GÜNDEM: “SAVAŞ ZİHNİYETİNE GEÇİŞ” *
Hollanda’nın Lahey kentinde 24-25 Haziran 2025 tarihlerinde NATO güçleri bir araya gelecek. Emperyalist-kapitalist sistemin dünya emekçi halkları başta olmak üzere tüm kesimlere karşı bir savaş makinesi işlevi gören NATO, önümüzdeki sürecin planlamasını yapmak amacıyla toplanıyor.
Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO), Batılı devletler tarafından bir “savunma ittifakı” olarak tanıtılsada, bu tanımın ardında yatan gerçek niyetler farklıdır. NATO’nun asıl kuruluş amacı, 2. Dünya Savaşı sonrası yükselen sosyalist dalgayı bastırmak, Sovyetler Birliği’nin öncülüğünde gelişen anti-emperyalist hareketleri durdurmak ve kapitalist sistemin küresel egemenliğini sürdürmektir.
Doğu Avrupa’da “sosyalist yönetimlerin” kurulması ve işçi sınıfı iktidarlarının yayılması, batı sermayesi için ciddi bir tehdit oluşturmuştur. Bu tehdit karşısında NATO, yalnızca bir askeri ittifak değil, aynı zamanda sosyalizme karşı bir sınıf savaşının aracı olarak tasarlanmıştır. Anti-komünist ideolojiyi temel alan örgüt, sosyalist devrimlerin yayılmasını önlemek, halkların bağımsızlık ve özgürlük mücadelelerini bastırmak ve kapitalist statükoyu güvence altına almak amacıyla kurulmuştur.
Bu nedenle NATO’nun kuruluşu, savunmadan çok saldırıyı; barışı değil, sermayenin çıkarlarını korumayı hedefleyen emperyalist bir düzenlemeyi temsil eder. Bu bağlamda NATO, halkların değil, sermayenin güvenliğini sağlayan, devrimci dönüşümleri engellemeye çalışan küresel bir baskı aygıtıdır.
NATO: Emperyalizmin Askeri Aracıdır!
NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü), 4 Nisan 1949’da başta ABD olmak üzere 12 devletin imzaladığı Washington Antlaşması ile kuruldu. NATO’nun amacı, üye devletleri “dış tehditlere karşı savunmak” olarak tanımlansa da, örgütün gerçek işlevi ve tarihsel rolü kapitalist-emperyalist sistemin korunması ve genişletilmesi olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, dünya halkları büyük bir yıkımın ortasında yeniden ayağa kalkmaya çalışırken, ABD ve müttefikleri bu boşluktan yararlanarak kendi hegemonyalarını inşa etme adımlarını hızlandırdılar. Avrupa’da birçok ülkede faşizme karşı savaşan halk güçleri, aynı zamanda sosyalist düşünceleri de içerisinde barındıran bir mücadele yürütüyorlardı. Bu ilerici halk hareketlerinin ve Sovyetler Birliği’nin artan etkisinin önünü kesmek isteyen emperyalist güçler, NATO’yu bir askeri pakt olarak örgütledi. NATO’nun kuruluşu, yalnızca Sovyetler Birliği’ne karşı değil, aynı zamanda Avrupa’da yükselen anti-emperyalist ve anti-faşist dalgaya karşı bir güvenlik şemsiyesi oluşturma çabasıydı. Bu yönüyle NATO, doğrudan burjuvazinin işçi sınıfına ve halklara karşı silahlanmasının adıdır. Soğuk Savaş boyunca NATO, askerî üsler, nükleer silahlar ve gizli operasyonlarla halkların üzerinde bir tehdit unsuru olarak varlık gösterdi. ABD’nin desteğiyle yürütülen kontrgerilla faaliyetleri, Gladio tipi yapılar, darbeler ve kirli savaş yöntemleri NATO’nun arka planını oluşturdu. Türkiye, Yunanistan, İtalya gibi ülkelerde NATO destekli faşist yapılar, sol ve sosyalist hareketlere karşı kullanıldı.
