Anasayfa , Köşe Yazıları , Almanya taktiksel mi yaklaşıyor? – Elif Sonzamancı

Almanya taktiksel mi yaklaşıyor? – Elif Sonzamancı

Referanduma doğru hızlı adımlarla ilerlerken, Almanya’da siyaset hiç bu kadar ‘Türkiye ile iç içe geçmemişti’ desek, sanırım yanlış olmaz. Zira referandum çalışmaları start aldığından bu yana bir eksen kayması söz konusu. Almanya uzun bir süredir Erdoğan’ın politikalarından rahatsız. Sadece siyasiler değil, aynı zamanda kamuoyunda da hissedilir derecede bir rahatsızlık var. Referandum için seçim çalışmalarının başlaması ile birlikte bu daha da görünür oldu. Fakat son bir hafta yaşanılan gelişmeler rahatsızlık duymanın da ötesine gitti.

Almanya’da AKP bakanlarının katılacağı etkinlikler güvenlik, salon yönetmenlikleri gibi nedenlerle iptal edildi. Geçen hafta Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın Gaggenau’da ardından Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin Köln’de katılacağı 2 referandum etkinliği iptal edildi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ise Hamburg kentinde referandum kampanyası yapacağı salon, yangın yönetmeliklerine uygun donanıma sahip olmadığı gerekçesiyle kapatılarak, etkinlik iptal edildi. Çavuşoğlu Türk Başkonsolosluğu’nda seçmenlerine seslendi.

Tabii Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Nazi benzetmesi bambaşka bir yerde duruyor. Erdoğan etkinliklerin engellenmesi ile ilgili olarak tarzından ödün vermeden‚ “Sizin şu andaki uygulamalarınız geçmişteki Nazi uygulamalarından farklı değil, bunu böyle biliniz” dedi. “O faşist rejimlerin uygulamalarını görmek istemiyoruz” diye de ekledi Erdoğan. Erdoğan’ın sözleri Hitler benzetmeleri, Nazi dönemi uygulamaları konusunda oldukça hassas olan Almanya’da büyük tepki topladı. Merkel bu benzetmeyi yersiz bulup, cevap bile vermek istemediğini belirtti. Birçok siyasetçi benzetmeyi absürt buldu. Tartışmanın yarattığı deprem, artçıları ile devam ediyor.

Herşey bir ironi sanki… Durum Türkiye’de ırkçı, sağcı olup, Almanya’da sol partilere oy veren kesimin halet-i ruhiyesinden bir tık öne geçmiş durumda. Zira kendisinden olmayanı hain adleden, beyin göçünün önünü açarak eğitimcileri ihraç eden, medya kuruluşlarını kapatarak gazetecileri tutuklayan, her türlü muhalefeti terörizm ilan eden, KHK’larla zulüm kavramının içini dolduran bir iktidar şimdi yine mağdurları oynuyor. Her türlü karşı argümanı kendi lehine kullanmada usta Erdoğan, sanki pir û pak siyaset yapıyor edası ile yine mağdur politikasına sarılarak kendi lehine bir atmosfer yaratma arayışında. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken okuduğu şiirden dolayı 10 ay hapis cezasına aldığında da, siyasetini‚ ’ülkenin mazlumları, mağdurları’ üzerine oturtmuştu. 15 Temmuz darbesi onun için bir lütuf oldu, çünkü orada mağdur olduğu algısını oluşturacak argümanlar toplama şansı oldu.

İşte Erdoğan yine bu mağdur olma edebiyatını güçlendirme peşinde. Oysa söz konusu benzetmeleri yaptığında Welt gazetesi muhabiri Deniz Yücel gazetecilik faaliyetlerinden dolayı tutuklanmıştı, Erdoğan Yücel’e bir de ‘ajan’ yakıştırmasını yapmıştı.

Tam da bu noktada önemli bir soru çıkıyor karşımıza. Zira herşeyin içe içe geçtiği bir süreçte kafalarda bir dolu soru işaretleri var. Deniz Yücel’in tutuklanması, hemen ardından bakanların etkinliklerinin engellenmesi Almanya’da demokrasi kavramını da tartışmaya açtı. Fakat üzerinde durulması gereken konu kanımca Almanya’nın bu manevrası ile demokrasi değerlerini çiğneyip, çiğnemediği tartışmaları değil. Almanya’nın etkinlik engellerinin kaynağında Yücel’in tutuklanmasına yönelik misilleme olabilir mi sorusu. Eğer öyleyse Erdoğan’ın politikalarına topyekün bir muhalefet yok demektir. Nitekim Erdoğan, Deniz Yücel’den önce de aynı uygulamalara tam gaz devam ediyordu.

Demokrasi söylemlerine girmeksizin, kendisine karşıt her türlü etkinliği yasaklayan, bastıran bir zihniyetin, başka ülkelerde demokrasi beklentisini ironik buluyorum.

Elbette herkesin ifade özgürlüğü var, zaten mücadelemizin temel taleplerinden biri değil mi? Fakat bir taraftan Almanya’yı antidemoktratik olarak suçlamak, diğer taraftan KHK’larla ülke yönetmek dengesiz bir hali gösteriyor.

Almanya’nın Erdoğan’ın uygulamalarını kısıtlaması için daha uzun vaadeli çözümlere ihtiyaç var. Hatırlarsanız Erdoğan ile iplerin gerildiği bir dönemde, Almanya Federal Haber Alma Servisi’nin (BND) raporuna dayandırılan‚ ’Türkiye’nin İslamcı grupların merkezi eylem platformu haline geldiği’ bilgisi basına sızdırılmış, resmi makamlar tarafından doğrulandığı halde, bu önemli bilgi havada bırakılmıştı. Erdoğan-Merkel görüşmeleri rutin halinde devam etmişti. Şimdi de iplerin gerildiği bir dönemde‚ tekerrür mü söz konusu. Eğer Erdoğan politikalarına karşı, uzun vaadeli bir tavırdan ziyade, çıkar odaklı kısa, taktiksel yaklaşımlar, yaratılmak istenen tek adam rejimine hizmet edecektir.