konusudur.

Ortadoğu’da belirleyici olan esas gücün ABD emperyalizmi olduğu, TC Suudi Arabistan ve Mısır’ın bu doğrultuda hareket ettiği artık aleni olarak görülüyor ve biliniyor.  Suriye sorununda, Rusya ve Çin emperyalizmi ile onların desteklediği İran ABD emperyalizminin planlarını alt üst etti. Aynı zamanda bölgedeki dengelerde alt üst oldu. ABD’nin bozulan dengeleri lehine çevirme çabaları DAİŞ gibi yeni sorunları doğurdu. İran, Ortadoğu’ya yayılma, Şii nüfuzu arttırma fırsatı yakaladı. Bunu etkin olarak kullandı, kullanmaya da devam ediyor. İran’ın Suriye’de Esad’a, Irak’ta  El- Maliki’ye Yemen’de Husilere verdiği destekle bölgede hiç olmadığı kadar nüfuzu arttırmış durumda. DAİŞ ve Şii nüfuzu arasında kalan ABD emperyalizminin bölgedeki gücü esas olarak Suni bloğa dayanıyor. Bir yandan DAİŞ sorununu çözme diğer yandan İran yayılmacılığını engelleme politikası izleyen ABD emperyalizmi daha fazla çıkmazın içine saplanıyor. Koalisyon gücü adı altında PYD- YPG’ ye destek vermesi, TC devletinin İran ile kurduğu temaslar, Suudi Arabistan’ın tepkisini çekiyor. Bu tepkiye rağmen Ortadoğu’da Şii nüfuzun artması ve yayılması noktasında her hangi bir ayrışma söz konusu değil. Hem ABD emperyalizmi hem de yerli uşakları TC devleti ve Suudi, Arabistan için asıl tehlike faşist DAİŞ’ten çok İran ve Şii nüfuzunun artması ve yayılmasıdır.

DAİŞ sorununun gölgesinde kalan Şii nüfuzu kendini Yemen’de Husilerin ilerleyişinde gösterdi. Öncü rolü Suudi Arabistan’ın üstlendiği Yemen Devletine ve yemen El- Kaide’sine yapılan lojistik destek Husilere yönelik hava operasyonları hem ABD hem de TC devleti tarafından desteklendi. Yakın zamanda Suudi Arabistan, Katar ve TC devleti tarafından kurulan Fetih ordusunun esas amacı yine Şii nüfuzunun kırılmasıdır. Zira Ortadoğu’da Şii nüfuzun Sünni nüfuzu engelleyecek ve hatta üzerine çıkacak bir noktaya gelmesi İran’ın dolayısıyla Rusya ve Çin emperyalizminin bölgedeki hakimiyet gücünün artması anlamın gelmektedir. Bunun Türkçesi hem ABD emperyalizminin hem de Sünni bloğun bölgedeki egemenliğini kaybetmesidir. Bu nedenle Şii Nüfuzun artması esas tehlikedir. DAİŞ’in bu derece bir tehlikesi yoktur.

TC devletine Katar’da askeri üs kurdurulmasının amacı bu denklemde açığa çıkıyor. Katar Jeopolitk anlamda Basra körfezinin tam ortasında, İran ı karşıdan gören ve onu denetleyecek bir konuma sahiptir. Körfez ülkelerinin petrol zengini olmasına karşın hem nüfus olarak hem de askeri olarak İran’a nazaran oldukça zayıftır. İran’a karşı koyabilecek güçten yoksundur. Ancak dış destekli bunu başarabilirler. 1970’li yıllardan bu güne ABD emperyalizmi körfez ülkelerinin hem politik hem de askeri destekçisi hamisi oldu. ABD’nin bölgeye yerleşmesinde en büyük etkeni bu oldu. Bugün durumlar farklı. Ortadoğu’da Şii- Sünni çatışması ön planda görünse de bu sınıfsal çatışmanın aleni yansımasıdır. Bölgede emperyalistler mutlak güç olma savaşı verirken kullandıkları temel nokta bölge halkının sinir ucu olan mezhepsel çatışmaya sürüklemektir. Bu çatışmanın İslami örgütler düzeyinden çıkmasının zemini güçlüdür. Böylesi bir zeminde askeri olarak zayıf olan Körfez ülkelerini güçlendirmek, Şiilerin nüfuzunu kırmak, yemen El Kaidesi gibi örgütlere lojistik ve askeri destek sunmak amaçlı TC devletine Katar’da askeri bir üs kurdurmak hem ABD emperyalizminin hem de suni bloğun çıkarına olan bir adımdır.

Bu adımın atılmasında bir anekdot olarak ABD emperyalizminin Avrasya Strateji kapsamında( ki ABD 21. yy asıl hedefinin Avrasya olduğunu belirlemiştir)  Çin’i hem kuzeyden hem de güneyden çevreleyerek yayılmasını engellemek istiyor. Fakat Ortadoğu’daki gelişmeler ABD2nin Avrasya’ya yönelmesini geciktiriyor. ABD emperyalizmi komutanlık sahasında TC devletine ipleri elinden bırakmadan Katar’da askeri üs kurmasına izin vermesi, TC devletinin askeri gücünden daha fazla yararlanarak kendi askeri gücünün bir kısmını Güney Çin Denizi’ne aktarmak istemesiyle de oldukça uyumludur.

Politik desteğini ABD emperyalizminin ekonomik destek körfez sermayesinin verdiği açık olan askeri üssün TC devleti açısından koçbaşı olarak kullanılması dışında bir anlamı yoktur. ABD emperyalizminin bölgedeki çıkarları Suni bloğun selameti, TC devletinin bölgesel güç olma hayalleri örtüşse de Ortadoğu’nun ekonomi-politiği ile ve TC devletinin yarı sömürge gerçekliğiyle örtüşmemektedir. TC devletinin Ortadoğu’ya dair dış politikasındaki temel eksen dün olduğu gibi bugünde ileri karakol-koçbaşılığıdır. Ortadoğu’da ekonomik ve politik güç olarak kabul edilme anlamında hiçbir çıkarı yoktur. Kore’den Katar’a askeri gücünü pazarlayan TC devletinin dünya alemine kanıtladığı tek şey ABD emperyalizminin elindeki en iyi koç başı olduğudur.