NATO’nun Emperyalist Savaş ve İşgalleri
NATO’nun müdahaleleri yalnızca askeri değil, aynı zamanda ekonomik ve siyasi boyutlar da taşır. NATO’nun dünya üzerindeki genişleme politikası kapitalist çıkarların korunmasını hedeflerken, savaşlar ve işgaller halklara büyük acılar yaşatmıştır ve yaşatmaya devam etmektedir. NATO’nun tarihsel süreçteki müdahaleleri şu şekilde özetlenebilir:
Kore Savaşı (1950–1953)
NATO’nun ilk büyük askeri müdahalesi Kore Savaşı’nda gerçekleşmiştir. Kore Yarımadası, 2. Dünya Savaşı’nın ardından Kuzey ve Güney Kore olarak ikiye bölünmüştür. Kuzey Kore’nin Güney Kore’yi işgali üzerine, Birleşmiş Milletler çerçevesinde ABD liderliğindeki NATO güçleri müdahale etmiştir. Bu savaş, Batı’nın Asya’daki çıkarlarını korumak, Sovyet etkisini kırmak ve bölgedeki Amerikan emperyalizmin hegemonyasını pekiştirmek amacı taşımaktadır. Milyonlarca insanın ölümüne yol açan savaş, Kore Yarımadası’nı ikiye bölmüştür.
Vietnam Savaşı (1955–1975) Vietnam Savaşı doğrudan NATO’nun bir müdahalesi olmasa da, Batı’nın Asya’daki emperyalist çıkarlarının bir parçasıdır. Vietnam’daki sosyalist devrimi engellemek amacıyla ABD’nin savaşa girmesi anti-komünist anlayışın bir sonucudur. NATO, Vietnam’da ABD’nin yanında olmasa da, savaşın çıkarlarına dolaylı olarak hizmet etmiştir. Bu savaş milyonlarca sivilin ölümüne ve büyük bir yıkıma neden olmuştur.
Bosna-Hersek (1992–1995)
Bosna-Hersek iç savaşı sırasında NATO, Birleşmiş Milletler’in onayıyla hava operasyonları düzenlemiş ve bölgeye kara birlikleri göndermiştir. Bu müdahale, emperyalist güçlerin Balkanlar’daki stratejik çıkarlarını güvence altına alma amacı taşımaktadır. NATO’nun bölgedeki etkisi, Arnavut nüfusunun haklarını savunma söylemi altında, gerçekte emperyalistlerin bölgedeki egemenliğini pekiştirme çabasını yansıtmaktadır. Müdahale sonucunda sivil kayıplar yaşanmış, altyapı ciddi şekilde zarar görmüş ve halkların özgürlük ile barışa dair beklentileri olumsuz yönde etkilenmiştir.
Kosova (1999)
Kosova’daki NATO müdahalesi, uluslararası hukukun ihlali ve sivil kayıplarla ilgili ciddi tartışmalara yol açmıştır. NATO, BM Güvenlik Konseyi’nin onayı olmadan Kosova’ya müdahale ederek Sırp yönetimini devirmiştir. Bu müdahale, bölgedeki emperyalistlerin etkisini artırmayı ve stratejik kaynaklar üzerindeki kontrolü sağlamayı amaçlamaktadır. Müdahalede sivil kayıplar ve etnik temizlik gibi trajik sonuçlar ortaya çıkmıştır. NATO’nun Kosova’daki varlığı yalnızca bölgesel egemenlik sağlama değil, aynı zamanda emperyalist çıkarları pekiştirme stratejisidir.
Afganistan (2001–2021)
Afganistan’a yönelik NATO müdahalesi, 11 Eylül 2001’deki ikiz kulelere yönelik terör saldırılarının ardından başlatılmıştır. Resmi olarak terörle mücadele ve Taliban rejimini devirmek amacı güdülse de, esas amaç Orta Asya’daki enerji kaynakları üzerindeki ABD emperyalizminin hakimiyetini pekiştirmektir. 20 yıl süren işgal, ülkeyi büyük bir yıkıma uğratmış, milyonlarca sivilin ölümüne neden olmuş ve Taliban’ın yeniden güç kazanmasına zemin hazırlamıştır. NATO burada emperyalist çıkarları öne çıkarmış, Afgan halkının bağımsızlık mücadelesine hiçbir şekilde katkı sağlamamıştır.
Libya (2011)
Libya’daki NATO müdahalesi, „sivilleri koruma“ gerekçesiyle başlatılmış olsa da, gerçekte emperyalistlerin Libya’nın petrol kaynakları ve stratejik konumuna olan ilgisini gizlemektedir. NATO, Kaddafi’yi devirmek ve Libya’yı parçalayarak Batı’ya daha yakın bir yönetim kurmak istemiştir. Müdahale sonrası ülke büyük bir kaosa sürüklenmiş, egemenlik yok olmuş ve emperyalistlerin çıkarlarına hizmet eden bir hükümet kurulmuştur. Bu durum Libya halkı için büyük bir felaket olmuştur.
Ukrayna (2014–Günümüz)
Ukrayna, NATO’nun genişleme stratejisinin en önemli noktalarından biridir. 2014’te Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesinin ardından NATO, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü savunma ve Batı yanlısı bir hükümet kurma adına askeri müdahalelerde bulunmuştur. Ukrayna’nın NATO’ya katılımı, Rusya ile ABD ve AB arasında gerilimi tırmandırmış ve bölgesel bir savaşın önünü açmıştır. NATO’nun bu müdahaleleri, küresel bir savaş tehdidi yaratmıştır. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik işgali de kendi çıkarları doğrultusunda yürütülen bir savaş olarak ortaya çıkmıştır.
Suriye (2011–Günümüz)
Suriye’deki iç savaş, NATO’nun Orta Doğu’daki müdahalelerinin bir parçasıdır. NATO, başlangıçta Beşar Esad yönetimine karşı isyan eden grupları desteklemiş, ardından bölgedeki askeri varlığını güçlendirmiştir. Batılı emperyalistler, bölgedeki çıkarları doğrultusunda silahlı muhalefet gruplarına askeri yardım yapmıştır. Bu süreçte Rusya da Esad yönetimine destek vermiştir. NATO’nun müdahaleleri, bölgedeki emperyalist çıkarlar ve enerji yolları üzerindeki kontrol mücadelesinin bir parçasıdır. Müdahaleler, Suriye’yi büyük bir yıkıma sürüklemiş, milyonlarca sivilin ölümüne ve yerinden edilmesine neden olmuştur.
Filistin (1948 – Günümüz)
Filistin meselesi, küresel tahakkümün Ortadoğu’daki en açık ve en kanlı yansımalarından biridir. İsrail’in 1948’de kurulması, bölgeyi Batı emperyalizminin ileri karakolu hâline getirmiştir. Filistin halkının toprakları işgal edilirken ve soykırıma uğrarken, NATO’nun doğrudan ya da dolaylı biçimde İsrail’in militarist politikalarına sessiz kalması, hatta zaman zaman bu politikaları meşrulaştırması, emperyalist bloğun Ortadoğu’daki rolünü açıkça gözler önüne sermektedir.
Afrika: Sahra Altı Afrika ve Boko Haram
NATO, Sahra Altı Afrika’da da etkisini artırmıştır. Fransa’nın öncülüğünde yapılan operasyonlar, Batı’nın bölgedeki çıkarlarını koruma amacını taşımaktadır. Sahra Altı Afrika’daki iç savaşlara ve isyanlara müdahaleler, enerji kaynakları ve jeopolitik konumlar üzerindeki kontrolü sağlamak amacıyla yapılmaktadır. Bu müdahaleler, emperyalist güçlerin askeri varlığını pekiştirme ve yerel yönetimleri destekleme adına gerçekleştirilmiştir.
NATO ve Türkiye
Türkiye, 1952 yılında NATO’ya üye olarak, Batı emperyalizmi ile askeri bağlarını güçlendirmiştir. Türkiye’nin NATO ile olan ilişkisi, özellikle Soğuk Savaş döneminde bölgesel çıkarlar doğrultusunda şekillenmiştir. Türkiye, NATO’nun Asya, Orta Doğu ve Avrupa’daki stratejik planlarına hizmet etmekte, NATO’nun savaş politikaları doğrultusunda hareket etmektedir. Ayrıca Türkiye, 12 Eylül 1980 darbesi gibi iç müdahalelerde de NATO’nun dolaylı etkisiyle karşı karşıya kalmıştır. NATO, Türkiye’deki neoliberal dönüşümlerin hızlanmasında ve işçi hareketlerinin bastırılmasında önemli bir rol oynamaktadır.
NATO’nun Yeni Genişleme Politikası
NATO’nun doğuya doğru genişlemesi, Soğuk Savaş sonrasında başlayan yeni bir yayılmacı politikanın parçasıdır. Özellikle Ukrayna kriziyle birlikte NATO’nun provokatif genişleme stratejisi, yeni savaş risklerini artırmış ve küresel istikrarı tehdit etmiştir. Emperyalist bloklar arasındaki çatışmalar halklar arasında düşmanlık yaratırken, silah tekelleri ve savaş sanayisi kazançlarını artırmaktadır. ABD ve Batı’nın Ukrayna’ya verdiği açık destek, Rusya ile olan gerilimi körükleyerek bölgesel bir savaşa zemin hazırlamıştır.
NATO’nun Ukrayna’ya yönelik müdahaleleri, emperyalist bir güç mücadelesinin parçasıdır. Rusya’nın Kırım’ı ilhakı ve Batı’nın Ukrayna’daki hegemonyası arasındaki çatışma, doğrudan NATO’nun genişleme politikasının bir ürünüdür.
Yerküremiz hızla yeni bir emperyalist paylaşım savaşına doğru yol almaktadır. Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle başlayan savaş devam ederken, ABD’de Trump’ın ikinci kez başkan seçilmesiyle birlikte ittifaktaki rolüne dair belirsizlikler artmış; AB ise savunma kapasitesini güçlendirme ve askeri bütçeleri artırma çabalarına yönelmiştir. Bu zirve, ittifakın geleceğini şekillendirecek kararlar bakımından kritik bir noktadadır. 2024 Washington Zirvesi’nde ittifakın 75. yılı kutlanmış, Ukrayna’ya destek, savunma harcamalarının artırılması ve küresel ortaklıkların güçlendirilmesi gibi konular öne çıkarılmıştı. Rusya işgalinin sürmesi, NATO’nun özellikle Doğu kanadında yeni üye alımı çabalarını artırmasına neden olmuştur. Öte yandan NATO stratejik belgelerinde Çin ve Rusya birlikteliği yeni bir tehdit olarak tanımlanmakta, giderek zayıflayan NATO’nun varlığını sürdürme çabaları öne çıkmaktadır.
ABD ve İngiltere’nin başını çektiği emperyalist saldırganlık; Filistin, Ukrayna, Lübnan, Sudan, Suriye, Yemen ve Kongo’da bölgesel savaşlar yaratarak zayıflayan gücünü hem toparlamaya hem de bu ülkelerde, özellikle Rusya ve İran başta olmak üzere, Çin’in pazar hâkimiyetini ele geçirmeye çalışmaktadır. Filistin’de İsrail Siyonizmi’ne destek vererek uygulanan soykırım, Lübnan’da Hizbullah’ın etkisini kırarak elde edilen sonuçlar bu politikanın örnekleridir. Aynı şekilde, yıllardır faşist Türk devleti aracılığıyla özel olarak eğitilen HTŞ ve SMO çeteleri üzerinden Esad diktatörlüğü yıkılarak iktidarın ele geçirilmesi hedeflenmiştir.
Emperyalist saldırganlığın önümüzdeki dönemde daha da derinleşeceği, yapılan savaş hazırlıkları ile açıkça görülmektedir. Yeni bir emperyalist paylaşım savaşına yönelik hazırlıkların ayak sesleri her geçen gün daha görünür ve hissedilir hâle gelmiştir.
Avrupa’da da benzer gelişmeler yaşanmaktadır. Derinleşen pazar savaşından pay almak isteyen AB emperyalist güçleri boş durmamaktadır. ABD ile ortak hareket etme çabasındaki AB ülkeleri, NATO’yu güçlendirmek ve daha fazla söz sahibi olmak için harekete geçmişlerdir. Bu çerçevede, Avrupa’da birçok ülkede son yapılan seçimlerde faşist ve ırkçı partiler yüksek oy oranları elde etmiş, bazı ülkelerde hükümetleri oluşturmuşlardır. Bu durum, Avrupa’da savaş hükümetlerinin kurulduğunu göstermektedir.
Emperyalist güçlerin yarattığı bölgesel savaşlarda on binlerce sivil katledilmeye devam etmektedir. Rus emperyalizmi Ukrayna’da binlerce sivili katletmiş, Filistin’de on binlerce kadın ve çocuk yaşamını yitirmiştir. İsrail Siyonizmi’nin katliamları yalnızca Filistin’le sınırlı kalmamış; Lübnan ve Yemen’de de yüzlerce sivilin ölümüne neden olmuştur. Bugün Rojava’da da emperyalizmin iş birlikçisi olan faşist Türk devleti başta Kürt halkı olmak üzere diğer azınlıkları katletmeye devam etmektedir.
NATO başta olmak üzere, ABD, İngiltere ve İsrail’in gerçekleştirdiği katliamlara karşı ezilen halklar dünya genelinde protesto gösterileri düzenleyerek tepkilerini ortaya koymaktadır.
NATO Üye Devletlerinin Askeri Harcamaları ve Bütçeleri
NATO üyesi ülkelerin askeri harcamaları, 2024 yılı itibarıyla toplamda yaklaşık 1.47 trilyon Amerikan doları olarak gerçekleşmiştir. Bu, NATO’nun kolektif savunma harcamalarının tarihindeki en yüksek düzeydir.
Ülke |
Askeri Harcama (Milyar $) |
ABD |
860 |
Almanya |
68.1 |
İngiltere |
65.7 |
Fransa |
56.6 |
İtalya |
31.5 |
Polonya |
29.1 |
Kanada |
28.9 |
İspanya |
19.1 |
Hollanda |
16.7 |
Türkiye |
15.8 |
Norveç |
8.8 |
Romanya |
8.4 |
Finlandiya |
7.3 |
Yunanistan |
7.1 |
Belçika |
7.0 |
Danimarka |
6.7 |
Macaristan |
5.0 |
Çekya |
5.0 |
Diğerleri |
16.5 |
ABD, toplam NATO harcamalarının yaklaşık %59’unu oluşturarak en büyük harcayıcı konumundadır. Askeri harcamalardaki bu devasa artış ve yeni açıklanan bütçeler, hızla yaklaşan yeni bir emperyalist paylaşım savaşına hazırlık olarak değerlendirilmelidir. NATO, sadece bir askeri blok değil, aynı zamanda kapitalizmin askeri-politik bir aracıdır. NATO’nun varlığı, halkların özgürlüğüne ve bağımsızlık mücadelesine karşı bir tehdit oluşturmaktadır. NATO, emperyalist ülkelerin çıkarlarını savunarak yalnızca savaşları körüklemekle kalmaz; aynı zamanda kapitalist çıkarları savunmanın bir aracına dönüşür. Bu, daha fazla sömürü, militarizm ve halkların acı çekmesi anlamına gelir. Bugün NATO’nun Ortadoğu, Afrika ve Asya’daki müdahaleleri, her geçen gün daha fazla halkın ölmesine ve kaynakların kapitalist çıkarlar uğruna talan edilmesine yol açmaktadır. NATO, emperyalizmin küresel saldırganlıklarının baş aktörlerinden biridir. Her müdahale, yalnızca savaş makinelerini beslemekle kalmaz; aynı zamanda işçi sınıfının ve ezilen halkların yaşamlarını daha da karartır. NATO’nun genişlemesi, halkların özgürlüğü için değil; kapitalizmin sürekliliği için savaş anlamına gelmektedir.
Lahey Toplantısının Gündemi
İşçi sınıfı ve ezilen halklar cephesinden bakıldığında, gelecek açısından tablo oldukça karanlıktır. Rusya-Ukrayna Savaşı’nın sürdüğü, Trump’ın ikinci kez başkan seçilmesiyle ABD’nin NATO’daki rolüne dair belirsizliklerin arttığı ve Avrupa’nın savunma kapasitesini güçlendirme çabalarının yoğunlaştığı bir dönemde, bu zirve ittifakın geleceğini şekillendirecek kararlar açısından önemli bir yere sahiptir.
2025 NATO Zirvesi’nin gündemi, ittifakın üç temel görevine odaklanacaktır: „Caydırıcılık ve Savunma“, „Kriz Önleme ve Yönetimi“ ve „İş Birliğine Dayalı Güvenlik“. Bir önceki zirvede belirlenen savunma bütçelerine uygun hareket etmeyen devletlerin durumu görüşülecek, yeni bütçelerin programı yapılacaktır. Özellikle Rusya’nın Ukrayna işgaliyle başlayan savaşın etkileri doğrultusunda, Rusya’ya karşı kapsamlı bir strateji benimsenmesi beklenmektedir. Bu strateji yalnızca askeri değil, aynı zamanda diplomatik, ekonomik ve siber alanlarda da önlemler içerecektir.
NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, ittifakın „savaş zamanı zihniyetine“ geçmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu zirvede ayrıca Ukrayna’nın NATO üyeliği konusu tekrar gündeme gelecektir; ancak bu konuda hâlen üye devletler arasında ortak bir karar bulunmamaktadır. Zirvede, NATO savunma kapasitesini artırmak amacıyla mevcut 80 tugay sayısını 120–130’a çıkarmayı planlamaktadır. Bu doğrultuda Almanya’dan 7 yeni tugay (yaklaşık 40.000 asker) talep edilecektir. Ancak Almanya’nın mevcut personel eksiklikleri ve bütçe sınırlamaları bu hedefin gerçekleştirilmesini zorlaştırmaktadır.
Savaş araçlarının dijitalleşmesiyle birlikte NATO, siber güvenlik ve yapay zeka gibi teknolojik alanlara yatırım yapmayı sürdürmektedir. Örneğin, Birleşik Krallık siber ve elektromanyetik savaş birimlerini birleştirerek yeni bir komuta yapısı oluşturmuştur. Bu tür adımlar, emperyalist savaş makinesi NATO’nun dijital dönüşümünü ve teknolojik hazırlığını artırmayı amaçlamaktadır. Ayrıca Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Afrika Birliği’ne yönelik yeni emperyalist politikalar da gündeme getirilecektir.
NATO’ya Karşı Mücadele Elzemdir!
Kendi varlık sebebini „demokrasi ve insan haklarının savunulması“ olarak açıklayan NATO, kurulduğu günden bu yana dünya halklarının karşısında örgütlenmiş devasa bir terör örgütü olarak bir savaş makinesi işlevi görmektedir. Kendi çıkarları, iç çatışmaları ve farklı emperyalist kutuplarla yaşanan paylaşım sorunları nedeniyle, silahlanma yarışını ve bölgesel çatışmaları körüklemektedir.
NATO’ya karşı mücadele yalnızca emperyalist bir askeri örgüte karşı çıkmak değil; aynı zamanda militarizme ve haksız savaşlara karşı durmaktır. Artık daha görünür hâle gelen emperyalist paylaşım savaşı tehlikesine karşı, bugünden itibaren NATO ve benzeri emperyalist birliklere karşı mücadele vermek zorunludur. Bu mücadele, anti-faşist ve anti-emperyalist enternasyonal kurumların önderliğinde, savaş karşıtlarını da içine alabilecek şekilde örgütlenmelidir.
ATİK- Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu
* Son gelişmeler ışığında NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, ittifakın „savaş zamanı zihniyetine“ geçmesi gerektiğini vurgulamıştı.